Şu Türk devlet ve toplulukları arasında başa güreştiğine inanan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetleri’nin en uygunsuz girişimlerinden birisi de Türk okulları adı altında şeriat yayma girişimcilerine yol açmış olmasıdır. Ancak oyunu oynayanlar bu kez biraz daha ustaca oynamaktadırlar. Bu sebeple de Türk okulları adı altında Doğu ve Kuzey Türk Devlet ve Toplulukları’nda şeriat kavgası verenler Araplar gibi ak çarşaflar giymiyorlar, devlet adamları ya da basın temsilcilerini açıkça “kâfirlikle” suçlamıyorlar. Devletle iş birliği içinde yüksek amaçlara doğru giderken onlar da el altından kutlu topraklarda şeriat kavgasının tohumlarını ekme kavgasını veriyorlar.
Bu konuyu incelerken çok titiz olmak gerek, çünkü incelemeye alınan kesimlerin biri Fethullah Gülen’in şeriat ordusu ise, öbürü de bu kesimi yandaş seçen devlet yetkilileridir. Devlet, elbette iyi düşüncelerle bu bölgelere açılmaktadır. Batı Türkeli/Türkiye hükûmetlerinin bu alanda seçtiği aracı kesim, devletle anlaşmalarını tek yanlı olarak el altından bozmuştur. Buna karşılık devlet, onların yerlerine yeni bir kesimi bu alana sürüklemedeki güçlüğü gördüğünden mi, yoksa değişik kesimlerden kişileri Doğu Türk Devletleri’ne göndermenin aralarında çıkacak itişmeler nedeni ile başarısızlığa yol açacağı düşünüldüğünden mi nedendir bilinmez ama bu konuda izlediği politikayı bir türlü değiştirememektedir.
Kaldı ki devletin bu alanda NURCU’ları aracı seçmesi de bir kezdeysok/rastlantı değildir. Adı geçen kesim Süleyman Demirel’in uzun yıllar başında bulunduğu partinin oy tabanı olmuştu. Üstelik bu kesimin Batı Türkeli/Türkiye’de 1980 öncesi hiç bir terör olayına katılmadığı kabul edilmektedir. Yurt içinde köktendincilerle uğraşan devletin bu konunun üstüne gidememesinin en önemli iki nedeni şöyle olabilir: Birincisi Fethullah Gülen’in kişilerinin uygulamaları ile devlete verdikleri sözlerinin çok değişik ve güven verici görünüşte olması. İkincisi de, bu kesimin devletle olan ilişkileri, onların olumsuz çalışmalarındaki yanlışları ortaya koymayı zorlaştırmaktadır. Batı Türkeli/Türkiye’de yaşayan ve olayları iyi bilen aydınlar bu konuda devlete çatmamaktadırlar, onlara göre; sivil bir akımın yaptığı yanlışı ortaya koyarken, onları destekleyen devlet de yıpratılmış olacaktır.
Ancak, Doğu ve Kuzey Türkleri’nin aydınlarına göre; bu kesimin verdiği zararın etkisi, Batı Türkeli (Türkiye) devletine Batı Türkeli (Türkiye) Türkü’ne ve en son olarak da okulların bulunduğu Doğu ve Kuzey Türkleri’ne ulaştı. İşte bu nedenle, Fethullah Gülen’in uzantılarına karşı çıkanların sesleri hem Batı’da hem de Doğu’da yükselmeye başladı.
Bu olaya ön yargılı yaklaşmak doğru olmayacağından, yalnızca gözlemlere ve görgülere dayalı bilgileri yazarak konuyu açıklamaya çalışacağım.
Amacım kesinlikle ne Fethullah Gülen’i, ne de ona yakın kişilerin kendilerini karalamak değildir. Sık sık tartışılan ve karşı görüşlülerden bile koruyucular bulabilen “şeriat ordularının” gerçek durumlarını ve Doğu Türk Devletleri’ndeki çalışmalarını gözler önüne sermektir.
Fethullah Gülen’in Türkelleri’ne yönelik çalışmalarını iki bölümde incelemek gerekir.
1) Eğitim ve yayın
2) Alım satım işleri (ticaret)
Eğitim ve yayın alanında yaptıkları çalışmalar: a) Yayın alanında uygulamaları: Zaman adındaki yazılı yayınları Doğu Türk Devletleri’nde Rus yönetimi dağılmadan önce çıkmakta olan ve şimdi de komünist eğilimi desteklemekte olan bugünkü yönetimleri de destekleyen gazetelerin bir eki olarak çıkmakta. Örneğin Kazakeli’nde Kazakeli devleti desteğiyle yayınlanmakta olan KAZAKİSTAN gazetesinin bir eki olarak çıkmaktadır. Ödenen yüksek bedel karşılığında adının önüne de Zaman getirilmektedir. Böylece Zaman Kazakistan adı ile çıkmaktadır.
Yayın özelliği; var olan yönetimi desteklemek ve onları övmek yönündedir.1 Batı Türkeli/Türkiye’de hiç kimsenin sevmediği ya da kızdığı bir önder de olsa, Fethullah Gülen’e bağlı yayın organlarında bıkmadan övülürler. Burada amaçları devlet yönetiminin yakınlığını kazanmaktır. Bu konuda içtenlikli de değiller. Türkçe yaptıkları yayınlar Lâtince harflerle yazılmaktadır ve okuyucuları çok sınırlı kalmaktadır. Bu konuda en çok zarar gördüğünü öne sürenler Türk Cumhuriyetleri’ndeki Ulusçu Halk Cepheleridir.2 Halk Cepheleri ile Fethullah Gülen’in yayınları arasında bitmeyen bir cavlık (düşmanlık) başlamıştır. Bunların bunca sinirlenmeleri Fethullah Gülen’in yayınlarında kendileri ile ilgili hiçbir habere yer verilmezken, Moskova yanlısı kişi ve kuruluşlara övgüler yağdırılmakta oluşundandır.
Bugünkü Doğu Türk Devletleri yöneticilerinin Fethullah Gülen’in yayınları üzerine düşünceleri şöyle: “Bu insanlar Batı Türkeli/Türkiye’de şeriat uğraşı veriyorlar, ancak burada namazlarını gizli kılıyorlar. Dinle imandan çok alış verişle uğraşıyorlar. Bizim hükûmetimizin uygulamalarını övüyorlar. İçtenlikli olmasalar da Batı’daki işçi Türkler’den topladıkları, Arap ülkelerinden sağladıkları yardımları ve Türk devletinden aldıkları devlet yardımlarını bizim yurdumuzda kullanıyorlar. şimdilik bizim düşüncelerimize ters düşen çalışmaları yok.”
Doğu Türk Devlet ve Toplulukları’nda halkın Fethullah Gülen’in yayınları üzerine görüşleri: Zaman adı altında yapılan yayınlar etkili ve içtenlikli görülmediği gibi okuyucusu sınırlı durumdadır. Zaman yayınları, ne yapmak istediğini gizleyerek bize ne verebilecektir? Hükûmetin en kötü uygulamalarını en iyi diye sunarsa kimi inandırabilir?
Zaman Gazetesi aldatmacası: Zaman gazetesini Doğu Türk Devletleri’nde çıkarıyoruz diye Türkiye ve Avrupa’daki Türklerden yüklü para toplayan Fethullah Gülen’e bağlı ümmetçi kesim, gazete çıkarma konusunda da aldatmaca yapmaktadır. Bakınız, Kazakeli’nde çıkardıklarını öne sürdükleri Zaman Gazetesine! Kazakeli’nde eskiden beri çıkmakta olan Kazakistan Gazetesi’ne yüklü para ödeyerek Kazakistan’ın önüne Zaman eklettirmektedirler. 16 betli (sayfalı) olan bu gazetenin içine bazan bir bazan iki beti Türkçe ve zamancıların övgüsüyle dolu satırlardan oluşmaktadır.3
Fethullah Gülen’in Okulları:
Genel Durum: Bu okullar devlet desteği ile açılan okullar olduğu için, okulların bulundukları bölgedeki elçilikler ve konsolosluklar yada değişik devlet yetkilileri bu okullara uğrayıp gözden geçirmektedirler. Bunun yanısıra Fethullah Gülen’in görevli kıldığı kişiler de öy (zaman) içinde özellikle kendileri gibi düşünmeyen gazetecileri, iş adamlarını ve politik parti yetkililerini çağırıp okullarını gezdirip tanıtmaktadırlar. Bu gezilerin ve tanıtımın sonunda da pek çok kişi ve kuruluşun övgüsünü alabilmektedirler. Çünkü böylesi gezilerin öncesinde tanıtılacak okulların duvarlarına hemen önceden hazırlanmış Atatürk’ün resimleri vede Atatürk’ü anlatan yazılar iliştirilmektedir. Öğretmenlerin ise giyimleri ilgi çekmeyecek şekildedir. Ancak öğretmen eşlerinin tamamının başları kapalı ve dış dünya ile ilişkileri yok denecek kadar azdır. Öğretmenlerin kendi ömürleri de çalıştıkları okullarla evleri arasında geçmektedir. Çok olsa yanı okulda çalışan bir başka öğretmenin evine çay içmeye gitmektedirler. Bu durum, pek çok öğretmenin ruh sağlığını bozmuş, bazı öğretmenler geri dönmede aceleci olmuşlardır. Yaşadıkları bir başka sıkıntı da pek çok öğretmenin eşlerinin düşük eğitim almış olması nedeni ile ömürlerini mutfakta geçirmekte oldukları yönündedir. İçinde bulundukları toplum (Kazak, Kırgız, Özbek ve diğerleri) eşiyle çocuğuyla çoluğuyla, kızıyla kızanıyla geçimlerini kazanma ve yüksek eğitim alma yolundadır. Nurcu eğitimcilerin, müslümanlıkları eksik diye küçümsedikleri Doğu Türk Devlet ve Topluluklar halkının sıradan bir kişisi bile yüksek eğitim görme çabası içinde olduğundan Fethullah Gülen’in eğitim ordusu temsilcilerinin az eğitimli eşleri ile konuşacak konu bulamamaktadırlar. Bu olayın bir yanı, öbür yanı ise bu kadınların bir yabancı dilleri de olmadığından, kocaları ve onların meslek arkadaşlarının eşlerinden başka hiç kimse ile ilişki kuramamaktadırlar. Gelelim öğretmenlerin kendilerine: onlar da genelde yabancı dil bilmemektedirler. İngilizce dersi verenleri dışındakiler, Batı Türkeli/Türkiye Türkçesi’nden başka dil bilmemektedirler. Uzun süre bir Türk Cumhuriyeti’nde kalmış olanlar ise çat pat bölge şivesi öğrenerek ancak günlük konuşmaları yerine getirebilmektedirler. Bir konunun derinlerine inecek seviyede bölge dilini öğrenememektedirler. Bunun da nedeni önce Rusça öğrenmeye yöneldikleri için sonradan bölge diline yönelmeler oluyor, ancak ne biri ne de öbürü yeterli seviyede öğrenilmemektedir.4
Fethullah Gülen’in eğitim ordularındaki bir başka eksiklik ise pek çok öğretmenin Batı Türkeli/Türkiye’de öğretmenlik diplomasını almamış olmalarıdır. Aralarında lise mezunu yada mühendis olup da kendi alanı dışında görev alan pek çok öğretmen görülmektedir. Kaldı ki okullarında görev yapan yerliler (Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Saha) bu sırlarını bilmektedirler. Zaten pek çok kişi de bu bölgeye yalnızca öğretmenlik yapmaya yada kendi söyleyişlerine göre “ilâyı kelimetullahı” yaymaya gelmemiş, buralarda üniversite eğitimini tamamlamaya gelmişlerdir. Üstelik bunu da yerli halktan gizlice yürütmektedirler. Örneğin Kazakeli’nin Pavlodar kentinde görevli olan bir öğretmen Almatı’da üniversite bitirmeye çalışmaktadır. Almatı’da çalışan bir öğretmen ise başka bir kentte üniversite bitirmeye çalışmaktadır. Neden mi? Eğer bu kişiler çalıştıkları kentlerde üniversiteyi bitirmeye kalksalar, öğrenci ana-babaları çocuklarına eğitim veren kişilerin kendileri üniversite bitirme yolunda diye çocuklarını bu okullara göndermek istemeyeceklerdir. Bu konuda da öğretmenlerin bitirmek istedikleri bölümlere nice hediyeler yağdırdıkları dedikodusu üniversite çevrelerinde söylenmektedir. Bu demek değil ki buralarda görevli öğretmenlerin hepsi diplomasız. Diplomalı azınlığı, okulları gezen her kişi sezebilmektedir.
Gelelim şu İngilizce konusuna: Almatı’daki liselerinde İngilizce dersi veren öğretmen beğin verdiği bilgi ışığında anlaşılan Ders kitapları ve kullandıkları yol (metod) öylesine çağdaş da değil. Tam on-onbeş yıl önce İngilizlerin kullandıkları kitaplar. Bu konuda abartıldığı gibi iyi bir eğitim verildiği yok. Gelelim işin bir başka yönüne: 1997 yılı Temmuz ayının son günleriydi Almatı Üniversitesi’nden bir ilim eri (adamı) beni görmeye geldiğinde benimle Türk liseleri adı altında uğraş veren Fethullah Gülen’in okulları üzerine konuşmak istedi. Öncelikle bu okullarda verilen eğitimi, daha sonra da verilen diplomaların nerede ve nasıl geçerli olacağını, bu okulları bitirenlerin sonlarının ne olacağını sorduktan sonra kendi gözlemlerini de bana anlattı. Artık halkın gözlerinin açılmakta olduğunu, bu okulların sıradan bir Kazak lisesinden daha bilimli olmadığını öne sürdü. “Bu okullardaki seviye zamancılarca övülürken, bizim çocuklarımız geleceği belirsiz, diploma geçerliliği şüpheli okullarda okutulmaktadır” diye görüşlerini dile getirdi. Ben bu okulların özel olduğunu, beğenmeyenin çocuğunu yazdırmaması gerektiğini vurguladığımda bana verilen karşılık şu oldu; “Bu okullar Fethullah Gülen’in adıyla gelseydi bir Kazak ocağı da (ailesi) çocuğunu böylesi okullara yazdırmazdı. Bunlar, bizim elimize Türk Lisesi diyerek, Türklüğü öne çıkararak, arkalarında devlet desteği olduğunu sezdirerek geldiler. Yıllar sonra anladık ki bu okulların arkasında Batı Türkeli/Türkiye’de şeriat uğraşı verenler varmış. Türk devleti, bize daha açık ve güvenilir kişi ve kuruluşlarla yanaşmalıdır.” diye görüşlerini açıkladı.5
Bir başka devlet görevlisi: “Bu okullar, bizim elimize/yurdumuza çok büyük övgülerle geldiler, okulların dış görünüşü, araç gereçleri çok iyi olunca bizim beklentilerimiz yüksek idi. Ancak öy (zaman) gösterdi ki alınan sonuçlar sevindirici değil. Öğretmenleri tanıştıkları Kazak Türkleri’ne şeriat öğretmeye kalkınca araya soğukluk girmektedir. Üstelik kendilerine bağlı üç beş okulun öğrencilerini bir araya getirip, kendi öğrencilerini yok yere telekey (dünya) birincisi diye duyuruyorlar. Ayrıca bu haberi de kendilerinin “Zaman” gazetesinde yayınlıyorlar ve kendi yandaşlarına duyurup camilerde daha çok para toplama yoluna gidiyorlar.”
Yine Fethullah Gülen’in okulları üzerine bu okullarda Sahaeli’nde görevli olan Doçent Mohammed Agamali şu yorumu yapmaktadır: “Ben yıllar öncesinde Sahaeli’nde görevlendirildim. Bu okulların görevlileri bize, sorumlu olduğumuz okullar açılmadan çok önce aylık ödemeye başladılar. Bizim Sahaeli’nin Yakut kentinde üniversitemizin bir odasını kiraladılar. Bu odayı bütün telekeye (dünyaya) Sahaeli’nde üniversitemiz var diye duyurdular. Pek çok paralar topladılar. Daha sonra öğreticiler geldi. Eğitim başladı. Ancak Afrika’da bile bir üniversiteyi bitirseniz bir yere gelirsiniz ve düşük de olsa bir seviyesi vardır. Belli ki bu okulların ne başı ne de sonu vardır. Ben Avrupa’ya gidince yandaşları beni bu okulları övmeye zorladılar. Bu kesimin elinde para çok ve bu para gücü ile kendilerini kabul ettirme yoluna gidiyorlar. Avrupa’ya gittiğimde, Hollanda’da bu kesimin yayıncıları ve Zaman gazetesi habercisi benimle görüşme yaptı. Bana sorulan bütün sorular Fethullah Gülen’in eğitimcilerinin ne büyük çalışmalar yaptıklarını onaylattırıcı nitelikte idi. Ben onların görevlilerinden birisiyim, ancak verimli ve sonuç alıcı çalışmaları yok deyince ne telegöstericiye (televizyon) ne de gazeteye haber basmadılar. Bu görevle Sahaeli’ne gelen öğretmenler toplumdan dışlanmış, kendi aralarında ömür sürmektedirler. Bunlar güven verici çalışmalar yapmamaktadırlar. Halk bunları Arap paraları ile din yayıcılığına çıkmış kişiler olarak görmektedir. Çünkü Türkçe’den çok Arapça sözler kullanmayı seviyorlar. Batı Türkeli Türkiye’den çok, Arap ülkelerine saygıları var.”6
Yine Sahaeli’nde Bölge Eğitim görevlisi Olga Markovna (yönetici) şunları söylüyor:
“Bu kişiler, bizim elimize Türküz diye geliyorlar, ancak ya İngilizce ya da Arapça’nın övgüsünü yapıyorlar. Bol paraları var. Güçlerini para ile göstermeye çalışıyorlar. Türk kültüründen ya da yaşantısından söz etmekten kaçınırlar, yaptıkları işler güven vermemektedir. İşlerini yaptırabilmek için rüşvet vermekten kaçınmazlar. Bizde devlet, bunların Arap ülkeleri için çalıştıklarını kabul etmektedir. Öy (zaman) içinde kendileri de Arap ülkelerine bağlılıklarını belirtmektedirler. Türkiye’nin Kemalistler’in ve dinsizlerin elinde olduğunu söylemektedirler.”7
Bu bayan, adının yazılmasını istemedi ancak gereği olduğu ve öyü (zamanı) geldiği için yazıyorum. Bir başka Fethullah Gülen’in okullarında da görev yapmış, eğitimci Almatı’dan şakenkız B. şu açıklamayı yapıyor:
“Fethullah Gülen’in eğitim ordusu diye kendilerini tanıtan bu kişiler genelde beceriksiz, bazıları diplomasız ve hazırlıksız görevli olarak gönderilmektedir. Bazıları canından bezmiş, bazıları ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Eşleri evlerde kapalı kalmış, toplumdan dışlanmışlardır. Eğitimden ziyade para kazanmak, iş kurmak isteyenleri çok. Bu kişiler nedense Türk kültürünü tanıtmaktan kaçınmaktadırlar. Bir okulda görev yapan 25 öğretmen varsa, birbiri ile iyi geçinebilen 3 ya da 4 öğretmen bulunmaktadır. Onlar toplumu, toplum da onları dışlamış durumdadır.” dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürüyor.
“Bunlar, kimi nasıl ve ne şekilde eğitebilecekler? Batı Türkeli/Türkiye’de işsiz olan Fethullah Gülenciler eğitim ordusu adı altında bizim ellere yollanmaktadırlar. Aralarında çok iyi kişiler de var. Ancak Türklük sevgisi olan pek az kişi görebildim.”
Olayın Bir Başka Yönü:
Namık Kemal Zeybek, hem devleti hem de uluşçuluğu (milliyetçiliği) kendi çıkarları için kullanan ve devletin eliyle şeriat kavgacılarını Doğu Türk Devletleri’ne taşıyanlardandır. 1995 yılında Hollanda’ya geldiğinde devletin diyanet teşkilâtınca tutulan bir salonda bu yoldaki çalışmalarını kısaca anlatarak başörtülü ve aşırı dinci kesime moral vermişti. Ben o anda yine Cumhurbaşkanı danışmanlarından olan Namık Kemal Zeybek ile özel ilişkisinin de olduğunu işittiğim bir bayan kişiye Doğu Türk Devletleri’ne gönderdikleri kişilerin topluca Atatürk düşmanlığı yaptıklarını ve bunun durdurulması gerektiğini belirttim.8
Namık Kemal Zeybek, Türkiye’deki kişileri kendisini devletin imkânlarını kullanarak bu “şeriat ordularını” desteklemekle genelde iyi yaptığına inandırabilir, ancak Doğu Türk Devletleri’nde yaşayan ve işi iyi bilenleri değil. Ne acıdır N. Kemal Zeybek, ulusçu kişilerin saygı ve inceliğinden gelen suskunluklarından yararlanıp, tek yanlı olarak yaptıklarının iyi olduğunu bu kesimin yayınlarında sık sık anlattı. Sayın Namık Kemal Zeybek, Doğu Türk Devletleri’nde Nurcu öğretmenlerin şivesi ile “ilâyı Kelimetullah Kavgası” verdiğini de dindar kesime hep üstü kapalı olarak belirtiyor. Doğu Türk Devletleri’ndeki öğretmenlerinin Atatürk düşmanlığı yaptıklarını gizlemektedir. İşte en tehlikeli durum da şudur; Türk’ün adını, parasını, devletini kullan ve Arap kültürünü yay.
M. Mirzagul, Almatı/Kazakeli’nden, Kazakeli gençlik örgütlerinde tanınan bir kişidir. 1995 yılında karşılaştığı Kazak Türk Lisesi öğretmenlerini şöyle anlatıyor: “Liseye gittiğimde Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelmiş olan pek çok öğretmenle karşılaştım. Onlar dürüstçe yaptıkları çalışmalardan bir sonuç alamayacaklarını söylüyorlardı. Bölge halkı ile aralarında dil ile izlenen politika yönünden büyük anlaşmazlıklar olduğunu, Kazak Türk’ü öğrencilerin tutucu öğretmenlerden çok etkilenmediklerini, yaptıkları cömertliklerin kimin işine yaradığını anlayamadıklarını anlatarak acınıyorlardı. Öğretmenlerin arasında bunalıma düşenlerini de gördüm. Hepsi de içinde bulundukları toplumla kaynaşamamanın burukluğunu yaşıyorlardı. Öğrencilerin geleceklerinin belirsiz olduğunu anladıklarını, bu liselerde verilen derslerin onların üniversitelerdeki alacakları derslerle uygunluk sağlamadığını, namazlarını gizli kılmalarının da ayrı bir eziklik olduğunu belirtiyorlardı. Bu öğretmenlerin geriye dönüşe yeltendiklerini, bazılarının da kararsızlığa sürüklendiklerini gördüm.”
Alım Satım İşleri (ticaret):
Bu konuda epeyce yol almış görünüyorlar. Çünkü iş para elde etmeye gelince herşey “mübah” serbest oluyor.
1995 yılı idi, Zaman alım-satım ortalığına (merkezine) gittim. Kazakeli Halk Cephesi ile aralarındaki bir anlaşmazlığı çözmek istedim. Kapıdaki kapıcılarının ihtiyar bir Rus kadın ve yöneticilerinin de eski bir Dev Solcu olduğunu gördüm. Beni içtenlikle karşıladılar. Görüşmemizin sonunda, kendilerinin yönetimdeki eski komünistleri desteklediklerini anladım. Ancak ilgimi çeken bir olay vardı. Almatı’da dini hiç bilmeyen, ancak dini diline dolayan, Araplardan destek alan ve Araplar gibi ak giyimlerle kendini tanıtan Amantay Asılbek’i de desteklediklerini öğrendim. İkinin biri bu kişi Zaman gazetesine çıkmaktaydı. Bu kişi, Arap paralarıyla ABD’ye giderken bir bilet de Zaman gazetesinden bir gazeteciye ayrılmıştı.9 Ben çağrılsam da katılmadım. Daha doğrusu paranın geldiği kaynaktan dolayı katılmak istemedim.
Bu kesim parayı su gibi kullanıyor. Yeri geldiğinde büyük zararlar etmeyi göze alabiliyorlar. Kazakeli’ne ilk geldikleri yıllarda beş milyon dolara yakın paralarına birlikte çalıştıkları bir Kazak Türk’ü (Mokambet) el koydu. En güvendikleri kişi para kaynağının Araplar olduğunu öne sürüp gazeteyle ilgili bütün mallarına, evlere, arabalara, çalışanların ve gazetenin birikmiş paralarına el koydu. Milyonlar bir anda uçup gitmişti. Ancak hemen buna sünger çekilip, yenisi açıldı. Yine Moskova’da satın alınan bir TV. kanalına pek yüksek tutarda para ödenmiş ve iyi çalışmayan bir kanal alınmıştı. Ancak bir yenisi birsürü para verilerek yeniden alındı. Bu kesimin paradan yana çatağı (problemi) yok. Acaba Türk devletini temsil edenler, başta N. K. Zeybek olmak üzere bu su gibi akan paralara mı kapılarak bu kesime yol veriyorlar? Bu kesimi yurt içinde ve yurt dışında şirin gösteren tek yönü ellerinde dönen yüksek ölçülerde paralarıdır. Doğu Türk ellerinde (devletlerinde) kaba saba para kazanma sevgisiyle her türlü kişilerle türlü türlü malları ortaya sürmektedirler. Gerekirse kanunları bile çiğnemektedirler. 1993-1994 yıllarında Almatı bölge mahkemesinden ceza alarak kaçak iş yapmaktan ve vergi kaçırmaktan kayıtlara da geçmişlerdir. Alım satımda hiçbir kural tanımamaktadırlar. Her türlü kişilerle iş birliğine girmektedirler. Ancak bölgeye yardımcı olacak yatırımları yoktur. Bisküvit, çikolata gibi hep tüketime yönelik işlerle uğraşmaktadırlar.10 Avrupa Türkleri’nden topladıkları (hayır-hasenat) yardım paralarını da böylesi bisküvit gibi şeylerin satımına çevirmektedirler. Pek çok Doğu Türk elleri’nde çarpılıp dolandırıldılar, ancak paraları akmaya devam etmektedir. Pavlodar’da bir cami açıp geliri ile üç dört işyeri açan kişi de bunlarla birlikte çalışmaktadır. Kazak Türkleri’ni de dinden ve imandan soğutmuşlardır. Yıldırım soyadlı bir yurttaşımız, Tatar Türkleri göçmenlerinden olsa gerek 1992’lerde Pavlodar’a gelip yerleşmişti. O geldiğinde bölge halkınca çok güzel karşılanmış, kalacağı ev öğrencilerimizce badana boya yapılmıştı. Gençler, onun görev alacağı camide onun manayında (etrafında) toplanmışlardı. Gençler. kızlı erkekli arı gibi çalışırken bir başka yandan da paralar toplanıp, Ruslara ve onların dinlerine karşı güçlenilecekti. Az bir öyden (zaman) sonra toplanan paraların sayın hoca beyce (efendice) kendi için kullanıldığı anlaşılınca cami manayında toplanan gençlik dağıldı. Ya ölümü bekleyen yaşlılar, ya da gidecek yeri olmayan küçükler geriye kaldı. Bu olay bizlere, Batı Türkeli/Türkiye’de yaşayan bazı kesimlerin nasıl dini kendi amaçları için kullanmaya alıştıklarını gösterdi. şimdi adı geçen hoca efendinin en az üç işyeri ve yüklü parası var. Bölgedeki Kazak Türkleri ise, artık, camilerin bir sermaye elde etme yeri olduğuna inandılar. Üstelik başörtüsü çatışmasını araya sokup pek çok kişiyi dinden soğutmuşlardır. Kaldı ki sayın Yıldırım hoca için, şimdi kendi söyleme biçimiyle “ilâyı Kelimetullahı” yaymak değil, kapital yığmak önemlidir.
Bu ve bunun gibi çalışmalara iyi amaçlarla başlansa da çok başka olumsuz sonuçlara varılmış oldu.
Kırgızeli’nden bir doçentin görüşlerine yer verelim. Ejiat adındaki bir ilim ilerletme kuruluşunun başkanı Ömürzak: “Zamancı/Fethullahçı kesim ülkemize devlet kuruluşu gibi geldi. Bir yanda Türk devlet adamlarınca kullanıldılar. Öbür yanda da onlar bize ATATÜRK’ün ne kadar kötü olduğunu belirtiyorlar. Türkiye’de devletin laikçilerin elinde olduğunu, Doğu Türk Devletleri’nin de Batı Türkeli/Türkiye’ye benzememesi gerektiğini anlatıyorlar. Biz bu kişilerle, Türk kişileri diye ilişki kuruyoruz. Onlar da bize, Türklüğü dışlayarak ümmetçilikle yaklaşıyorlar. Ancak biz Kırgızeli Türkeli olarak onların düşüncelerine değil, ellerindeki para gücüne yaklaşıyoruz. Biz yaklaşmasak onlar eski komünistlerle ortak olacaklar! Eğer bu kişiler Türk Devleti’nin desteğini alıyorlarsa siz, kendi devletinize karşı uyanık olunuz”11 demişti.
Eskiden bu konuda bir bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Danışmanlığını elinde tutmuş olan Namık Kemal Zeybek de yine bir kısım yardımları bir tokalı’nın yakınlarına Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’ne aktarmış, şimdi orada “hizmet” yararlı bir iş yerine, içkiler içilmektedir. Özellikle Kafkaselleri’nden hem devletin hem de Nurcu akımdan Fethullah Gülen’in paralarının büyük kısmı “mafyanın” başıbozuklukların eline düşmüştür.12 Yine Namık Kemal Zeybek’in Karaçay Çerkes Cumhuriyeti’ndeki bir temsilcisinin (kendisinin yakınım diye andığı) Karaçay Çerkes Cumhuriyeti’ndeki çalışmaları, bırakın Nurcu’ların (Saidi Nursî’nin) İslâm anlayışına, Tevrat’a, İncil’e ve Zebur’a da uymamaktadır. Bu kişileri yoldan çıkaran ise cennet vadederek saf müslümanlardan toplanan ve Namık Kemal Zeybek aracılığı ile Batı Türk Devleti/Türkiye’den aktarılan paralardır. Bu yazıyı yazmaktaki amacım, gizlediklerini ve gizleyebildiklerini sandıkları çok olayları bilenlerin olduğunu onlara işittirmektir. Yine 1995 yılında Fethullah Gülen/Zamancılar’ın görevlilerinden (Avrupa için yetkili kişi) Halit Esender ile görüşmemizde kendisine Avrupa ülkelerinde topladıkları yüksek tutarda paraları, Doğu Türk Devletleri’nde iyi kullanamadıklarını, paraların bir kısmının Avrupa’daki yöneticilerce, bir kısmının da Doğu Türk Devletleri’nde çarptırıldığını, milyonların kaptırıldığını, ya da amacın dışında kullanıldığını; Kazakeli, Kırgızeli ve Moskova’daki başarısız girişimlerini, edilen zararları canlı bir gözlemci olarak anlatınca şöyle karşılık verdi. “Evet, biz oralarda tecrübesiz olunca alım-satım işlerinde ve basın yayın işlerinde aldatıldık. Ancak bunu ben toplumda tartışmak istemem. Önemli olan, biz bunca parayı kumara ve içkiye yatırmıyoruz” diyerek savunma yapmıştır. Bundan sonra ben, kendisine:
“Sizler, Avrupa Türkleri’nden Doğu Türk Devlet ve Toplulukları’ndaki halkın çocuklarını parasız okutacağız diyerek paralar topluyorsunuz ancak oralardaki okul yöneticileriniz peşin para alarak çocukları kayıt yapıyorlar. Avrupa’da ise paralarını aldığınız kişiler de, kendi paralarıyla çocuk okutulduğunu sanıyorlar.” dedim.
Görüşmemizden son derece sıkılan kişi aynı gün Amsterdam kentinden çağrılan kişilere Fethullah Gülenciler’in Doğu Türk Devletleri’nde nasıl başarılı çalışmalar yapmakta olduğunu anlatacaktı. Ancak benim orada bulunmam onun atıp tutmasını engelleyeceğinden, dinleneceğini söyleyip bizden ayrıldı. Bu kişiler şimdiye kadar Avrupa’daki Türklerden milyarları toplayabiliyorlardı. Ancak son yıllarda topladıkları paralarda büyük düşüş başlamıştır. Bu da onlara, yaptıklarını gözler önüne sermek zorunluluğunu doğurmaktadır. Bu nedenledir ki aralarında bir dağdarış (kriz) başlamıştır.
Sonuç: Devlet, bir yanda Nurcuların Fethullah Gülen’e bağı olan kesimini, Doğu Türk Devletleri’ne açılmada bir yandaş olarak seçmiş, öbür yandan kökten dinci/ümmetçi kesime karşı savaş açmış durumdadır. Türkiye devleti aracılığıyla, Türk kimliğini kullanarak, Doğu Türk Devletleri’ne gelmiş olan Nurcular, yıllardır oralarda üstü örtülü ümmetçilik kavgası veriyorlar. Bu çarpıklık ise, devletin üst yönetiminde yer alan kişilerin Nurcular üzerine değişik düşünceler taşımalarından kaynaklanmıştır. Beklenen şudur; Batı Türkeli/Türkiye’yi ve onun anayasasını korumakla görevli olan Türk ordusunun, korumakla görevli olduğu devletin gücü ile Doğu Türk Devletleri’ne ümmetçiliği yayma uğraşının önlemesi beklenir. Yoksa, her konuda kaynağı pek belli olmayan paraları saçan Fethullah Gülen’in bugünkü politik partilerce engellenmesi beklenmemelidir.