Ana Sayfa 1998-2012 Türkçülüğün Geleceğe Bakışı

Türkçülüğün Geleceğe Bakışı

Zaman, geçmişten gelip geleceğe doğru bir nehir gibi akar. Millet de öyledir. Geçmişi, şimdiki hâli ve geleceği ile bir bütün oluşturur. Mazi, geride kalmıştır. Önümüzde ise meçhullerle dolu, ebedî bir gelecek vardır. Türkçülüğün, yakın ve uzak geleceğe bakışı, günümüz şartlarında gittikçe hayatî bir önem kazanıyor. Çünkü, önümüzdeki yüz, belki de bin yılların şekillenmesinde Türkçü görüş merkezî konumda olacaktır, olmalıdır.

- Reklam -

GELECEĞİN DEĞERLENDİRİLMESİNDEKİ ESASLAR

Türklüğün geleceğini değerlendirirken birinci hareket noktamız tarihtir. Binlerce yıllık tarihimizde zaferler, sevinçler, hüzünler, ıstıraplar, bozgunlar, felâketler, büyük hamleler, zengin bir kültür birikimi ve medeniyet eserleri yatıyor. Bütün bunlar bizimdir, bize aittir. İyi ve kötü, bütün bu hâtıralar, yolumuzu aydınlatacak değerdedir. Onlardan alacağımız dersler, çıkaracağımız ibretler bize ışık tutacaktır. Tarih, sadece geçmişe ait bir bilgi yığını değildir. Onun isabetle yorumlanması gerekir. Tarih şuuru dediğimiz, işte budur. Bu şuur, geleceğin değerlendirilmesinde büyük öneme sahiptir.

Türk milletinin geleceğine bakarken ikinci rehberimiz millî kültür olacaktır. Millî kültürümüz demek, Türk milletinin sahip olduğu bütün kıymetler, millî hayat tecrübesi ve birikimi demektir. Bütün bunlar, binlerce senenin alın teriyle ve göz nuruyla yoğrula yoğrula günümüze ulaşmıştır. Dilimiz, inancımız, aile hayatımız, ahlâk telâkkimiz, örflerimiz, âdetlerimiz, geleneklerimiz, hukuk ve sanat anlayışımız millî kültürümüzü meydana getiriyor. Böylesine ışıltılı bir hazinenin, yolumuza aydınlıklar getireceğine inanmalıyız.

- Reklam -

Geleceğimizin değerlendirilmesinde üçüncü unsur, millî çıkarlarımız olacaktır. Milletimizin geleceği hakkında projeler üretirken, onun çıkarlarını asla göz ardı edemeyiz. Günümüzde her millet kendi çıkarını kıskançlıkla koruyor. Türk milletinin de böyle yapması olağandır ve zarurîdir. Bir milletin ayakta kalabilmesi ve sonsuza kadar yaşaması biraz da buna bağlıdır. Birtakım çıkar çevrelerinin, sözde dost ve müttefiklerimizin hatırları için millî çıkarlarımızdan fedakârlık yapmamız kesinlikle beklenmemelidir. Böyle bir şeyin hatırdan geçeirilmesi bile düşünülemez.

GELECEKTE TÜRK DEVLETİ

- Reklam -

Türklüğün bugünkü durumu, diğer milletlerden çok farklıdır. Akıl almaz bir dinamizmin eseri olan tarihimiz, Türk milletinin geniş bir coğrafyaya yayılmasına sebep olmuştur. Onun içindir ki, milletimizin çeşitli kolları bugün Balkanlardan Orta Doğu’ya, Ege ve Akdeniz kıyılarından Kafkaslara, Hazar’ın batısından Orta Asya’ya uzanan topraklarda yaşıyor. Bu tarihî oluşumun başka bir örneği yoktur. Kaldı ki, Türklüğün tamamı da hür ve bağımsız değildir. Milletimizin bir bölümü, yabancı yönetimler ve yabancı bayraklar altında bulunuyor. Kendi yurtlarında köleleştirilen Türk topluluklarının varlığı yüreklerimizi yakıyor.

Bizim nihaî hedefimiz “Tek millet=tek devlet”tir. Tabiî olanı da budur. Gayrıtabiîlik, Türk milletinin parçalanmış olmasıdır. Onun bütünleşmesiyle, akla ve gerçeğe aykırı olan durumlar da ortadan kalkacaktır.

Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra, iki Almanya pekâlâ birleşmiştir. Büyük bir sür’atle ve üstelik iki Alman devleti arasında uçurumlar kadar dengesizlik varken. Bunu kimse yadırgamamıştır.

Hayli uzun ve kanlı bir mücadeleden sonra Güney ve Kuzey Vietnam da birleşerek tek devlet hâline gelmiştir. Dünya bunu ister istemez kabul etmek zorunda kaldı. Tarihin akışını tersine çevirmek mümkün değildir de onun için.

O kadar zıt ideolojiler ve yönetimler altındaki Güney ve Kuzey Kore de tek devlet olabilmenin projelerini yapıyorlar. Çünkü, ancak böylelikle daha güçlü olabileceklerini biliyorlar.

Türklüğün b birleşmesini dilemek niçin yadırgansın?

Üstelik, Türk birliği tarihte defalarca gerçekleşmişti. Evvelce gerçek olan birliğin yeniden olmaması için hiçbir sebep yoktur.

Türkler, ilk olarak Büyük Hun hükümdarı Mete döneminde birbayrak altında birleşmişlerdi. Bu birlik, sonra dağıldı ve ancak Göktürkler zamanında bir kere daha gerçekleşti. Aradan 7-8 asır geçtikten sonra. Derinlemesine baktığımız zaman, milletlerin hayatında 7-8 asır çok uzun bir süre değildir. Şu hâlde, “uzun asırlar geçmiş, artık mümkün değil” demenin bir anlamı yoktur.

Bugün önümüzde eşsiz bir fırsat var. Sovyet İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra birçok Türk boyu bağımsızlığına kavuştu. Şimdi yedi Türk cumhuriyeti, birçok özerk bölge ve adacıklar hâlinde Türk toplulukları mevcut. Onlar, kültürlerini kaybetmemek, hattâ yeniden öğrenmek için gayret gösteriyorlar. Tarihin cilvesi olan bu beklenmedik imkânı değerlendirmemiz gerekiyor. Türkçüler hep bunun hayâliyle yaşadılar. Şimdi hayâlle gerçek arasındaki ince çizgi aşılmıştır. Karanlık dağılmış, gün ışımıştır. Türk birliğinin önündeki çetin engeller birer birer aşılacaktır.

Elbette biliyoruz ki, önümüzde daha uzun ve zorlu bir yol var. Yabancı hâkimiyeti, kültür birliğimizi zayıflatmış, âdeta parçalamıştır. Bunun hızla takviye edilmesi gerekiyor. Dil birliği büyük ölçüde korunmuştur ama lehçe farklılıkları devam ediyor. Bunun asgarîye indirilmesi lâzımdır. Hayatî bir konu olan alfabe birliği, ne şekilde olursa olsun sağlanmalıdır. Bir milletin ayrı ayrı alfabeler kullandığı nerede görülmüş? Bunlara paralel olarak, ekonomik iş birliği güçlendirilmelidir. Meselâ, doğalgazımızı Türkmenistan’dan daha ucuza almak varken Rusya’dan daha pahalıya almak gibi ekonomik dalâletlere düşülmemelidir. Daha sonra siyasî ittifaklar, federasyonlar ve askerî paktlar gelecektir. Bütün bunlar, büyük Türk devleti yolunda aşılması gereken merhalelerdir. Aşılması için de devlet yönetiminde ciddiyet, irade sürekliliği ve kararlılık gerekiyor.

Tasavvur ediniz, bugün 300 milyonluk, yakın gelecekte 400 milyonluk bir Türk devleti ne büyük güçtür. Devletimizin güçlü olmasını istemek hepimizin hakkıdır. Kaldı ki, büyük Türk devletinin ekonomik imkânları çok geniş olacaktır. Petrolu, doğalgazı, madenleri, tarım havzaları, hayvancılık alanları, gelişmiş bir sanayinin varlığı büyük bir potansiyeldir. Coğrafî konumumuz itibariyle doğuya, batıya, dünyanın her yerine ihracat imkânlarımız sınırsızdır. Yetişmiş insan gücümüz de, bütün bu atılımların dinamiğini oluşturacaktır.

Tek eksiğimiz vardır, o da millî politikadır.

TÜRK MİLLÎ POLİTİKASI

Millî politikalar, milletlerin yüzlerce yıllık geleceği düşünülerek tanzim edilir. Kısa vâdeli gerekçelerle değiştirilmez, değiştirilemez. Millet hayatında can damarı gibidir.

Devlet politikası ise orta vâdeli ihtiyaçlara göre düzenlenir. İçte ve dışta devletin takip edeceği politikaları, yetkilerini ve yükümlülüklerini belirtir. Genellikle anayasa çerçevesine oturtulur.

Hükûmet politikasına gelince: Birkaç yıllık, hattâ daha kısa dönemleri içine alır. Hükûmet programları, esasını teşkil eder. Hükûmetler değiştikçe o da değişir. Bazen, koalisyon hükûmetlerinin tabiatına göre bile değişik gösterebilir. Bizde, aynı koalisyon hükûmetleri içinde dış işleri bakanlarının değişmesi ile dahi farklılık gösterdiği görülmektedir.

Esefle söylemek lâzım: Bizim bir millî politikamız yok. Çok önemli bir hatadır bu. Hattâ, anayasanın bir kere delinmesini sakıncalı bulmayan devlet adamlarının görüldüğü ülkemizde devlet politikasının da ne ölçüde geçerli olduğu düşünülmeli. Biz, günümüzü hükûmet politikaları ile geçirme peşindeyiz.

Millî politikaları millî ülküler şekillendirir. Yunanistan’ın Megali İdea’sı Yunan millî politikasının iki yüz yılına damgasını vurmuştur. Yunanistan, millî politikasını ısrarla takip etmiştir. Bunun sonucunda da, önce bağımsızlığını kazanmış, sonra Mora’dan Güney Makedonya’ya, Arnavutluk sınırlarına, Batı Trakya’ya, Girit’e, bütün Ege adalarına ve Kıbrıs’a kadar yayılmıştı. Millî politakının takibi sonucunda, Yunan ordularının Polatlı’ya kadar dayandığını unutmayalım.

Yahudiler de, bir gün devlet olma fikrini iki bin yıl yaşatmışlardır. Onların millî ülküsü Siyonizmdir. Bu sayede İsrail devletini kurmuşlar, rüyâlarını gerçekleştirmişlerdir. Bugün de Orta Doğu’nun kaderini tayin edici rol oynamaktadırlar.

Rusya’nın millî ülküsü sıcak denizlere, yani Karadeniz’le Akdeniz’e ve Hint Okyanusu’na inebilmekti. Çar Petro’dan beri bu amacı gütmüşlerdir. Çarlık yıkıldıktan sonra da Sovyetler Birliği bu misyonu üstlenmiştir. Karadeniz’e inmeyi başarmışlar, ancak Türk engelini aşıp Akdeniz’e açılma imkânını bulamamışlardır. Başarısızlıkla sonuçlanan Afganistan’ın işgali projesi de, aslında Hint Okyanusu’na inmenin bir merhalesiydi.

Türk milletinin millî ülküsü Türkçülüktür. Türk millî politikasını da Türkçülük şekillendirecektir.

Eski Türk devletlerinin millî politikası hep vardı. Bu politikanın esasını şunlar teşkil ediyordu: Halkın bağımsızlığını ve güvenliğini sağlamak, halkın karnını doyurmak (iktisadî istikrar) ve bütün Türkleri tek bayrak altında toplamak. İslâmiyetin kabulünden sonra bunlara adaleti hakkıyla uygulamak gibi önemli bir ilke daha katılmıştır.

11. yüzyılda Türk millî politikası “Rum Kızılelması” olarak benimsenmiştir. Yani, Anadolu’nun fethi. Malazgirt’ten on yıl sonra Türk sancakları Marmara kıyılarında dalgalanıyordu. Rum Kızılelmasına erişilmiş, şimdi yeni bir hedef ortaya çıkmıştı: “Konstantiniyye Kızılelması”. Haçlı Seferleri ve Bizans entrikaları olmasaydı bu hedefe de çabuk ve kolay ulaşılacaktı. Ancak, bu süreç hemen hemen 400 yıl sürmüştür ve adım adım gerçekleştirilmiştir.

İstanbul’un fethinden sonra gözler daha uzaklara, eski Roma’ya çevrilmişti. Bunun adı Rimpapa Kızılelması’ydı. Otranto’nun fethi bu hedefe ulaşmak için atılmış bir adımdı. Vazgeçildi. Ama, onun yerine Beç Kızılelması konuldu. Beç, yani Viyana. Buraya ulaşılması için de 200 yıl geçmesi lâzım geldi. Sonra, Viyana kuşatması başarısız kalınca Kızılelmalar unutuldu. Osmanlı can derdine düştü, mevcudu korumak kaygısına kapıldı.

Bizim bugünkü Kızılelmamız nedir?

Bugünkü Kızılelmamız, Büyük Türk milletinin tek bayrak altında, dünyanın en ileri ve en müreffeh devleti olarak sonsuza kadar yaşatılması ülküsüdür. Türkçülerin vaz geçilmez rüyâsı, bu hedefe mutlaka ulaşılmasıdır.

GELECEKTEKİ TÜRK TOPLUMU

Toplum dediğimiz sosyal varlığı fertler meydana getirir. Fertlerin karakteri, sonuçta toplumun karakteri olup çıkar. Etrafınıza şöyle bir bakınız: İstisnalar hariç tutulursa, çevrenizin aç gözlü, maddiyatçı, muhteris, tamahkâr, bencil insanlarla dolduğunu göreceksiniz. Bu durumdan memnun olmaya imkân yoktur. Halbuki biz böyle değildik. Kanaat sahibi, fedakâr, çalışkan, dürüst insanlardık. Ne oldu bize? Ruhumuzu mu çaldılar?

Bu hazin durumun sebebi, kendimize yabancılaşmamızdır. Yazık ki, bu uçurumda gittikçe daha hızlı kayıyoruz. Tek çare vardır: Özümüze dönmek. Kendimiz olmak bize yeter. Yabancı modeller aramaktan artık vaz geçmeliyiz.

Geleceğin Türk toplumunda ahlâk ve fazilet egemen olacaktır. Hiç şüphesiz! Türkçülüğün ahlâk anlayışı serttir ve mutlaka uygulanacaktır. İşte o zaman:

– Mehmetçik karda, kışta, ayazda nöbet beklerken, dağda tepede şehit olurken büyük şehirlerde vurgun tezgâhları kurulamayacaktır,

– Yer altı, yer üstü zenginliklerimiz yabancı tekellere peşkeş çekilemeyecektir,

– Globalleşme, küreselleşme gibi süslü sloganlar ardında Türk’ün varlığı hançerlenemeyecektir,

– Sabıkalı teröristler, ne idüğü belirsiz madamlar ülkemize müfettiş edası ile gelip bize nasihat veremeyecektir.

O günlere ulaştığımız zaman, bir kâbustan uyanmış gibi olacağız.

Milletimiz arasındaki asgarî müşterekler mutlaka artırılacaktır. Bugün sadece cumhuriyet, millî marş, ekonomik kalkınma gibi birkaç alana sıkışmış asgarî müşterekler manzumesi alabildiğine genişletilecektir. Millî birlik ancak bu şekilde sağlanıp devam ettirilebilir.

Demokrasi anlayışı kesin şekilde düzeltilecektir. Bugünkü ortama demokrasi diyorsak, sadece kendimizi aldatmaktayız. Demokrasi, millî iradenin eksiksiz tecellî ederek meclise yansıması demektir. Bu sistemde böyle bir şeye imkân bulunmadığı artık açıkça ortaya çıkmıştır. Çünkü, halk, istediği adayı seçememekte, güvendiği kimselere oy verememektedir. Adayları parti genel başkanları veya yakın çevresi belirlemekte, seçmen de ister istemez onlara oy vermektedir. Üstelik, aday seçme imkânı da yoktur. Seçmen, ancak parti seçebilmekte, o partinin listesinde yer alan ehliyetsiz, ahlâksız, kabiliyetsiz adayları ayıklamak şansını bulamamaktadır. Âdeta tayin edilmiş milletvekilleri Meclise gidince de, genel başkanın veya genel merkezin iradesi dışına çıkamamaktadır. Kısır döngü böylece devam edip gitmektedir. Suçlanan parti liderlerinin Yüce Divan’a gitmeleri ve orada hesap vermeleri bu mekanizma sayesinde önlenmektedir. Kanlı bıçaklı liderler, birbirlerini aklama konusunda iş birliğine girebilmektedir.

Böyle demokrasi olur mu?

Demokrasinin elbette evrensel değerleri vardır. Hürriyet, eşitlik, hoşgörü vb. gibi. Ama, her ülkede geçerli, tek tip demokrasiden söz edilmesi abestir. Böyle bir şey mümkün de değildir. Her millet, kendi karakterine ve özelliklerine göre bir demokrasi anlayışına sahip olmalıdır. Türk demokrasisi de, Türk milletinin özelliklerine göre yeniden kurulmalıdır. İflâs ettiği açıkça belli olan bu sistemin mutlaka değiştirilmesi gerekmektedir.

Türk milleti, kendi öz varlığı ile ayakta durmanın yollarını mutlaka bulacaktır. Bulmalıdır. Millî onur titizlikle korunmalıdır. Korunacaktır.

Fransız Parlâmentosu, sözde Ermeni soykırımı tasarısını kabul etti. Buna karşı milletimiz haklı tepkiler gösterdi. Silâhlı Kuvvetler, açacağı büyük ihalelere Fransız firmalarını dahil etmeme kararı verdi. Bütün bunlar doğru ve isabetliydi. Ama hemen arkasından, aynı Fransa’ya gidip el açarak kredi talebinde bulunmak nasıl izah edilebilir? Bunun kadar utanç verici, millî onuru ayaklar altına alıcı bir davranış hatırlamıyorum. Bunlar son bulacaktır. Bulmalıdır.

Kısaca saydığımız bu hususların düzeltilmesi için köklü atılımlara ihtiyaç var. Siyasette, ekonomide, ahlâkta, eğitimde (hele eğitimde), sosyal bünyede büyük reformlar yapılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Millî Mücadele’den çıkmış, yoksul, perişan, dağınık bir Türkiye ile 1938’in ve 2001’in Türkiyesi arasında ne büyük fark bulunduğunu lütfen hatırlayınız. 2020 Türkiyesinin de bugünkünden aynı oranda farklı olabilmesi için benzer inkılâp heyecanını yeniden duymalıyız.

Bunun için yeni bir Atatürk beklemeyelim. Atatürk’ler milletlerin hayatında yüz yılda bir, bazen daha uzun aralıklarla gelen talihlerdir. Bizim Atatürk beklemeye tahammülümüz yok. Sabır taşının kırıldığı günümüzde hepiniz birer Atatürk olmaya mecbursunuz. Bu, büyük bir gayret ister. Özellikle Türkçü gençlerimizi, yetişmekte olan yeni aydınlarımızı, akıllarının alamayacağı ölçüde büyük görevler bekliyor. Bütün Türklüğün ümidi onlardadır. Bu ümidi boşa çıkarmayacaklarına emin olmalıyız.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -