Ana Sayfa 1998-2012 Kirli Savaştan Alınacak Dersler

Kirli Savaştan Alınacak Dersler

1952 yılında resmî görevli olarak İsrail’e gitmiş; Telaviv, Kudüs ve Hayfa’da 10 gün konuk olmuştum. Birleşmiş Milletlerin kararlarından faydalanan Yahudi soylu insanlar, İsrail’e göç ediyor ve bu deniz kenarındaki kum çölünü vatan yapmanın çabasını gösteriyorlardı. Kadın-erkek, seferberlik ilân etmiş gibi çalışıyorlardı. Her konuda teknoloji sıkıntısı çekmedikleri belli idi. Bütün Avrupa ve Amerika’nın yardımlarını alıyorlar, ayrıca yetenekli insan gücüne sahip bulunuyorlardı. Hayfa’ya gelişlerinden 3-5 yıl sonra, otomobil fabrikasını “Gayzer” kurmuşlar ve Orta Doğu’yu doyurmuşlardır. Çöl kumunu ıslah ederek ekime açmışlar, deniz suyunu arıtarak kullanmışlar ve bizim o tarihlerde bilmediğimiz yağmurla sulama tekniği “spring” ile Akdeniz’in sebze ve meyvelerine sahip olmuşlardı. Çölde giderken ilk 10 km boyunca arazi ıslah çalışmaları, fidan dikimi ve sulamaları, ikinci 10 km de çiçek açmış veya meyva vermiş ağaçları görürsünüz. 3. on kilometrenin sonunda meyve suyu üreten fabrikaların misafiri olabilir ve kutu ambalajla istediğiniz çeşitten meyve suyuna sahip olabilirsiniz. Mevcut pis kokulu yer altı suları içme suyu olarak kullanılamadığından insanların su ihtiyacı portakal, mandalina, limon ve greyfurt gibi meyvelerin sularından karşılanmaktadır ki, o tarihlerde biz henüz memleketimizde bunları tanımıyorduk bile. Otomobil fabrikasını ziyaretimizde fabrika müdürünün gösterişli salonlarda değil tek renkli kısa kollu şortlu giysisinin tozlarını silkerek bizi karşıladığını unutamıyorum. Yine çöl sıcağında talim gören asker giyimli kızların ağaç gölgesinde topluca dinlendikleri gözlerimin önünden gitmiyor.

- Reklam -

Yerli Arap halkı ise; tam aksi eğitimsiz ve tembel. Zarurî ihtiyaçlarını temin etmenin gayreti ile yetinmekte. Sabahtan akşama kadar da ayak parmaklarıyla oynamakla meşguller ve kahvelerdeki televizyonlardan kovboy filmi seyrederek üretimi unutmuşlar. En kolay gelirlerini mevcut tapulu arsalarını Yahudilere satmakla elde ediyorlar. O tarihlerde Arapların idaresinde olan Kudüs şehrinin tapularının çoğu Yahudilerin eline geçmişti bile.

İşte bu iki halkın 60 yıldan beri gözden uzak durumu son yirmi yılda patlak verdi. Bir tarafta, Avrupa ve Amerika’dan destekli teknolojik yenilikleri takip eden ve onların sömürücü ekonomilerinin temsilcisi her türlü silâha sahip ordulu İsrail Devleti, diğer tarafta birbirini yemekle meşgul Arap topluluğunun devlet şekline dönüştürülmüş, hürriyet mücadelesini taş atılan sapanlarla yürüten Filistin toplumu. Özellikle son yıllarda, Filistinlilerin ancak yapabildikleri İNTİHAR SALDIRILARI ve buna tepki gösteren İsrail kuvvetlerinin ASKERÎ HAREKÂTI çok sert bir hava yarattı. Aslında Filistinlilerinki, BİREYSEL İNTİHAR EYLEMİdir ve buna olsa olsa BİREYSEL TERÖR diyebiliriz. Sağ kalan suçlular yakalandığında yargı tarafından cezalandırılacaklardır. 11 Eylül hâdiselerinden sonra ABD’yi daha çok arkasına alan İsrail’in sergilediği ise; silâhsız ve ordusuz halka devletin bütün olanaklarını kullanarak yapılan bir DEVLET TERÖRÜDÜR.

Eğer bizler de; ABD ve AB gibi, birincisine TERÖRİST EYLEM ikincisine de KENDİNİ SAVUNMA dersek, bu davranış bize yakışmaz. Biz millî vasfımızla böylesine bencil olamayız. Töremiz daima ağır basar ve neticede, gönlümüz Şaron ve yönetiminin DEVLET TERÖRÜnden yargılanmasını, ABD’nin ve AB’nin de DEVLET TERÖRÜNE ARKA ÇIKMAKtan vaz geçmelerini ister.

- Reklam -

Bu görüşler siyasî meydanlarda çarpışadursun, Filistin-İsrail hâdiseleri memleketimizle alâka ile takip ediliyor. Büyük şehirlerimizin meydanlarında toplantılar yapılıyor, gönüllü kuruluşlar, sanatkârlar Filistinlilerin yanında İsrail’e karşı tepki gösteriyorlar. “Işık söndürme eylemi” yapıyorlar, SAVAŞ-TERÖR ve ŞİDDET eylemlerini kınamak amacıyla İstanbul müftülüğünde toplanan üç dinin temsilcileri barış bildirisi yayınladılar. Marksist partilerimizle ümmetçi partilerimiz el ele miting meydanlarını dolduruyorlar. Yedi ümmetçi milletvekili (Arafat’ın tecrit edilişini ve İsrail işgalini) tel’in etmek amacı ile gözyaşlarını dökerek Filistin’e gittiler.

Bu beyler son yıllarda Rus tankları tarafından Bakü’de, Ermeniler tarafından Karabağ’da, E.O.K. tarafından Kıbrıs’ta, Baas Partisi yanlı Araplar tarafından Irak’ta, Musul ve Kerkük’te, Bayır-Bucak Türkmenlerine Suriye’de, Yunanlılar tarafından Batı Trakya’da oluk oluk dökülen Türk kanına hiçbir gün aynı tepkiyi göstermediler ve hudutlarımızın hemen yanındaki Filistin’den daha yakın Türk yurtlarına hiçbir gün uğramadılar.

- Reklam -

Bu uygulamalar, terörü her zaman ve her yerde lânetlesek de, garip Filistin halkının yanında olsak da, madalyanın arka yüzündeki görüntüleri de gözler önüne serdi ve DAHA ÖNCELERİ NERELERDEYDİNİZ? şarkısını dinletti. Yine bu olay bize insanların Türk oldukları için çektikleri acıları ve çileleri hatırlattı. Heyecanlandırdı.

Türk’e karşı 8.’inci Haçlı Seferi hazırlığındaki AVRUPA BİRLİĞİ, Yahudi ve emperyalist Avrupa kökenli AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ, son imparatorluğumuz Osmanlı’ya ihanet eden ARAP ÂLEMİ ve TÜRK OLMAYAN TÜRKİYELİLER, İNSAN HAKLARININ SAHTEKÂR SAVUNUCULARI, Filistin halkı için göz yaşları dökerek acılarını paylaşmak amacıyla oralara kadar koşan ÜMMETÇİ SİYASETÇİLER sözüm size:

SOYKIRIMINDAN VE TERÖRDEN DÜNYADA EN ÇOK ACI ÇEKENLER TÜRK SOYLU İNSANLARDIR. Türk dünyasının içinde bulunduğu kötü şartlara göz atacak olursanız, Türklüğün Ulu Tanrı tarafından ateşle imtihan edildiğini anlayabilirsiniz. Bu vesileyle ben size dilimin döndüğü kadar Türk insanının terörden neler çektiğini anlatmak niyetindeyim.

Avrupa’da Türk’ün izini silmek için elele veren düşmanlarımız Orta Avrupa’da ve Balkanlardaki Türk nüfusunu tükettiler, Avrupa’nın eski Türk şehirlerinde Türkler yok edildi. Bütün kaynaklarımızdan istifade eden Arnavutların, Sırpların, Boşnakların, Rumların, Bulgarların az mı ihanetlerine uğradık? Bir zamanlar Türk yurdu olan Kırım, Karabağ, Güney Azerbaycan, Doğu Türkistan’da yaşam savaşı veren kandaşlarımızın soykırıma uğramadıklarını kim söyleyebilir? Doğu Anadolu’da yaşamını sürdüren Ahıskalı kardeşlerimizle beraber Orta Asya’nın çeşitli bölgelerine ve Sibirya’ya sürülüp oralarda yok olan Türklerin hesabını kim verecek? Yahudilerin bugün ölmüş Nazi subaylarını sorgulayıp sembolik idama mahkûm ettikleri gibi 18 Mayıs 1944 günü gecesi milyonlarca Türk’ü “aşı yapma bahanesi” ile yük vagonlarına yükleyip yurtlarından süren Stalin’i sorgulayıp kim mahkûm edecek? Ve “beni Stalin yarattı” diyen 1945’in Komünist-Rus ajanı Nâzım Hikmet’in heykellerini, Sultan Fatih’in armağanı İstanbul’un sokaklarına diken belediye reislerine kim hesap soracak?

Birinci Dünya Savaşı sırasında Arabistan cephesinde yüz binlerce Türk’ün hunharca öldürülüşünü ve Arap ırkının ihanetini nasıl unutabiliriz? Medine’deki Hz. Muhammedin’in mezarını koruyan Fahrettin Paşamızın askerlerine İngilizlerle birlikte saldıran Arapları, Güney Doğu’da otuz bin insanımızın canına kıyan terör örgütünün başını Şam’da ağırlayan ve PKK’lılara resmî kamplarda terör eğitimi veren Filistinlileri nasıl affedebiliriz?

Mondros Mütarekesi hükümlerine göre Musul’umuzu işgal eden İngilizler 1921 yılında kurdukları Irak-Arap devletinin başına geçen I. Faysal’ı maşa olarak kullanmışlar ve Türkleri yok etme plânını uygulamışlardır. Türk topraklarında petrol yataklarının bulunması ve kukla Kürt devletinin kurulma plânları günümüze kadar gelmiş ve 4 Mayıs 1924’te başlayan TÜRK SOYKIRIMI HAREKETİ 1937’de geniş tutuklamalarla, 1944’te GAVUR BAĞI katliamı ile 1959’da Celâl Talabanî ve Nuri Talabanî’nin bizzat katıldıkları Mesut Barzanî’nin babası Molla Mustafa Barzanî’nin iştirak ettikleri KERKÜK KATLİAMI, 1980 yılında binlerce Türk lider kadrosu idam edilmiş, kayıp ve sürgün gerçekleştirilmiştir. 1991’de ALTUN KÖPRÜ soykırımında yüzlerce Türk duvar dibine dizilerek kurşunlanmıştır. Bunlar yalnız Kerkük Türk’ünün Baas Partili Komünist Arap’tan çektikleridir.

Müslüman Türklere karşı tarih boyunca tutum ve davranışlarını bildiğimiz bu insanlar, Türk dünyasının hiçbir meselesinde maalesef Türk’ten yana olamamışlar, Türk’ün düşmanlığını tercih etmişlerdir. Bugün Kıbrıs Rumlarının ve Yunanistan’ın en büyük dostlarının Filistin olduğunu biliyor musunuz? Bu ihanet zincirini kısaca gözden geçirdikten sonra “ARAPLAR İHANETİN BEDELİNİ ÖDÜYOR” ifadesiyle haksızlık etmiş oluyor muyuz?

Türk’ün ilk ve son düşmanı Çin’in, yüzelli yıldan beri DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ SÖMÜRGE SİYASETİ büyük yaramızdır. 1964 yılından beri yapılan nükleer denemelerde ikiyüz elli bin insanımız şehit olmuştur. Ekolojik denge bozulmuştur, analarımız sakat ve hasta çocuklar doğurmaktadır. Türk insanı esrar tüketicisi hâline getirilmiştir. Soykırımı bütün şiddetiyle devam etmektedir ve Doğu Türkistan’da bugün kan vardır, gözyaşı vardır, Çin mezalimi vardır. Seksen bin gencimiz hapishanelerdedir. Siz bakmayın bizim politikacılarımız Çin’e gitmelerine, onların Türkiyemize gelmelerine. Bugün Doğu Türkistan tam bir açık hava Türk hapishanesidir.

1917 Bolşevik ihtilâlinin birinci yılında Bakü’de otuz bin Türk katledilmiştir. Kafkasya fevkalâde Komiseri Ermeni Şaumyan tarafından yürütülen katliamlara tahammül edemeyen Osmanlı ordusu Nuri Paşa komutasında Bakü’ye girmiş ve canileri temizlemiştir.

Mondros Mütarekesi neticesinde Ruslar Azerbaycan’a girmiş, halkın oyuyla iktidar olan Müsavat Partisi iktidarını yıkmıştır. Tüm Müsavatçılar tam mânâsıyla bir katliama tabî tutulmuştur.

1937-38 yıllarında Stalin terörü Azerbaycan’da bir gecede 30.000 aydını yok etmiştir.

Ermenilerin Karabağ’ı işgali ile başlayan Azerbaycan-Ermenistan savaşında Cebrail, Hocalı, Şuşa şehirlerinde onbinlerce Türk, beşikten mezara Ermeniler tarafından katledilmişlerdir. Tarihin gördüğü en büyük soykırımlarından biri olan Hocalı katliamından ancak beş-altı yüz kişi kurtulabilmiştir.

Türk dünyasında Türkler’e karşı uygulanan terör olaylarının bir kısmını özet olarak sizlere arzetmeye çalıştım. Başrollerini Rusların, Çinlilerin, İranlıların, Iraklı ve Suriyeli Arapların, Ermenilerin, Yunanlıların ve çömezlerinin yaptığını bildirdim. Bu geniş fotoğraf içinde son Filistin olayları görülmeyecek kadar küçük yer tutmaktadır.

Netice; sözün kısası, devlet terörü uygulayan İsrail’e karşı FİLİSTİNLİ ARAP HALKI İÇİN AĞLAYANIN YANINDA, İKİ ASIRDIR DÖKÜLEN TÜRK KANINA BUGÜNE KADAR TEPKİ GÖSTERMEYENLERİN KARŞISINDAYIZ.

Türk kanı dökenlere de “SÜNGÜ İLE HERŞEY YAPILABİLİR AMA ÜZERİNE OTURULAMAZ” deriz. Ve Filistin coğrafyasında bir araya gelemeyen toplulukların yönetimi için ULUSLARARASI BİR YÖNETİM önerir, duamızı tekrarlarız.

Tanrı Türk’ü Korusun.
 

Orkun'dan Seçmeler

ZULÜM EBEDÎ DEĞİLDİR

M. Kemal Atatürk

- Reklam -