Ana Sayfa 1998-2012 Unutulmayan Türkçüler: Abdülkadir İnan

Unutulmayan Türkçüler: Abdülkadir İnan

TÜRKÇÜLÜĞÜN önemli büyüklerinden ve Türkolojinin doruk kişilerinden biri olan Abdülkadir İnan Beği, yazık ki, pek az kişi tanır. Bu; bizim toplum olarak okuma, araştırma özürlü olmamız yanında, onun alçak gönüllüğünden kaynaklanan bir durumdur.

- Reklam -

Abdülkadir İnan Hoca ortalıkta pek görünmeyen, çalışmalarını bir karıncanın sessizliği içinde yürüten ve çalışmalarından dolayı ödül de beklemeyen değerli bir bilim adamıydı. Hayatı çilelerle, mağduriyetlerle ve mahrumiyetlerle geçmiş olmasına rağmen onlardan hiç yakınmazdı. Genç yaşında yurdunun korunması için Ruslarla yapılan silâhlı mücadeleye katılmış, bu mücadelenin başarılı olmaması üzerine ata yurdundan ayrılmak zorunda kalmış, ardından Türkiye’ye göçerek Türkistan’da başladığı çalışmalarını burada sürdürmüştü. Çalışmaları ile Atatürk’ün de ilgisini çekmiş, onun ünlü akşam sofralarında yer verilen biri olmuştu. Fakat Ata’nın ölümü ile birlikte yıldızı söndü. Zamanın iktidarı ve onun ünlü Maarif Vekili Hasan-Âli Yücel, Atatürk’ün verdirdiği profesörlük sanını, öğrenim belgelerinin eksikliğini bahane ederek kaldırdı. Onu ‘öğretim görevlisi’ düzeyine indirtti; aylığını olabilecek en alt düzeye indirtti. Böylece, Türkçülere ve Türkçülüğe yönelik 1944-45 devlet teröründen o da nasibini almış oldu. Bunlara rağmen İnan Hoca fakültedeki öğreticilik görevini, hem unvan hem de aylık yoksunu olarak, yıllarca sürdürdü. O arada aylığına destek olsun diye kendisine önerilen başka bir kurumdaki görevi, çalışmadığı bir yerden para alamayacağını belirterek kabul etmemişti. Öylesine dürüst, gözü ve gönlü tok insandı. Türkiye’de yaşamış olup servet ve saman sahibi olmaya özenmeyen, olmayan ender ‘Dış Türk’lerden biri idi. Yaşayışı, davranışları ile fedakârlık ve feragat duygularının da timsali oldu.

•••

O, 29 Kasım 1889’da Başkurdistan’nın Çıgay kasabasında doğdu. İlk öğrenimini orada açılan Usûl-i Cedid Mektebinde tamamladı. Daha sonra Troysk’taki Resuliye Mektebinde sekiz yıl orta öğrenim, iki yıl da yüksek öğrenim gör dü. Ayrıca Yüksek Muallim Mektebini bitirdi. 1915’te de yetkili bir kurul önünde sınav vererek ‘müderris’ sanını aldı. O yıldan başlayarak, 1923 yılına kadar değişik Başkurdistan ortaokullarında öğretmenlik yaptı. 1919 yılında Başkurdistan Maarif Vekilliğinin ‘İlmî Heyeti’ne üye seçildi. 1920’li yılların başında Zeki Velidî (Togan) Bey ile Başkurdistan’ın bağımsızlık savaşına katıldı. Bu mücadelenin yenilgi ile sonuçlanmasının ardından, 1923 yılında yurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Önce İran ve Afganistan’a, 1924’te Hindistan’a ve 1925 yılında Avrupa’ya geçti. Aynı yılın Temmuz ayında da Türkiye’ye geldi.

İstanbul’da, Fuat Köprülü’nün asistanı olarak Türkiyat Enstitüsü’nde görevlendirildi. 1933 yılında yeni kurulan ve adı sonradan Türk Dil Kurumu olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin çağrısı üzerine Ankara’ya gelerek o kuruluşta çalışmaya başladı. 1935’te kurulmuş olan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde de, Atatürk’ün isteği üzerine, profesör olarak görevlendirildi. Fakat, yukarıda da belirttiğimiz gibi, 1944 yılında kadrosu ve profesörlük sanı kaldırılarak ‘öğretim görevlisi’ yapıldı. Aylığının çok azalmasına sebep olan o görevi de, yüksünmeden, yakınmadan 1955’e kadar sürdürdü. Türk Dil Kurumu’ndaki çalışmaları da 1960 başlarına kadar sürdü. 1965 yılında üye seçildiği Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Heyeti’nde, geçirdiği trafik kazasından dolayı çalışamadı; ayrılmak zorunda kaldı. Hayatının son yıllarını, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün aslî üyesi olarak, o Enstitünün bilimsel çalışmalarına katkıda bulunarak geçirdi. Bir kalp krizi sonunda uçmağa vardığı 1 Ekim 1976 gününde bile orada çalışmıştı. O günün akşamında, üçüncü kez geçirdiği son kriz Onu televizyon seyrederken yakalamıştı.

İlk yazılarını 1908 yılında yayımlanan Abdülkadir İnan Bey, daha o yıllarda yurt ve millet sevgisini dile getiren yayınlar yapıyordu. 1910’dan başlayarak Halk Bilgisi çalışmalarına ağırlık vermeğe başladı. Topladığı Başkurt hayatı ve mücadele tarihi ile ilgili verileri 1913-16 arasında Şûra dergisinde hikâyeler hâlinde yayımladı. 1919-20 yıllarında Petrograd Kütüphanesinde çalışarak Türklükle ilgili eserleri inceledi. Orada sağladığı birçok bilimsel eseri, bazılarını elle çoğaltarak, Başkurdistan’a getirdi. Fakat bağımsızlık mücadelesi yüzünden onları yeterince değerlendirme fırsatı bulamadı. Türkiye’ye geldikten sonra önce Türkiyat Enstitüsü’nde (1925-33), ardından Türk Dil Kurumu (1933-60?) ile Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde (1935-55), son olarak Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nde (1964-76), hayatının son gününe kadar verimli araştırmalar ve yayınlar yaptı. Değişik ilmî ve popüler dergilerde halk bilgisi, Türklerin dinleri ve inançları, Türk lehçeleri ve Türk dilbilimi üzerine yazılmış üç yüz kadar makalesi yayımlandı. Zeki Velidî Togan’la birlikte Yeni Türkistan dergisini çıkardı ve yönetti. Bazı yazılarında Türkistanlı, Türkmen, İdiloğlu, Fethülkadir gibi iğreti adlar da kullandı. On’un üstünde de kitabı yayınlandı. Tarihte ve bugün şâmanizm (1954), Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe tercümeleri üzerinde bir inceleme (1961), Hurâfeler ve menşeleri (1962), Makaleler ve incelemeler (1968) ve Manas Destanı (1972) bunların en önemlileridir.

Hakkında Prof. Dr. Saadet Çağatay’ın doyurucu bilgiler veren bir yazısı vardır: ‘Abdülkadir İnan; 29.XI.1889-1.X.1976, Türk Kültürü, XV, 171, 147-152. Ayrıca, Makaleler ve incelemeler (1968) adlı eserinin başında, Prof. Dr. Hikmet Tanyu’nun, hayatı ve eserleri hakkında önemli değerlendirmeler yaptığı bir incelemesi yer almaktadır.

- Reklam -

•••

Onunla yüz yüze ne zaman tanıştığımı tam olarak hatırlayamıyorum. 1950’lerin sonu veya 1960’ların başındaki bir yıl olmalı. Sanırım o saygı değer kişiyi, başka bir Türkçü büyüğümüz olan Mehmet Şakir Ülkütaşır aracılığı ile tanımıştım. Daha önceden tanıdığım Ülkütaşır beni Türk Dil Kurumu’na çağırmıştı. İnan Hoca ile ilkin orada karşılaştım. Çünkü ikisi de aynı odada çalışıyordu.1 Orası ‘Söz Derleme Kolu’nun çalışma yeriydi. Kol başkanı da, ilk kez orada tanıştığım Ömer Âsım Aksoy idi. Bu ilk ziyaretten sonra, kolay ulaşılır bir yerde olduğu için, Kuruma oldukça sık giderek onları ziyarette kusur etmemeğe çalıştım. Rahmetli Ülkütaşır heyecan dolu bir insandı. Söyleyeceklerini coşkulu ifadelerle ve yüksek sesle dile getirirdi. Buna karşılık Abdülkadir İnan Hoca alabildiğine sessiz ve sakindi. Ülkütaşır’ın sözlerini tebessüm ederek dinler, ancak cevap verilmesi gereken bir durum olduğunda konuşurdu. Tam karşılarındaki masada oturan Ömer Âsım Bey ise, onları zaman zaman gözlüklerinin üstünden, biraz sert bakışlarla izlerdi. Bu ziyaretlerimin birinde bana üye olmam için bir ‘Giriş bildirimi’ doldurttular. Bildirimin altını da ‘kefil’ olarak İnan ve Ülkütaşır imzaladı. Kısa bir süre sonra Kurum üyeliğine alındım2.

Sonraki yıllarda İnan Hoca’yı görebilme şansım pek olmadı. Geçirdiği trafik kazasından, hattâ uçmağa varışından bile haberim olmadı. Buna benim açımdan vefasızlık da denebilir. Fakat asıl sebep o yıllarda yaşadığım hayat şartları idi; bir de ilerlemiş yaşında Onu rahatsız etmek kaygısı. İlişkilerimiz fazlaca sık olmasa da Onu tanımış, sevgisini kazanmış olmaktan daima mutluluk duydum. Bu büyük Türkçüyü, bu dürüst, fedakâr, özverili insanı daima rahmetle anacağım.

DİPNOTLARI

(1) O yıllarda Türk Dil Kurumu Sıhhiye semtinde, Cihan ve Hanımeli sokaklarının birleştiği üçgen konumlu arsa üzerindeki bir yapıda hizmet görüyordu. Kurum, Atatürk Bulvarındaki yapısına taşındıktan sonra o bina bir süre askerî hizmetlerde kullanıldı. Şimdi, yıkılan yapının arsası otomobil parkı olarak kullanılıyor.

- Reklam -

(2) Bu değerli büyüklerimiz benden başka birkaç Türkçü arkadaşımızın da Kurum üyesi olmasını sağlamışlardı. Bunlar arasında Darendelioğlu İlhan Egemen de vardı. Kurum, solcuların hâkimiyeti altına girince milliyetçiler birer birer üyelikten çıkarılmağa başlandı. Kimisi aidat ödemedi diye, kimisi başka bahanelerle atıldı. Sıra bana gelmişti ki, Kurumun statüsü değişti ve bütün üyelikler iptal edildi.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -