Ana Sayfa 1998-2012 Türklük ve Müslümanlık,Türkçülük ve İslâmcılık

Türklük ve Müslümanlık,Türkçülük ve İslâmcılık

Son yıllarda milliyetçi kesimde dine yöneliş arttığından olacak, konfrenslarımda ve toplantılarda bana sık sık bu deyimler arasındaki bağı veya zıtlığı soruyorlar.

- Reklam -

Bunu, daha 1920’lerde Ziya Gökalp kısmen de olsa, “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak (çağdaşlaşmak)” üçlüsüyle cevaplamaya çalışmıştı.

Aydınlar Ocağı’nın uzun süre ve başarılı bir şekilde başkanlığını yapmış olan Dr. Süleyman Yalçın, “İslâm-Türk-sentezi” yerine “Türk-İslâm-Sentezi” formülünü ileri sürmüş veya benimsemişti. Dostça görüşmelerimizde ona, “sentez” lâflı her iki deyimin de doğru olmadığını söylemiştim. Hegel felsefesinin “Tez-Antifaz-Sentez” formülüyle düşünülürse (ki doğru bir mantıktır), “Sentez”, iki zıt fikrin uzlaşmasından bahsediyor oluruz. Oysa Türklükle İslâmlık birbirine zıt mefhumlar değildir ki bir “tezle” onun muhalifi “Anti-Tez”in çatışmasından, muvazaa kabilinden, bir sentez doğmuş olsun.

Yıllar sonra bir gün, millî inançlı yirmi kadar kuruluşun bir toplantısında Süleyman Yalçın bir konuşma yaptı ve benim görüşüme geldi. “Türk-İslâm Sentezi” sözü yerine, “Türk-İslâm Kültürü” demenin daha doğru olacağını söyledi. Galiba orada onu en çok alkışlayan da ben oldum.

Kültürümüz 2 mi

3 kaynaklı mı?

Yeni formülde gene bir eksiklik olduğunu hissediyordum. Bu yeni formül, kültürümüzü iki “Saçayaklı” olarak tarif ediyordu. Oysa Gökalp, üçüncü bir unsuru sayarak, “muasırlaşmayı” da eklemişti.1 Şüphesiz “çağdaşlaşmak” “Batılılık” demek değildir. Fakat bugün Batı, çağdaş olmanın simgesi hâline gelmişse, çağdaşlaşmadan geniş ölçüde Batıyı kasdettiğmizi de inkâr edemeyiz, çünkü çağdaşlığı, “yeni gelişmeleri benimsemek” şeklinde anlıyoruz -doğru veya yanl ış.

- Reklam -

“Yanlış” kelimesini, her yeniliğin illâ doğru ve iyi olmayabileceği gerçeğini düşünerek söylüyorum. İşte, çağdaş teknolojinin bazı yönlerinin nasıl çevre felâketlerine yol açtığı ortada.

İyisiyle, kötüsüyle, çağın yeniliklerini –kültür dahil– benimsedik; bunun sonucu olarak “Türk” ve “İslâm”la oluşmuş kültürümüze çağdaş olma gayretiyle Batı kültürünün de iki asırdır eklendiği (isterseniz “yapıştığı” diyelim) bir gerçektir.

Öyleyse, bugünkü kültürümüzü tarif ederken, Gökalp gibi üçlü bir oluşumu kullanmamız şart oluyor. Türk, İslâm ve Batı çağdaş unsurlarıyla yoğrulmuş olduğumuzu kabul edersek ancak o zaman gerçekçi oluruz.

* * *

Bir de bu fürmüllerde bir “…laşmak” eki var. Bununla, ileriye dönük gidiş yolundaki tercihimizi anlatıyoruz: Daha çok veya daha doğru şekilde Türk, İslâm ve Çağdaş olma arzumuzu ifade ediyoruz. Bu nokta çok önemlidir, çünkü bu fürmülü bir ideoloji olarak benimseyeceksek, “Türk” kültürümüzdeki “yanlış” inançlara -meselâ “kan dâvasına”-karşı bir tutum içinde olmalıyız. Ya da, “İslâm” adı altında hurafeleri ve günümüzde toplumumuza zarar veren sonradan konma itikatları da red etmeliyiz. Veya “Çağdaşlaşma” diye, İngilizce sözlerin dilimizi istilâ etmesini, erkekle erkeği evlendirme sapıklığını kabul etmemeliyiz.

- Reklam -

Türk mü, Müslüman mı?

Bir başka kafa karıştıran soru da, “Türk müyüz, müslüman mı?” şeklinde olanı. Bunlar apayrı iki şeydir: elmayla kuzu gibi. İnsan Türk, zenci, kızılderili, Amerikalı veya Alman doğar. Doğan insanın bir diyeceği yoktur, öyle doğmuştur. Nasıl kedi at olarak, at ağaç olarak doğmazsa; onun gibi. Kendimize kültür ve mensubiyet duygusuyla “Türküm” diyebiliriz ama genetik olarak gerçek olmaz. Müslümanlık, dini bir anababadan doğsak bile, bilincimiz gelişince, bunu ya pasif olarak kabul ederiz, ya da inançla “Türkiyeli” olmak gibi; bir “ait olma” (“mensubiyet”) kabulu veya inancı şeklinde.

Türk olarak doğarız; müslüman veya Türkiyeli oluruz. Türk olarak doğup Türklüğümüzü reddetmek lâftan ibarettir, gerçeği değiştiremez, Kedinin “ben kedi değilim” demesi gibi. Ama müslümanlığı reddedebilir veya buna iftiharla sarılabiliriz. Fark bundandır.

Türkçülük ve Dincilik ise benzer iki kavramdır. Tercih ettiğimiz birer inanç ve davranış şeklidirler. Türkçü, Türk olmakla iftihar eden, Türk’e özgü olan şeyleri seven ve bunları korumak, geliştirmek isteyen, Türklerin birbirlerini desteklemesini, ortak hareket etmelerini, milletinin refahını, gücünü ve ilerlemesini isteyen insandır. Dinciler (İslâmcılar) da bu görüşe inanışıyla iftihar eder, gereklerini veya öyle sandıklarını uygular, başkalarının da bu görüşe inanmalarını ister, İslâm dünyasının beraberliğini arzular. Biri öbürünü arka plana atmadan, hem Türkçü, hem de İslâmcı olabiliriz – zıt ilkeleri barındırmanın (Peyami safa, “Türk inkilâbına Bakışlar” kitabında 1938, Süleyman Nazifle – Ahmet Ağaoğlu arasındaki tartışmayı naklederken belirtiyor. Çok kere bu inançlar kendilerininkini daha önemli sayar, onun gereklerinin egemen olmasını isterler. Bir nevi doktrin-ideoloji farklılıklarıdır. Doğumumuzda tercih elimizde değildir ama, din veya ideolojide son karar bizimdir.

* * *

Kafamızı karıştıran, hem yakın, hem de zıt gibi gözüken inançları özet olarak takdim ettim2 ve açıklık getirmek istedim. Yoksa daha mı beter kafaları karıştırdım? Takdir sizin.

Not: “Türk” ve “Türkiyelilik” bugünlerde güncel oldu. Uzun uzadıya tartışılması gerek. Bir daha sefere.

* * *

“Kürtçülük” konusundaki geçen yazımda, çözümlerin bazısını bir başka sefer anlatırım diye işlememiştim. Ancak yeni sorunlar bu işi geciktirecek gibi. Onun için en önemli noktayı hemen belirtmemde yarar var:

Sevr günlerinden beri, başta Amerika Başkanı Wilson, Batılı devletler Anadolu’yu parçalamaya kalkıştıklarından, Doğu ve Güney Anadolu “Ermenistan”a peşkeş çekiliyordu. Burası hemen hemen aynen Kürtçü bölücülerin hayâl ettikleri “Kürdistan” devletinin yerleri!

Allah korusun, böyle bir fırsat ellerine geçse, Batının Ermenileri tutacağından şüpheleri olmasın. Tutturamazlarsa, en azından Ermenilerle Kürtleri birbirlerine düşürürler ve Doğu/güney-doğu Anadolu’yu bir Filistin ve Irak cehennemine çevirirler.

Onun için Kürtçüler için bile en iyi çözüm, Türkiye devleti içinde Türklerle beraber kardeş kardeşe yaşamaktır.

DİPNOTLARI

1- “Türkçülüğün Esasları” kitabında bunu etraflıca işlemişti. 1940’da, kitabın yeni harflerle yayınlanmadığını farkedince, kurduğum “Kitap Sevenler Kurumu”nun birinci kitabı olarak yeni harflerle basıp dağıttımdı.

2- Bu konuları “doktrin ve Prensipler, ayrıca uygulamada başarı için strateji ve taktikler” olarak etraflı şekilde 1995 de yayınlanan “Yükselen milliyetçilik – 21. yy. Türk Milliyetçiliği” kitabımda işledim. (Kitap tükendi, maalesef yeni baskısı yapılmadı).

DÜZELTME

Son yazımda birkaç dizgi hatası olmuştur. Mânayı değiştirenleri düzeltmekle yetineceğim:

9. sayfanın sonunda “pazarın” kelimesi “paranın”.

10. sayfanın başında “Hatay’da”, “Hatay arasında” olacaktır.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -