Ana Sayfa 1998-2012 Yaşasın hainlik

Yaşasın hainlik

DÜNYADA Türkiye’den başka hainlerin itibarlı olduğu ve ödüllendirildiği hiçbir ülke yoktur, diye sözlerime başlamak istiyorum. Bir yazının girişi böyle olur mu diye soranlar bulunabilir. Ama eminim ki benim duyduğum ızdırapları anlayanlar bana hak verecektir. Bugün yeryüzündeki memleketlerin ahalilerinin büyük bir çoğunluğu birden fazla ırka dayanır. Her ülke ve her devlette az veya çok o ülkenin kurucularının dışında insanlar vardır. Bu bir yerde günümüz devletleri için kaçınılmaz. Afrika’nın en ücra köşelerindeki ülkelerde dahi pek az bir yüzde hâlinde de olsa değişik insan grupları söz konusudur. Hele çağımızda devletlerin kapalı kalması mümkün değildir. Geçmişle, günümüzün şartları oldukça farklı. İnsanlar, eskiden bir yerden başka bir yere gitmek için günlerce yol katederken; şimdi onbinlerce km’ye birkaç saat içerisinde ulaşıyorlar.

- Reklam -

Bugün dünyanın her tarafında birtakım etnik problemlerin olduğunu görüyoruz. Bu açıdan sorunsuz bir ülke herhalde gösterilemez. O memleketlerde yaşayan insanlar haklı ya da haksız, birbirleriyle şu veya bu şekilde çatışıyorlar. Bu kavgalar bazen demokratik ortamlarda olabildiği gibi, umumiyetle şahit oluyoruz ki zaman zaman çok kanlı cereyan ediyor. Acımasız savaşların geçtiği, basın-yayın organlarından da yakından takip ettiğimiz mevzuubahs olunan, ülkelerinin büyük bir kısmında, azınlıkta kalanların meşru yönetime karşı alenen ilân edilmiş bir savaşları var. Bunlara örnek olarak; İspanya’da Basklıların, Britanya Adalarında İrlandalıların, Fransa’da Korsikalıların vs. hareketlerini gösterebiliriz. Adı geçen etnik gruplar bağlı oldukları devletlerden ayrılma niyetlerini açıkça ortaya koyuyorlar. Buna bağlı olarak da, bu ülke yönetimlerine savaş ilân ettiklerini biliyoruz.

Yukarıda belirttiğimiz halk mücadelelerinin bir başka özelliği de, bu ayrılıkçı hareketlerde bulunanlar, en azından alenî olarak yaşadıkları devletlere karşı, başka herhangi bir ülkeyle işbirliği içinde değiller. Kendi mücadelelerini kendileri yürütmeye çalışıyorlar. Böyle değilse bile, dünya kamuoyu onların ikinci ya da üçüncü başka bir devletle işbirliği yaptığını bilmiyor. Hattâ başka bir memleketten lojistik destek almayı kendileri açısından şerefsizlik addediyorlar. Yaptıkları kanlı ya da kansız protestolar da, hiçbir vakit yaşadıkları o ülke yöneticileri, ileri gelenleri veya basın-yayın kurumlarınca kahramanlık olarak sayılmıyor. Bunun en basit örneği 2004 martında, İspanya’da yaşanan bombalama hâdisesidir. Sanki bütün İspanya topyekûn olmuşçasına terörü lânetledi. Benzer olaylar onlarca yıldır Türkiye’de de meydana geldi, böylesine ciddî bir karşı duruşu biz sergileyemedik. İspanya’da bu işi basın ve halk birlikte yaptı; Türkiye’de ise birtakım basın-yayın grupları âdeta teröre çanak tuttu.

Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti terörden en çok zarar gören ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye’deki terör de yine bütün dünya tarafından bilinmektedir ki, dış desteklidir. Eğer bunu mantıklı bir kafa ile düşünecek olursak gayet normaldir. Çünkü Türkiye’nin bulunduğu coğrafî konum son derece önemlidir. Öyle bir stratejik mevkideyiz ki, Türkiye’ye hâkim olan nerdeyse dünyaya sahiptir. Bütün uluslararası strateji uzmanları bunu vurguluyor. Kuzey yarımkürenin bu kuşağı ve hususiyetle doğu meridyenlerinin yer aldığı coğrafya, çağımızda enerji kuşağı veya hattı diye isimlendirilen bir bölgedir. Bugün Orta Doğu ve Türkistan dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip bulunuyor. Ve bu alan Türklerin en yoğun bulunduğu siyasî harita olmakla beraber, söz konusu mevkiler Türkiye Cumhuriyeti’nin, dolayısıyla da Türk devletinin nüfuz alanını ihtiva ediyor. Birtakım çevrelerce ister kabul edilsin, ister kabul edilmesin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti aslında çok büyük ve güçlüdür. Bütün dünya bunun farkında, ama her ne hikmetse Türkiye’yi idare edenler değil. Bölgemizdeki Müslüman Arap devletlerince, İran’ca ve tabiî ki Türk Cumhuriyetleri için de Türkiye mühimdir ve istediği takdirde, bütün bunlara önderlik edebileceği gibi, harekete de geçirebilir. Yeter ki bunu dileyecek iradeler olsun. Türkiye, Türklüğün ve İslâmın neredeyse Kâbe’sidir.

Elbette Türkiye’de % 90 Türk ve Müslüman olan ahalinin dışında, % 10 düzeyinde de olsa Türk olmayan insanlar yaşıyor. Türkiye’nin devlet ve idarî yapısının da farklı olduğunu gözden kaçırmayalım. Başlangıçta söz ettiğimiz, güya demokratik ülkelerde halkın çoğunu meydana getirenlerin dışındakilerin devlet mekanizmalarının önemli noktalarına ulaşmaları bir şekilde engellenmektedir. Bu, dünyanın efendisi ve demokrasi havarîsi olduğunu iddia eden Amerika Birleşik Devletlerinde bile böyledir. Bir zencinin ya da Müslümanın ABD’de devlet başkanı olamayacağı gibi. Ama Türkiye’ye bir bakın; bütün alanlarda etnik kimliği ve dini ne olursa olsun insanlar her makama çıkabilir ve Türkiye’nin nimetlerinden de Türklerden daha fazla yararlanırlar. Kimse de sen şusun, busun diye onları yadırgamaz ve baş tacı eder. Hattâ biraz daha ileri gitmek mümkündür ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve aslî unsuru olan Türkler, Türkiye’de ikinci sınıf vatandaştır. Bunu hiç kimse inkâr etmesin, inkâr da edemez. Sayıca az olan bu etnik ve dinî gruplar, belki de insan sosyolojisinin bir gereği olarak birbirilerini tutmaktalar, kayırmaktalar ve yükselebilmeleri için de aynı meşrepten oldukları insanlara destek vermektedirler. Maalesef saf Türk, nasıl olsa devlet benim diyerek, pek çok şeyin farkına varamıyor veya onu başka şeylerle meşgul ediyorlar.

Bütün bu hoşgörü ve iyi niyete karşılık, Türkiye’de Türk bayrağının altında yaşamak istemediğini ifade eden gruplar var. Bu memlekette Türklük artık bir siyasî kimlik olmuştur; ülke sınırları içerisinde yaşayan herkes Türk’tür. Ama ne hikmetse Türk kelimesini söylemeyi hazmedemeyen vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni idare ediyorlar.

En kötüsü de binlerce yıldır, yemeyip-yedirdiğimiz, giymeyip-giydirdiğimiz; kendimizden önce Türk’ün tebası, Tanrı’nın emanetidir diye el üstünde tuttuğumuz zavallı ve tarih boyunca fırsatını bulduğu her an Türk’e ihanet etmiş bazı kişilerle, gruplar Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı devletimizin düşman olduğu ülke ve insanlarla işbirliği yaparak; ne olursa olsun Türkiye’yi zayıflatmaya, parçalamaya gayret ediyorlar. Ve bunların hainlikleri defalarca sabit olmasına rağmen, yine “kol kırılır yen içinde kalır” misâli affediliyorlar. Devletin kanun güçleri ve yasaları haklarında soruşturma açmaya kalkıştıkları vakit de, dışarıdan zaten destekli olduklarından biraz daha şımarıp; içerimizdeki gaflet, belki de ihanet içerisinde olan bir kısım medya mensupları tarafından göklere çıkarılıyorlar. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi varlığını korumak için yapmış olduğu hareketleri de, kanunsuzluk olarak kamuoyuna yansıtıyorlar. Sorarım sizlere dünyanın neresinde böyle bir şey var? Yazımızın başındaki serzenişte haksız mıyız?

- Reklam -

Bu yüzsüz ve hain insanlar Türk Devletinin son 50-55 yılına baktığımızda her zaman kârlı çıkmışlardır. Halbuki devletini seven, onu gözü gibi kıskanan, devleti için canını, malını, bedenini, her şeyini ortaya koyanlar; “tu kaka, faşist, gerici” vs. gibi ithamlara muhatap olmuştur. Zaten ortam da buna müsait olduğu için, Türkiye’de en çok prim yapan meslek elbette tercih ediliyor. Öyleyse “yaşasın hainlik”!
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -