Ana Sayfa 1998-2012 Yabancı Sermaye ve Türkiye'nin Tapusu

Yabancı Sermaye ve Türkiye’nin Tapusu

Çar-çur edilen ve hortumlanan kaynaklarımızdan arta kalan ile yeraltı-yerüstü zenginliklerimizi, milletimizin refahına dönüştüremiyoruz. Ülkemizin yabancı sermayeye ihtiyacı var. Akıllı tercihlerle yabancı sermayeden yararlanmazsak, zengin kaynakların fakir bekçileri olarak kalırız. Biriken iç ve dış borçlar ile onların faizleri, ancak yeni borçlanmalarla ödenebiliyor. Faizler, geometrik diziler hâlinde büyüyor. Çok değil, bir-iki sene sonra; borcun anası bir tarafa, faizleri bile ödeyemeyeceğiz. Bu sebeple potansiyel zenginliklerimizin paraya çevrilip borçların ödenmesi zarureti ile karşı karşıyayız.

- Reklam -

Yabancı sermaye tek çözüm mü?

Öyle görülüyor.

Buna rağmen yabancı sermayeyi ülkemize çekemiyoruz. Gelişi günden güne de zorlaşıyor. Yabancı sermaye aleyhtarlığı ürkütücü boyutlara ulaştı.

- Reklam -

Yabancı sermayenin Türkiye’ye akışını temin etmek için kolaylıklar sağlanması gerektiği biliniyor. Ancak bu kolaylıkların, Türkiye’nin tapusunu verme boyutlarına ulaşmasını kabul etmek asla mümkün değil.

Yabancı sermayenin ülkemize girişini sağlamak için yapılan düzenlemelerle… meselâ, henüz tasarı hâlindeki Endüstri Bölgeleri Kanunu ile Türkiye’nin tapusu, iddia edildiği gibi yabancılara… özellikle Ermeni, Yahudi ve Rum kökenli ABD’li sermaye sahiplerine mi veriliyor? Bu işler milletten ve milletin vekillerinden gizli mi yapılıyor?

- Reklam -

Bu konuda yoğun iddialar var. İddialara karşı hükûmet çevrelerinin sessiz kalışı, iddia sahiplerine haklılık kazandırıyor, endişeleri diri tutuyor.

YABANCI SERMAYE NEDEN GELMİYOR?

Ülkemiz, sahip olduğu çok cazip imkânlara rağmen hak ettiği ölçüde yabancı sermaye girişi sağlayamıyor. Eski demirperde ülkeleri, bu konuda bizden çok daha ilerideler. Bulgaristan’da kişi başına yabancı sermaye yatırımı, bizdekinin 37 katı. Bu rakam Macaristan’da 50’ye, Polonya’da 150’ye çıkıyor. Yabancı sermayenin gelmemesi bir tarafa, yerli özel sermaye de yatırım y apmak için yurt dışına gidiyor. Çünkü orada kolaylıklar ve daha yüksek kâr marjı görünüyor. Elde edilen kârlar yurdumuza transfer ediliyorsa, eh… peki denilebilir. Transfer konusunda yeterli ölçüde aktif olduğumuz söylenemez.

Konumuza dönelim: Yabancı sermayenin ülkemize gelmeyişinin pek çok sebepleri var: Pahalı ve kalitesiz enerji, ücret kesintilerindeki fahiş oranlar, bürokratik engeller, mevzuat dışı engeller çıkartanların beklentileri, belediyelerle olan ilişkilerde karşılaşılan uygulama farklılıkları, iyi niyetli olmayan yerli ortaklar, yabancıların karşılaştıkları haksızlıklar ve haksızlıkların giderilmesi için adalet mekanizmasının ağır çalışması, makroekonomik dengelerdeki istikrarsızlık, siyasî kadroların ve siyasî kadrolarla birlikte tüm muhatapların sık sık değişmesi, yatırım maliyetlerinin yüksek oluşu… ve diğerleri… Bütün bunlar, öteden beri vardı. Sebeplere bir yenisi eklendi: Yabancı sermaye düşmanlığı. Kim düşmanının çok olduğu yere gider ki?

Yukarıdaki satırların amacı, yabancı sermaye aleyhtarlığını kınamak değil. Kınanması gereken: Yabancı sermaye aleyhtarlığına zemin hazırlayan zihniyettir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.) Plân ve Bütçe Komisyonu’na 10 Eylül 2001 tarihinde sevkedilen bir kanun tasarısı, yabancı sermaye düşmanlığında malzeme olarak kullanılıyor.

ENDÜSTRİ BÖLGELERİ KANUN TASARISI

Tasarı, yabancı sermaye girişini engelleyen olumsuzlukları ortadan kaldıracak mı?

Tasarı, 5 ana maddeden oluşuyor. 6. ve 7. maddeler, yürürlük tarihi ve yürütmeye dair. Ayrıca 1 Geçici Madde ile, başlangıç kısmında genel gerekçeleri, son bölümde ise madde gerekçelerini ihtiva ediyor.

Tasarının hazırlanma amacı: “Yabancı sermayenin üretim ve istihdamı artırmaya yönelik tesisler kurmak suretiyle ülkeye çekilmesi…” olarak özetlenebilir. Genel hatları ile tasarı, gelişmekte olan ve hattâ gelişmiş ülkelerdeki uygulamaları hatırlatıyor. Ancak, detaylara inilince, endişeler beliriyor.

Tüm yetkiler Endüstri Bölgeleri Koordinasyon Kurulu’nda toplanmış. Kurul, Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında; Maliye, Bayındırlık ve İskân, Tarım ve Köyişleri, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür, Turizm ve Çevre bakanlıkları müsteşarları, Devlet Plânlama Teşkilâtı, Hazine, Dış Ticaret ve Denizcilik müsteşarları, Köy Hizmetleri Genel Müdürü ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) temsilcisinden oluşuyor. Endüstri bölgelerinin yönetim ve işletmesi ise bir komisyona bırakılmış. Komisyona; ilgili il valisinin başkanlığında, ilgili belediye başkanı ve koordinasyon kuruluna üye olan bakanlık ve kuruluşların temsilcileri katılıyor.

Kurul ve komisyonların giderlerinin karşılanması için, yatırımcıdan, yatırım tutarının % 1’ini geçmemek üzere Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek katkı payı alınacak.

Buraya kadar göze çarpan problemler pek önemli değil.

Dördüncü maddenin üçüncü paragrafında şu ifadeler yer alıyor: “Endüstri bölgeleri içinde kalan özel mülkiyet konusu arazi ve arsaların yatırım faaliyetine tahsisi amacıyla, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi hükümlerine göre acele kamulaştırma yapılabilir.” Bu şekliyle kanun, züccaciye mağazasına girmiş fil gibidir. Ne ölçüde tahribat yapacağı kestirilemez. Tarım alanları, savunma özellikli sahalar, turizm bölgeleri, sit alanları… Endüstri bölgeleri buldozerinin paletleri altında dümdüz edilebilir. Engel yok.

Başbakanın, “Bu yasa ivedilikle uygulanmaya konulmalıdır. Kısa süre içinde bu yolla devlet ve topluma büyük gelir sağlanacak. Bu kaynaklar büyük ölçüde dar gelirli vatandaşların durumlarının düzeltilmesi ve güç durumdaki işletmelerin canlandırılması için değerlendirilecek” şeklindeki sözleri, ister istemez yangından mal kaçıranların yaptıkları işi cilâlama gayretlerini çağrıştırıyor. Tasarının hiçbir satırında yarım kalmış tesislerin ekonomiye kazandırılması yönünde bir ifade, bir ima bile yok. Milyonlarca dolar harcandığı hâlde ekonomiye katkısı olmayan tesisler hiç hatırlanmamış.

Tasarı, bünyesinde yer almayan maddeler sebebiyle, olumsuz sonuçlara yol açacak kötü niyetlere tüm kapıları ardına kadar açık tutuyor. Üstelik, yürürlükteki pek çok yönetmelikleri, kanunları ve hattâ anayasamızın bazı maddelerini geçersiz kılıyor.

Kurulu kanun düzenini böylesine hiçe sayan bir düzenlemenin, uygulamadan çıkan sonuçlarının faydadan çok zarar doğuracağı şüphesizdir. Bilindiği gibi ister yerli olsun, ister yabancı… Sermaye sahipleri kanun maddelerindeki ufacık boşluklardan büyük çıkarlar sağlarlar. O çıkarlar, ülkemiz için kaynak israfıdır.

Tasarı, endüstri bölgesi olarak ilân edilecek yerlerde daha önce yatırım yapmış sanayiciler için haksızlıklara sebebiyet vermektedir. Bu yönü ile eşitlik prensiplerine aykırıdır. Eski yerli sermaye ile yeni yabancı sermaye arasında yerliler aleyhine haksız bir rekabet ortamı oluşturmaktadır,

ÇÖZÜM

Tasarı, bu hâliyle meclisten geçerse, (ki, Kemal Derviş’in dayatmaları, üç liderin T.B.M.M.’nin iradesine ipotek koyan kararı ile geçeceğe benzer…) Cumhurbaşkanı tarafından veto edilir. İşte bir kriz sebebi daha. Kedi miyavlamasından bozulan ekonomik dengeler, böyle bir krize tahammül edemez. Anayasa Mahkemesi de böyle bir kanuna geçit vermez. İtibarı hayli sarsılan T.B.M.M’nin hükmî şahsiyeti yeni bir yara daha alır. Anayasa Mahkemesi’nin birbiri ardına iptal ettiği kanunları çıkartan meclise kim güven duyabilir?

Ülkemizin geleceğini ilgilendiren konuları tartışırken; heyecandan, fanatizmden çok akl-ı selime öncelik verilmeli. Tasarının hazırlanışındaki bilinçsiz davranışlar gerekçe gösterilerek yabancı sermaye düşmanlığı yapılması, bizi olumlu bir noktaya ulaştırmaz. Kamuoyunun hassasiyetini yabancı sermaye üzerinde yoğunlaştırmaktansa, yetkilileri defosuz yeni bir tasarı hazırlamaya yönlendirmek gibi akıllı bir tercih kullanılmalı.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -