Ana Sayfa 1998-2012 Türkiye ile Yunanistan Arasında Kronikleşen Kıta Sahanlığı (...

Türkiye ile Yunanistan Arasında Kronikleşen Kıta Sahanlığı (…

Yunanistan, adaları silâhlandırmasına meşruiyet kazandırabilmek için Limni Adasına özel bir önem vermektedir. Limni, bir Boğaz-önü adası olarak Yunanistan ve Türkiye için ötekilere göre daha önemli bir stratejik konuma sahiptir. Dolayısıyla Yunanistan, bu ada ile ilgili olarak NATO içinde kendisine uygun adımlar atmanın mümkün olacağını hesaplayıp ittifak içinde bu adanın silâhlandırılmasını meşrulaştırarak öteki adalar için de bir örnek oluşturmayı amaçlamıştır. Bu amaçla Yunanistan, şimdiye kadar hukuka aykırı olarak Limni’ye konuşlandırdığı kuvvetlerini ve buradaki tesislerini NATO’ya tahsis ettiğini açıklayarak, bu kuvvet ve tesislerini NATO’ya tescil ettirmek peşindedir. Ayrıca bu devlet, adanın NATO plânlarına alınmasını sağlayarak buraya NATO aracılığıyla yeni tesisler yapmayı tasarlamaktadır. Bu amaçla da, Limni Adası NATO askerî tatbikatlarına alınmadıkça, Yunanistan da bunlara katılmamaktadır.(22)

- Reklam -

KITA SAHANLIĞI PROBLEMİ NEDİR?

Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlıklardan biri de “kıta sahanlığı”dır. Bu konuya geçmeden önce kıta sahanlığının ne anlama geldiğini belirtmekte fayda vardır.

“Sahillere bitişik, fakat kara sularının dışında, 200 metre derinliğe kadar, ya da bu derinliğin ötesinde, üzerindeki suların derinliğinin tabiî kaynakların işletilmesine imkân verdiği noktaya kadar uzanan deniz yatağı ve deniz altı bölgelerinin toprak altını; adaların sahillerine bitişik bu çeşit deniz altı bölgelerinin deniz yatağı ile toprak altını ifade eder” tanımı kıta sahanlığını anlatır.(204)

- Reklam -

1958 Cenevre Deniz Hukuku Konferansı’nda kabul edilen Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin 4. maddesinde bu konu aynen şu şekilde ifade edilmiştir:

“Buna göre; sahil devleti, kıta sahanlığı üzerinde araştırma yapmak, doğal kaynakları işletmek bakımından egemen haklarını kullanır.”

- Reklam -

Kıta sahanlığını korumaya değer olan çıkarlar, ölçülü bir ayırıma tabi tutulmuştur. Bu, gümrük ve vergi denetimi, emniyet ile birlikte âsayişin sağlanması, deniz zenginliğinin korunmasını öngörür. Jeopolitik bakımdan Türkiye’nin tam bir uzantısı olduğu kesinlikle saptanmış olan Ege adaları üzerinde Yunanistan’ın kıta sahanlığı iddiası Ege deniz yataklarında tam mânâsıyla egemenlik hakkına yol açacaktır.(26)

Öze ilişkin anlaşmazlık çerçevesinde Yunanistan’ın başlıca iddiaları şunlardır:

1. Türkiye’nin karşısında bulunan adalar Yunan ülkesinin ayrılmaz bir parçasıdır ve bu adaları kıta ülkesinden ayırmadan Yunan ülkesini bir bütün olarak ele almak gerekir.

2. Adaların da kıta sahanlığı vardır. Böyle olduğu Deniz Hukuku Sözleşmesi (1982) ile de belirtilmiştir. Bu yüzden kıta sahanlığı sınırlandırılması yapılırken, adaların da kıta ülkesiyle eşit şartlarda ele alınması gerekmektedir.

3. Türkiye ile Yunanistan arasında kıta sahanlığı sınırlandırılması, Yunan adalarının Türkiye’ye en yakın noktaları dikkate alınarak, eşit uzaklık ilkesine göre yapılmalıdır. Bu nokta, uluslararası örf ve âdet kuralı niteliği kazanmış bulunan 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin 6. maddesi “Kıta sahanlığı sınırlandırılması anlaşması ile gerçekleşir. Anlaşma yapılmazsa eşit uzaklık ilkesi uygulanır” biçimindedir.

Bu sorunun, görüşmeler sonucu oluşturulacak bir antlaşma ile çözümlenmesini savunan Türkiye’nin yukarıdaki Yunan iddialarına karşı tezi de şöyle özetlenebilir:

1. Kıta sahanlığının sınırlandırılmasında doğal uzantı esastır. Ege’de bu ilke uygulandığı zaman, buradaki deniz yatağının önemli bir bölümünün Anadolu Yarımadası’nın doğal uzantısı olduğu ve adaların kendi başlarına bir kıta sahanlığı alanına sahip olmadığı görülmektedir.

2. Kıta sahanlığının sınırlandırılmasında hakça çözüm esastır ve bu yüzden Ege kıta sahanlığının sınırlandırılmasında da hakça ilkeler uygulanma lıdır.

3. Bir bölgede adaların bulunması, kıta sahanlığının sınırlandırılması için özel durumlar oluşturur ve adalar coğrafî konumları ve öteki özelliklerine bağlı olarak değerlendirilmelidir. Bu yüzden Ege’de eşit uzaklık ilkesi uygulanamaz. Kaldı ki, uluslararası hukukta ve uluslararası yargı ve hakemlik kararlarında “eşit uzaklık-özel durumlar” ilkesi bir tek ilke olarak anlaşılmaktadır.

4. Ege bir “yarı kapalı deniz”dir ve bu yüzden burada bölgenin niteliğine uygun özel kurallar uygulanmalıdır.

5. Lozan dengesi: Lozan Antlaşması, Ege Denizi’nde Türkiye ile Yunanistan arasında bir denge kurmuştur ve kıta sahanlığının sınırlandırılması sırasında da bu denge gözetilmelidir.

Ege kıta sahanlığı sorunu, bu deniz yatağındaki ekonomik kaynakların paylaşılması ile ilgiliyse, ileride egemenlik hakkını da belirleyen bir soruna dönüşebilir. Bu sorunun çözülebilmesi için Türkiye, görüşmeler yoluyla bir anlaşmaya varılmasını savunurken, Yunanistan ise; sorunu uluslararası forumlara ve yargı yoluna çekmeye çalışmış ve bu doğrultuda girişimlerde bulunmuştur. Ancak Uluslararası Adalet Divanı’nın 1978’de bu konuda verdiği yetkisizlik kararı, Yunanistan’ın bu faaliyetlerinin gücünü azaltmıştır.(27)

KARASULARI KONUSUNDA YUNANLILARIN İDDİALARI

Devletlerin kıyılarından itibaren egemenliği altında bulunan belirli genişlikteki su şeridine karasuları denir.

Türkiye’nin karasuları 6 deniz mili olarak tespit edilmiştir. Bu, 15 Mayıs 1964 tarihinde 176 sayılı “Karasuları Yasası”nın birinci maddesinde belirtilmiştir. Maddede ayrıca, her deniz milinin 1852 metreye eşit sayılacağı da not edilmiştir.(28)

Yasanın 2. maddesine göre; karasuları daha geniş olan devletlere karşı Türk karasularının genişliği karşılıklılık ilkesine göre tayin edilir. Karşılıklılık ilkesi, karasuları genişliği 6 mile kadar olan devletler bakımından uygulanmaz. Bazı durumlarda ise; Türk karasuları genişliği minimum kabul edilen 6 milin altına düşmekte, bu da yasanın 3. maddesiyle düzenlenmektedir.(29) Bu maddede “Türk kara ülkesinin, komşu devlet kara ülkesine uzaklığı, her iki devlet karasuları genişliği toplamından az olduğu takdirde, aksi bir anlaşma olmadıkça, ortak hat Türk karasularının dış sınırı olmuştur” denir.

Yasanın bu maddesi, Türk karasularının özellikle Ege kıyılarındaki genişliğinin ölçümü bakımından önem taşımaktadır.

Klâsik deniz hukukunda karasuları 3 mil olduğu için, Lozan Antlaşması’nda kıyıdan üç mil uzaklıktaki adalar Türkiye’ye verilmiştir. 1936’da Yunanistan, karasularını 6 mile çıkarmıştır. Bugünkü duruma göre, Ege’de Çanakkale ile Doğu Akdeniz arasında uluslararası geçiş yolu olarak Sakız adasının güneyinde dar bir koridor bulunmaktadır. Eğer karasuları 12 mile çıkarılırsa, Türk limanlarından ve Boğazlar’dan Türkiye’nin Akdeniz’deki limanlarına gidişi daima Yunan karasularından, Yunan kontrolü altında ve belirli şartlarda yapılacaktır.(30)

Bugünkü duruma göre;

Ege’nin % 28’i Türk karasuları, % 35’i Yunan karasuları ve % 46.2’si açık denizdir. Eğer karasuları 12 mil olursa, Ege’de Türk karasuları % 10, Yunan karasuları % 64 ve açık deniz % 26 olacaktır. Yunanlılar tarafından karasularının 12 mile çıkarılmasının asla kabul edilemeyeceği ve bu hususun iki devlet arasındaki ilişkilere çok menfi etkisi olacağını Türk hükûmetleri birçok kez belirtmişlerdir.(31)

Lozan Antlaşması’nın imzalandığı sırada Türkiye ile Yunanistan’ın karasuları karşılıklı olarak 3 mil idi. 1936’da iki devlet arasındaki yakınlaşma dönemi içinde, Yunanistan tek yanlı bir kararla karasularını 6 mile çıkartmış, 1964’te de Türkiye’nin karasularını 6 mile çıkartmasıyla Ege’de bugünkü durum ortaya çıkmıştır.(32)

Yunanistan’ın bu konuda öne sürdüğü hukukî savları şöyle özetlemek mümkündür:

1. Karasularının 12 mil genişliği olması, uygulanan uluslararası hukukun bir genel kuralı olarak kabul edilmiştir. Özetle, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 3. maddesi devletlere karasularını 12 mile kadar genişletme hakkı vermektedir. Yunanistan da bu sözleşmeyi imzaladığına göre, bu hakka sahiptir.

2. 12 millik karasuları genişliği, Ege’deki adalara da herhangi bir kuraldışılığa yer verilmeden uygulanabilmelidir. Bu alanda da ülkesel bütünlük ilkeleri geçerlidir.

3. Karasularını saptamak kıyı devletinin egemenlik yetkisindedir.

Türkiye’nin hukukî iddaları ise kısaca şöyledir:

1. Karasularının genişliği konusunda genel olarak kabul edilen ve dünyanın her bölgesinde uygulanacak tekdüze bir kural yoktur.

2. Karasuların genişliği saptanırken, coğrafî özellikleri olan denizlerin bu durumları göz önünde bulundurulmalıdır. Ege, özellikleri olan ve genel nitelikli kuralların dışında bazı özel kuralların uygulanmasını gerektiren bir denizdir. Bir devletin karasuları genişliğini saptarken, komşu bir devletin karasularının açık denizle bağlantısını engellemeyecek bir biçimde davranması gerektiği de, coğrafî özellikleri olan denizler için söz konusudur.(33)

Gerçekten Ege’de karasularının 6 milin üzerine çıkartılması, açık deniz alanlarını yok denecek kadar azaltacak, bu denizin neredeyse bütün kaynakları Yunanistan’a kalacak, Türk Deniz Kuvvetleri’nin uluslararası sulardan geçerek Ege’den Akdeniz’e ulaşması olanaksız hâle gelecek ve bu deniz ile üzerindeki hava sahasında Türkiye’nin hiçbir hakkı kalmayacaktır. Yunanistan, karasularını 12 mil olarak Türkiye’ye kabul ettirecek olursa, iki devlet arasında kıta sahanlığı sorunu da Yunanistan’ın istediği gibi çözülmüş olacaktır. Yunanistan’ın karasularını 12 mil olarak kabul ettirmesi durumunda, Ege suları şu şekilde bölünmüş olacaktır: Ege’nin % 73’ünden fazlası Yunanistan’ın karasuları, % 9’undan azı Türk karasuları ve % 15’ine yakını da açık deniz alanına dönüşecektir. Bu yüzden, Yunanistan’ın tek taraflı bir kararla Ege’deki karasularını genişletip Türkiye’nin ortak olduğu kıta sahanlığı ve karasuları haklarını elinden almaya kalkışması, uluslararası hukuka aykırı olacağı gibi, ayrıca Türkiye tarafından kabul edilemeyecek bir durum ortaya çıkartacağı için “savaş nedeni” (casus beli) de sayılacaktır.

YUNANLILAR KENDİ “KOSMOS”LARINDA KENDİLERİ İLE DE BARIŞIK DEĞİLDİR

Yunun-Elen diğer bir tabirle “Grekolevanten” toplumuyla, ilgili ister “sosyo-kültürel” ve isterse de “sosyopsikolojik” bir “analiz” yapıldığında yüzyıllar boyu kendi toplumuyla da “barışık” olmadığı ve gerçek bir huzur içerisinde yaşamadıkları görülmektedir.(34) Dıştan ve bilhassa “Kuzey”den Yunanistan’ı işgale yönelik herhangi bir istilâ olmadığı takdirde ve mûcip bir gerekçe de bulunmadığı hâlde 1947 ve 1949 yıllarında olduğu gibi, geniş kapsamlı bir “iç savaş” çıkarmakta ve böylelikle kendi aile toplumu içerisinde de kanlı katliâmlar yapabilmektedirler.

Yunanistan’da kısmî bir “sosyo-ekonomik” istikrar olduğu takdirde; hinterlandındaki komşu devletleri parçalamak için, “illegal örgüt”ler oluşturmaktan ve bu terörist örgütleri devletin ilgili birimlerince desteklemekten de asla imtina etmezler ve böylelikle “fosil”leşen “megali idea”nın ulusça “serab”ını görmektedirler.(36) Batılı “Politik misyon” sorumluları, Yunanlıların bu ırkî karakter yapılarını ve beşerî zaaflarını bildikleri hâlde; bilmediklerini iddia etseler de, kısa süre sonra; bu acı ve hazin gerçekleri elbette görecekler ve öğreneceklerdir.

Türkiye, 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması’nı deklâre-parafe ederek, yalnız Yunan ulusuna değil, bütün dünya uluslarına ne nispette gerçek bir barışsever olduğunu açıklıkla göstermiştir.(37)

Kaldı ki Yunanlılar, 1919’dan 1922 yılına kadar fasılasız olarak Doğu Trakya ile Anadolu’da uyguladıkları “vandalist” talancı tahribata mukabil “savaş tazminatı” ödemeleri zarurî olduğu hâlde; Türkiye Yunanistan’ın ciddî bir “ekonomik kaos” içinde olduğunu dikkate aldığından “Savaş tazminatı” talebinden kesinlikle vazgeçmiştir.(38)

Türkiye’nin bu iyi niyetine rağmen; Yunanistan hâlen 1821 ve 1918 yıllarında olduğu gibi; “megali idea”yı gerçekleştirmek tasarısı peşinde koşmaktadır. Türkiye’yi parçalamaya yönelik Yunanlı ilgililerce yapılan “makro plân stratejisi”nin yakın mazide olduğu gibi; elbette gelecekte de hüsranla sonuçlanacağı tabiîdir… Yalnız Balkanların değil, dünyanın “politik konjönktürü”de tamamen değiştiğinden; uluslar ve toplumlar 1821 yıllarıyla 1912-1913 ve 1918-1920 yıllarını hüsran ve ızdırapla mazinin “labirent”lerinde bırakmıştır. Böyle olmasına rağmen; daha hâlâ bir labirent ve bir “Mitolojik serap” hayatı yaşanmaktadır. Elbette ki Grekoelen toplumlarında…(39)

Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik “askerî saldırganlığı”nı kesinlikle önlemek için, Türk ilgili mercileri âcil olarak BM ile Güvenlik Konseyi ve diğer bütün uluslararası kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulunarak Ege adalarıyla Kıbrıs Rum Bölgesinde “gizli tahkimat”larla, “gizli hava üsleri” ve “gizli denizaltı barınakları”nın geniş yönlü denetimiyle görevli “uluslararası” bir “heyet”in oluşmasını temin etmeli.(40) Aksi takdirde Türkiye, gelecek günlerde telâfisi asla mümkün olmayan badirelere ve ciddî facialara hedef olabilir.

Çünkü, 10 milyonluk bir ulusun her yıl askerî harcamalara ayırdığı meblağlar astronomiktir. Açıkçası saldırganlığa yöneliktir….(41)

DİPNOTLARI

22. Em. Korgg. Hüseyin Işık; a.g.bülten, s.9.

23. Karasuları sorunlarıyla ilgili olarak bkz.: Ege’de Deniz Sorunları Semineri, Ankara, 1986, H. Pazarcı, “Lozan Antlaşmasından 1974’e Kadar Ege’ye İlişkin Gelişmeler ve Yunanistan’ın Ege Politikası”, Türk-Yunan İlişkileri, ATASE Yayınları, 1986, Ankara, s.19.

24. Şükrü S. Gürel; a.g.e., s.76.

25. Doç. Dr. Hülya Baykal; Yunanistan’ın Türkiye’ye Yönelik Makro Hedefleri ve Stratejisi, Türk Diplomatik gazetesi, Haziran 1997, İstanbul, s.15.

26. Yrd. Doç. Dr. Zerrin Balkaç; a.g.g., s. 8.

27. Yrd. Doç. Dr. Zerrin Balkaç; a.g.g., ss. 5.6.

28. Doç. Dr. Hülya Baykal; a.g.g., s. 14.

29. Ahmet Aydınlı; Yunanlı General Ne Demek İstiyor? Türkiye Gazetesi, 21 Ocak 1988, İstanbul, s.2.

30. Yrd. Doç. Dr. Zerrin Balkaç; a.g.g., s. 7.

31.Tümgi. Yuanis Metaksakis; O Makedonikos Agon Ke Ta İs Thrakin Gegonata (Makedon Mücadelesi ve Trakya’daki gelişmeler-Olaylar), Yunan Genel Kurmay Yayınları, (kişiye özel), 1979, Atina, s.349.

32. Yrd. Doç. Dr. Zerrin Balkaç; Yunanlılarda Türk Düşmanlığı ve Türkofobi, Türk Diplomatik gazetesi, Kasım-Aralık 1996, s.19.

33. Yrd. Doç. Dr. Zerrin Balkaç; a.g.g., s. 8.

34. Jean Yeune-Ali-Reşat/Selahattin Galip; Megali İdea’nın Yalancı Cenneti, İkinci Baskı, 1995, İstanbul, s. 121.

35. Eleni Furtuni/Alev Ertürk; Yunan İçsavaşında Kadınlar, Koral Yayınları, 1990, İstanbul, s. 15.

36. Tahsin İskeçeli (Av. Galip Erdem); Yunanistan Buhranı, 1969, Ankara, s. 38.

37. Ahmet Aydınlı; Batı Trakya Faciasının İçyüzü, Akın Yayınları, İstanbul, s. 365.

38. Yrd. Doç. Dr. Zerrin Balkaç; Yunanistan Devletinin Megali Ellada Serabı, Türk Diplomatik gazetesi, Ekim-Kasım 1997, İstanbul, ss.6-8.

39. Doç. Dr. Hülya Baykal; Yunanistan’ın Türkiye’ye Yönelik Makro Hedefleri ve Stratejisi, Türk Diplomatik gazetesi, Nisan 1997, İstanbul, ss.9-10.

40. Doç. Dr. Hülya Baykal; Yunanistan’ın Türkiye’ye Yönelik Makro Hedefleri ve Stratejisi, Türk Diplomatik gazetesi, Nisan 1997, İstanbul, s.15.

41. Yrd. Doç. Dr. Zerrin Balkaç; Yunanistan Devletinin Megali Ellada Serabı, Türk Diplomatik gazetesi, Ekim-Kasım 1997, İstanbul, ss.6-8.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -