Ana Sayfa 1998-2012 Vuruşanlar: “Üç cephe”

Vuruşanlar: “Üç cephe”

GÜNÜMÜZ içinde dünya insanları, bir eksen etrafında yalnız ve tek olarak acaba Türkler üzerinde mi oyunlar oynamak istiyorlar? Bir yanda IRAK, bir yanda KIBRIS, diğen yanda da NATO savunma devletler topluluğu daire çizerek kozlarını açtılar. Gizli kalan taraf yok gibi görünse de her devlet yalnız ve kendi çıkarına düş kurmaya başladı.

- Reklam -

Nasıl mı? İşte sıralanma… İlki ve önde geleni yakın günlerde “Haklı olduğu yan içinde şüphesiz Türkiye; ABD ile IRAK arasında çıkarılacak bir harp içinde” kendisinin NATO devletler topluluğunca savunulmasını istiyor. Ama NATO katılımcı devletlerinden bazıları sanki kendi aralarında Türkiye yokmuşcasına hareketini veto üzerine kurmaya çalışıyor.

Sıranın diğerinde “AB oturuyor”. Kurulduğundan beri kendi içinde bile çıkar hesaplarını çözmekte âciz kalarak, AB’ye dahil devletler, bu topluluğa girme uğraşı veren Türkiye üstünde yeni denklemler kurarak fayda alanını genişletme yolunda… Kendine duvar örmeye özenip akıllarınca ekonomik düzen çizgisinde vaaz veriyor. Devletimizin üniter, milletimizin iç yapısında yıkıcı faaliyetlerin temelini atarcasına uyum yasaları çıkarılmasını öneriyor. Bir başka uğraşı da “Kıbrıs üzerine” kurmaya çalışıyor.

Hangisi az önemli diye kendimize sormaya kalkarsak, özellikle hepsi de devletimizin ve milletimizin üzerine kurulan senaryoların, kendi yönümüzde değerini ölçmek gerekliliğini duyarız.

Genişçe zemin alanı içindeki görüntüde, ABD de çıkar hesabında önde gelen bir devlet . Bizden, askerimizden ve de toprağımızdan faydalanmaya çalışıyor. Devletimizi yönetenler yeni görevi almaları bir mazeret sayılmayacağına göre, vatan toprağının bir karışını bile başkalarının istifadesine verirken çok çok ince hesaplar yapmalıdırlar. Özellikle ABD, Irak üstüne yapacağı saldırı bahanesiyle başka hesapların peşinde olmaları yönündeki eylemlerini bizden saklamaya kalksalar dahi zararlı faaliyetleri görmek ve izlemek zorunluluğunu duymalıyız.

Zira Lozan Konferansı sonrası bir süre unutulmuş görünen Musul-Kerkük (Erbil dahil) hâlen Misak-i Millî hududumuzdan çıkmış ve de çıkarılmış durumda değildir. Ayrıca 1925 yıllarında Milletler Cemiyetinin yaptırdığı araştırmada “Türkler bu topraklardaki haklarından vazgeçmedikçe, hiçbir devlet bu topraklar üstünde hak iddiasında bulunamazlar” şeklindeki tespiti, kendi lehimizde tutmak, her zaman ve mekânda gündeme getirmek önemlidir.

Madem saldırı plânında ABD bizlerin de iştirakçi oluşumuzu görüntülüyor, öyle ise bu topraklar üstünde otonom bir idare şekli üstünde ısrarla durmalıyız. Irak, cumhuriyet devrimiz başlamakla sınır komşumuzdur. Sınırda komşuluk haklarını da inceletmeliyiz. Kesinlikle kendini millet olarak tanımlayan kişilerin boyunduruğunun o yerlerden kaldırılmasını istemenin de tarihsel hakkımız olduğu yolundaki iddiamızda ısrarlı olmalıyız.

- Reklam -

Anahtar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin elindedir. Büyük ATATÜRK’ün önemli sayıldığı kadar hiç gündemden indiremediğimiz “YURT’DA SULH, CİHANDA SULH” sloganı ile yola koyulup ABD’nin Irak için kurduğu düşü kendi lehimize ve Irak’ta bulunan 3 milyon kişiye varan kandaşımızın haklarını koruyucu şekil içine çekmeliyiz. Buna kendimizi yönlendirmeliyiz.

Kıbrıs işinde de, AB’ye taviz vermeden oradaki kandaşlarımızı koruyucu şekilde, Londra ve Zürih görüşmeleri sonunda Kıbrıs’a verilen hakların kaybedilmesini önlemeliyiz. Zorunlu günlerin getirdiği felâketin sonucu Kıbrıs üstünde kullandığımız garantörlük hakkımızdan vazgeçmeyi düşünenlerin karşısında olmalıyız. AB’nin Türkiye için Kıbrıs’ı öne sürerek devletimize yaptığı baskı konusunda kendi lehimize dönecek şekilde formül bulmalıyız. Yabancıların getirdikleri öneriler Kıbrıs’ta yaşayan kandaşlarımızın hürriyetini ve toprağını alacak şekil çizgisinde olmamalıdır. Sayın DENKTAŞ’ın yıllardır savunduğu hürriyet ve toprak istemlerini bir çırpıda yok etmeye kimsenin hakkı olmayacağını bilmeliyiz.

1918 yılında Osmanlı’nın sonunu getirecek düzeni kuran düşmanların, günümüzde dost görünüp bizleri kandırma yolu aramaya devam ettiklerini görmeliyiz. O günlerin önemini simgeleyen Anafartalar Meydan Savaşı’nı hatırlamalıyız. Günümüzde aynı yıkım düzenini oynamaya çalışan İtilâf Devletleri’ni hatırlatmalıyız. Büyük önder ATATÜRK’ün Anafartalar’da vatan toprağının düşmanlardan nasıl korunacağını o savaşta güçlü devletlerin karşısında harbin galibi olarak bütün cihana gösterdiği eylemi, bizler için bir güç kaynağı olmaya devam ediyor.

Bir yandan, Irak ile vuruşmaya kalkan ABD, unutulmamalıdır ki; petrol nedenini gücü içinde saklamaya çalışıyor. Diğer yandan da, AB Türkiye’yi topluluğa üye olması için Kıbrıs’ı gözden çıkarma yolundaki uğraşını sergiliyor. Geçmişte Kıbrıs için alınmış olan garantörlük yetkimizin elden çıkarmaya kimsenin almaya hakkı yoktur. Tavizden kaçınarak iddialı olmalıyız. Arkadan yeni olumsuzluk getirecek isteklerden kendimizi korumak zorundayız.

Ne yapalım öyle ise sorusuna verilecek cevabımız, NATO içindeki isabetli isteğimiz gibi, Kıbrıs üzerindeki haklılığımızı AB için de göstermek olmalıdır. Irak Devleti ve ABD kendi isteklerini ısrarla ortaya koyarken, devlet yöneticilerimiz de Lozan’ın verdiği haklarımızın savunuculuğunu yaparak. Misak-ı Millî çizgisini lehimize dönecek şekil içinde elde edecek ortam getirilmesini sağlamalıdır. 1925’lerdeki İngiliz oyununa tekrar gelmemeliyiz. Lozan Antlaşması içinde elde ettiğimiz Musul-Kerkük (Erbil dahil) üstündeki manda hakkının bizim olduğunu herkese göstermeliyiz.

- Reklam -

Kıbrıs üstündeki Londra-Zürih Antlaşmalarından doğan tüm haklarımız çizgisinde iddialarımızı ısrarla sürdürmeliyiz.

Her günün; bizlerin, Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sürekliliğini çizecek yolun aydınlığı içinde olmasının tek arzu olduğu açıktır. Meydan bizlerindir, kimseye kaptırmamalıyız. ABD bu hakkı tanımak zorundadır. Oyunlar bizim lehimize dönüşmektedir. Bu durumu iyice değerlendirmeliyiz. Bunu bilelim ve de görelim.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -