Ana Sayfa 1998-2012 Türkiye Türkçesi ve Gagauz Türkçesi

Türkiye Türkçesi ve Gagauz Türkçesi

Türkçe her büyük dil gibi; gerek asırlar öncesine uzanan geçmişi, gerek geniş bir coğrafyadaki izleri ve hâkimiyeti ve gerekse günümüzde yüz milyonu aşkın insanın ağzında ana dil olarak yaşaması, bünyesinde bazı değişme ve farklı gelişmeleri de kaçınılmaz kılmıştır. Aslında bu, dal budak salışı dilin bir zaafı değil, bil’âkis zenginliği olarak almak da mümkün. Ve bilindiği gibi bu farklılaşmanın dozuna bağlı oluşan kategoriler de büyükten küçüğe doğru; lehçe-şive-ağız biçiminde sıralanır.

- Reklam -

Türkiye Türkçesi bugün Türkçenin hem kelime zenginliği, hem işlerlik, hem de kazandığı ve kazandırdığı kültürel inisiyatif ve prestij açısından Türkçenin şüphesiz büyük koludur. Gagauz Türkçesi ise; coğrafyanın güzellikler bahşettiği bakir bir köşede yüzelli bin insanın ana dili olarak yaşama mucizesi göstermiş narin bir dalı gibi. Mucize, kelimesi çok abartmalı değil. Zira; tarih boyunca gelip geçmiş değişik baskı ve rüzgârlara öyle direnmiş ki; bugün kullanılırlığının yeri, ölçüsü bir yana, bu şartlarda mevcudiyeti bile-gerçekten- bir mucize…

Gagauz Türklerinin kullandığı dilin Türkiye Türkçesine yakınlığı da o kadar şaşırtıcı ki, insanın bu farka -neredeyse sadece- “ağız” diyesi geliyor. Çünkü Anadolu’da da dilimizin buna yakın farklılıkla kullanılan şekillerine rastlamak mümkün. Bu yazıda karşılaştırmayı; kelime, söz birikimi zemininde yapacağız.

Gagauz Türkçesindeki kelimeleri Türkiye Türkçesi ile mukayese ederken ortaya kendiliğinden bir şablon çıkıyor, biz de ona bağlı olarak kelimeleri şu gruplara ayırıyoruz;

A- Ses ve anlam bakımından Türkiye Türkçesi ile aynı biçimde kullanılanlar: Yapı, lâzım, yorgan, hazır, mezar (-lık), bacanak, surat, tabiat, tava, sağdıç, tavan, çamur, yoğurt, ip, teklif etmek, Allah, günah…

Burada iki ayrı dilin benzerliği değil, aynı dilin iki kolunun karşılaştırması yapıldığından pek tabiidir ki bu gruba ait listeyi yüzler ce örnekle uzatmak mümkün ama gereksiz. Biz yalnız şu iki noktada parantez açıp diğer türlere geçeceğiz:

1- Deyimler ve mecazlar bir dilin en derin ve özel ürünlerindendir. Bunlar dilin manevî dünyasını yansıtan subjektif yorumların ifadesidir. O nedenle deyim ve mecazlardaki ortaklıklar bir dilin kolları arasında kelime benzerliğinden çok ileride kesin ve yoğun bir yakınlığın göstergesi kabul edilir. Meselâ: Yoğurt çalmak, nerde çokluk…, suratı kızarmak, sofranız bereketli olsun, kalın yüzlü, sağlık Allah versin, kaynanan seviyor… sözleri mecaz türetme mantık ve zevkinde de Anadolu benzerliğinin güzel örnekleridir.

- Reklam -

2- Türkiye Türkçesi ile aynı şekilde kullanılan bu tür kelimelerin içinde; akıl, tabiat, hazır, lâzım gibi Arapça-Farsça kökenli olanlar da var. Türkiye’de -hem de- başka her konuda milliyetçiliğe-Türk Milliyetçiliğine-karşı olanlar, sıra dile gelince birden milliyetçi, hattâ ırkçı kesiliverirler ve öztürkçe yutturmacasıyla dili talan ederler; hakikî milliyetçi aydın ve sanatçılar ise buna karşı çıkarlar… Meşhur mücadeledir, bunu herkes bilir… Bu sırada; Arapça-Farsça diye Türkçeleşmiş pekçok kelimeyi dilden atmanın; bu dili kullanan insanları ayıracağı, dikey plânda nesilleri, yatay plânda Asya ve Avrupa’ya dağılmış değişik zümreleri, Türkçe kullanan diğer Türk kesimleri (Dış Türkleri) koparacağı söylenince; “Ne Türkçesi, hangi Dış Türkler?” istihzası ile bakan o çokbilmiş cahilleri burada her gün hatırlıyorum. Gagauzların “Tabiat” dediklerini görünce; Anadolu’da; tabiat, yerine doğa denilsin diye yırtınanları da şimdi daha iyi anlıyorum. Tabiî buna karşı çıkıp tabiat denilsin diye ısrar edenlerin de; hangi oyunu görmekte ne kadar hassas; ve karşı çıkmakta ne kadar haklı olduklarını, işte -çok da geçmeden- zaman gösteriyor. Ama maalesef amaçlara bir ölçüde ulaşılmıştı. Biz tabiat diyen Gagauzlara ulaştık ama, olan olmuştu ve artık Anadolu insanı doğa demeye mecbur bırakılarak tabiatından koparılmıştı. Şimdi; ben, tabiat deyince Gagauz anlıyor fakat arkadaşımın “doğa”sına alık alık bakıyor. Çünkü onun gözünde; Anadolu Türkünden bile duysa doğa, -meselâ- İngiltere’den gelmiş birisinin nature’si kadar yabancı. Demek ki o zamanlar tabiatında direnenler de, doğaya dayatanlar da kendi niyetleri zemininde doğru yoldaymış. Bu yollarda alınan mesafeler ve o mesafelerin tarihî perspektif içinde hangi hayır veya şerleri doğurduğu da gün gibi aşikâr…

B- Anlam değişikliğine uğrayarak kullanılan kelimeler: Bu tür kelimeler de ortak ama az veya çok anlam kaymaları yaşanmış: Bizdeki haylaz (boş-avare), işlemek (çalışmak: Bizim adam okulda işliyor), öğrenmek (koşmak), kabul etmek (almak, kazanmak: Çocuk okulda iyi notlar kabul etti), seslemek (dinlemek), yaşamak (oturmak, ikamet etmek: Üç yıldır Komrat’ta yaşıyor), şişe (cam: Arabanın şişesini yıka), bitki (son), kâğıt (kitap), pantolon (don), don (pantolon). Yalvarmak fiili bizdeki duygusal derinliğini ve anlam tansiyonunu kaybetmiş, standart bir; isteme, rica etme… eylemi. (Yalvarıyorum, bana gazete getirin.)

C- Anlam daralmasına uğrayanlar: Ev (yalnızca müstakil ev, daire ev değil) çocuk (yalnız erkek çocuk), konuşma (sadece içki meclisinde konuşmak), insan (kadın), meme (yalnız hayvanlar için), koşmak (sadece atı hazırlayıp koşmak), içmek (yalnız hayvanlar içer; insanın içmesi, buyurmak), adam (biraz bizdeki gibi-yalnız erkek için).

D- Anlam genişlemesine uğrayanlar: Yakışmak (uygun, münasibin bütün anlamları, hattâ yeterlilik yardımcı fiilinin anlamı: Yakışıyor mu kitabınızı alayım, yakışırsa akşam size geleceğim), kuş (bütün kuşlar ve kümes hayvanları), pahalı (manevî yönü de var: Pahalı dostlar, pahalı radyo sesleyicileri), adamak (söz vermek, taahhüt etmek: Adadı bize iki adam gönderecek), fikir (zekâ’yı da kapsıyor: Onun fikirciliği tam değil).

E- Bariz ses değişikliğine uğrayanlar; değil (diil), ıslah (isle), akşam (ağşam-avşam).

- Reklam -

F- Türkçe asıllı olup da Türkiye Türkçesinde ya işlek olmayan veya hiç bulunmayanlar: Uşak (çocuk), şavk (ışık), ikinci kardeş (amca çocuğu), yapıntı (bina), yaratma (eser: Bu uğurda onun yeni yaratmaları var.), balaban (uzun boylu), toyan (şişman-gürbüz), oya (yavaş), iç – y-eri (oda: evde iki içeri var.), özleşmek: Bu kelime aslında başlıbaşına bir yazıya ilham olsa yeridir: Türkçede pekçok fiilin; karşılıklı veya beraber yapıldığını anlatan işteş biçimleri vardır ve yaygındır da; döv (üş), vur (uş)-, öt (üş)-, koş (uş)-, at (ış)-, vb. Bunların hepsi karşılıklı veya beraber yapılabilir, o takdirde de işteş haliyle kullanılır. Ancak bir fiil var ki; o tek de yapılabilir ama asıl değer ve anlamını işteş olunca kazanır, yani gramerde işteşlik sırf onun için türetilmiş olsa yakışır. Fakat ne hikmetse, Anadolu Türkçesinde, iyi-kötü, kaliteli-kalitesiz demeden bir sürü eylemin karşılıklığını düşünmüşüz de; en güzel mesajına işteş olunca ulaşan güzelim “Özle (ş) mek” kelimesini yapmak Türkçenin başka kollarına nasip olmuş. Ne kadar munis ama o ölçüde derin ve incelikli kelime… İmrenmemek mümkün mü?

G- Bütün Doğu Blokunda olduğu gibi Gagauzlarda da herkes Rusçayı iyi biliyor ve maalesef genellikle de onu kullanıyor. Ama bunun dışında bir de Gagauz Türkçesine girmiş Rusça kelimeler var. Yani Gagauzca konuşurken kullanılan Rusça kelimelerin de dildeki payı az değil. Ancak bu; Gagauzcanın, Türkçenin bir kolu olmasına veya bu insanların millî dillerini konuşuyor olmalarına engel değil. Hem bunu farkeden, farketse bile umursayan da yok zaten. Herkes o anda derdini anlatmanın peşinde. Bizde de öyle değil mi? “Dert” derken kim bunun Arapça mı, Farsça mı, veya Türkçesi nedir diye düşünür? Önemli olan muhatabının anlayacağı, dilin kabul etmiş bulunduğu ortak bir sembolle derdimizi anlatmaktır.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -