Ana Sayfa 1998-2012 YATIRIMLARIN FİNANSMANI

YATIRIMLARIN FİNANSMANI

ocetinoglu@ttmail.com

- Reklam -

28 Eylül 2009 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen 10. Ulaştırma Şûrası’nda Başbakan Recep T. Erdoğan, İstanbul’a 3. Boğaz Köprüsü’nün yapılacağını, birkaç havaalanı daha inşa edileceğini açıkladı.

Ülkemizin kalkınmaya ihtiyacı, milletimizin kalkınmış bir ülkede yaşamaya hakkı vardır. Kalkınmış ülkelerle aramızdaki farkın giderilmesi maksadına yönelik yatırım kararı alınması memnuniyet vericidir. Duyulan memnuniyet, yatırımın finansmanının nasıl sağlanacağı düşüncesine takılınca, pembe bulutlar, griye dönüşüyor.

Ekonomi ilmi, yatırımları; ‘sâbit sermâye yatırımları’ ve ‘stok değişimleri’ olarak iki grupta inceler. Sâbit sermâye yatırımları, mal ve hizmet üretmek için kullanılan üretim araçlarına yapılan yeni ilavelerdir. Mal ve hizmet üreten işletmelerin, üretimlerini artırmak maksadıyla yapılan yatırımlar ise, ‘stok değişimi’ olarak adlandırılır.

Hangi grupta olursa olsun, yatırımlarla tasarruflar ve millî gelir seviyesi arasında denge bulunmalıdır. O denge bozulursa, ekonomi de bozulur. Türkiye’mizde yaşanan budur. Ekonomimizin kırılgan bir yapıya sâhip olmasının en önemli sebebi; yatırımlar, tasarruflar ve millî gelir dengesinin sağlanamamasıdır. Durum böyle olunca, yatırım kararları alınırken çok dikkatli olunmalıdır.

Yatırımların finansmanı; a- iç kaynaklardan, b- dış kaynaklardan sağlanabiliyor. İç kaynaklar; bütçeden veya iç borçlanma yoluyla elde edilir. Ülkemizde özellikle son birkaç yıldır, enflasyonun azması endişesiyle bütçe kaynaklarının kullanılmasından, faizlerin yükselmesi endişesiyle de iç borçlanmadan sakınılıyor. Dış kaynaklarda klasik yöntem, devletten devlete kredi sistemidir. Finans kurumlarının baskıları sebebiyle bu sistem, son yıllarda işlemez hâle geldi. Dünya Yatırım Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Asya Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Teşkilatı bünyesindeki İslam Kalkınma Bankası gibi milletlerarası finans kurumları ise yüksek faizle borç veriyorlar.

- Reklam -

Bu olumsuzluklar sebebiyle yatırım yapılmayacak mı veya yapılmasın mı? Elbette yapılacak, yapılmalı. Fakat sağlam ve olumsuz yan etkilere kapalı kaynaklar kullanılarak yapılmalı.

O kaynakların nasıl bulunacağı sır değil. Mevzuat da o kaynakların kullanılmasına imkân veriyor.

İmkânlar konusuna geçmeden önce bir başka hususu belirtmekte yarar var:

DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI

Yatırımların; verimli olup olmayacağı hesaplanmadan, oy toplama maksadına yönelik siyâsî mülahazalarla gerçekleştirildiği iddiaları sık sık gündeme gelmektedir. Bu iddialar devleti yıpratıyor. Milletin devlete olan güvenini sarsıyor.

- Reklam -

Bu tür iddialardan sakınılması gerektiği, siyâsîlerimiz tarafından zaman zaman unutuluyor. Veya iktidarda olmaktan kaynaklanan güçle, pervâsız hareket ediliyor.

Ülkemizin bu günkü durumuna erişmesini sağlayan kalkınma hareketlerinin alt yapısı Cumhuriyet’in ilk yıllarında inşa edildi. 1940’lardan sonra bir durgunluk dönemi yaşandı ise de 1950’li yıllarda, rötar kapatılmasında başarı sağlandı.

1960’dan sonra verimsiz yatırım kararlarının önlenmesi için Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kuruldu. DPT benzeri kuruluşların; Komünist sistemlerin tercihi olduğu iddialarına, ‘Bize plan değil, pilav lazım…’ şeklindeki tartışmalara rağmen DPT, güçlü bir kadro ile çalışmalarına başladı ve ciddî projelere onay verdi.

DPT kadrolarında yetişen vasıflı bürokratlar, daha sonra memleketimizin yönetiminde söz sâhibi oldular. O dönemde kırıp dökerek – döküp saçarak da olsa, kalkınma yolunda, tesis kurmakta, istihdam kaynakları oluşturmakta, büyük başarılar sağlandı, çok önemli mesâfeler alındı.

O dönem yaşanmasaydı bu gün Türkiye, 20 yaşındaki bir delikanlının, 10 yaşında iken giydiği elbisenin içerisinde imiş gibi sıkıntılı… daha kötüsü, hareket edemez konumda olurdu.

Ne var ki, olumlu gelişmeler yaşanırken, DPT etkisizleştirildi. Bu gün, varlığı-yokluğu fark edilmeyen pasif bir kuruluş hâline dönüştürüldü.

YAP-İŞLET…

Bu arada, çok önemli, faydalı gelişmeler de oldu: ‘Yap-İşlet-Devret’ (YİD) ve daha sonra da ‘Yap-İşlet-İşletmeye Devam Et’ (YİİDE) modeli ekonomi sistemimize kazandırıldı.

YİD modeli, devlet yatırımlarının, yerli veya yabancı özel sektör eliyle yapılması ve işletilmesi demektir.

Sistemin temel özelliği; devlete ait yatırımların gerektirdiği paranın temin edilmesinde sağladığı kolaylıktır.

Aynı zamanda bu tür projelerin yatırım safhasında olduğu gibi işletme safhasında da özel sektör, ileri teknoloji getirerek, verimli işletme ve yönetim anlayışıyla projenin üretim ve kârının artırmaktadır.

YİD modelinin işleyişi sadece yeni yatırımlarla sınırlı değildir. Tamamlama yatırımları veya yenileme yatırımları için de bu modele başvurulabiliyor.

YİD modeli çerçevesinde getirilmiş olan dış kredilerin anapara ve faiz geri ödemelerinde (bazı özellikli durumda olanlar dışında) hazinenin herhangi bir garantisi veya taahhüdü söz konusu değildir. Bu imkân çok önemlidir. YİD modeli çerçevesinde temin edilen ve kullanılan dış kredi Türk Hazinesinin borç hanesine yazılmamakta, dolayısıyla Türkiye’nin dış borçlanma yükümlülüğünü artırmamakta, kredi notunun belirlenmesinde avantaj sağlamaktadır.

Bunun dışında YİD ve onun devâmı olan YİİDE modeli yeni bir finans imkânı sağlamaktadır. Model, özelleştirmeyi teşvik etmektedir. Yabancı sermaye girişine katkıda bulunmaktadır. Yatırım yapan firma, kârını en üst seviyeye çıkarabilmek için yeni teknolojiler uygulamakta, üretim mâliyeti de düşmektedir.

YİD modeli Türkiye’de, taraflar arasında yapılan ‘uygulama anlaşmaları’ çerçevesinde yürütülmektedir. Bu anlaşmalarda bir taraf kamu kurum veya kuruluşu, diğer taraf ise projeyi gerçekleştirmekle yükümlü yerli veya yabancı özel şirket olmaktadır.

Modelin tek mahzurlu yönü, ülkenin siyasî ve ekonomik istikrarına göre hareket etmesidir. Şartlar, buna göre ağırlaşır veya hafifler.

Nedendir bilinmez, ülkemizde bu modelden beklenildiği ölçüde yararlanılmamaktadır.

Oysa ki YİD ve YİİDE, Türkiye gibi yatırım sermâyesi sıkıntısı çeken, tasarruf açığı bulunan ülkeler için fevkalade uygun bir finans kaynağıdır. Aynı zamanda bir oto-kontrol sistemidir.

Ekonomi ilmi, yatırımı; ‘sermâyenin kâr amacı ile mal veya hizmet üretecek veya üretimi artıracak bir tesise tahsis edilmesi’ şeklinde târif eder. Ancak, kâr getirmese bile, güvenlik ve hizmet açısından yapılması gerekli yatırımlar da gerçekleştirilmelidir. Bu tür yatırımlar, ekonomistlerden çok askeriyenin ve siyâsetçilerin ilgi ve bilgi alanındadır.

Birinci gruptaki yatırımların verimli olup olmadığı konusu da sık sık tartışma konusu yapılmaktadır. Bu tartışmalar da, devlet-vatandaş ilişkilerini zedeliyor.

İster üçüncü köprü olsun, ister üçüncü ve/veya dördüncü hava alanı…. Yapılacak herhangi bir yatırımın verimli olup olmadığını belirlemek çok kolaydır. Yatırım konusu iş, ülke çapında veya milletlerarası ihâleye çıkarılır. Tesis kâr getirici ise, tâlibi çıkar, yapar ve işletir. Zarar edecek bir iş ise, kimse ihâleye girmeyecektir. Bu durumda tesis, hizmet veya güvenlik açısından gerekli değilse, kaynak aktarılması yanlış olur. Devlet kaynak aktarmaktan, borçlanmaktan, ve ağır faiz yükünün altına girmekten, daha sonra da işletme zararlarına katlanmaktan kurtulmuş olur.

Mevcut havaalanları özel sektöre devredilirken, köprü ve otoyolların da özel sektöre devredilmesi hazırlıkları yapılırken… her yatırımı devletin yapmasında isâbet olup olmadığı tartışma konusu olur.

Türkiye, bu tür tartışmalardan çok yoruldu.

Türkiye’yi yormaktan kaçınanlar, kendilerini de şâibe altında kalmaktan korurlar.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -