Ana Sayfa 1998-2012 Türk-Mogol Devleti’nin kuruluşunun 800. Yılı

Türk-Mogol Devleti’nin kuruluşunun 800. Yılı

Nüfus yapısı, Türk asıllı yönetici ve kumandanları, Türk kültürünün hâkimiyeti ve yasaları bakımından bir Türk devleti:

- Reklam -

Bilindiği üzere bundan 800 yıl evvel, 1206 tarihinde, Mogolistan’da Onon Irmağı kıyısında, dünya tarihinde önemli değişmelere ve gelişmelere sebep olacak, bir devlet ortaya çıkmıştır1. Bu yeni siyasî teşekkülün isminin ne olduğu hususunda bugün dahi birlik sağlanamıyor. Kimi buna Çingizliler, bazıları Mogol, birtakım araştırmacılar Türk, kimileri de Türk-Mogol Devleti demeyi uygun görmektedir. Bizim de tercihimiz bu yöndedir ve nedeni de şudur: Malûm olduğu gibi, bu siyasî yapı meydana gelirken sınırları dahilinde pek çok halktan insanlar vardı. Bununla beraber çekirdek kitle Türkler ve Mogollardan müteşekkildi. Gerçekte bu genel toplamın içinde Mogolların yüzdesi de çok düşüktür. Günümüzde nasıl ki bütün dünyadaki Mogolların sayısı yaklaşık 4-5 milyon civarında ise, 13. asırda da nüfus olarak Türklerle kıyaslandıklarında oldukça az idiler. Türkler bugün dünyada 200 milyona yakın bir halk olup, nüfus açısından son derece dikkate değerlerdir. Dolayısıyla bu kalabalık topluluk yapısı geçmişle oranlandığında, yine Mogollara karşı ezici bir üstünlük teşkil eder. Buna benzer olarak, Türklerle Çinliler göz önüne alındığında da, Çinlilerin sayılarının Türklerden daha fazla çıkması gibi.

Nüfus meselesi bir yana, Çingiz Han’ın kurduğu devletin idarî, siyasî, askerî ve malî kademelerinde genellikle Türklerin rol alması da, ayrı bir ilgi çekici konudur. Bugüne kadar Çingizlilerin devlet teşkilâtı ve sosyal durumları üzerine yapılan incelemeler hep şunu göstermiştir ki; bu devletin ana vasfında Türk kültürü hâkimdir. Komutanlarından üçte-ikisi ve idare ettiği halkın % 90’ı Türk olan bu gözü-pek devlet adamı, ortaya koyduğu siyasî teşekkülün yönetiminde Uygur ve Türk-Tatar menşeli danışmanlara yer vermekle beraber, çocuklarının ve torunlarının eğitimini de onlara havale etmiştir ki, bu suretle Mogol toplumuna başta Türk yazısı ve yüksek Türk kültürü egemen olmuştur2.

Devlet düzeninin temelini oluşturan yasalara da baktığımızda, eski Türk törelerinden kaynaklandığı görülür. Bu konuda yaptığımız incelemeler bunu ispatlamaktadır. Çingiz Yasaları dendiği zaman; sanki Çingiz tarafından icat edilmiş kanunlar veya yazıya geçirilmiş töreler düşünülüyor ki; işin derinine indiğimizde vaziyetin hiç de böyle olmadığı anlaş şılıyor. Dolayısıyla tarihî belgeler içinde gezindiğimizde, bu yasaların Çingiz Han’dan çok daha önceki vakitlerde zuhur ettiğini görmek mümkündür3.

Çingiz’in Türklüğü veya Mogolluğu ayrı bir husustur. Bize göre, artık bu tartışmaya bir son verilmesi lazımdır. Bugün Türk mü, Mogol mu tartışmalarının yapıldığı Çingiz Han gibi, dünyanın gelmiş-geçmiş en büyük fatihlerinden birisine sahip olabilmek için pekçok millet can atıyor. Biz Türkler ise, bir kısmımız onu millî kahraman ilân ederken, bir bölümümüz de özellikle Müslüman dünyasına verdiği zarardan dolayı, ona lânetle bakıyoruz. Ama hakikat olan bir şey varsa, o Türk tarihinin bir parçasıdır ve bunu da kimse inkâra kalkışamaz. Onun Türklüğü ya da gayr-i Türklüğü konusunda anlatılanlara baktığımızda, Türk diyenlerin de, olmadığı iddiasında bulunanların da kendilerince haklı gerekçeleri vardır.

Bilindiği üzere 12. asır, Asya’da tam bir keşmekeş dönemidir. Bu sırada güçlü devletlerin olmaması (ki, biz burada Asya’nın batı kesimini, özellikle bugün Türkistan diye adlandırılan bölümü ayrı tutuyoruz) yüzünden, küçük kabile idarelerinin sayısının fazlalığı açıkça görülür. Çünkü Asya’da artık ne bir Hun, ne bir Kök Türk, ne de kısmen Uygur Devleti benzeri bir merkezî otorite etrafında ülkeleri ve toplulukları kendine bağlamış yönetimler yoktur. Mevcut teşekküllerden olan Kıtan, Tangut ve Cürcet devletlerinin varlıklarının bile esamesi okunmuyordu. Her ne kadar Çingiz’in zuhuru sırasında, bu devletlere rastlıyorsak da, Kıtan ve Tangut tarihine baktığımızda, gerçek manada siyasî bir yapıya erişemedikleri gibi, millet olma düzeyine de gelememişlerdir. Yine, bu esnada doğudaki Mançu-Mogol asıllı Cürcet Hanlığının uğraştığı saha Çin olup, zaten onlar da kısa bir süre sonra Çinlileşmişler, kendi akrabaları olan batıdaki halklarla yeterince ilgilenmedikleri bir yana, onlara çok hakir bir gözle bakmışlardır.

- Reklam -

Tabiî ki, bütün bu siyasî organizasyonlar ve toplulukların sosyal durumları ayrı ayrı araştırma konusudur. Ancak bizim yukarıda çizmeye çalıştığımız çerçeve dikkate alınınca, Çingiz veya bir başka kişinin bu tablo içerisinden sıyrılıp, yükselmesinin de mukadder olduğu, kaçınılmaz bir gerçektir. Çünkü Orta Asya’nın Türk ve Mogol halklarının kendilerine bir kurtarıcı bulmaları gerekiyordu. Hele hele Türkler, binlerce yıl Asya’da efendi durumundayken Çinlilerin ve Kıtanların oyuncağı hâline gelmişlerdi ve bu durum onları içten içe hiddetlendiriyordu. Türklerle, Mogollar uzun yıllar birlikte yaşamış olduklarından ve Mogolların epeyce Türk idaresinde kalmaları yüzünden, dil ve kültür bakımından Türklere fazlasıyla yaklaştıkları da ortadadır. Yeni bir liderin etrafında birleşmemeleri için hiçbir neden yoktu. Yani demek istediğimiz, tarihî şartlar zaten teşekkül etmişti. Bütün bunlar göz önüne alınınca, her yönden Mogollardan kalabalık olan Türkler; hem güneydeki Öngütler (Sha-tolar), hem de Turfan bölgesindeki Uygurlar uzak durmadı. Herkes bir an önce eski günlere dönmenin özlemini çekiyordu. Bozkırın en savaşçı kabilelerinden olan Öngütler, Çin’in iki yüzlü politikalarından ve sürekli kan kaybından bıktığı gibi, Uygurlar da Kıtan ve Tangut baskısıyla ve onların beceriksizlikleri sebebiyle bozulan ticarî ilişkiler için Çingiz Han’ın yanında olmayı tasa etmediler. Elbette ki Çingiz de Türklere yeterince önem veriyordu. En büyük komutanı bir Tuva Türkü (Uranhay) olan Subutay’dı ve onu ordularının başına atadı4. Askerlerinin muharip gücünü başta Öngütler olmak üzere, diğer Türk kabilelerinden oluşturdu ve çocuklarıyla, halkının eğitimini Türk muallimlerin eline bıraktı. Devlet idaresinde okuma-yazma bilen herkesten yararlanmakla beraber, bu işte özellikle Uygur danışmanlara çok güvendi.

Şimdi bütün bunları hesaba katınca, Çingizli Devleti’nin neden Türk özellikleri gösterdiği ve kuruluşundan kısa bir süre sonra Türkleşip, İslâmlaştığı hususu kolayca anlaşılabilir.

Yüce amaçları olan bu devlet adamının vefatından sonra, oğulları ve torunları mirasını lâyıkıyla koruyup devam ettiremediler. Bu yüzden koskoca Türk-Mogol Devleti de günden-güne çöktü. Çingiz Han’ın çok önceden tahmin ettiği gibi, bozkır avcılarının torunları ihtişamın ortasında, yerleşik hayatın zevk ve sefasının içinde varlıklarının sebebini unuttular. Ama olan, kalabalık bir Türk toplumu ile bir avuç Mogol’a oluyordu. Son olarak Mengü Kagan bu kötü gidişe tepki göstererek, eski sadeliğe geri dönmek istemişti, ama ömrü vefa etmedi. Kubilay Kagan, hanedanını kesin bir şekilde Çinlileşmeye, yerleşik hayatın nimetlerine alıştırmaya yöneltti. Onlar, artık tarihteki Türk-Mogol kudretini muhafaza edemeyecek kadar kendi benliklerini kaybettiler. Saray hayatı, zevk ve eğlencenin aşırılığı ile çok fazla gevşediler. Etraflarını saran kadınlar ve Çinli devlet adamları yüzünden, dış dünyadan koptular ve ne olup-bittiğinin farkına varamadılar5.

2006 senesi, işte bir zamanlar dünyada fırtına gibi esen, doğudan-batıya cihana yeni bir düzen vermeye çalışan, bir devletin 800. kuruluş yıldönümüdür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, tekrar hür dünya ile kucaklaşan Mogol halkına ilk elini uzatan ülke Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bugün modern dünyanın birer üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti ile Mogolistan Halk Cumhuriyeti’nin münasebetleri tarihin en eski devirlerine kadar gitmektedir. Bazan Mogollar, Türklerin hâkimiyeti altında; zaman zaman da Türkler, Mogolların idaresinde yüzlerce yıl birlikte yaşadılar. Bu yüzdendir iki millet birbirlerine kültürel açıdan çok şey verdiler. Dolayısıyla dünya toplumları arasında akrabalık derecesi açısından Türkler ve Mogollar oldukça yakındır.

Tarihteki bu siyasi ve kültürel ilişkilerden sonra, çeşitli sebeplerden dolayı iki toplumun birbirlerinden uzaklaştıklarını ve tarihî seyirlerinin farklı istikametlerde geliştiğini görüyoruz ki; bu durum 20. asrın sonlarına doğru Sovyetlerin parçalanmasına kadar devam etti. Esasında 1992 tarihinde Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresinin (TİKA) kurulması, Türk-Mogol münasebetlerinde bir dönüm noktasıdır. 1993 yılında, TİKA bünyesinde hazırlanan “Mogolistan ve Çevre Ülkelerdeki Türk Eserlerinin Korunması ve Restorasyonu Projesi”nin uygulamaya geçmesi, Türk-Mogol ilişkilerinin yeniden başlangıcı oldu.

- Reklam -

Bu çerçevede başta Orkun ve Nalayh Vadisinde Türk ilim adamlarının çalışmalarının halâ devam etmesi bir yana, özellikle TİKA’nın aracılığıyla, Türkiye’nin bu ülkeye yönelik eğitim, kültür ve teknik yardımları övgüye değer olup, gün geçtikçe iki dost ve kardeş ülke birbirlerine daha da yaklaşmaktadırlar.

DİPNOTLARI

1- Mogolların Gizli Tarihi, Çev. A.Temir, 2. baskı, Ankara 1986, s.133-134.

2- Bu husus ve devlet adamları konusunda bakınız, B.Ögel, Sino-Turcica. Cengiz Han ve Çin’deki Hanedanın Türk Müşavirleri, Taipei 1964; S.Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, 2. baskı, Ankara 2000, s.68-69.

3- Bakınız, S.Gömeç, “Çingiz Yasalarının Tarihi ve Sosyal Dayanakları”, I. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kurultayı, İzmir 2006.

4- S.Gömeç, “Türk Tarihinin Kahramanları: 34- Çelme ve Subutay”, Orkun, Sayı 93, İstanbul 2005.

5- S.Gömeç, “Türk Tarihinin Kahramanları: 33- Çingiz Han”, Orkun, Sayı 92, İstanbul 2005.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -