Ana Sayfa 1998-2012 “Türkmen Milliyetçiler Hareketi”

“Türkmen Milliyetçiler Hareketi”

BAZI Türkmenler soruyor, “biz milliyetçi değil miyiz ki, kendilerine bu sıfatı verenler bizleri dışarıda tutuyorlar?” Doğru, 1980 öncesi Türkiye’yi hatırlayalım ve bugün çoğumuzun özlem duyduğu o bir avuç insanın, vatanın Türklüğü için nasıl çırpındığını, bayrağımızı yakıp yırtanlar, kutsal vatanı bölmeye, parçalamaya kalkışanlar karşısında ölümü göze aldıklarını. Bunlar HAREKETE mensup Türk olma gurusu ve şerefi içinde olanlardı, bu hareketin içinde olmayanlar Türk değil miydiler? Elbette onlar da Türk’tü. Hareketin dışında kalmayı tercih edenlerdi. Türk millî duygusu, yani benliğinde bulunan milliyetçilik şuuru şahlanmamış olanlar idi. Türk milliyetçileri veya Türkmen milliyetçileri hareketi dün olduğu gibi bugün de ister Türkiye’de isterse Türkmenelinde bu değişmez şahlanış içersindedir, vatan toprağında Türklük için, hakkını hukukunu korumak mücadelesine karar vermiş, adını da ortaya koymuştur: Milliyetçiler Hareketi.

- Reklam -

Türkiye’de bu hareketi daha önce başlatanlardan bazıları ne yazık ki çirkin siyasî beklentiler içersine düşerek, gönül verenlere tam anlamı ile yol gösteremediler. Önderlerinin gösterdiği yolda yürümekten tereddüt içerisine düştüler. Ve Türklüğün, vatan toprağının bölünme tartışılması, kapalı salonlarda nutuk atarak, gelinmesine kadar seyirci kalındı. Tehlike zilleri çalınmaya başlandı, Kıbrıs, evet Kıbrıs, ama onun kadar önemli, belki de Türkiye için daha ciddî olan Kürt konusu gündeme oturdu. Kıbrıs, müzakere günü verildikten sonra zaten siyasî iktidar tarafından istendiği şekilde çözülecekti. Tarih verilmemiş olsaydı, Sevr’de hazırlanmış olan plânlar Türkiye’den nasıl istenirdi, alınırdı? 25 ülkeden ikisi Türk’ü ellerinden gelse bir kaşık suda boğarlar ve bu iki “düşman” dost ve kardeş! devletten birisini, ben seni tanımıyorum, ama sen benim istediğim olan onayı vereceksin, siyasîlerimiz bizlerin gözünün içine baka baka, Türk milletini, Türk millî şuurunu yanıltmaya çalışıyorlar. Kıbrıs Rumunun tanınması ON AY veya bir yıl sonraya ertelenmiş, hepsi bu kadar. Türkiye, Türk kanı ile kurduğu Kıbrıs Türk Devleti’ne kendi eli ile son verecektir ve ucu açık, sonu sisli, karanlık bir yolda, soyula, soyula 15-20 yıl sonra kim öle kim kala diyerek AB’nin sisli yolunda KKTC’yi göz ardı etmiştir, yitirmiştir. Umut ederim bizler yanılırız, biz doğru yoldayız diyenler haklı çıkarlar, şehitlerimizin ruhu, kemikleri sızlamaz, şad olur.

Asıl tehlike tarihin hiçbir döneminde Türk ırkı, Türk milleti tarafından kurulan birbirinin devamı mahiyetindeki devletlerimizin ortağı olmayanların istediğidir, ecdadım vatanını düşman kuvvetlerin işgalinden kurtarmak için ölümü göze alırken, ben seninle ortağım diyenlerin ecdatları, kahraman Mehmetlerimizi bugün olduğu gibi, İngiliz, Fransız, Yunan ile el birliği iş birliği yapıyorl ardı. İstiklâl Mahkemelerinde hesap verenleri, bunları, bu toplumun siyasî emeller peşinde koşanlarını, vatanını, milletini seven benimseyen hiçbir Türk’ün unutmaması gerek, hele ülkemizi, Türk vatanını, toprağını yöneten siyasî iktidarların hiç unutmaması gerek.

Barış meleği kesilen Abdullah Öcalan, günlerini geçirdiği “15” yıldızlı adasından, Avrupa ülkelerine elçilerini gönderiyor, Türk Devleti’nin bu birliğe alınmasını istiyor, tavsiye ediyor, Kürt sorunu ancak Türk Devleti AB’ye alınırsa, bundan sonra Türk Devleti’nin kararından, Türk milletinin iradesinden çıkacak. AB’nin gündemi hâline gelecek, DEMOKRATİK çözüm yollarını da onlar belirleyecek.

Aman ne güzel, şehit annelerin göz yaşlarını hıyanet mendili, barış kardeşlik yalanları ile silen ve ülkem dediği bu vatanı şikayet eden Zanalar ne istiyorlar, siyasî iktidar bunları mutlaka bilmektedir, yarın müzakereler başladığında masaya Kürtlere demokratik haklar konusunun geleceğini bilmektedirler, ümit ederim hazırlık ve tedbir alınmıştır. Nedir bu HAK etmedikleri HAKLAR, Zana, mahpushane arkadaşları ve bu ülkeyi benimsememiş, sevmemiş, aydınım diyen aydınlar üç yabancı gazeteye şikayet mahiyetinde verdikleri Kürtlerin istek ilânı, Türkiye Kıbrıs için ne istiyorsa bize de onu versin. Ey Avrupa bize Sevr’de otonomi vermek üzere idiniz, Türk şahlanış MİLLÎ HAREKETİ karşısında yenildiniz, veremediniz, demokratik aldatmacası altında müzakerelerde Türkiye’nin masada önüne bunu getiriniz. Zira bizlere sözünüz var, demek istiyorlar, yani Türk’ün toprağını parçala.

Zana bu demeci yalanladı, biz otonomi istemedik, ama bu demeç, verdiği yabancı gazetelerde yayınlanmadı, Avrupa bu yalanlamayı duymadı, okuyanlar sahte aldatmaca olan bu düzeltmeyi okumadı. “Kürtler ne istiyor?” ilânında imzası olan Şerafettin Elçi Bey, ben federasyon ve anayasanın değişmesini istiyorum diyor. Bu isteğini duyan yetkililer bu zatın hakkında yasal işlem yaparlar mı? Yoksa AB’den izin mi isterler?

Sayın başbakan rüzgâr kayadan ne alabilir? “YEL KAYADEN NE APARIR?”, doğru, ama damla damla kaya üzerine damlayan su zamanla kaya üzerinde, kirli de olsa iz bırakabilir, fark edilmez veya tedbir alınmaz ise aşınır, bugünkü siyasîlerimizin ve aydın danışmanlarının yumuşaklığı doğrultusunda, yumuşak yerine rastlarsa belki de parçalanabilir. Irak’taki Kürt siyasî gelişmeleri unutmak veya ben kuvvetliyim, izin vermem, hâdiseleri yakından takip ediyorum demek gafletine düşmek, ilerde Kuzey Irak’ta oluşmakta olan oluşum gibi, bugün hazırlık içersinde olan Türkiye’yi her fırsatta şikâyet eden, hakkı olmadığı hâlde dünya siyasetinin gelişmeleri, desteği ile hak isteyenler bu kayanın AB’nin baltaları ile parçalanmasına neden olabilirler. Kuzey Irak’ı unutmak, küçümsemek gafleti, vatan toprağını, Türk’ü, Türkiye’yi sevmeyen aydınları, AB ve Sevr yanlılarını güçlendirir.

- Reklam -

Irak’ta Kürtler devletleşme yolunda büyük mesafe almışlar, kendi bayrakları altında toprak ve diğer bütün kurumlar, aynı zamanda merkezî hükûmette etkin makamlar ve roller Türkiye ilerisini düşünmeden, görmeden iki kargayı (kara kuvvetleri komutanının benzetmesi) barıştırmış, demokratikleşme yolunda da, Türkiye’de olanlar tek parti altında birliğe karar verilmiş, konu da AB’ye havale edildikten sonra siyasî anlamda ve yolunda iki bölge birbirine daha yakın ilişkiler içerisine girebilir, girer. Müktesebatta Kürtlere daha fazla hak, anayasada ortaklık, zaten bunu söylemekten çekindikleri yok, Türkçe ve Kürtçe dil birliği ve sonunda kuzey ve güney birleşme talebi, Irak’ta olanlar, Irak’ın parçalanmasını sağlayan, parçalayan Kürtler, Türkiye’de de aynı oyunu oynamaktadırlar. Sevr vehim, korku, paranoya değil, önümüzde olan bir gerçektir, birinci derecede Kürt sonra Ermeni, Pontus, SU KAYNAKLARIMIZ. Bu konuyu yıllar önce yazmıştın, Orkun’u takip edenler hatırlarlar.

Ey millî harekete gönül veren gönüldaşlarım, Kerkük, Sevr’de olduğu gibi yaratılan hayâlî Kürdistan toprakları içine alınmak isteniyor, siyasî iktidarın başına çuval geçirilerek kırmızı çizgilerimiz ve hassasiyetlerimiz beslediğimiz KARGALARIMIZ tarafından silindi ve Türk şehri Kerkük işgal edildi, şehrin birçok yerine Kürt bayrağı, Abdullah Öcalan’ın resimleri asıldı. Zana, Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanımız tarafından karşılandıktan sonra Diyarbakır’da PKK bayrağı ve Abdullah Öcalan pankartları eşliğindeki mitinglerde nutuklar attı, gösterilerde bulundu. Arkasından soluğu Avrupa’da aldı ve tek Kürt partisi kurma çalışmalarına başladı. Kürtleri birleştirme çabaları Türkiye’nin, millî çıkarlarımızın geleceği hesaplanmadan, demokratikleşme yolunda attığı adımlar içerisinde devam ediyor. Türkiye’de bu oluşumlar yarın AB’nin de yardım ve isteği ile demokratikleşme hakları öne sürülerek Irak’taki Kürt federe veya devleti ile entegre olmak, Kuzey ve Güney Kürdistan’ın insan hakları bakımından tek çatı altında olmasını isteyecekler, istiyorum deseler, al başına ucu açık AB, müktesebatının önemli dikenli yolu, tarih önünde bugünkü iktidar ne cevap verir, kim öle kim kala mı der?

İsrail, zamanında BM onayı ve kararı ile devlet oldu. Türkiye BM’ler kararına uyarak ilk tanıyanlardandır. 17 Aralıktan birkaç gün önce “Kürter Türkiye’den ne istiyor?” verilen ilândan birkaç gün sonra 1.7 milyon Iraklı Kürt, Kuzey Irak’ta Kürt devletinin kurulması için referandum yapılması istemiyle BM’lere dilekçe verdiler. 1.7 milyon imzalı dilekçede:

“Biz bu topraklarda, Kürdistan’da 12 yıldan fazla bir zamandır kendi idaremiz altında yaşamaktayız, bütün kurum ve kuruluşlarımız var, demokratik bir şekilde yönetiliyor, geçmişte Araplar bizlere çok baskı yaptı, bundan sonra topraklarımız olan Kürdistan’da kendi yönetimimizi ve devletimizin kurulmasını istiyoruz. Araplarla aynı devlet çatısı altında yaşamak istemiyoruz.”

BM bu konuda henüz cevap vermemiş, kim bilir İsrail, ABD, yarın ne yapar ve AB Türkiye’nin önüne ne koyar? Zana aldığı talimatla partisini Diyarbakır’da ilân etti, bugüne kadar kurulan bütün siyasî partiler Ankara’da kurulur ve ilân edilirdi, onlar Kürdistan’ın kalbi dedikleri Kerkük’e eş bir Türk şehri daha bulma peşindeler. Bulunmuş, eğer milliyetçi hareketçiler titiz ve bilinçli olmazlarsa Erbil gitti, Kerkük eli kulağında ve Diyarbakır sırada.

- Reklam -

Yıllar önce Türkiye gazetesindeki bir makalemde “Kerkük, Diyarbakır, Kuzey Irak ve Güneydoğu, Türkiye tarafından tek politika içinde mütalâa edilmeli, millî menfaatlerimiz doğrultusunda çözüm yolları bulunmalıdır, siyasî oyunlar neticesinden dolayı ayrılan ve birbirinin devamı olan bu bölge ilerideki gelişmeler sonucu Türkiye’yi büyük sıkıntılara sokar.” diye yazmıştım.

31 Aralık 2004 tarihinde tehdit dolu Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL) başkanlığının yeni yıl mesajında: Geçen yıl (2004) bölgede (iddia ve hayâl ettikleri Türk’ün öz kanı ile bugüne kadar korunan topraklar) yoğun askerî saldırı ve operasyonların yanı sıra, ideolojik (Türklüğü kastediyor) ve siyasî saldırılara maruz kaldıklarını, buna karşı onurlu bir şekilde direndiklerini, yeni yılda Türkiye’nin Kürt meselesinin çözümü konusunda adım atması gerektiğini, AB’ye Kürt meselesini çözmeden girmesinin mümkün olmadığını, çünkü artık Türkiye’nin dönüşü olmayan bir yola girdiğini, Kürt halkı her yönüyle direndi, reformlar yapılmaz ise 2005 yılının mücadele yılı olacağını, kırıcı mücadelelerinden taviz vermeyeceklerini “ya özgürlük, ya onurlu mücadele”. Tehdit dolu bir bildiri.

1974’ten beri huzur içinde olan KKTC’nin sorunu, Ruma katılmakla çözülür, Kürt sorunu da federatif sistem ve anayasamızdaki değişiklikle. AB diyor ki, Türk’ü Rumun hâkimiyeti altına verin ve Kürtlere de federasyon, anayasanızda da Türk Cumhuriyeti’ne Türkler ve Kürtler ortaktır yazın.

Önümüzdeki gelişmeler düşündürücü, endişeli, yanılmış olduğumu isterdim.

Türk (ve Türkmen) milliyetçiler hareketi, Türk milletine hizmeti, tarihten önce bugüne kadar var olan varlığını, yüce ırkının korunması yücelmesi uğruna ana vatanda ve Türkmenelinde ve bütün Türk dünyasında, daha önce büyüklerinin gösterdiği yolda, yılmadan, savrulan tehditlerden korkmadan, vatan toprağında gözü olanlara, ortaklık isteyenlere karşı dün olduğu gibi bugün de, yarın da, canlarını ortaya koymasının bilinci içersindedir. Milliyetçi hareketçiler, görev sizleri bekliyor. Tanrım Türk milletinin yaşadığı topraklarımızı, millî duygular içerisinde hareket eden gençlerimizi koru.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -