Ana Sayfa 1998-2012 Yeni Tevhid’i Tedrisat

Yeni Tevhid’i Tedrisat

TEMELİ ailede atılan ve hayatın her aşamasında durmaksızın devam eden eğitim, insanı, içinde bulunduğu toplumda bir ‘birey’ hâline getirir. Çağımızda, toplumları “insan sürüsü” olmaktan çıkartıp millet yapan ise okullarda verilen millî eğitimdir.

- Reklam -

Millî kimliği oluşturan ögeler, tarihimizin büyük bölümünde sözlü kültürle taşınmış, nesilden nesle aktarılmıştır. Ancak, ilerleyen yüzyıllarda dünyada eğitim sistemleri okullaşma temeline dayanmıştır. Bununla birlikte, okullarda bilimlerin yanı sıra millî kültür, millî bilinç vb. de birlikte verilmeye başlanmıştır.

Maalesef, bizde yaygın olarak okullaşmaya geç geçilmiş, yüksek öğretim kurumları ise daha çok İslâmî bilimlere yönelmiştir. İslâm dinini aldığımız Acemlerden ve Araplardan etkilenmemiz, eğitim, bilim ve sanatta kendi dilimiz yerine onların dillerine yer vermemize yol açmıştır. Pozitif bilimlerde yükselen Türk bilim adamları olsa da, bunlar eserlerini Türkçe vermedikleri için, Türk oldukları zaman içinde unutulmuştur. Böylece, Türk milletinin yetiştirdiği dâhiler, Arap ve Acemlere mâl edilmiştir.

Yukarıda değindiğimiz problem, eğitimin millî dille verilmemesinin sakıncalarından birini gözler önüne serer. Millî eğitimin ilk şartı, eğitimin millî dille verilmesidir. Çünkü, insanlar ana dillerini bildikleri gibi hiçbir dili bilemez ve o dile egemen olamazlar. Yabancı bir dilde lınan eğitim, bilmekten çok ezberlemeye dayanır, ki ezberlemekle bilim yapılamayacağı da açıktır. Somut örneği de uzun yıllardır Türkiye’nin allanıp pullanan üniversitelerinden büyük çaplı bilim adamlarının yetişmemesidir.

Türkiye için millî eğitimin önemli başka unsurları da vardır. Bunların başında, tarih, coğrafya; bunlara bağlı olarak jeopolitik dersleri ve ahlâk eğitimi gelir. Büyük bir tarihe sahip olan Türk milletine mensup öğrenciler, tarih biliminin metodolojisine uygun ve tarih felsefesini de göz ardı etmeyen bir tarih eğitiminden geçirilerek tarih bilinciyle donatılmalıdır. Bugün dünyanın en önemli coğrafî bölgesinde yaşayan öğrenciler hem bu coğrafyanın özelliklerini bilmeli, hem de tarih boyunca üstünde yaşadığımız bölgelerin özelliklerini öğrenmelidir. Bunlarla birlikte, öğrencilerin seviyesini aşmayacak şekilde verilmesi gereken jeopolitik bilgisi de ülkemizin kaynaklarının barışta ve savaşta nasıl değerlendirilmesi gerektiğini öğretecektir. Sözünü ettiğimiz ahlâk eğitimi de, bugün ciddî bir sıkıntı yaşayan Türk toplum hayatını tedavi edecek nesilleri yetiştirecektir.

Gerek pozitif bilimlerin ve gerekse sosyal bilimlerin millîleşmesi söz konusu değildir. Demek ki, üzerinde durulan “eğitimin millîliği”, kültür ve benlik bilgisi ile ilgilidir.

Millî eğitimin kaliteli eğitim vermek kaygısı vardır. Çünkü bu eğitimi alanlar yarın millete hizmet edeceklerdir.

- Reklam -

Millî eğitimin yaralı bir boyutu da psikolojik boyutudur. Milletinin köklerine bağlı olarak yetiştirilen gençler büyüklük duygusu ile besleneceklerinden kendilerine güvenecekler, kendilerini milletinin, hattâ dünyanın geleceği olarak görecekler ve daha çalışkan, daha üretken olacaklardır. Bugün uygulanan gayrımillî eğitimin, gençleri edilginleştirdiği, sapık yollara (satanizm, köktendincilik, terör vb) sevk ettiği açıktır.

Türk milletini içinde bulunduğu dar boğazdan kurtaran Atatürk’ün ilk uygulamalarını incelediğimizde eğitime, millî eğitime ne kadar önem verdiğini görürüz. 1924’te çıkartılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu, ortaokul ve liselerden Arapça, Farsça ve din derslerini kaldırıyor, eğitim dilini tamamen Türkçeye çeviriyordu. Bu kanun azınlık okullarına zorunlu Türkçe dersini koydurmuştu. Böylece, Türkiye’de eğitim Türk milletinin çıkarlarına hizmet eder hâle getiriliyor, milletler üstü bir kurum olan din, okuldan çıkartılmakla eğitimin sadece millî olabileceği vurgulanıyordu.

Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, Millî Eğitim Bakanlığı’yla (Tedrisat Nazırlığı ile değil) birlikte üçlü bir bütünlük içinde düşünülmelidir. Türk tarihi denilen ve ileride Türklerden başkasının benzerini kurmayı hayâl bile edemeyeceği o büyülü ülkeyi; dil adlı köprüyle bin yıllar sonrasına bağlamak hedefinde olan Atatürk, Millî Eğitim Bakanlığı’nı, millet evlâtlarını köprüden hızla geçirecek bir araç olarak gördü.

1938’den itibaren siyasî iktidarların hepsini sarmış olan millîliği hor görme hastalığı, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ruhunu ortadan kaldırmıştır. Ülkenin, belki de Türk dünyasının içinde bulunduğu sıkıntının temelinde ekonomik aksaklıklardan çok bu durumun yarattığı millî eğitimin eksikliği yatmaktadır.

Bu yazıda kısaca değinmeye çalıştığımız nokta, eğitimin düzeyi değildir. Tabiî ki, herkes yüksek kaliteli eğitimden yanadır. Bizim nesne edindiğimiz durum, eğitimin temeline alınacak birimdir. Bu birim bizce milletten başkası olamaz. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, öncelikli meselelerden biri olarak gördükleri millî eğitimin üstüne önemle eğilmişlerdi. Bugün de içinde bulunulan kötü durumun çıkış yolu olarak yeniden millî eğitime sarılacak güç odağı ve bu gücü iktidar yapacak kitle gereklidir.

- Reklam -

Teşvik ödülü kazanan yazının sahibi

ALPER BEŞE

1983’te Ankara’da doğdu. Hâlen Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fak. Felsefe bölümünde yüksek öğrenimini sürdürmektedir.

Alper Beşe, dil, edebiyat ve siyaset konuları ile ilgilenmektedir. Orkun dergisinin 2001 yazı yarışmasında ikincilik ödülü kazanmıştır. Çeşitli konulardaki yazıları Orkun’da yayımlanmaktadır. Henüz yayımlanmamış deneme, hikâye ve şiirler kaleme almıştır.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -