Ana Sayfa 1998-2012 Remzi Oğuz Arık

Remzi Oğuz Arık

Onu sonsuzluk âlemine 1954 yılı Nisan ayının başında uğurlamıştık. Demek ki aradan 47 yıl geçmiş. Remzi Oğuz’suz kırkyedi yıl… O’nun güzellikler ve şiir yüklü yazılarından ve konuşmalarından, buram buram yurt ve millet sevgisi taşan düşüncelerinden yoksun geçen, söylemesi kolay, fakat söylemesi zor yıllar!

- Reklam -

Remzi Oğuz Arık’ı kaybettiğimiz o uğursuz günü çok iyi hatırlıyorum. Ülke 1954 seçimlerinin coşkulu havası içinde. Parti önderleri dağ-taş demeden bütün ülkeyi dolaşıyor, halkı kendilerine çekmeye çalışıyorlar. Bu yüzden, zamanın tek yaygın kitle iletişim aracı olan radyo çok revaçta. Yurttaşlar radyonun haber saatlerini âdeta iple çekiyorlar. Gazeteler tuttukları partilere ve önderlerine ait haberlerle dolu. Halk ise tuttuğu partinin kazanacağı hayâli ve coşkusu ile o toplantı senin, bu toplantı benim durmadan dolaşıyor. Biz, bir avuç genç ise milliyetçi bir fikir ve sanat dergisini yayına hazırlamanın telâşındayız. Dergimizi Nisan 1954’te yayınlamayı plânlamışız. Yazılarımızı, sayfa düzenimizi hazırlayıp basımevine göndermişiz.

Günlerden 3 Nisan. Radyo bir ara yayınını kesip acı haberi veriyor: Adana’dan Ankara’ya hareket eden bir THY uçağı, uçuşa geçişinden hemen sonra havada yanmaya başlayarak Adana yakınında bir yere düşmüş. Yolculardan kurtulan yok. Ve… yolcularından biri Türkiye Köylü Partisi’nin Genel Başkanı Prof. Remzi Oğuz Arık. Bu haber dünyamızı, hayâllerimizi karartıyor. Acıdan, üzüntüden ne yapacağımızı bilemiyoruz. Çünkü Remzi Oğuz, bizim için, bir partinin genel başkanı değil, Türk milliyetçiliğinin dönemimizdeki başlıca önderlerinden biri. Üstelik dergimizin başyazarlığını kabul etmek tevazuunu da göstermiş. Bu yüzden acımız çok büyük. Ama yüreğimize taş basarak yapmak zorunda olduğumuz işler var.

İlk işimiz çıkaracağımız derginin basımını durdurmak oluyor. Sonra… O’nun ve kader arkadaşlarının cenazelerini getiren uçağı Etimesgut Hava Alanında karşılıyor, ertesi günkü muhteşem cenaze törenine katılıyor, ailesinin onulmaz acısını paylaşmaya çalışıyoruz. Ardından da dergimizin o ilk sayısını Remzi Oğuz Arık’ın anısına armağan olarak yeniden hazırlamaya koyuluyoruz. Onu tanıyan veya yakınlığı bulunan otuza yakın kişiden yazı ve demeçler sağlıyoruz. O dayanılmaz üzüntüler içinde bunları nasıl gerçekleştirmiştik, hâlâ şaşarım.

Adını Türk Milliyetçiler Derneği’nin haksız yere kapatılışının verdiği hüzünlü duyguları ve Türk milliyetçiliğinin tükenmez çilesini belirtsin diye Gurbet koyduğumuz dergimizin ilk sayısı, Remzi Oğuz Arık’ın “Gurbet” adlı başyazısı ve kendisini seven otuz dolayında aydının yazı ve demeçleri ile, yine Nisan ayı içinde çıktı. O, yoğun parti çalışmaları arasında kaleme aldığı bu son yazısında “Gurbet, galiba bizim Orta Asya’dan gelirken getirdiğimiz, henüz dindiremediğimiz bir sızıdır. Anadolu’ya gelirken arkada ne kadar çok medeniyet, devlet, yurt, hâtıra, sevinç ve eziyet bıraktık. Gâh tabiat âfetlerinin, gâh aç gözlü komşuların, gâh her ikisinin silip sürpürdüğü yurtlarımızın hayâlı gözlerimizde asılı kaldı.” diyordu. O’na göre “… bu topraklara Tanrı’nın sapladığı bir anıt olan yeni milletimiz için gurbet, folklorumuzda bile kalmamalıydı.” Ama diyordu, “ne gezer! Hükümdarlarımız, beğlerimiz, hanedanlarımız yurtlarında daha derin, daha köklü yerleştikçe bizim gurbetimiz artmışa benziyor. Neyi, neyi arıyor ve özlüyoruz böyle yarabbi?” Fakat o asla karamsar değildi. Bu son yazısını şöyle bitiriyordu:

“Ne kin, ne kıskanma, ne boş özlemler istemiyoruz, dostlarım. Büyük, serbest ufuklarda güvenin, sevginin ışığı parlıyor. Bu sizin içindir. Hep birlikte oraya. Haydi!”1

•••

- Reklam -

1315 (1899) yılında Kozan’ın Kabaktepe köyünde doğan ve Oğuzların Farsak boyundan olan Remzi Oğuz Arık, çocukluk yıllarını köyünde geçirdi ve ilk öğrenimine orada başladı. Sonra, ağabeyi ve ablasının görevle bulunduğu Balkanlara göçmek zorunda kalıyor. On yaşından başlayarak, anası ile bütün Balkanları dolaşıyor. Ardından, büyük yokluklar içinde geçen öğretim hayatı başlıyor. Önce İşkodra İdadisi’nde, oranın işgali üzerine İstanbul’a gelerek Mercan idadisinde, İzmit Lisesi’nde ve İstanbul Muallim Mektebinde, oraların çalışkan bir öğrencisi olarak okuyor.

Remzi Oğuz, I. Dünya Harbi’nin son yılında Talimgâh’a katılır. Bir kaza sonucu ağır yaralar alır. Uzun süre tedavi görmek, bu arada kalabalık ailesini geçindirebilmek için çabalamaktadır. İstanbul’un işgal acıları yaşadığı o günlerde, “Turan” özlemiyle Asya’ya gitme girişimi başarısız kalır.

Yüksek öğrenimine İstanbul Darülfünunu’nun İçtimaîyat şubesinde başlar, fakat 1926’da açılan bir sınavı kazanarak Paris’e gönderilir. Orada renkli, anlamlı bir öğrenim dönemi geçirir. Oradaki arkadaşları üzerinde etkili olur. Eğlenceye düşkün olanları, “Bugün Anadolu için ne yaptın?” uyarıları ile doğru yola çevirir. Sanat tarihi ve arkeoloji dalında gördüğü öğrenimini tamamlayarak 1931’de yurda döner ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde görevlendirilir. 1933’te, Millî Eğitim Bakanlığı’nın arkeoloji uzmanı olur. Bu arada Gazi Eğitim Enstitüsü’nde tarih dersleri verir. Sonra da Ankara Arkeoloji Müzesi müdürlüğüne atanır.

1939 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde öğretim üyeliğine getirilir ve orada arkeoloji profesörü ve enstitü müdürü olur. Aynı zamanda sanat tarihi dersleri de verir. 1942 yılı sonunda fakültedeki görevinden, Hasan-Âli Yücel ve Şevket Aziz Kansu ile olan mücadele sonucunda ayrılmak zorunda kalır. 1943-45 yıllarında yeniden müze yöneticiliği görevlerinde bulunur. Müze müdürlüğü görevi, yeni açılan Ankara İlâhiyat Fakültesi’ne İslâm Sanatları tarihi profesörü oluncaya, 1949’a kadar sürer. Fakat burada ancak bir yıl görev yapabilir. Çünkü, 1950 seçimlerinden DP’den Seyhan milletvekili olmuştur. Fakat DP’yi kendi hizmet felsefesine uygun bulmadığı için oradan ayrılarak 1952’de Türkiye Köylü Partisi’ni kurar ve o partinin genel başkanlığı görevini üstlenir. Fakat kader, orada da uzun süre kalmasına izin vermez ve ecel kendisini seçim propagandasından dönerken, 3 Nisan 1954’te Adana semalarında yakalar…

•••

- Reklam -

Hayat hikâyesini özetlediğimiz Remzi Oğuz Arık, kuşkusuz, milletimizin ender yetiştirdiği bilim, düşünce ve sanat adamlarımızdan biri idi. Çok genç yaşlarında gönlünde tutuşan ve harp yıllarının sıkıntıları içinde alevlenen yurt ve millet sevgisi, milliyetçilik ülküsü, bilim adamlığının imbiğinden de geçerek, O’nda bir duygu olmaktan çıkıp milletini yükseltmenin çarelerini araştıran bir fikirler manzumesine dönüşmüştü. Remzi Oğuz’un bilim, düşünce ve sanat hayatını işte bu bilgili, bilinçli, aydın kafa yönlendirmişti. Böylece, Ziya Gökalp’tan sonra Türk milliyetçiliğine yeni yorumlar, yeni ufuklar getiren öncülerden biri oldu.

Remzi Oğuz Arık, milliyetçiliğin “Anadolucular” denilen grubu içinde gösterilir. Ama, O Anadolucuların yaptığı gibi Anadolu’daki Türk gerçeğini inkâr etmez, Anadolu’da bir milletler alaşımının oluşturduğu ayrı bir millet bulunduğu safsatasına inanmazdı. Türk dünyası ile ancak güçlü bir Türkiye’nin ilgilenebileceği, bunun için de önce Anadolu’da güçlenmemiz gerektiği düşüncesinde idi. Genç yaşında aramızdan ayrılmasa idi, Türk dünyasındaki son yılların gelişmelerine en çok sevinenlerden biri, kuşkusuz, o olacaktı. Çünkü o özünde Turancı olan bir Anadolucu idi. Üstelik ünlü bir Türk boyuna mensup katıksız bir Türktü!

Prof. Arık, arkeoloji ve sanat tarihi dallarının yurdumuzdaki ilk ve seçkin bilgini idi. Bu dalların üniversitedeki ilk kürsülerini o kurmuş, ilk önemli arkeolojik kazıları o yapmış, milletlerarası kabul gören ilk nitelikli kazı raporlarını o hazırlayıp yayınlamıştı. Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’a göre de o, “henüz aşılamamıştır.”2 Bilimsel çalışmaları ve eserleri ile, dünya çapında, haklı bir üne kavuşmuştu. Arkeoloji ve sanat tarihi alanlarında çok değerli bilim adamaları da yetiştirmişti.

Remzi Oğuz Arık’ın ilgi çekici bir yanı da yazarlığı idi. Bilimsel eserleri yanında, yurt ve millet meseleleri üzerindeki bilgi ve düşünce birikimlerini yazılaştırırdı. Başlıca yazıları Türk Yurdu3, Bizim Türkiye, Çığır, Dönüm, Hareket, İleri Yurt, Kalem, Özleyiş, Gurbet gibi dergilerde yayımlandı. Yazılarının önemli bir bölümü de kendi çıkardığı M i l l e t (Mayıs 1942-Nisan 1944)’te yer aldı. Düşünce yazıları, konuları bakımından birbirinden farklı görünen fakat bir “ana düşünce” çevresinde birbirini tamamlayan yazılardı. Onlar, sonradan Köy Kadını, İdeal ve İdeoloji, Coğrafyadan Vatana, Türk İnkılâbı ve Milliyetçiliğimiz vb. adlı kitapların bölümlerini oluşturdular.4 Bu kitapların ve bunlardaki yazıların değişik düzenleme ve adlarla oluşturulan yeni birleşimlerinin birçok yeni basımları yapıldı. Bu kitaplar çok sevildi ve çok okundu. Çünkü o, yazılarını şiir yüklü bir dille yazar, Türkçeyi kendisine özgü bir üslûpla çok güzelleştirirdi. En çapraşık konuları bile, tılsımlı bir anlatımla, kolay anlaşılır duruma getirirdi. O bir “mensur şiir” sanatçısı idi.

Remzi Oğuz, çok duygusal, insan sevgisi ile dolu bir kişi idi. Konuştuklarına “Dostum!” veya “Dostlarım!” diye hitap eder, kendisi de dostluğun bütün gereklerini yerine getirmeye çalışırdı. Şefkatli bir baba, sevgi yüklü bir aile reisi idi. Gönlü ve evinin kapısı herkese açıktı.

Remzi Oğuz Arık’ı bütün yönleri ile anlatmak, hele benim anlatmam çok zor. Bundan dolayı O’nu en iyi ve özlü biçimde anlatacağına inandığım, öğrencisi Prof. Dr. Halûk Karamağaralı’nın, merhumun Ankara Şehitliğindeki mezar taşına da işlenmiş olan şu sözleri ile bitirmeliyim:

“Oğuz’un Farşak boyundan, Boy beği Arık Fakih’in soyundan, Kozan’ın Kabaktepe köyünden yüce bir er kişiydi. Mehmet Ferit Efendi ile Zekiye Hanımın oğluydu. Oluş’la Alev’in babası, Türkân Hanımın eşiydi.

Toprağına, insanına her şeyiyle bağlıydı. Gündüzünde gecesinde; her sözünde hecesinde aşk doluydu. Tuttuğu yol hak yoluydu. Hiç eğilmedi, gülmedi, fakat yılma nedir, bilmedi.

Ve… şehit düştü, ölmedi!”5

DİPNOTLARI

1- Remzi Oğuz Arık, “Gurbet”, Gurbet I, 1 (Nisan 1954), 3-4.

2- Ekrem Akurgal, “Remzi Oğuz Arık’ı Anlatıyorlar: Ord. Prof. Dr. Ekrem Kurgal’ın konuşması”, Remzi Oğuz Arık Armağanı, Ankara, 1989. 293-296.

3- R.O. Arık’ın ilk yazısı, bu dergide yayınlanan ve “turancı” duygular içeren bir manzumedir: Remzi Oğuz, “Sancağım”, Türk Yurdu, 13, 2 (1333) (1918), 3568 s.

4- R. O. Arık’ın yayınları ve hakkında yazılanlar için bk. Necmeddin Sefercioğlu, Remzi Oğuz Arık Bibliyografyası, Ankara, 1989.

5- Halûk Karamağaralı, “Çalışma ve Mücadele İle Dolu Bir Ömür; Remzi Oğuz Arık”, Gurbet, I, 1 (Nisan 1954), 31.


REMZİ OĞUZ ARIK

Remzi oğuz Arık, millî dâvamıza yalnız romantik bir heyecanla bağlı bir milliyet coşkunu değildi; tarihçi olduğu için, bu havanın zaman içindeki köklerini de bilen, tarih şuuruna sahip, nereden gelip, nereye gittiğini anlamış aydınlık bir zekâ idi. Düşmanını gözbebeğindeki soğuk ve hain parıltıdan bir saniyede anlayacak kadar keskin bir milliyet sezgisine de sahipti. İçinde yıkıcı ve kahpe fikir cereyanlarının hâlâ kaynadığı zavallı memleketimizde, Türk milliyetçiliğinin, Ziya Gökalp’ten sonra, sayıları gittikçe azalan temel direklerinden biriydi.

Böyle olduğu için, Remzi Oğuz Arık uzmanı olduğu arkeolojinin dar araştırma alanı içinde kalmağa razı olamazdı. Kendisini günün icaplarına bağlayan daha geniş sosyal çalışma sahaları arayacaktı. Aradı ve tarihin arkeoloji gibi en geri ve soğuk kutbu ile politika gibi en aktüel ve sıcak iklimi arasında kendisini ikiye böldü.

Peyami Safa

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -