Ana Sayfa 1998-2012 Ekonomi ile ilgili göstergeler

Ekonomi ile ilgili göstergeler

EKONOMİ ile ilgili resmî göstergeler, iyimser tablolar ortaya koyuyor. Enflâsyon, döviz kuru ve faizler düşüyor. Üretimde ve ihracatta artışlar var. Her şey mükemmelmiş gibi görülüyor.

- Reklam -

Diğer ekonomik verilerin satır aralarından edinilen bilgilere göre durum, hiç de iç açıcı değil. Kapanan işyerlerinin ve dolayısıyla işsizlerin sayısı artıyor. Dış ticaret açığı büyüyor. Hazinenin faiz yükü ağırlaşıyor. Yatırımlar tamamen durdu. Pahalılık, tahammülü güç boyutlara ulaştı.

Yöneticiler, eksi enflâsyonu gerçekleştirmekle mutluluk duyuyorlar. Enflâsyondaki düşüşler, çarşı – pazar fiyatlarına yansımadı. Halk pahalılıktan şikâyetçi.

Gerçi enflâsyon ve pahalılık, (fiyatların yükselmesi gibi ortak noktaları varsa da), biribirinden ayrı olgulardır. Ülkede enflâsyon ne kadar yüksek olursa olsun, kişilerin gelirinde, enflâsyondan daha fazla artış sağlanabilirse, kimse pahalılıktan şikâyet etmez. Buna rağmen; işsizlik ve sâir sebeplerle gelir azalması ile karşı karşıya kalan insanlar, sıfır enflâsyondan bile memnun olmazlar.

Ekonominin en büyük problemi işsizlik. Çünkü işsizlik, en büyük sosyal adaletsizlik. Üstelik dış borçlar gibi, günün moda tabiri ile ‘ötelemek’ mümkün değil. Yeni işsizler, genel alım gücünün zayıflaması sebebiyle, kapanan fabrikaların – işyerlerinin sayısını artırıyor. Kapanan işyerleri de işsizlerin sayısını… Canavarlar, biribirlerini doğuruyor. İşsizliği önlemek için devlet kadrolarına gereksiz yere fazla işçi alınması ise daha büyük problemlere yol açıyor. Devletin hantal, verimsiz ve sağlıksız yapısını, giderek büyüyen habis bir ur gibi şişiriyor.

Bir başka büyük tehlike; gelir dağılımındaki bozukluk. Bırakınız çözüm aranmasını, sözü bile edilmiyor.

Faiz dışı gelir – gider dengesindeki olumlu bakiye dışında bütçe nakavt olmuş durumda. Zâten ‘bütçe’ kelimesi, son yıllarda, ‘ödenecek borçlar listesi’ anlamında bir belge olmanın ötesinde anlam taşımıyor.

- Reklam -

ÖZELLEŞTİRME

Elli dokuzuncu cumhuriyet hükûmetinin programında, özelleştirme ile ilgili abartılı beklentiler vardı. Çukurova Elektr ik, Kepez Santralı ve Petkim olaylarından sonra bütçenin özelleştirme gelirleri ile ilgili bölümü felç oldu. Her yıl yaşanan bütçe klâsiği bu yıl da aynen sahnelendi. Şişirilmiş gelir tahminleri, sıkıştırılmış – küçültülmüş giderler… Uygulamada gelir kalemlerinde daralmalar, giderlerde alabildiğine genişlemeler yaşanıyor. Fark; yeni ve/veya artırılan vergilerle karşılanıyor. Uygulama sonuçları açıklanırken suç, ‘beklenmeyen gelişmeler’ üzerine atılıyor. Oysa ki basiretli yönetimin görevi; beklenmeyen gelişmeleri vaktinde tahmin edip tedbir almaktır. Beklenmeyen gelişmelerle, bütçe ve beklentiler alt – üst oluyorsa, yöneticiler, başarıdan söz etmemeliler.

Petkim için üç defa özelleştirme raporu hazırlandı. Birinci rapor, 5 sene öncesine aittir. 1 milyar dolar değer biçilmişti. 600 milyon dolara satıldı, bilinen sebeplerle 10 milyon dolar depozito irat kaydedilip satış iptal edildi. Satışa çıkarılma işleminin devlete maliyeti 10 milyon doların çok üzerinde. Yeni bir özelleştirme raporu, en erken 3 sene içerisinde uygulamaya konulduğunda, 400 bin dolara satılabilirse, büyük başarı sağlanmış olur.

Türk Telekom’un özelleştirilmesinde de aynı beceriksizlik yaşandı. İlk rapor, 10 sene önce, ‘‘PTT’nin son ‘T’si’’ adı ile 1993 yılında hazırlanmıştı. O tarihte satılabilse idi, elde edilen gelirle, dış borçlarımızın tamamı ödenebiliyordu. Hazineye de bir miktar para kalıyordu. Türkbank ihalesinde de aynı olumsuzluklar yaşandı.

İngiltere, Almanya, İtalya ve hattâ koyu devletçi komünist Rusya’nın ekonomilerini düze çıkaran özelleştirme işlemleri Türkiye’de yürütülemedi. Özelleştirme artık araç olmaktan çıktı, amaç hâline geldi. Anlaşılmıştır ki devletimiz iyi bir işletmeci değil. Devlet yönetimindeki işletmeler, vurgun, soygun, hortumlamalar ve yandaşlara peşkeş çekmeler sebebiyle ekonomiyi kemiriyor. Önüne geçmek mümkün değil. O hâlde; iş âleminin bilinen büyükleri dışındaki sabıkasız – şaibesiz müteşebbislerine, istihdam – ek yatırım ve ihracat taahhüdü şartı ile ve sıfır bedelle verilmesi düşünülmeli. Taahhüdün yerine getirilmemesi hâlinde uygulanacak müeyyideler de sözleşmeye konulmak şartı ile…

- Reklam -

BANKACILIK SEKTÖRÜ

Türk müteşebbislerinin en büyüklerinden biri, Avrupa’da bir banka satın almak üzeredir. Son imzayı atmadan önce önüne bir belge konulur. İş adamımızın, belgeye şöyle bir bakmasıyla, “Ben bu işte yokum!” diyerek masadan kalkması bir olur. Çünkü bankanın zor duruma düşmesi hâlinde, dünyanın neresinde olursa olsun, sahibi bulunduğu bütün varlıkları ile sorumlu olmayı kabul etmesi istenilmektedir.

Türkiye’de bankacılık sektörüne giren hiç kimseden böyle bir taahhütnâme istenmedi. Aksine, vatandaşa: “Banka mevduatı, devletin teminatı altındadır.” denildi. Vatandaş bu sebeple en büyük getiriye koştu. Sistem bu sebeple çöktü. Mevduat sahipleri alacaklarını alamadıkları gibi, mevduatla ilişkisi olmayanlar da çöküntünün enkazı altında ezildiler. Bu komedi yıllarca sahnelendi. Hâlâ sahnede.

“Olup bitenleri gözlesin, bir yanlışlık yapıldığında ilgilileri uyarsın, devleti durumdan haberdar etsin…” denilerek bankaların yönetim kurullarında devlet temsilcileri görevlendirildi. Yetmedi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) adlı bir birim oluşturuldu. Buna rağmen sektörün kimi üyeleri dolandırıcılık, hortumculuk yapabiliyor. Devletin verdiği sözlü teminata güvenen tasarruf sahipleri perişan, devletin görevlendirdiği ve fakat vazifesini yapmayan elemanları serbest ve rahat… Böyle bir düzen, dünyanın en ilkel kabilelerinde bile görülmez.

Sektörde yaşanan bunca rezalete rağmen, yıllardan beri; “Bankacılık sektörü ile ilgili bilgiler açıklanırsa, bankacılık sistemi sarsılır.” kabilinden beyanlar dinledik. Türkiye’de devletin sağlam kalması, sosyal dengenin korunması, yolsuzlukların önlenmesi için bankacılık sektörünün bırakınız sarsılmasını, yıkılmasını bile kabullenmemiz gerektiği, hâlâ idrak edilemedi.

“Sistem sarsılsın. Gerekiyorsa yıkılsın da! Yeter ki devlet sağlam kalsın.” diyebilecek, bir tek vatansever, bir tek şuurlu insan yok mu?

KAYIT DIŞI EKONOMİ

Devlet Plânlama Teşkilâtı (DPT) verilerine göre kayıt dışı ekonomi, 2001 ve 2002 yıllarında hızla büyüyerek kayıtlı ekonominin % 66 seviyesine çıkmış. Konu ile yakından ilgilenenler, gerçek oranın % 100 seviyesinin de üzerinde olduğunu söylüyorlar. Yapılan açıklamalara göre bu çarpıklığa tedbir aranıyormuş. En uygun tedbir, mükellefi kayıt dışına iten olumsuzlukları gidermektir. Toplanan vergiyi, kılı kırk yararcasına, hortumlatmadan – çar çur etmeden – ettirmeden yerli yerinde kullanmaktır.

Kayıt dışı ekonomi elbette savunulamaz. Ancak istihdama katkısı ve çarkın dönmesini temin etmesi bakımından, kayıt dışını cazip hâle getiren olumsuzluklar ortada iken, tamamen yok edilmesi hem mümkün değildir, hem de zararlıdır.

Kayıt dışı ekonomiden, yalnızca vergi tahsilâtı yapamayan devlet zarar görüyor. Gayri Safi Millî Hâsıla içerisinde yer aldığı için fertler ve ülke ekonomisi yararlanıyor. Hepsi bir tarafa, istihdam imkânları oluşturuyor.

Kayıt dışı ekonomi, yüksek boyutlardaki kamu açıklarının, yüksek enflâsyonun, ücretlerden alınan vergilerle sosyal güvenlik primlerinin, rüşvetçiliğin tabii sonucudur. Dünyada ücret kesintilerinin en yüksek olduğu ülke Türkiye’dir. Dolayısıyla kayıt dışı ekonomi oranı da dünya ortalamasının üzerindedir.

Vergi mükelleflerini kayıt dışına iten etkenler, bir başka olumsuzluğu da beraberinde getiriyorlar: Rüşvet, yolsuzluk ve suiistimaller. Bu üç olgu, kayıt dışı ekonominin hem sebebi, hem de sonucudur.

Türkiye, yolsuzlukların en çok yapıldığı 100 ülke içerisinde, 38. sırada yer alıyor. Altımızda Senegal, üstümüzde Tayland var. Belirlenen 100 ülke içerisinde en çok yolsuzluk yapılan ülke: Bangladeş. En az yolsuzluk yapılan ülke ise Finlandiya. Kayıt dışı ekonomi oranları, yolsuzluklar listesi sıralaması ile yakından ilişkili.

SONUÇ

Bir kısmı yukarıda belirtilen olumsuzluklar giderilmediği sürece, ekonomi ile ilgili göstergelerin ortaya koyduğu iyileşmeler yanıltıcıdır. Vatandaşın geçiminde kolaylıklar sağlamayan, kalıcı olmayan iyileşmeler, daha büyük sıkıntıların, krizlerin habercisi olarak değerlendirilmeli.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -