Ana Sayfa 1998-2012 Vatan sevgisi imandan gelir

Vatan sevgisi imandan gelir

Türk milliyetçiliğini siyaset ve kültür açılarından Fransız İhtilâline dayandıranlara karşı bir zavallı ve kültür emperyalizminin şifa bulmaz kölesi; veya en azından Türk millî kültürünün yabancısı olduklarından dolayı, içimden bir soğukluk hissederim. Her Türk milliyetçisi “Vatansever”, her vatansever de “Türk milliyetçisi”dir; olmak mecburiyetindedir de.

- Reklam -

Türk milliyetçisindeki “vatan sevgisi”, aşağılık duygusu içindekilerin sandığı ve inandığı gibi 100-150 senelik mazisi olan bir oluş değil; tam aksine Türk ırkının tarih sahnesine çıkışından bu yana vardır. Birkaç misâl verecek olursak, şunları söyleyebiliriz:

Flavius’un, İbranice harflerle kaydettiği bir ata-sözümüzde:

“Türk Turan’dan gele Han ola,

Bütün dünya Turan ola, Türk ola” denmektedir.

Mete Han, kendisinden, önce atını, akabinde katununu, daha sonra da kıraç bir tepeyi isteyen ezelî düşmana karşı, aksakalların itirazı üzerine:

“- At ve Katun benim idi, fakat toprak milletimin malıdır; onu nasıl verebilirim!” der. Elçiye de:

- Reklam -

“Benden eyerimi isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim, çadırımı isteyin vereyim. Fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin; vermem!” dediği bilinen bir gerçektir. Ulu dedem Mete Han’ın torunlarından Çiçi Han’ın, M.Ö.33 yılında, kendisine teslim olmayı teklif eden düşmana karşı, askerlerine şu hitapta bulunduğu da malûmdur:

“Boyun eğmeyeceğiz. Zîrâ öteden beri biz Hunlar, kuvveti takdîr ederiz. Tâbî olmayı hakir görürüz. Savaşçı süvari hayatımız sâyesinde, adı yabancıları titreten bir millet olduk. Zîrâ bütün düşmanlarımız, bizim savaşta ölmeyi bildiğimizi öğrenmişlerdir. Biz ölsek de, kahramanlığımızın şöhreti kalacaktır. Yalnız bu şöhret, çocuklarımızı ve torunlarımızı, diğer kavimlerin efendisi kılacaktır.” (Y.ÖZTUNA, Büyük Türkiye Tarihi, C: 10, S.177)

Papa II. Urban’ın, 27 Kasım 1095 Pazar günü Clermont d’ Auvergne kentindeki ilânı ve şövalyelerle krallara yaptığı şu çağrı ile:

“(Malazgirt Meydan Muharebesi ile ) Anadolu’ya hâkim olan Türkleri kovmak ve onların hâkimiyeti yıkıldıktan sonra oradaki Hıristiyan kardeşlerimizi kurtarmak için Kudüs’ü fethetmek.” gayesiyle tertib edilen I.Haçlı Seferi esnasında, Danişmend Gazi ve Kılınçarslan’ın, insana “haddini bildiren” kılıçları önünde eriye-eriye Suriye’ye kadar inen muazzam Haçlı ordularından bir Frank elçisi, Suriye’de bulunan Türk kumandanı Kür Buğa’ya:

“Buralara Hıristiyanlığı kabûl veya fenalık yapmak için mi geldiniz? Size Hıristiyan memleketlerinden çekilmenizi teklif ediyoruz” dediği zaman, Kür-Buğa da:

- Reklam -

“Tanrınız ve Hıristiyanlığınız bizi ilgilendirmez. Buraları istemeniz hayret edilecek bir şeydir. Zira biz bu memleketleri sizden değil, kadınlaşmış milletlerden aldık. Efendiniz Türk olmayı ve dininizi terk etmeyi istiyor mu? Bu takdirde buralarda kalır, size şehirler ve atlar veririz. Bizim gibi süvari (chevalier) olursunuz ve daima dost kalırız. Aksi hâlde sizleri zincirlere vurup, Horasan’a sevkeder veya öldürürüz.” cevabını vermiştir.

Sırbistan Beyi Prens Milan, Türk Cihân Devleti’nin payitahtı aziz İstanbul’a gelerek, Türk Hakanı Abdülaziz Han’ın huzurunda, “Arazinin darlığından hoşnut olmayan Sırpların tearruzuna uğraması ihtimaline mebni kendinin te’mini selâmeti için Sırbistan’a biraz yer terk ve ihsanını istirham etmesi” üzerine, huzurunda bulunan istikbaldeki katili Sadrıâzam Hüseyin Avni Paşa’nın ve Milan’ın yüzüne hiddetle ve vakurâne bir şekilde bakan Türk Sultanı:

“Sizi her dürlü tehlükeden muhafaza için Sırbistan’a asakiri şâhânemi sevk ederim. Tevsii araziye gelince, istediğiniz yerlerin her karışı nice efradı milletin kanı behasına alınmış olmağla anı ihsan etmeğe hak ve selâhiyetim yokdur.” demiştir.

Vatan sevgisinde, vatanı, üzerinde sefil karnını doyuracağı aşhanenin, içkisini içtikten sonra pinekleyeceği kulübenin, sıcakta bunalınca serinleyeceği kumsalın bulunduğu kuru bir toprak parçası olarak görenlerin anlayamayacağı pek çok hakikatler de vardır. Şurası aslı unutulmamalıdır ki, biz vatanımızın her taşı için can verdik. Bir avuç vatan toprağında, bu uğurda feda olmuş en az bir Türk kahramanının vücudunun kokusu vardır. Bir avuç vatan toprağı, bir çakıl tanesi, o aziz Türk şehidinin vücudundan bize kalan ebedî bir yadigârdır. Vatan, bize kardeş sevgisini, anne ve baba hürmetini, dost muhabbetini, istiklâl ve hürriyet aşkını tattıran yerdir. Vatan, Yaratan ile yaratılanın baş-başa, diz-dize, gönül-gönüle seviştiği, O’nun huzurunda secdeye varılabildiği mübarek yerdir. Vatan, gönül huzuruyla gözlerin kapanıp uyunduğu; temiz ve helâl süt emmiş evlâtların boy verip, ay-yıldızlı bayrak altında, Ezan-ı Muhammedî’yi dinleyerek soy soylayacağı aziz ve mukaddes topraklardır. Türklük, bu mukaddes emel uğruna, târih boyunca 260.000.000 evlâdını şehit vermiştir.

2003 yılı temmuz ayından günümüze kadar 42 İlimizde, toplam 4.420.272 m2 Türk toprağının 10.000 kişinin üzerinde yabancıya satıldığı T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından itiraf edilebilmiştir. Binlerce mesken, bu rakamın dışındadır.

Mondros Antlaşması’nın akabinde, meşhur “7. Maddesi” ne istinaden Türk vatanını işgal edip suyun batı yakasındaki çakala boğdurup yedirmek isteyenlerin emelleri, Türk millî mukavemeti karşısında kursaklarında kalmıştı. 85-86 yıl önce hedeflerine ulaşamayan Türk düşmanı emperyalist ve zalim milletler, Türk milletini idare edenlere çıkartmış oldukları “Yabancılara taşınmaz mal ve mülk satışı” kanunu ile, aziz vatanımızı adım-adım işgal etmeye başlamışlardır.

Yetmiş yıl önce, Yahudi’nin parasına tamah ederek, vatanlarını satan sözüm ona müslüman Filistinliler, bugün vatan müdafaası derdine düşmüşlerdir. Bu, bugün bir ibret vesikasıdır. Ders almayanlar, aynı âkıbete müstehak olacaklardır; fakat, o acı günlerde -maazallah- sapanla bile olsa emperyalistlerin kurşunlarına karşı koyacak bir Türk bile bulunmayacaktır. Çünkü, üretim tezgâhından akan malın kalitesi bunu göstermektedir.

Diğer taraftan apartman altlarındaki kiliselerin yanısıra, Türk düşmanlarının önüne düşüp, çökmek üzere olan kiliseleri imâr eden ve ettirenlerin ihaneti ise, daha bir başka… Dün bu kiliselerin içlerini silâh deposu, papazlarını da çete reisi olarak hazırlayıp yetiştirenler, bugün aynı kanlı oyunun hazırlığı ve tatbikatı içindedirler. 28 Eylül 1895 günü başlayan Mateos İzmirliyan’ın idaresindeki Bâb-ı Âli Baskını’nı, 15 Mayıs 1919 İzmir işgalini hatırlasınlar kâfi.. Kısacası, bunların sâyesinde yeni Hrisostomos’lar, Kör Yani’ler yetişmeye başladı bile… Biz ise “Ashâb-ı Kehf” gibi uyumaktayız. Encamımız hayır getire…

“Hâfızayı beşer, nisyan ile malûldür” derler. Elli yıllık siyasî tarihimizde Kıbrıs için söylenenleri, lütfen hatırlayabilir miyiz?:

“Bizim Kıbrıs davası diye bir davamız yoktur!”; “1974 Barış Harekâtında, geriye iade ederiz diye fazla toprak almıştık”; “Türk askeri Kıbrıs’ta işgalci durumundadır- veya, işgalci durumuna düşer-”; “Kıbrıs mes’elesinde kimse bizimle aşık oynamaya kalkmasın!”; “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilân etmek, zaten bir hata idi”; “Biz Kıbrıs’a etnik olarak yaklaşmıyoruz”. Her fırsatta, etrafındakilere “Harbokulu’nda dersler verdiğini” söyleyerek çalım satan ve üzerindeki “Profesör”lük sıfatına aldanarak bazı “paşa”larımızın bile rağbet ettiği Ege Üniversitesi’nin bir öğretim üyesi de: “Kıbrıs Barış Harekâtı bir oyundu. Oyuna geldik!” diyebiliyorsa; ham bir hayâl uğruna vatan topraklarının satılmasını sağlayan siyasî görüşlerin ve eğitimin imalâtından vatan sevgisini haiz, Türk milletinin hürriyet ve istiklâlini muhafaza ve müdafaa edecek insan yetişir mi?

Türk milleti, vatan toprağıyla kaimdir. Bir diğer kutlu ifade ile:

“Vatan sevgisi imandan gelir.”. Unutulmamalıdır ki, kendi milletini sevmeyenin de imanı yoktur.

“Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini

Binlerce can dirilse de nakletse geçmişi;

Garbın cebin-i zâlimi affetmedim seni.

Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!..”

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -