Ana Sayfa 1998-2012 Sevr, Kopenhag, Şeyh Sait ve Öcalan

Sevr, Kopenhag, Şeyh Sait ve Öcalan

08.06.2002 akşamı birkaç TV kanalında AB ile ilgili açık oturumları, bilinçli bilinçsiz tartışmaları ibretle dinledim. Tarihi bilmeden, cereyan eden hâdiselerin yarattığı derin izleri, Türkiyemizden yana kayıpları, Türklüğe zararlarını göz ardı ederek programcıların karşısına geçip Karen Fogg’un ve yandaşlarının dediklerini dolaylı yollardan dile getirenler gelecek neslin refahı yerine bağımlılığına yardımcı olacaklarını bilmezlikten gelmektedirler.

- Reklam -

Sevr Antlaşması paranoyası içerisinde veya saplantısında değiliz, Sevr bir gerçektir, hazırlayanların inandıkları gerçeğidir, uygulanması için dün olduğu gibi bugün de na lazımsa onu yapmaktadırlar.

Musul’u Türkiye’den koparmak zengin yer altı kaynaklara sahip olmak isteyen İngiltere, 1800 yıllarından itibaren Güneydoğu bölgemize misyonerler ve şarkiyatçılar gönderip bölgede yaşayan insanlarımız arasında tefrika yaratarak şanlı Osmanlı Devleti’ni parçalama gayretleri içersine girmiş, plânlar hazırlamış, anlaşmalar imzalamıştı.

Kürtçülük hareketi içinde İngiltere kendi çıkarları doğrultusunda bu insanları iyi yönlendirmiş, verdiği sözleri de para ile takviye ederek Kürdü, Kürdistan’ı yaratarak Türk Milletini her zaman zor durumlara sokmuştur. “Kürt sorunu bizim sorunumuz ama bunun çözümü yaşadıkları topraklarda olmalıdır.” diyen uygar Avrupa ülkelerinin yerini 1945’lerden sonra ABD’nin aldığını görmekteyiz.

Şeyh Sait’in Cumhuriyet tarihimizde çok önemli bir yeri vardır. Gönül isterdi ki ve de elimizde olsaydı, ders kitaplarında bu vatan haininin para kaynağı çocuklarımıza detaylı olarak anlatılmış olsun. Kardeşlik kisvesine bürünmüş bu haini, hainleri her Türk çocuğu bilsin öğrenmiş olsun.

İngiliz altınları karşılığında her karışı atalarımızın kanıyla sulanan topraklarımızda sözde Müslüman Kürt Devleti kurmak isteyen, bin bir meşakat içinde savaşan, ama gönlü Türklük, vatan, toprak aşkıyla dolu olan Mehmetlerimizi bugün olduğu gibi arkadan vuran, saldıran, Kerkük’e yaptıkları gibi yakan yıkan Şeyh Sait ve aveneleri, genç Cumhuriyetimizi, yedi düvele karşı Kurtuluş, bağımsızlık destanı yazanları, güç durumda bırakarak ayaklandılar, ihanetin en büyüğünü yaptılar, MİSAK-I MİLLÎ SINIRLARIMIZ İÇİNDE OLAN MUSUL VİLÂYETİNİ KAYBETTİRDİLER.

Musul Vilây etini (Musul, Erbil, Kerkük, Süleymaniye) yitirmekle yalnız 3 milyon Türk perişan olup erimedi. Zengin yer altı kaynaklarını ele geçirip Türkiye’nin gelişmesine, kalkınmasına her zaman engel olan düşmanlarımızda kalmasını sağladılar 1925 yılındaki isyanlarıyla.

- Reklam -

Irak’taki Kürt, Kürtçülük konularını ilk önce İngilizler, daha sonra da ABD üstlenmiş, himaye etmiş, geliştirmiştir. Molla M. Barzanî 1944 yılında Irak Devletine isyan edip haklar istemişti. Halbuki Irak Anayasasında adları yazılı Kürt bölgelerinde eğitim Kürtçe idi ama onlar yalnız ana dillerinde eğitim istemiyorlardı, zikirleri başka idi: Bağımsız TOPRAK. 1947 yılında Irak Ordusuna yenilen Barzanî, Türkiye üzerinden Sovyetler Birliği’ne sığındı. 14 Temmuz 1958’de Irak’ta ihtilâl oldu, affa uğrayan Barzanî ve adamları 6 Ekim 1958’de Irak’a dönüp törenle karşılandılar. Kürtlere otonomi verildi. Ancak Kerkük’ün, yani petrol bölgesinin otonomi sınırları dışında bırakılması ihtilâfa neden oldu, isyan tekrar başladı.

KDP’nin kurulması ile siyasallaşan Barzanî yalnız Irak’taki Kürtlerin haklarını, Kerkük’ü istemekle kalmıyordu, TİP şemsiyesi altında toplanmaya başlayan Türkiye’deki Kürtler Marksist-Leninist esaslarına dayanan bir toparlanma içine giriyorlardı. Komünizm o dönemlerde dünyada ve Türkiye’de moda idi, siyasal Kürtçüler bundan azamî derecede yararlanıyorlardı, yararlanmaları da gerekli idi. Çünkü öyle isteniyordu. Hem Türkiye karışacak, sağ-sol ortaya çıkacak hem de Sevr’de atılan Kürtçülük tohumları canlanacaktı. Türkiye’deki Kürtlerin SOL yana kayması ABD’nin işine gelmiyordu. ABD ve İsrail yanlısı, aynı zamanda o günden bu güne kadar onların desteğiyle ayakta duran KDP aldığı tavsiyeler doğrultusunda Türkiye’de Kürtçülerle de iş birliğine girerek siyasal Kürtçülüğün 1960’lı yıllardan sonraki hareketlenmesine, teşkilâtlanmasına yardımcı olmuştur. PKK’nın ileri yıllardaki vatanı kana bulayan hainliğinin tohumlarının atılması o yıllara rastlar. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin kurulması, Doğu Devrimci Kültür Ocakları, sonuçta tarihte benzerine az rastlanan Öcalan Abdullah’ın ortaya çıkması, anavatanımıza mal ettiği bedeller. Ben affetsem Tanrım ekmeğini yediği, suyunu içtiği, evlâdını öldürdüğü bu haini affeder mi?

Dostumuz, müttefikimiz ABD her yönden siyasî olarak Kuzey Irak’taki alt yapısı tamamlanmış olan, adı da konulan oluşumu ve başında olanları destekliyor. Sık sık Kürt ileri gelenleri ABD’de toplanıyor, kararlar alınıyor. Bütün bunlar ne anlama geliyor acaba?

Amacım kimseyi veya herhangi toplumu eleştirmek değil, tarihe bir nebze de olsa ışık tutmaktır. Karanlıkta kalan veya yazılmasından, söylenmesinden çekinilen gerçekleri tarihçiler ve kendilerini siyasal bilimciler olarak tanıtanlar araştırmalıdırlar. Yeni nesillere Türkiye’nin Türk milletinin, bu vatanın, ne zorluklar içinde karşısına çıkan engelleri yenerek nasıl kurtulduğunu, düşmanla el birliği, iş birliği yapanları açık olarak sunmalıdırlar. Onun için bazı önemli olayları yazılarımızda tekrarlamaktayız. Meselâ Kürt haritasını, marşını aylar önce ORKUN’da yayınladık. Ama görmekteyiz ki yumurta kapıya geldikten sonra ana dil (Türkiye Cumhuriyeti’nde tek ana dil vardır o da TÜRKÇEDİR) hem de devletin eliyle meclise gelmeden, kamu oyu aydınlatılmadan “Muhipler” tarafından her gün müspet yönde tartışılmakta, önerilmektedir.

18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı toplanır, en önemli maddesi Osmanlı Devleti’nin geleceği yani parçalanması konusudur. Amaç Türkleri İstanbul’dan bir an önce kovmak, Anadolu’dan çıkarmak, Ermenistan’ı, Kürdistan’ı ve zengin yer altı yataklarına sahip, sömürge hâline gelmeleri kolay Arap devletlerini kurmaktı. Bu istekler ABD Başkanı Wilson tarafından da ileri sürülüyordu. O da konferansa katılmıştı. Bu konferansa müracaat eden Osmanlı tebası Ermeniler bizim topraklarımızda devlet kurmak istiyorlardı.

- Reklam -

Kürtler Wilson Prensiplerinin hayallerine bugünküler gibi kapıldılar. Osmanlı Âyân Meclisi üyesi (TBMM’sinde 80 yıl sonra bazıları gibi) Şeyh Abdülkadir başkanlığında İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğine giderek Ermenistan’a devlet kurmak için söz verilen bölgelerde daha çok Kürtlerin bulunduğunu, bütün Doğu Anadolu bölgesini içine alan bağımsız bir Kürdistan Devleti’nin kurulması gerektiğini söylediler (Kurtuluş Savaşı devam ederken Kürtçüler müstevli devletlere karşı bize yardım edeceklerine toprağımızı istiyorlardı). Daha sonra İstanbul’da bir komite kurulur. Komite 2 Ocak 1919’da İngiliz Yüksek Komiserliğine bir muhtıra sunar, kendi kaderlerini belirleme hakkı, İngiliz mandası altında özerk devlet istenir. 22 Mart 1919’da Paris Barış Konferansı’na Osmanlı Devleti’nin nimetini yiyenler sayesinde Stockholm Büyükelçiliğine kadar yükselen Şerif Paşa, Kürtlerin temsilcisi ve önderi sıfatı ile bütün Kürtlerin isteklerini yazılı olarak sunar. Bu yazıda Erzurum, Kemah, Harran, Erbil, Kerkük, Süleymaniye bölgelerini içine alan bağımsız Kürdistan kurulması istenir. (Bugüne baktığımızda Kürtler aynı toprakları istemektedirler, Diyarbakır ve Kerkük).

Düşündürücü, düşündürücü olduğu kadar da tarihten ders almadığımız, yeni nesillere gerçekleri öğretmediğimiz için “gaflet ve dalâlet” içinde olmamızın sıkıntılarını çekmekteyiz.

13 Mayıs 2002’de Hürriyet Gazetesinde yayınlanan Türkiye haritasında Türkiye’nin Güneydoğusunun Kürdistan olarak işaretlendiğini, üstelik yine STOCKHOLM Büyükelçiliği kanalı ile İsveç’te yayınlanmış, anavatanın bölünmez bütünlüğü içersinde Kürdistan diye ne bugün ne de dün olmadığı gibi, vatanın bölünmesine göz yuman “kaldı ki hukukî ve siyasî amaçlı olarak yayınlansa bile ne yapabiliriz” diyebilen Büyükelçiye ne oldu acaba? O da mı Sabık Stockholm Elçisi Şerif Paşa ve benzerleri gibi affın, gafletin, dalâletin kayıplarına karıştı?

Fogg Hanımın yakınında olan aydınların, Şeyh Sait’in torunlarının TV’lerde söylemedikleri ne kaldı? Kıbrıs’ı, Güneydoğumuzu, Kerkük’ü âdeta peşkeş çekmektedirler. Kimin toprağını kime vermek istemektedirler? Kıbrıs’ta çözüm iyi ama, nedir bu çözüm? Diyarbakır’dan yolumuzun geçtiğini söyleyenler niçin açıkça çıkıp, çözüm Kıbrıs’tan kurtulmaktır diyemiyor?

Eminim “MUHİPLER” bu gelişmelerden çok hoşnut olup gülümsemektedirler. Gülümsemeyin! Unutmayın, Türk Milleti, Türkler her zaman, vatanını, Türk topraklarını ordusunun gözleri, yüksek dirayeti, milliyetine bağlılığı ile korumuştur, sonsuza dek koruyacaktır, Kerkük’te 3 milyon Türk de yakın zamanda esaretten kurlutacaktır, kimse hayâl deryasına dalmasın, orası Türk toprağıdır. Ağyara Türk topraklarında, Türk dünyasında bundan sonra yer yoktur..

KAYNAKLAR

1. Her Yönüyle Kürt Dosyası, Prof.Dr. Abdulhalûk Çay.

2. İdealden Gerçeğe, Mustafa Budak.

3. Türkiye Kuzey Irak ve PKK. Doç.Dr. Ümit Özdağ.

4. Özel Arşivimiz.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -