Ana Sayfa 1998-2012 Türkiye'nin Petrol, Altın, Gümüş, Bor Madenleri

Türkiye’nin Petrol, Altın, Gümüş, Bor Madenleri

Türkiye’de Anadolu’nun ortasındaki Çatalhöyük’te insanlık tarihinin ilk zamanlarına ait kurşun ve bakırdan yapılmış eşyaların varlığını biliyoruz. Bu eşyalardaki bakır Ergani’den, kurşun Toroslardan getirilmişti. Bu bilgilerin ışığında diyebiliriz ki, dünyada madenciliğin beşiği bu topraklardır. 21. yüzyıla geldiğimiz bu günlerde gelişmiş teknolojiler neticesinde tarihteki bilinen maden zenginliğimizden çok daha fazlasının toprak altında olduğunu bilmekteyiz. Konunun can alıcı noktası da işte tam burada başlamaktadır. Günümüzde kendi toprağımızın altındaki madenlerimizi çıkarmak, işletmek ve satmak konusunda zorluklarımız vardır. Bu konuda ülkemize karşı milletlerarası şirketlerden ve bazı sözde dost devletlerden milletlerarası akıl almaz engellemeler ve ihanetler olmaktadır. Petrolün dünya savaşlarına bile sebep olduğunu yaşadık ve halen de yaşamaktayız!

- Reklam -

Türkiye’nin kıymetli madenlerinin bazılarının varlığını kısaca incelersek görürüz ki:

Altın varlığımız 6.500 ton* olarak hesaplanmıştır, değeri de yaklaşık 70 milyar dolardır. Ne yazık ki bu altın varlığımıza karşılık 2000 yılında altın ithalâtımız 205 ton 300 kg’dır ve bunun çoğunluğu da Almanya’dan alınmıştır. Ne gariptir ki Türkiye yılda 2 milyar dolarlık altın ithâl ederken, dünyanın en zengin altın madenlerine sahiptir ama; işletememektedir. Sayın Dr. Necip HABLEMİTOĞLU’nun Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabında (Otopsi Yayınları Ağustos 2001) Bergama’da altın çıkarılmasına bazı Alman vakıflarının mâni olduğu anlatılmaktadır ve bu günlerde televizyonlarda da tartışılan bazı Alman vakıflarının faaliyetleri günümüzün en önemli konusudur. Hablemitoğlu 08.10.2001 Star gazetesinde bu konuda aynen şöyle demektedir:

“Alman hükûmetinin altın konseptinde Türkiye, Gana, Bolivya, Yeni Gine, Peru ve Hindistan’da altın üretiminin engellenmesi stratejisi yer alıyor. Alman hükûmetinin altın konseptinin özünde ekonomik çıkar kaybı yatmaktadır. Ancak, Almanya altın üretimini sürdüren ABD, başta İtalya, İspanya, İsveç, Fransa olmak üzere AB ülkelerine ya da Avustralya, Kanada gibi gelişmiş ülkelere bir engelleme stratejisi geliştirmeyi dikkate bile almamaktadır. Türkiye’yi Gana, Peru gibi az gelişmiş ülkeler sırasında gören Almanya, etki ajanlarının ve yerli işbirlikçilerinin yardımıyla ve de antiemperyalist söylemlerle Bergama’yı üs olarak seçti.”

- Reklam -

Gümüş* varlığımız 25 milyon ton cevher civarındadır, bu miktar 4.500 ton metalik gümüşe eşdeğerdir. Kütahya Gümüşköy Tesisleri ülkemizde doğrudan gümüş madeninden başlayarak gümüş üreten ilk ve tek tesisimizdir. 122,4 ton/yıl gümüş üretecek şekilde plânlanmıştır, ama gerçek üretim 90-100 ton/yıl granüle gümüştür.

Bor: ülkemiz için en çok gelecek vadeden yer altı zenginliğimiz BOR madenidir. Uzay, uydu, roket gibi ileri teknoloji demek, günümüzde bor demektir ve kalitesinden dolayı da özellikle Türk boru demektir. Sayın Mustafa ÇINKI’nın Bor Gerçeği kitabının 41. sayfasından yaptığımız aşağıdaki alıntı her şeyi anlatmaya yetecektir.

- Reklam -

“YAKIT-ROKET-UYDU-UZAY-SOĞUK SAVAŞ VE TÜRK BORLARININ GİZEMLİ GÜCÜ

“Soğuk savaşın zirvede olduğu yıllarda, dünyanın bilinen en büyük bor rezervlerine sahip ABD, SSCB’nin uzay roketlerinde borlu yakıt kullanldığını bilmektedir. Çünkü kendisi de Nazi Almanyasından başarılı bir operasyonla ülkesine getirdiği Alman bilim adamlarıyla bunun üzerinde çalışmaktadır. Ancak yakıt üretiminde kullanılabilecek kalite bor, Türk bor cevheridir. ABD’nin SSCB’nin Sputnık I ve II projeleri karşısında aldığı soğuk savaş yenilgileri nedeniyle, SSCB’nin Avrupa üzerinden Türk borlarını almasının önüne geçilmek üzere Türkiye’den ihraç edilen bor cevherlerini taşıyan gemiler ve yükleri Çanakkale Boğazı’nı geçip, uluslararası sulara girer girmez ABD donanması tarafından müsadere edilir. Türk bor cevherleri ABD tarafından ablukaya alınmıştır.”

Dünya borunun % 70’ine sahip Türkiye’nin bor varlığı 2.500.000 ton olarak hesaplanmakta ve işlenmemiş cevher değeri 400 $/ tondan toplam değeri 1 trilyon dolar olmaktadır.

Petrol dünya sanayii açısından petrol insan vücudundaki kan gibidir. Petrol yoksa damarlarımızda kan da yok demektir, sonuç ise insan için ölümdür, ülke sanayii için de iflâs ve fakirlik demektir.

Bu derece önemli olan petrol konusunda son teknolojik gelişmelerin ışığında Türkiye’nin önü açılmaktadır. Şöyle ki, 50 yıldır Türkiye’de yapılan petrol vardır, yoktur tartışmalarının uzaydan yapılan uydu gözlemleri sonunda varlığı ispatlanmıştır. Petrol genellikle 5500 m derindedir ve Hava Kuvvetleri Komutanımız Sayın Orgeneral ASPARUK tarafından da bu konu gazetelerde dile getirilmiştir. Bir İsrail firması da İskenderun ve Trakya’da son yıllarda petrol çıkarılması konusunda faaliyet hâlindedir, üretime geçmek için vergi muafiyeti beklemektedir. Türkiye, ihracat gelirinin tamamını petrol alımı için harcamaktadır. Türkiye’nin kendine yetecek petrolü çıkarması demek kalkınma ve istisadî büyüme demektir.

Petrolün diğer kıymetli madenlerimizden en önemli farkı da çıkarıldığında sahip olduğumuz yerli rafinerilerimizde hemen işleyip kendi ihtiyacımızda kullanabilmemizdir. Yani bunun anlamı petrol çıkarıldığında hemen paraya çevriliyor demektir. 2010 yılında 150 milyon ton petrol ithalâtı yapacağımız öngörülmektedir. Daha önce de önemle belirttiğimiz gibi ithal petrolün bedeli tüm ihracatımızın geliri ile karşılanmaktadır.

“Petrol kuyu açmakla elde edilir. Yine günümüz teknolojisi açılan iki kuyudan birinde petrol bulabilme yeteneğine sahiptir. T.P.A.O ivedi olarak yurt dışında dış denizlerde yabancılarla ortak petrol arama yerine yurt içinde petrol aramalıdır”. diyen bu konunun ısrarlı takipçisi Sayın Dr. Ümit EMRE tümüyle haklıdır, desteklenmelidir.

Altın, gümüş, bor, petrol yanında yine çok kıymetli olan madenlerimizden krom, trona, boksit, alüminyum, uranyum…vb. Türkiye’nin kullanılabilir tespit edilmiş madenlerinin değerinin 3 trilyon 430 milyar dolar olduğu hesaplanmaktadır. Bu paranın karşılığı 318.500 ton altına eşittir. Şeytan üçgenine alınıp yaşatılmamak istenen Türkiye’nin ana meselesi böylesi bir zenginliğe sahip oluşudur. Aç gözlü Batı bu zenginliğin peşindedir, aradaki tek engel de Türk milletidir. Batının hesabının temelinde bu yatmaktadır.

Yazının konusu olan madenlerimizin çıkarılması ve işletilmesi ancak millî iradenin vereceği kararla, millî bütçeden bu iş için para ayırma ile mümkün olabilir. 2000 yılında Türkiye’nin 200 milyar $ olan GSMH’nın ancak 1 milyar doları yani 200’de biri maden üretimindendir. 2000 yılında ABD’nin maden üretimi ise 300 milyar $, Almanya’nın 80 milyar $’dır. 3 trilyon 430 milyar $ olan tüm maden varlığımızın yılda ancak 1 milyar $’ını değerlendiren Türkiye’nin kolay izah edilemeyecek bazı sıkıntıları var demektir!

Türkiye’nin parasal sıkıntısının sebebi asla yer altı ve yer üstü varlıklarının olmamasından veya az oluşundan değildir. Esas sıkıntısı Sayın Taylan ERTEN’in 10.10.2001 tarihli Dünya gazetesinde üzerinde durduğu, millî egemenliğimiz açısından sıkıntılarımızı anlatan yazısında çok iyi incelenmektedir: Şöyle ki:

“MİLLÎ BÜTÇE, GAYRİ MİLLÎ İRADE”

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre devletin yıllık bütçelerini hükûmetler hazırlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunar. Ulusal Egemenlik kavramını ulus adına kullanmak ve hayata geçirmekle yükümlü TBMM’de kanunlaşmayan hiçbir bütçe uygulanamaz. Yani, hükûmetlerin hazırladığı bütçelere Ulusal Egemenlik kavramı çerçevesinde son şeklini verme, onaylama ve yürürlüğe koyma hakkı TBMM’nindir.

IMF’ye verilen sayısı unutulmuş “niyet mektuplarının” gizli maddelerinden birinde “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, vereceğiniz bilmem kaçıncı dilim şu kadar krediye karşılık bütçe hazırlama hakkını IMF’ye devredecektir” diye bir taahhüt yer almıyorsa, ulusal egemenliğin simgesi olan bu anayasal yetkinin hâlen yürürlükte olması gerekir. En azından biz öyle biliyoruz.

Meğerse, yanlış biliyormuşuz!

Yanlış bildiğimizi hükûmetin bütçe hazırlama, TBMM’nin müzakere ve onaylama hakkının 2002 yılı itibariyle fiilen IMF’ye devri anlamına gelen gelişmeleri izleyince anladık!

Bakınız neler oluyor? “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın “mimar, mühendis ve müteahhitleri” 2002 bütçesine ilişkin makro büyüklükleri, gelir ve harcama politika tercihlerini Türkiye Masası Şefi Uha Kahkonnen’e beğendiremeyince IMF yönetimi işe resmen el koyuyor; bütçeyi hazırlamak üzere oluşturduğu “uzmanlar heyetini” Ankara’ya sevk ediyor. Heyetin bugün Ankara’ya gelmesi bekleniyor.

Dikkat ediniz! Bu heyet Kahkonnen ekibinin dışında bir heyet. Görevi de münhasıran Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2002 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nu hazırlamak…”

Okudukça, öğrendikçe zaman zaman insanın boğazını kurutan, bazen söyleyecek başka söz bırakmayan bu gibi acı gelişmeler ne yazık ki oluyor. Ama bizlerden köşelerimizden bu olanlara için için ağlayıp çaresizlik içinde bakacağımız beklenilmesin. Yerli ve yabancı işbirlikçiler şunu iyi bilsinler ki Türk milletini güçsüz, çaresiz ve umutsuz sanıp öyle düşünüyorlarsa, çok ama çok yanılıyorlar…

Bütün bu yapılanlar sonucunda, Türkiye’nin ayrılmaz bekçisi olan tüm milliyetçilerinin safları sıklaşmaktadır. Birleşilen ortak payda Türk Devleti’nin bağımsızlığıdır. Bu duygu Türk milletinin yıkılmaz ruhunun temelindedir. Bu ruhun yazılı metni de Atatürk’ün “Ey Türk Gençliği” diye başlayan nutkunda verilmiştir. Tarihteki binlerce yıllık Türk milletinin millî karakterinin özü o nutkun satırlarındadır. Üstelik bu nutukta anlatılanlar, yerli ve yabancı işbirlikçilerin dahi rahatlıkla anlayacakları açıklıktadır. Türk milliyetçilerinin bir görevi de, eğer hâlâ anlayamayanlar varsa onlara anladıkları dilde bu tarihî gerçekleri bir defa daha anlatmaktır.

*Uluslararası maden varlığımız ve bor gerçeği – M.Mustafa ÇINKI,Ankara Ticaret Odası 2001.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -