UZLUK

Türk örfünde, devletin taşıması îcâb eden hasletlerden biri de “uzluk”tur. İcraat ve icrâcılar hakkında sarf edilen bu tâbir, “fayda, faydalılık, ehliyet, hazâkat, ustalık” gibi mânâlara geliyor. Devlet işlerinde atılacak her adımın muhâtabı vatan ve millettir. Bunun için, devlete âit fiillerden temin edilecek fayda, doğrudan doğruya vatanın selâmeti, milletin bekâsı ve refâhı yoluna döşenecektir.

- Reklam -

“Uzluk”, Türk Devleti’nin mutlakâ gözetmesi gereken bir mühim umdedir. Türk milletinin asır-dîde tecrübe süzgecinden geçerek elde edilen neticeler, ehliyet sâhibi devlet adamlarının eriştiği muvaffakiyetleri destanlaştırmıştır. Aynı tecrübe imbiği; aksi hâllerin, yâni sırf şahsî menfaatlerini düşünen nâ-ehil kadroların yaşattığı zelîlâne zaman dilimlerini de millî albümümüze ekliyor.

Epeyidir karikatür ve mîzâh malzemesi olan bürokrasi, aynı zamanda rüşvet belâsıyla birlikte anılıyor. Bürokrasi, devlet çarkının adıdır. O çarkı döndürenlere de bürokrat deniyor. Uzluk, hayli zamandır o diyarlara, yâni bürokrat semtlerine uğramıyor. İşe göre eleman değil, elemana göre iş ihdâs edildiğinden, gelen, dâimâ gideni aratıyor . Çünkü, bahsedilen elemanlar, hep dümeni tutanların alkışçısı oluyor.

Şanlı Yavuz, bereketli Mısır Seferi dönüşünde, yanında Sadr-ı âzam Pîrî Mehmed Paşa olduğu hâlde Topkapı Sarayı’nın bahçesinde dolaşıyormuş. Pâdişâh, kazandığı muazzam zaferin ve Osmanlı İmparatorluğu’nu “Cihân Devleti” yapan icraatının verdiği gururla: “Bir seferde Nebîler Diyârı’nı fetheyledik. De bakalım Lala, bundan gayrı bu devletin sırtı yere gelir mi?” demiş.

Tonyukuk, Nizâmülmülk kâbında bir vezîr olan Pîrî Mehmed Paşa, Hünkâr’ın karşısında edeb dâiresinin merkezine oturup: “Sâye-i âlînizde, elbette bu devletin sırtı yere gelmez ammâ…” diye cevap vermiş. Pîrî Paşa, yarım bıraktığı cümlesinin devâmı için, Yavuz Sultan Selîm Hân’dan ruhsat ister bir edâ takınmış. “Lâfın gerisi gelsin Lala!” sesi, Selîm-i Evvel’in de merâkta olduğunu göstermiş.

Pîrî Paşa, sözü baştan alarak şöyle sürdürmüş: “Sâye-i âlînizde, elbette bu devletin sırtı yere gelmez ammâ; ne zaman sizin ağzına kadar altınla doldurduğunuz hazîneye, daha değersiz mâdenler konursa; ne zaman sizin kılı kırk yararak seçtiğiniz ehil devlet adamlarının yerine, şahsî menfaatlerini devlet menfaatinin üstünde görenler gelirse; ne zaman devlet idâresinde Saray kadınları söz sâhibi olursa, Hünkâr’ım, korkarım, size rağmen bu devletin sırtı yere gelir…”

Bir ân için yersiz gurûra kapıldığını düşünen Koca Yavuz, Saray bahçesinin toprağına eğilip nedâmet secdesine kapanmış ve: “Allâh’ım! Bu kemter kulunu affet; her türlü gurûr ve kibirden ırak tut!..” diye niyâza yönelmiş.

- Reklam -

Uzluk sözünün timsâli olmuş bu iki muhterem Türk, Yavuz Sultan Selîm’le Pîrî Mehmed Paşa, ehil ellerde yücelen bir devleti idâre ediyorlardı. Sadr-ı âzam Paşa’nın, ehil olmayan bürokratlarla ilgili kehâneti, daha Yavuz’un oğlu Kaanûnî Sultan Süleymân’ın saltanat yıllarında çıkacak, Türk şiirinin şâhikası Fuzûlî, Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebî’ye hitâben meşhûr “Şikâyetnâme”sini kaleme alacaktır. Fuzûlî imzâsını taşıyan her yazı gibi, fevkalâde yüksek bir san’at parıltısı taşıyan Şikâyetnâme, Şâir’den rüşvet isteyen Vakıf İdâresi memurlarının hâl-i pür-melâlini anlatır.

Gerçi Kaanûnî zamânında hazîne bakımından herhangi bir sıkıntı çekilmemiştir ama, Hürrem ve Mührimâh Sultanların, Rüstem Paşa mârifetiyle devlet işlerine – hem de çok tesirli biçimde – müdâhale ettikleri, târihen sâbittir. Şehzâde Mustafa ile Şehzâde Bâyezîd’in, trajediyi gölgede bırakan bahtsızlıkları, ikisi kadın bu üçlünün senaristliğinde yazılmıştır. Bütün bunlar, Pîrî Mehmed Paşa’nın sözlerindeki dürbün isâbetine alenî hüccetlerdir.

Kaanûnî döneminin, daha sonraki serî hâileler yanında mâsûma çıkması, uzluk vasfının yirmi dört âyâr bir devlet nişanı olduğunu ortaya koyuyor. İşi ehline havâle etmek, nefsi yenmenin de zafernâmesidir.

Bugün, bir türlü yakamızı bırakmayan nâdân kadrolar, devletin ciddiyetini oldukça zedelemiş ve millet indinde kapanmaz yaralar açmıştır. “Musluk akarken kap-kacağı doldurmak lâzım.” diyen zamâne bürokratı, cümle devlet tesisâtını devre dışı bırakmıştır. Ne yazık ki, siyâsî ve milletlerarası sâhada kaybettiğimiz devlet irtifâı, daha bir mecâl bırakmaz ağırlıkta. Onun için; irtişâ, irtikâb gibi cemiyet iltihapları çok fazla yankı bulmuyor.

Uzluk, Sinan’la mîmârîde, Barbaros’la bahriyede, Fuzûlî’yle şiirde, Karahisârî’yle hüsn-i hatta, Kâtib Çelebî’yle gayret-i kütübde, Evliyâ Çelebî’yle seyâhatte hedefi tam on ikiden vurmuştur…

- Reklam -

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -