Bizi biz yapan unsurlardan en önemlisi dilimizdir. Yani Türkçemiz. Türkçemiz ile varız, Türkçemiz yok olursa biz de yok oluruz.
Dilini kaybeden şuurunu kaybeder, şuurunu kaybeden de varlığını kaybetmiş olur. Güzel dilimiz Türkçe Selçuklular döneminde yok olma durumuna geldi. Büyük ve güçlü bir devlet hâline gelen Selçuklu, din ve ilim dili olarak Arapçayı; devlet ve edebiyat dili olarak Farsçayı kullandı. Selçuklularda Nizamiye Medreselerinde Arapça ve Farsça egemendi. Anadolu Selçukluları döneminde Farsça ana dili durumuna yükseldi. Selçuklu aydınları, edebiyatçıları, yazarları Türkçe yerine Farsça yazdılar. bu duruma karşı Âşık Paşa;
“Türk diline kimse bakmaz idi
Türklere h ergiz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi bu dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri.”
diyerek gerçekleri görmemizi sağladı.
Kaşgarlı Mahmud, Araplara Türkçe öğretmek için “Divanü Lügati’t Türk”ü yazarken, Selçuklu hakanları dilimiz Türkçeyi dışladılar.
Böyle talihsiz bir zamanda 12. yy’da Türkistan’da Yesi şehrinde Hoca Ahmed adlı ulu bir kişi Farsçaya karşı, ölmek üzere olan Türkçemizi diriltti.
Ahmed Yesevî, Farsçayı ve Arapçayı çok iyi bilmesine rağmen halkın anlayacağı sade Türkçe ile hikmetler, şiirler yazdı. Ahmed Yesevî, büyük şair Yahya Kemal Beyatlı’nın tabiriyle, “milliyetimizi borçlu olduğumuz, güzel dilimiz Türkçeyi kaybolmaya yüz tuttuğu bir zamanda yeniden diriltip yaygınlaşmasını sağlayan ilk Türk mutasavvıfıdır.”
Mâverâünnehir’de, Anadolu’da, Rumeli’de ve Balkanlarda Türk varlığının oluşmasında Ahmed Yesevî ve onun takipçileri olan Şeyh Edebali’ler, Hacı Bektaş-ı Veli’ler, Ahi Evranların katkısı büyüktür.
Orta Asya’da, Kafkaslarda, Türkistan’da, Anadolu’da ve Balkanlarda Türk toplulukları arasındaki dil ve kültür birliğini Ahmed Yesevî ve onun erenlerine borçluyuz.
15. yy’da Ali Şir Nevâî Türkçe ile Farsçayı karşılaştıran “Muhakemetül Lûgateyn” adlı eserinde Türkçe’nin üstünlüğünü göstermiştir.
Karamanoğlu Mehmet Bey; “Bundan böyle dergâhta, sarayda, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmaycak.” buyruğunu ülkesinin her yerine Türkçe bilinci ile yaymıştır.
Bugün de bizlere düşen görev Türkçenin gücüne ve büyüklüğüne inanarak, dilimizin kutsallığını ve zenginliğini ortaya koymaktır.
Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal ATATÜRK’ün “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”, “Türkiye Türklerindir”, “Türk demek, Türkçe demek” sözlerini kendimize rehber edinerek Türkçemizi dünya ve bilim dili hâline getirmeye gayret göstermeliyiz.
Türkçe, anamızın tatlı dili, bütün saflığı ve bütün tazeliğiyle işte buradadır.
Türk milliyetçileri olarak yüce Türk milletini Türkçe düşünmeye ve Türkçe konuşmaya çağırıyoruz.
Türkçemiz ses bayrağımızdır.
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN.
Serdar DAĞISTAN/Kırşehir