03 Mayıs 1944: Ankara’da resmî çevrelerin ve solcuların Irkçılık – Turancılık Dâvâsı olarak adlandırdıkları Türkçülük Dâvâsı’nın duruşması başladı. 3 Mayıs günleri, daha sonraki yıllarda, Türkçüler tarafından Türkçülük Bayramı olarak kutlanmaya başlandı.
Merhum Alparslan Türkeş, 1988 yılında, Milliyetçiler Bayramı deyimini kullandı. Gerekçesini de şöyle açıklamıştı: Türkçülük kelimesi, ırkçılık kavramını çağrıştırıyor.
Türk Milliyetçiliğinin önder şahsiyeti Hüseyin Nihal Atsız, çıkarmakta olduğu dergide, dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na hitaben iki adet açık mektup yayınlar. Sabahattin Ali, bu mektupta kendisine hakaret edildiği iddiasıyla dâvâ açar. İlk duruşma, 26 Nisan 1944 tarihinde Ankara’da yapılır. Üniversitede okuyan milliyetçi gençler duruşmayı takip etmek üzere mahkeme salonunu hınca hınç doldurur. Söylenildiğine göre mahkeme heyeti duruşma salonuna pencereden girebilmiştir.
Hüviyet tespiti yapıldıktan sonra mahkeme 3 Mayıs 1944 tarihine ertelenir. 23 sanığın yargılandığı bu duruşmada gençlerin mahkeme salonuna alınmaması kararlaştırılır. Gençler, hem bu kararı protesto etmek, hem de hocaları ve önderleri Nihal Atsız’a destek vermek için duruşmadan sonra, o dönemde Anafartalar Caddesi’nde bulunan Adliye binasından Ulus’a doğru bir yürüyüş düzenlerler. Yürüyüşün amacı Sabahattin Ali’yi prot sto etmek, Atsız’a destek vermektir. Yürüyüş; o güne kadar duygu, fikir ve edebiyat alanında sessizce gelişen Türk milliyetçiliği ülküsünün ilk aksiyonudur. Yürüyüş sırasında onbinlerce genç İstiklal Marşı söyleyerek, ‘Kahrolsun Komünistler’, ‘Yaşasın Atatürk’, ‘Yaşasın Türk Milliyetçiliği” diyerek sloganlar atmışlar, Şükrü Saraçoğlu lehine de bağırmışlardır. Yürüyüşe katılanların sayısı gittikçe artmıştır. Kimi meraktan, kimi destek vermek için yol kenarına toplanan halk da sloganlara katılınca, dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, kalabalığın atlı polislerle dağıtılmasını emretti. Bu olay, birçok kişinin yaralanmasına ve sakat kalmasına yol açtı. Yüzlerce kişi tutuklandı. Tutuklamalar daha sonra İstanbul’da ve Türkiye’nin diğer bölgelerinde devam etti. Onlar, ilk duruşmadan sonra serbest bırakıldılar.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1944’te Gençlik ve Spor Bayramı kutlama töreninde irat ettiği nutuktan sonra, tutuklamalar şuurlu bir hâl aldı. Ankara, İstanbul ve diğer bölgelerde, anti komünist çalışmalara etkili olarak katılan, Türkçü fikirlere sahip ve fikirlerini kitap ve makalelerle yazıya döken gençler tevkif edildi. İlk sorgulamalardan sonra elebaşı olarak belirlenenler İstanbul’da mahkemeye sevk edildi. O dönemde İstanbul’da Sıkı Yönetim uygulaması vardı. Ankara’da başlayan Nihal Atsız – Sabahattin Ali Dâvâsı’nın da sıkı yönetim mahkemelerinde görülebilmesi için, sonradan tutuklanan kişilerin dosyası ile birleştirilerek İstanbul’a nakledildi. Toplam 24 kişi, duruşma dışındaki günlerde tabutluk denilen hücrelerde tutuldu, işkencelere mâruz bırakıldı.
Sol basının 1944 Irkçılık-Turancılık Dâvâsı olarak adlandırdığı gerçekte ise Türkçülük Dâvâsı olarak anılması gereken, duruşma günleri, Türk milliyetçilerinin acılı günleridir. Başlangıçta Türk milliyetçileri, o acı günleri, hüzünle anmak için toplanıyorlardı. Dâvânın mağdurlarının tamamı, Askerî Mahkeme’de görülen temyiz duruşmalarından sonra 3 Mart 1947 tarihinde suçsuz bulunup beraat edince, toplantılar bayram günü kutlamalarına dönüştü. Adına Türkçüler Bayramı denildi. 1988 yılı kutlamalarında merhum Başbuğ Alparslan Türkeş, ‘Türkçülük’ kelimesinin ırkçılık kavramını çağrıştırdığını belirterek, 3 Mayıs için ‘Milliyetçiler Günü’ denilmesinin uygun olacağını söylemişti. 1944 Türkçülük Dâvâsı’nın duruşmaları, Türk milliyetçilerinin; inanç, cesaret ve yüksek ahlâk anlayışı ile vatanseverlik konularında imtihanı olmuştur. Her yıl o imtihanda elde edilen üstün başarı kutlanmaktadır.
Ulu dağlar zirvesinde, asaletin ve temizliğin timsali bembeyaz karlar gibi beklemekte olan Türk milliyetçiliği ülküsü, 3 Mayıs 1944’te küçücük bir kıpırdanışla büyüyen çığ oldu. Zararlı ideolojiler o çığın altında ezildiler. Belki yok olmadılar. Fakat Türkiye’mizin geleceğini tümü ile etkileme imkânlarını bulamadılar.
Türkçülük Nedir?
Çok kısa tanımı ile Türkçülük, Türk milletini sevmektir. Bu tarif, elbette yeterli değildir. Türk olan herkes milletini sever. Milleti sevmek yetmez. Bizi biz yapan değerleri: dilimizi, dinimizi, târihimizi, kültürümüzü, geleneklerimizi, örf ve âdetlerimizi vatanımızı, bayrağımızı, aynı soydan geldiğimiz hâlde Misak-ı Millî hudutlarımız dışında kalan insanlarımızı da sevmemiz gerekir.
Türkçülük düşüncesi, statik değil, dinamik bir yapıya sahiptir. Bu sebeple değişmez ve klasik bir tarif yapmak mümkün olmayabilir. Denilebilir ki, Türkçülük; Türk’e has değerleri bilmek ve korumak, Türk milletinin bağımsız olarak daha iyi şartlarda yaşaması için fikir üretmek, Türk milletine yönelik sevgiyi eyleme dönüştürmektir.
Türkçü, bizi biz yapan değerleri bilecek. Bu değerleri sevecek, koruyacak ve daha geniş kitlelere sevdirecek. Kültürlü ve ahlâklı olacak. Giyimde, edebiyatta, müzikte, güzel sanatlarda, beslenme alışkanlıklarında ve hayatın her safhasında Türk gibi düşünmek ve Türk gibi yaşamak her Türkçünün aslî görevidir.
Türkçülüğün bir adı da Türk milliyetçiliğidir. Genel anlamda milliyetçilik de milletini sevmektir.