TÜRBAN

Geçen ay, hemen tamamen türban tartışmaları ile geçti. Bu demektir ki, Türkiye’miz bir ayını kaybetti. Yani, ülkemiz kan kaybına uğradı. İleri yürüyüşünde yoruldu, takatten düştü. Gerginlikler sebebiyle toplumda kamplaşmalar başladı.

- Reklam -

Mesele, gündeme, iktidar tarafından şu gerekçeyle sunuldu: Başı örtülü genç kızlarımız üniversiteye giremiyor, böylece eğitim imkânından yoksun kalıyorlar. Bu haksızlık ve eşitsizliği gidermek için anayasa değişikliği yapmamız gerekiyor. Buna karşılık, toplumun bir kesimi, meselenin baş örtmekten ibaret olmadığını, laikliğe karşı bir tutum sergilendiğini, böyle böyle başlayan türban serbestisinin giderek bütün kamuya yayılacağını ileri sürdü. Siyasî partilerden MHP’nin de yumuşak karnı türban olduğu için, iktidara destek oldu. Yani, konu tamamen siyasileşti. Politikanın elinde oyuncak hâline geldi.

Önce, meselenin hukuk tarafına bir göz atalım. Anayasalar, uzun ömürlü, kapsamlı ve tutarlı temel kanunlardır. Her girift konuyla karşılaşıldığında anayasanın şu maddesi, bu maddesi değiştirilecek olursa bunun sonu bulunmaz. “Efendim, toplumun ihtiyaçları değiştikçe anayasalar da değişebilir.” Evet ama, bu gerekçeyi ikide bir öne sürerseniz anayasa hukukundan söz etmek de artık boşluğa kurşun sıkmak mânasına gelir. Meclis çoğunluğuna dayanarak, oradan buradan müttefikler edinerek ve toplumdaki gerilimi, aykırı görüşleri umursamayarak anayasa ile oynamak demokrasiye de pek sığmaz.

Muvafık kesim, türbanın siyasî bir simge olmadığını, özgürlük gereği kullanıldığını iddia ediyor. Bu doğru değil. Çünkü, bundan kırk yıl önce türban diye bir konu hiç yoktu. O tarihlerde, dini politika aracı olarak kullanan MNP (Millî Nizam Partisi) faaliyete geçti. Hemen hemen aynı zamanda da türban ortalıkta görülmeye başlandı. Tek tük örnekler gittikçe çoğaldı, üniversite kapılarında yığılmalar başladı. İktidara ulaşmak için dini kullanan politikacılar meseleyi körüklediler, yaygınlaştırdılar, müzminleştirdiler. Seçimlerde koz olarak kullanmayı çıkarlarına uygun buldular. Böylece, türban takanların büyük kısmı belli siyasî eğilimlerin destekçileri, hattâ militanları hâline geldiler. Türban onların simgesi oldu.

Muvafık kesim, türbanın ideolojik bir simge olmadığını iddia ediyor. Bu da doğru değil. Çünkü, türban takanlar ve taraftarları, bu örtünme biçimini dinin buyruğu olarak benimsediklerini söylüyorlar. Akademik ilahiyatçılar ise, Kur’an’da türban takmayı, hattâ türban taraftarlarının iddia ettikleri gibi o şekilde örtünmeyi emreden bir ayet yok. Kaldı ki, İslamiyetin ortaya çıkışı sırasındaki Arap toplumunun yargı değerleri, alışkanlıkları, ahlâk görüşleri çok değişikti. Herkesin bildiği gibi, peygamberler, toplumların yoldan çıktıkları, sapıttıkları dönemlerde gönderilirler. O toplumun ıslahı için de kutsal kitaplara âmir hükümler konur. Ama, zamanla toplum yapısı değişir veya başka toplumlar da o dine girer. Hicretten önceki Arap toplumu ile bunların benzerlikleri bile kalmaz. O şartlarda konulmuş hükümler, asırlar sonra artık uygulama imkânlarını kaybederler. Uygulanmaya kalkışıldığı zaman da eski Arap toplumunun seviyesine dönülmüş olur. Kısacası, -yanlış da olsa- türbanın İslamî gereklerle takılması, İslamcılığın alâmeti hâlini alır. Bu da, elbette ideolojik bir tavırdır.

Konu şimdi Anayasa Mahkemesi’ne götürülmüştür. Orada hukukun mu, siyasî eğilimlerin mi, yoksa zamaneye uyma hevesinin mi baskın çıkacağını hep birlikte göreceğiz. Uygulamaya gelince: Öyle bir çığır ki, nereye varacağı, nerede biteceği belli değil. Yarın, üniversitelerde sarıklı, poturlu, takkeli gençleri, manken kıyafetine girmiş mini etekli kızları görmemiz ihtimali daima var. Bunun yolu başkadır: Üniversite öğrencilerinin kılık kıyafeti bir yönetmelikle belirlenmeli hangi sınırlar içinde kalacakları belirtilmelidir. Nasıl TBMM’deki milletvekilleri belli kıyafetler giymek durumunda iseler, ilim mabedi olan yüksek öğretim kurumlarında da aynı titizlik gösterilmelidir. O zaman kimsenin kimseye diyeceği kalmaz. Anayasayla filân oynamaya da gerek duyulmaz.

Türban konusunu şu veya bu şekilde gündemden çıkarmanın zamanı çoktan geldi. Türkiye’mizin iç ve dış bunca önemli sorunu varken bu konuya takılıp kalmanın bize zaman ve kan kaybettirdiğini herhalde artık idrak etmek zorundayız.

- Reklam -

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -