Ana Sayfa 1998-2012 Türkçülük Kavramlarında Kargaşa

Türkçülük Kavramlarında Kargaşa

3 Mayıs hatırlandıkça faaliyetler de yıldan yıla artıyor. Bu yılki tam hasta olduğum bir zamana rastladı. İzmit Aydınlar Ocağında bir konuşma, TV 8’in bir röportajı (aynı kanalın 3 gün sonra canlı programı- bu seferki konu “Gelecek bilimi/Futüroloji” olduğu hâlde sık sık “Turancılığa, Irkçılığa” yöneltildi- sunucu hanım eski bir komünistmiş!) Bir gün sonra da (3 Mayıs’ta) MHP’nin toplantısında panelde konuşma. Öksüre öksüre işi bitirdim ama, diğer Türkçü-milliyetçi kuruluşların davetlerine katılmam mümkün olmadı(1).

- Reklam -

Tariflerden Tarif Beğen!

Son cümlemde, hem “Türkçü”, hem de “milliyetçi” deyimlerini kullandığımı, TV 8’in Gül Hanımın da “Turancı-Irkçı” etiketleriyle söze başladığımı hatırlarsınız. MHP toplantısında da panel ve kürsü arkadaşlarımın konuşmalarında “ırk” sözüne başta üçünün şiddetli tepki gösterdiklerini de belirtmeliyim. (MHP’nin artık “Türkçülük” yerine 3 Mayıs’a “Türk Milliyetçiliği Bayramı” adını tercih ettiği de malûm). Bir de “ülkücülük” var.

Bütün bunlar gösteriyor ki, ister “kargaşa” diyelim, ister “takiye” adımızı önüne gelen bir yana çekiyor ve gençlerimizin de herhalde aklı karışıyor. Onun için. MHP’nin 3 Mayıs’ında da yaptığım gibi, bu adların-tabirlerin-etiketlerin açık seçik bir tanımlamasını yapmamız lâzım. Burada benim görüşümü sunayım:

• Milliyetçilik: Mensup olduğu topluma aidiyet beyanı, “biz”lik bilinci. Bu her millette vardır.

• Türk Milliyetçiliği: Nasıl bir Alman, Fransız, İngiliz, Yahudi, Arap … vs. milliyetçiliği varsa (kimi bas bas bağırarak, kimi “malûmu ilâna ne lüzum var” deyip inanmakla yetinerek), biz Türklerin milliyetçiliğine de tabiî ki “Türk Milliyetçiliği” denir. Vaktiyle Mosko va bağımlısı komünistler, bugün “Ümmetçi” geçinenler, bölücüler ve bir iki hayâlci “Milletim nev-i beşer, vatanım rûy-u zemin” diyenler dışında hemen her Türk, milletini sever, iyi olmasını ister, ama kötülük yapanlara kızar. Bu en tabiî bir duygudur.

• Türkçülük: Bana göre “Türkçü” demek, “Türk milliyetçiliğinin” gereklerini görev edinen, takipçisi olan “davâ adamına ve kadınlarına” denir.

- Reklam -

Gerçi bu deyim 1900’lerin başlarında Ziya Gökalp ve arkadaşları tarafından ortaya atıldığında, tam mozaik bir toplum olan Osmanlı’nın içindeki “millet-i hâkime” Türk unsurunu gölgeden ışığa çıkarmak için, “Türk olan ve olmayan”ın adını gevelemeden, çekinmeden söylemek anlamında belirtilmişti. Ve Gökalp bunu, “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde yerine oturtmuştu. Atatürk de bu tarifi “Ne mutlu Türküm Diyene” sloganıyla ifade etmişti. (Bazı Türkçüler de “Ne mutlu Türk Olana” şeklinde kabullendiler). Son zamanlarda, Tayyip Erdoğan’ın, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü reddetmesi, Erbakan’ın da Türkiye dışındaki Türklere “Türk” demeyi sürekli reddederek hep “Müslüman kardeşlerimiz”* sözünde ısrar etmesi, “Türkçü olan”la “olmayanı” açıklığa kavuşturuyor.

Türkçülük, özellikle 1930’ların sonlarına doğru, günlük sorun ve amaçları da kavrayan geniş yelpazeli zengin bir inanç-ideoloji oldu.(2)

• Ülkücülük: MHP’ye organik bağlarla bağlı olmasa da, doğum bağları ve yolları aynı olan “siyasî” Türkçülüktür diyebiliriz. Ülkücüler Türkçüdür hiç şüphesiz ama, her Türkçü ülkücü olmayabilir, Bilindiği gibi diğer partilerde de Türkçüler var ama, onlara “ülkücü” denmiyor.

Ya Turancılar ve Irkçılar

• Turancılık: Gökalp ve Türkçülüğü günlerinde Türkiye dışındaki Türkler başka devletlerin esiriydi. Onun için onların kurtuluşu ve Türkiye’deki kardeşlerine kavuşmaları isteği Türkçülüğün en ön plândaki ilkeleriydi. Gökalp:“Rusya yıkılıp viran olacak

- Reklam -

Türkiye büyüyüp Turan olacak.” diyordu. 1930-40’ların Atsız Mecmua, benim Ergenekon-Bozkurtlar-Gökbörü dergilerimde ve gene 1940’lardaki “Orhun”, “Altındağ”, “Kopuz” gibi birçok Türkçü yayımda da “Turancılık” önemli bir yer tutuyordu. Kimi Hun ve Göktürk çağlarındaki gibi tek bir “Turan Devleti” hayâl ediyor, kimi de (benim gibi) Türklerin bağımsızlığını ve “Ortak-Lig” şeklinde (şimdiki AB gibi) bir ligle başlamayı tercih ediyordu.

20. yüzyılın sonlarına doğru Türkçülüğün o kadar çeşitli ilkeleri, amaçları ve dertleri gelişti ve Türklerin büyük kısmı da bağımsızlığına kavuştu ki, “Turancılık” tek dâvâ olmaktan çıktı. Artık önce faşizme, komünizme, sonra gayrı-millî akımlara, bölücülüğe, yolsuzluğa, ahlâk erozyonuna, çevre erozyonuna, millî kültürümüzün ve Türkçemizin yozlaşmasına, küreselleşmeye ve zilletli şekilde AB’ciliğe karşı mücadele ön plâna çıktı. Türk kardeşlerimizle daha sıkı işbirliği ve ortak Türkçe ve ortak alfabe de aciliyetini koruyor ama, buna artık “Turancılık” diyemeyiz.

• Irkçılık: Nasıl solculuğun da, dindarlığın da farklı çeşitleri varsa, ırkçılığın türleri de birbirinin aynı değildir. Menfur olanı, benim de 1938’den beri dergi ve kitaplarımda lânetlediğim Faşist-Nazi ırkçılığıdır; başka ırkları ve milletleri soykırımına uğratmak, toplu katliamlar yapmak, kendinden başkasını hor ve aşağılık görmek, sömürmek, köleleştirmek ve yabancı düşmanlığı yapmak şeklindeki ırkçılık sade Alman Nazilere özgü bir şey de değildir. Hemen hemen bütün Batılı milletler bu ırkçılığı zaman zaman yapmışlardır. Bu vahşetleri 1980’lerde Milliyet’te tek tek saymıştım.(3)

Bir de, DNA-genetik buluşlarla da doğrulanan, kültürden farklı olarak toplumlarda ırsiyetle (eski deyimiyle “KAN”la) kuşaktan kuşağa geçen medenî ve psikolojik eğilimlerin gerçeğini kabul eden bir ırkçılık vardır. Namık Kemal’in “Fıtrat (karakter) değişir sanma bu KAN yine o KAN’dır” mısraları ve diğer Kemal’in, Mustafa Kemal’in, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil KANda mevcuttur” sözleri bu inancın ifadesidir.

Bu ırkçılık, millet yapısında ırkın genlerinin de kültür kadar bir rolü olduğunu kabul eder. Bunu Türkçülerin çoğu (Atsız da, ben de) kabul etmişizdir. Söylemeye korkmakta bir sebep yok. Bu tür ırkçılık (meselâ benim inancım) başka ırkları hor görmek şöyle dursun, zencilerin de, kızılderililerin de, Havaililerin de, Almanların ve Arapların da ve tabiî biz Türklerin de ırk özelliklerinin ve güzelliklerinin küreselleşme furyasında kaybolmasını, melezleşmesini istemez.

DİPNOTLARI

1. O yoğun günlerde 27 Nisan’da Show TV’de benim bir röportajım yayınlanmış, seyredemedim ve ne zaman çekildiğini de hatırlayamadım. Belki CNN-Türk’te “Eski Tüfek” Mühri Belliyle (hapishane koğuşdaşımla) yaptığımız tartışma da olabilir.

2. Az da olsa, bu ideolojiyi işleyen eserler vardır. Birkaçı: Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset; Atsız’ın Yazıları; R.O. Türkkan; Türkçülüğe Giriş, 1940 “İleri Türkçülük ve Partiler”, 1946, “Türkçülüğün Kısa Tarihi” 1994, “Yükselen Milliyetçilik” 1995, Ayhan Tuğcuğil, Milliyetçiliğin Doktrini.

3. “İnsanın İnsana Zulmü” adlı dizimi (Milliyet, 1982) inşallah bir gün kitap da yapacağım.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -