Ana Sayfa 1998-2012 Serbest Kürsü: MHP Nereye? (II) MHP ve Türkçülük

Serbest Kürsü: MHP Nereye? (II) MHP ve Türkçülük

İdeoloji ve hayat görüşü açısından, “Türkçülük” deyimi, Türk milliyetçiliğinin özel ismi olarak kullanılmaktadır. Benzer anlamlar taşımasına karşın; Türk milliyetçiliği, ülkücülük ve Türkçülük düşünceleri birbirlerinden farklılıklar arzetmektedir. Milletini, vatanını ve moral değerlerini sevmenin esas alındığı tüm sağ düşünce sistematiğinde, muhteşem maziden, muazzam geleceğe yakılan gönüller ateşi, temel hareket noktasını oluşturmaktadır. Ancak unutulmaması gereken, “her ocakta yanan ateşin bir olmadığı ve her ocakta pişen yemeğin aynı lezzette olmadığıdır”. Bu açıdan, gönüllerde yanan ateş ve ısıttığı iklim de aynı boyutta değildir. Nitekim her milliyetçinin, her ülkücünün ve her Türkçünün gönlünde bir ateş yanar. Ancak, kimisininki kor ateştir, kimisininki mum alevi. Kimi kapı aralığından esen rüzgârla söner, kimisindeki yangın fırtınalarla daha da artar. Türkçü ise, “Gönlünde volkan taşıyan kişidir”. için için yanar. Başka alevleri titreyip söndüren esintilerden-fırtınalardan etkilenmez. Patladığında ise engel tanımaz.

- Reklam -

Türkçü, millî reflekslerin sahibidir. Sezgi ve analizleri kuvvetlidir. Tavrı reaksiyoner değil; gözlem-analiz-tez esasına dayanır. Tezini savunurken sadece ideallerine (yüce Türk milletine) bağlı kalır. Başkaları kendisini anlamasa da, suçlasa da, cezalandırsa da millî varlık için doğru gördüğünü söyler ve yazar. Yetmiş yaşında hapse girse de doğru bildiğini haykırmaktan çekinmez. Çünkü bilir ki: millî refleksleri nedeniyle kendisini suçlayanlar, onun dediğini ancak 30 yıl geçince, milyarlarca dolarlık millî servetin heder olduktan ve binlerce millet evlâdının kanı aktıktan sonra anlayacaklardır.1

MHP, rahmetli Başbuğun partiye katılmasından beri, her zaman Türkçü bir kimlik taşımıştır. Zaman zaman, gündelik politikaya bağlı olarak Türkçülük teriminin kullanılmamasına karşın; MHP, Türkçüler için ilgi odağı ve hizmet sahası olarak kabul edilmiştir. Hattâ, Türkçülük idealinin (ve terminolojisinin) ifade edilmediği günlerde dahi, MHP üst yönetiminde Türkçü fikir ve kadrolar söz sahibi olmuştur.

Rahmetlinin vefatından sonra yaşanan gelişmeler ise, kelimenin tam anlamıyla hayâl kırıklığıdır. Gerek genel başkanlık seçimlerinde ve gerekse genel seçimlerde ön plâna çıkarılan Türkçü kadrolar zaman içerisinde pasifize edilmeye çalışılmıştır.

- Reklam -

Eyüp Aktepe, Ferruh Sezgin, Ali Güngör ve Sadi Somuncuoğlu’nun tasfiyeleri ile başlayan süreç, Enis Öksüz ve Abdulhalûk Çay ile devam etmiştir. Sırada sayın Gökalp, Mirzaoğlu ve diğerlerinin olduğunu anlamak için kâhin olmak gereksizdir. En tepede gözüken bu isimlerin yanı sıra teşkilât bünyesinde bulunan Türkçüler pasifize edilmeye devam edilmektedir. Çarpıcı örnek vermek gerekirse: Türkçülük fikrini savunan bir idealiste, parti yöneticisi, “Türkçülükten bana ne! Ben ………’m” diyebilmektedir. Günümüz MHP’sinde Türkçülük, en olumsuz özellik olma yolundadır. Türkçülük dışında vasıfları olanlar ise yaptıkları her türlü politik hataya ve başarısızlıklarına karşın; korunmaya ve yükselmeye devam etmektedirler.

Gençlik çağlarından beri Türkçülük fikrine bağlı olan kişiler, parti içinde tasfiye veya pasifize edilirken; kamuoyunda sivri-uyumsuz-kavgacı kişilikleri ile ön plâna çıkan bazı TÖRECİ kişiler televizyon ekranlarından “Türkçü” olduklarını ifade etmekte; bu kişilerin şahıslarında taşıdıkları olumsuz hava Türkçülük ideolojisine yamanmaya çalışılmaktadır. “Sıra ve saygı” prensibini unutan; kendinden daha yaşlı Türkçülere saygı zorunluluğunda olduğunu bilmeyen kişilerin “Türkçüyüm” demesi yüreğimizdeki yaradır. Bu noktada Van’daki çekiçli törecilerin de yakında Türkçü olduklarını açıklamaları beklenilebilir(!).

- Reklam -

Acı gerçek ise, Türkçülerin söz konusu kişilerle aynı etiket altında bulunmaya dahi tahammüllerinin olmadığıdır.

Öte yandan, MHP içerisindeki Türkçü kadronun da affedilmez hataları vardır. Türkçüler birer birer harcanırken gönül ve işbirliğini gerçekleştiremeyenlerin içine düştükleri durumdan öncelikle kendilerinin sorumlu olduklarını kabul etmeleri gerekir. Yaşanan acı olaylara rağmen özeleştirisini yapmayan bu Türklük sevdâlılarının “Bana dokunmayan yılan …..” tavrı, içimizdeki yaradır.

MHP ve Partiiçi Demokrasi

Siyasî hayatımızdaki en aydın ve kültürlü grubu oluşturan milliyetçi hareketçiler, parti içerisinde demokrasi konusunda sıkıntılar yaşamaktadır. Geçmişte olağanüstü karizmatik kişiliğe sahip olan başbuğun liderlik vasıfları ve kadrolar üzerindeki etkisi, gelişmesi muhtemel birçok olayı önlemiştir. Başbuğun vefatından sonra ise, gelişen olaylar dikkat çekicidir.

Genel başkanlık seçimi sürecinde, adaylardan birinin yarattığı olumsuz hava karşısında ülkücü camianın önemli bir bölümü demokratik bir anlayışla en çok oyu alan adayın etrafında birleşmiş; sonuçta ülkücü misyon ufak bir kayıpla, seçimlere girmiştir. Önseçim sürecinde yapılan yanlışlıklar ve ufak siyasî oyunlar fedekârlıklarla kapatılmış; ancak parti genel merkezinde yerleşmiş olan dar bir grubun etken olma çalışmaları da gözden kaçmamıştır.

Seçim sonrası süreçte, seçimden beklenenin üzerinde başarı ile çıkan üst yönetimin, parti içi demokrasiyi etkileme ve şekillendirme çalışmaları dikkat çekmiştir. Öncelikle, tüm parti üyeleri ve delegelerin kayıtları silinerek yeniden yapılanmaya gidilmiş; yeni kayıtlarda siyasî partiler kanunundaki matematiksel sınırlar esas alınarak parti içinde seçim olayının önü kesilmiştir. Bundan daha da acısı, ömrünü ve her türlü imkânını parti ve harekete vermiş kişiler dışlanarak üye ve delege olmaları önlenmiştir. Bu süreçte ideoloji ile hiçbir alâkası olmayan, hiçbir seçimde MHP’ye oy vermemiş, hattâ ailesinde PKK’lıların bulunduğu kişiler dahi üye ve delege olabilmiştir. İdeologya örgüsüne yakışmayan bu uygulamaların temel hedefi ise: partinin geleceğini ipotek altına almak ve ülkücü iradeyi saf dışı bırakmaktır. Bütün bu olanlardan daha acısı ise konunun iletildiği en üst makamdan alınan cevaptır: “Onların yerinde siz olsanız, siz de aynı şeyleri yapardınız.”

Olay bununla da kalmamış, olağan genel kurulda delegelerin oylarına bırakılması durumunda “bazı vaz geçilemez kişilerin” kaybetmelerini önlemek üzere liste çalışması yapılarak arzu edilen merkez yönetiminin oluşması sağlanmıştır. Genel merkez yöneticileri, kendileri gibi düşünmeyen kişileri dışlamaktan öte gidecekleri adresi dahi göstermektedirler: “MHP’den ayrılanlar gideceklerse BBP’e gitsinler. AKP’e gitmesinler.” Sanki görevleri MHP’yi büyütmek, geliştirmek değil de parçalanmayı-küçülmeyi kolaylaştırıp hızlandırmak imişcesine… Mantık, klâsik siyasîlerimizin değişmeyen mantığıdır: “Küçük olsun benim olsun.” Veya “Su akarken testiyi doldurmak.”

Sonuç olarak bundan sonra, MHP’de parti içi demokrasiden bahsetmek, hele hele ülkücü iradenin söz sahibi olacağını beklemek hayâldir.

Dipnot:

1- Atsız Hocayı 1960’lı yılların sonunda kaleme aldığı, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürtçülük Akımları” nedeniyle hapse mahkûm eden mantalite, 2000’li yıllarda terörist başını beslemeye devam etmektedir.

Gelecek yazı: Lider, doktrin ve teşkilât üçlemesi üzerine.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -