Ana Sayfa 1998-2012 Tarihin Yeni Baskısına Biz İlave Yapamazmıyız Basın da demok...

Tarihin Yeni Baskısına Biz İlave Yapamazmıyız Basın da demok…

TÜRKİYE’DEKİ basın yayın organlarını mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum. Günümüzün en geçerli modası olan AB’ye katılma konusunda anlayamadığım ve beni çok rahatsız eden bir anlatım var.

- Reklam -

Gerek politikacılar gerekse köşe yazarları AB konusunda olumlu yada olumsuz eleştiriler getirirken halk adını kullanıyorlar. Halkımız istiyor, halk hayâl kırıklığına uğradı, halkımız aldatıldı, halk oyalanıyor vs. Ben de halk adına konuşayım. Kime sormuşlar? Referandum yapmışlar mı? 40 yıldır bekliyormuşuz. 40 yıl önce referandum yapılmış da, halk karar mı almış? Biz politikacılara oy verirken ülkemizi siyasî ve ekonomik açıdan kalkındıracak, güçlü kılacak, eğitimde, sağlıkta bizi mutlu edecek, ülkemizin devlet olma özelliklerini geliştirecek, sağlamlaştıracak politikalar üretmeleri ve bizi bu konuda yönlendirmeleri için seçiyoruz. Ülkenin bağımsızlığını bir başka guruba teslim etmeleri için değil. AB’ye girme konusu gelmiş geçmiş tüm anayasalarımıza aykırı değil midir? Gerçekte, geçmiştekiler de dahil, bu tür politikalar üretenlerin ve buna destek veren politikacı, köşe yazarı yada işadamları hakkında soruşturma açılması ve yargılanmaları gerekmiyor mu? Bu ne biçim iştir? Ne yani! Geçmişi ve geleceği birileri tarafından önceden yazılmış bir tarihi mi yaşıyoruz!

Benim bahçede beslediğim bir köpeğim var. Zincirle kulübeye bağlı tutuyorum. Ya benimle yada sadece bahçede serbest gezme izni var. Saldığım zaman kendi yiyeceğini kendi buluyor. Kendisine başka arkadaşlar buluyor. Benim talimatlarımı dinlememe eğilimi gösteriyor. Eve sokmuyorum. Çünkü benimle aynı cinsten değil. Evde özgürce gezinmesini istemiyorum. Görevi beni ve mülkümü korumak.

Evet, belki biraz ağır bir örnek ama ben Avrupa’nın köpeği değilim! Bazı politikacı, köşe yazarı ve işadamlarının AB yalakalığı sadece aklımı değil ruhumu da rahatsız ediyor. Genlerime kadar rahatsız oluyorum.

Amerika’nın yada Avrupa’nın Türkiye’ye Osmanlı Devleti gözüyle baktığı konusunda, basında ara sıra küçük dip notlar hâlinde çıkan bilgilerin açıkladığı bir şey var, sanırım. 1938 yılından sonra tekrar başlayan, Demokrat Parti zamanında hızlanan, günümüzde had safhaya ulaşan eski Osmanlı devşirmelerinin kalıntılarının kilit yerlere getirilmesi işlemini kırmamız gerekiyor. Bu devşirmelerin büyük bir çoğunluğunun ayıklanması gerekmekte. Özellikle son 50-60 yılda tekrar uygulanmaya başlayan kapitülâsyonların ve mandacılık özentilerinin sebebi belli.

Evet, yeni dünya düzeni, küreselleşme konuları, global ekonomi vb. konular var. Bu oluşumlar elbette ki bizi de çok yakından etkiliyor. Bu oluşumların köklerine, tarihsel gelişimine ve geliştirme yöntemlerine de girebiliriz. Ancak o zaman bu yazı binlerce sayfadan oluşan bir tartışma yazısına dönüşür.

Basında çıkan yazılarda ülkeyi çıkmaza sokanların son seçimde tasfiye edildiği söyleniyor. Tam tersine malûm zihniyet sadece eskiyen elbisesini değiştirmiştir. Bu elbiseyi de bize diktirdiler. Verilen bir takım beyanatlar da bunu göstermiyor mu?

- Reklam -

Sürekli demokrasiden bahseden basının da demokratikleşmesi gerekmektedir. Yani, bence, basın patronlarının da, köşe yazarlarının da halk tarafından oylanarak belirlenmesi toplumun tüm kesimlerinin düşüncelerinin yansıtılmasını sağlayacak ve parlâmentonun daha sağlıklı oluşturulmasına yol açacaktır. Ne dersiniz? Galiba işe önce görsel ve yazılı basından başlamalı. Ancak ondan sonra hükûmetler ve basın ülkenin bağımsızlığı ile ilgili kararlar hakkında ahkâm kesebilir.

Kısaca yukarıda bahsedildiği gibi tarih önceden yazılmış ise bunun yeni baskısına biz ilâve yapamaz mıyız? Ya da yazılmamış ise bizim bunun oluşturulmasında katkımız olamaz mı? Daha önce yapmadık mı?
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -