Ana Sayfa 1998-2012 Söndürülen Işıklar:IV , Suikast Tamamlanıyor

Söndürülen Işıklar:IV , Suikast Tamamlanıyor

Beşinci sayısındaki 8 Ağustos 1951 tarih ve 1 numaralı taminin 4’üncü maddesinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi’ne uygun olarak:

- Reklam -

“A- Herkesin ırk, dil, din, cins ve fikir farkları gözetilmeksizin Türk kanunlarının çizdiği hudutlar dahilinde Türkiye’de korkusuz yaşayabileceği, insan haklarının umumî şartlarına riayetin Türk harsî terbiyesinin esaslarından oluşu göz önünde bulundurularak hareket edilmesi,

B- Türkiye’de fiilen ve fikren ekalliyet ırkçılığı yaparak Türk milletinin bünyesini sarsmaya matuf her türlü hareket ve cereyanlarla fikren mücadele edilmesi”.

5’inci maddesinde “bütün milletler için hürriyet ve istiklâle kavuşmanın dünyada sulh ve sükunun temininde en mühim unsur olduğu”.

- Reklam -

6’ıncı maddesinde, “büyük bir kısmı Moskof-Bolşevik emperyalizmi altında ezilmekte olan Türk ülkelerinin de hürriyet ve istiklâllerine kavuşması gerektiği, Türk harsının bütün Türk ellerinde bir ve bölünmez olduğu fikrini takip” etmek lâzım geldiği belirtilmektedir.

Mefkûre gazetesinin 6’ncı sayısında Türkçülüğün teşkilâtlanmasından ve şekillerinden ve Türkçülüğün bayrağı altında Türk Milliyetçiler Derneği mensuplarının dahilî ve haricî düşmanlara karşı birleştiğinden,

- Reklam -

8’inci, 9’uncu, 10’uncu ve 11’inci nüshalarında Anadoluculuk. Kemalizm, Turancılık ve Irkçılık esaslarından herhangi birisi üzerinde fikir beraberliği temin edilemediğinden; 12’inci sayıdaki 4 numaralı tamimde “ırkçılık, milliyeti antropolojik ölçüler, laboratuvar tahlilleriyle tesbit etmek isteyen” tezin kabul edilmediğinden, ancak millet fertleri arasında soy, vatan birliği şuuru bulunan harsî topluluklar tarafından birleşildiğinden bahsedilmektedir.

20’nci sayısında12 Hüseyin Namık Orkun tarafından yazılan Lâfla milliyetçilik olmaz adlı yazıda, “Her hakiki milliyetçinin düsturu şu olmalıdır: Her şey Türklük için. Her Türkün birinci vazifesi Türk yurdunu kalkındırmak, Türkü refaha ve medenî hayat seviyesine ulaştırmaktır” denilmektedir.

26’ncı sayıda “Devletimizin Kuruluşu” başlığı altında, Türkçülüğün bir dünya görüşüne sahip olması ve onun kıyafetten takvime, soyadından aile telâkkisine kadar her şeyi kendi zaviyesinden mütalâa eden fikirleri bulunması gerektiğinden, ilerde bir gün gençlerin Göktürk kıyafatinde olarak büyük padişahlarımızın türbeleri önünde yapacağı resmigeçitlerin heybetinden ve ihtişamından bahsedilmektedir. Aynı sayının 4’üncü sayfasında “Başbakan Adnan Menderes’e Açık Mektup” başlığını taıyan yazıda, Derneğin sadece soy esasına dayanan kültür birliğinin âşıkları ve Türk vatandaşı oldukları halde ayrı bir ırk şuurunu taşıyanların Türklüğe yâr olmayacaklarına inanıldığından 19 Mayıs 1944 tarihli nutuk Türkçüleri ezmeye matuf bir başlangıç olarak vasaflandırılmaktadır.

30’uncu ve 31’inci sayılarındaki ‘Hürriyet ve İstiklâl Gününde’ başlığını taşıyan konuşmada, Dernek milliyetçiliğinin emperyalist zihniyete olduğu kadar komünizme de düşman olduğundan, Türkiye hudutları dışındaki ülkelerin bir kısmında Türklerin maruz kaldıkları hiç de insanî olmayan fiil ve hareketlerden ve Türkün emperyalist olmadığından bahsedilmekte ve Türk milliyetçilerinin Türkiye’nin kültürel istiklâlini elde etmediği müddetçe Türkün istiklâline kıymak isteyenlerin çıkacağı belirtilmekte ve en son olarak da Derneğin parolası “insanlara hürriyet milletleri istiklâl’dir, denilmektedir.

Kararın ciddî bir araştırmaya dayandırıldığı anlaşılan son değerlendirmesi ise şöyledir:

Bilirkişi raporu, yukarıda kısmen hulâsa edilen belgeler, iddianame ve dosya münderecatının birlikte mütaalâsı hâlinde ise, Atlantik esasları ancak dahilî ve millî mevzuata uygunluk derecesi ile hüküm ifade eder. Bu esaslar dahilî huku uku bîhakkın iptal edemezler; sadece bu esasların dahilî hukuk meyanına ithaline devleti mecbur eden beynelmilel bir mükellefiyete vücut verirler. Bununlar beraber, bu esaslar kabul edilmeden çok önce anayasamızın maddeleri arasına girmiş ve müteakıben de bu esasları kabulle iltihak etmiş olduğumuzdan ve mevzuatımız bu esaslara uygun tedvin edilmiş olduğundan Derneğin nizamnamesinin Atlantik esaslarına aykırılığının kabulü hâlinde dahi zikri geçen esasların üstünlüğü sadece bir fikirden öteye geçemeyeceği cihetle, mahkememiz ancak ve ancak kendisini kanunla mukayyet saydığından bu savunma terviç edilmemiştir.

Toprağının arızalı oluşu itibariyle daima çatışma sahası olan ve etrafındaki Alman, Fransız ve İtalyan devletleri tarafından 1848’de eksiksiz bir kudret ile mücehhez ve müteaddit devletler arasında Teşkilât- ı Esasiye müteallik daimi bir birlik şeklinde vücuda getirilen İsviçre Federal Devleti’nin içerisindeki küçük federe devletlerin (kamonların) halkı ayrı ayrı birer milletten ibaret olmakla beraber, ahalisinin mensup olduğu devlet vasıtası ile federal devletin tabiiyetini iktisap edebilmelerine rağmen ve federasyona dahil fertlerin heyetiumumiyesi 1871’den beri Almanya, 1920’den beri Avusturya gibi tek bir millet vasfını iktisap edemezler. Bu belki 1923’ten beri Sovyet Rusyasındaki gibi ayrı ayrı milletlerden müteşekkil birer /devlet/13 vasfını taşırlar. Ancak federe devletleri14 teşkil eden devletler, Rusya’da olduğu gibi rıza hilafı değil, bir rıza ve arzuya müsteniden federasyona dahil edilmişlerdir. Topunun İsviçre veya Rusya vatandaşı olmaları kanundan doğmakla beraber, bu hal tek millet vasfını iktisap etmelerine sebep teşkil edemez. Çünkü realiteye uygun düşmemektedir. Bir ecnebiye vatandaşlık sıfatının verilmiş olması, tabiiyete alınması ise devletin ve idarî organların lûtufkâr birer muamelesinden başka bir şey değildir ve olamaz.

Gerçi doğum yerinin tabiiyeti tayin edeceği İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Orta Amerika, Cenubî Amerika ve Belçika’da kabul edilmiş ise de, bu devletler esasında mütecanis milletlerden teşekkül etmemektedir. Mütecanis olan Almanya, Avusturya, Finlandiya ve Fransa gibi devletler ‘nesil’ esasını kabul etmişlerdir. Gerek kan ve gerekse toprak esasını kabu eden devletler (ki biz de bunlar arasındayız) mevcuttur. Fakat istisna teşkil etmektedirler. İstisnalar ise kaideyi bozamaz ve vatandaşlıkta asıl olan kandır, soydur, nesildir.

Bir devletin doğuşu için kendisine karşı tabiiyet rabıtası ile birleşmiş tebaların heyeti umumiyesini teşkil eden ahali ve üstündeki ve altındaki mülkî hâkimiyeti icra için tahdit edilmiş bir ülke lâzımsa da, millet ve milliyetçilik için, bilhassa birlik ve beraberliklerini temin etmemiş milletler için tahsis edilmiş bir ülke asla bahis mevzuu olamaz. Bir toprak parçası üstünde bulunmaları, dinleri, soyları, dilleri, dilekleri, özleri ve sözlerinin bir olması kafidir. Bunun aksinin mütalâası realiyete uygun düşmez. Bu itibarla sadece Türk milletini hedef tutan Türk Milliyetçiler Derneği’nin dini, soyu, gayesi, mefkûresi hissi ve düşüncesi bir olanların birlik ve beraberliğini temin için müsbet ilme dayanan, yükselmeye matuf faaliyette bulunmak istemesi. Nizamnamesinin Talim ve Terbiye Dairesi’nce ilk okul ve orta okullarda okutulmuş “yurt bilgileri”ndeki milliyet ve milliyetçilik tarifine uygun düşmesi, diğer toplulukların zararına genişlemeyi hedef tutan ırkçılık mânâsına alınmasını istilzam edemeyeceği gibi, yemin şekli veya Nizamnamede yazılı mücerret Allah kelimesi, mânâ ismi, özel ismi, yemin şekli, mevlut okutulması, ‘amin’ denmesi, Ayasofya Camiinin müzelikten çıkarılarak tekrar cami olarak kullanılması için arzu izharı ve kabul edilmemesi hâlinde bunun zulüm olarak vasıflandırılması gibi haller Derneğin teokratik bir nizam propagandası manasına gelebilecek olan ve fıkhın esas olması, hilâfet ve meşihat gibi müesseselerin ihyası için propagandaya delâlet edecek herhangi bir fikir ve harekette bulunulmamış, muhtelif kıtalara yayılmış olan Müslüman milletlerini halifenin idaresi altında tek bir devlet şeklinde İslâm İttihadı (Panislâmizm) gayesinin telkinine kalkışılmamış ve ırkla din birliğinin bir arada bağdaşmasına imkân görülememiş olması muvacehesinde Derneğin din esasına dayanmış olduğu hususu, dosya münderecatı ve savunma nazara alınarak, kabul edilmemiştir….

Ancak, şu ciheti belirtmek yerinde olur ki, Teşkilâtı Esasiye Kanunu’muzun koyduğu esas, kaide ve prensipler itibariyle, Mahçini’nin “ülke, menşe, ahlâk, dil, hayat ve içtimaî vicdan birliği içinde yaşayan insanların teşkil ettiği tabiî bir cemiyettir”. şeklindeki millet tarifi ve Fransız mütefekkiri Ernest Renan’ın “Geçmişteki hatalar, fedakârlıklar, şanlı zaferler, matem ve elemelerle beraber yaşamış olan, halen de bir arada devam etmek arzusunda birleşmiş bulunan bir ailedir” şeklindeki millet tarifi ve aşırı milliyetçiliğe müteallik, raporda yazılı tarifler kabul edilemez.

Belki zikri geçen bu tarifin telif edilmiş şekli olan ve aynı zamanda soyu da ihtiva eden dil ve ruhî âmilleri, beraber yaşamak iradesini ihtiva eden kültür ve ülkü birliği ile birbirlerine bağlı insanların teşkil ettiği içtimaî ve siyasî bir bütün olarak ifadelendirilen millet tarifi şekli anayasamıza uygun düşebilir. Çünkü, Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzla, Vatandaşlık Kanunumuzla birlikte mütalâa edilmesi hâlinde, yukarıda zikredildiği gibi, birinci derece kana (nesebe), soya ve ikinci derecede toprağa kıymet verilmektedir.

Zikredilen iki esasla Teşkilât-ı Esasiye Kanunumuzun birçok maddelerinde mevzuubahis millet, Türk, Türkler, Türkiye, vatandaş ve ahali kelimeleri münhasıran topluluğu ifade maksadı ile söylenmiş ve bu toplulukta aynı Kanunun Birinci Faslının ‘Ahkâmı Esasiye’ kısmında ve 2’nci maddede yazılı bir Cumhuriyet olan Türkiye Devleti’nin hali hazır hudutları olan, Avrupa’nın doğusunda, Asya’nın batısında, Karadeniz ve Akdeniz sınırları ile ayrılmış 776 bin kilometre karelik kara parçası olarak sınırlandırmak lâzımdır ki, bu vatan parçası Türk kanı ile yoğrulmakla beraber, bu topraklar üzerindeki sayısız camiler, köprüler, yollar, evler, şosalar, fabrikalar, kasabalar, şehirler, uygarlık anıtları, sonsuz güzellikler ve hatıralarla kara suları ve bunların altı ile üstü dahildir.

Karar metninde, Savcılığın iddiaları ve Bilirkişi raporunda ileri sürülen düşünceler böylece çürütüldükten sonra, Derneğin temelli kapatılmasına dayanak yapılan husus şöyle açıklanıyor:

Derneğin nizamnamesi ile ele alınarak topluca tetkik, Mefkûre gazetesindeki neşriyatın birlikte mütalâası, Dernek başkanlığının muhtelif vesilelerle sepkeden beyanatları, imzasını taşıyan broşürler, en son Sait Bilgiç imzasını taşıyan “Hürriyet ve İstiklâl Günü’nde” yazısının son cümlesini teşkil eden ve amaç olarak vasıflandırılan” insanlara hürriyet, milletlere istiklâl” mefhumları mevzuatımız muvacehesinde Derneğin vazifelenebileceği amaç cinsinden olmayıp daha ziyade devlete ve siyasî teşekküllere raci olması gereken birer idealdir. ve kanuna da uygun düşmemektedir.

Gerçi devletler hukuku bakımından bir milletin muhtelif devletler arasında parçalanmış kısımları birleşip tek bir devlet hâlinde toplanmak selâhiyeti olduğu gibi bir devlet/çe/ ülkesinde bulunan muhtelif milletlere hukuk eşitliğini ve millî varlıklarını da muhafazaya medar olabilecek vasıtaları sağlamak imkânının verilmesi icabe edeceği yolunda bir fikir mevcut ve alelum sarî hastalıklara benzetilen bu gibi fikirler, idealler er-geç tahakkuk etmekte bulunduğu tarihen sabit vakıa ise de; her zaman böyle olmamaktadır. Bazen bir milleti tamamı ile parçalayabildiği gibi yok da edebilir, batırabilir.

Zikri geçen ve cazip olan bu fikirlerin tatbik kabiliyeti çok zordur. Aynı zamanda tehlikelidir ve bu daha ziyade bütün topluluğun ifadesi olan devlete ve siyasî teşekküllere raci bir keyfiyettir. Bunun dışındaki derneklerin iştigal sahası arasına ise böyle bir faaliyet asla giremez; girmesi hâlinde de kanuna hiçbir zaman uygun düşmez. Kaldı ki, devletin veya siyasî teşekkülün bu hususu vazife edinmesi hâlinde bile, hazan bir taraftan içinde başka milletlere mensup azınlıklar kendi varlığını kuvvetlendirmek mülâhazası ile onları temsil etmek gayretine çalışırken, diğer taraftan hudutları dışında kendi milletinden kütleler bulunan devletler de onları kendisine çekmek veya bağlamak faaliyetine geçeceğinden bu iki taraflı gayret devletler arasında anlaşmazlıklar, dolayısıyla harpleri intac edeceği cihetle, bu da topluluğun iradesine bağlı olmak gerekir.

Kararın “Netice” bölümünde ise, “Yukarıda zikrolunan sebepler itibariyle amacı kanuna aykırı düşmekte ve bu da vatandaşlar arasında huzursuzluk ve dolayasıyla bütün topluluğa zarar verebilecek durumun doğabilmesini intac edebileceği cihetle Dernek faaliyetinin intizamı âmmeye aykırı bir mahiyet taşıdığı netice ve kanaatine varıldığından, böyle bir cemiyetin idare heyetinde vazife deruhte etmiş olan sanıkların duruşma safahatında ve en son duruşma celsesindeki zabıtta yazılı bulunan savunmaları kabule şayan görülmediğinden reddiyle hareketlerine uyan” ilgili kanun maddeleri gereğince “takdiren 10’ar lira para cezası ile mahkûmiyetlerine… Sanıklar hakkında tayin olunan cezanın… ertelenmesine….. derneğin faaliyetlerinin şubeleri de dahil olmak suretiyle meni suretiyle feshine, yargıtay yolu kapalı olmak üzere 4/4/1953 tarihinde verilmiş bulunan karar”ın sanıkların ve vekillerinin “yüzlerine karşı tefhim kılındığı”nı belirtmişti.

Böylece mahkeme, savcının ve kendi atadığı bilirkişinin görüşlerini çürüterek reddetmiş, fakat gerek hükûmetin, gerek belli siyasî güçlerin, gerekse o sıralarda iyice şirretleşen malûm ve mahut basının baskıları sonucunda bulabildiği, tümüyle ‘doğabileceğini düşündüğü’ mevhum bir tehlikeyi bahane ederek, seksen şubeli bir fikir ve kültür kuruluşunu yok pahasına harcamış, yurdun dört bir yanında yakılan milliyetçilik meşalelerini ebediyyen söndürmüştü. O ışıklar söndürülmeseydi, ülkemiz elli yıldır karşılaşageldiği belâlarla karşılaşmayacak, atlattığı badirelerden uzak kalacaktı. Çünkü, TMD, bilimin, düşüncenin ve millî kültürün ışıklarını yurdun her yerine yayacaktı. Zaten, derneği kapatmak isteyen hırs ve şer odakları bundan korktular ve kuruluşunun ikinci yılını kutlamalarına yalnızca on gün kala bu taze, fakat çınarlaşmaya aday fidana kıydılar.

Yalnız Türk Milliyetçiler Derneği’ne değil, yüce Türk milletine ve kutsal vatanımıza da yazık oldu.

DÜZELTME

Orkun’un Mart 2002 tarihli 49. sayısında yayımlanan “Son duruşma ve karar” yazısının 31. sayfada bulunan 10. dipnotu, anlamı açıklamaya yetmeyen bir eksiklikle çıkmıştır. Doğrusu şudur;

10- Bu ibarenin metninde yer alan “vicdanından” sözü nedense alınmamış. Aslı “… vicdanından yeni bir seferin, manevî bir seferin emrini alacaksın”dır.

DİPNOTLARI

12- Bu sayının numarası Karar metninde (veya Yalvaç gazetesindeki alıntıda), yanlışlıkla 29 olarak verilmiştir. Doğrusu 20’dir.

13- Karar metninde “millet” yazılmış. Cümlenin akışına göre onun “millet” değil, “devlet” olması gerekir. Harhalde bir daktilo veya dizgi yanlışı söz konusu.

14- Bu da “devletleri” değil, “devleti” olmalıdır.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -