Ana Sayfa 1998-2012 Saklanan gerçekler ve Cenazeyi kaldıracak imam

Saklanan gerçekler ve Cenazeyi kaldıracak imam

Gazetelerimizde Kıbrıs konusundaki “zafer manşetleri” 14 Şubat 2004 Cumartesi gününden itibaren devam etmekte. Başlıklara bakıyoruz: “Türkiye bir adım önde“, “Denktaş’tan kurt plânı”, “Devam Rauf Bey tarih seni yazar”, ”Zafer bizim“ vb. yalakalıklar. Tam “Karen Fog”(!) çocuklarına yakışır bir tablo.

- Reklam -

Bilgisiz biri bunları okursa “aferin bize, demek ki kısa bir müzakere sonucunda bile bir takım başarılar elde edilebiliyor, işte Kıbrıs’ta istediklerimizi elde ettik” derdi. Oysa ortada elde edilen bir başarı yok. Birilerinin, birilerine verdiği sözü yerine getirme gayretiyle yapılan itekleme, emrivaki ve görüşmeler aşama-sında pazarlık gücümüzü sıfırlayan, teslimiyet içeren beyanlarla uyumlu bir gelişme sonucu sadece Rumlarla müzakere masasına oturmayı kabul etmiş bulunuyo-ruz. Kısaca bugüne kadar reddettiğimiz Annan plânını görüşmeyi kabul etmiş oluyoruz. Ya sonra?..

Uzlaşma olmadığı takdirde son sözü Annan söyleyecek ve bu konuda TBMM devre dışında kalacak.

Satır aralarında bu gerçekler sırıtırken, teslimiyete varan gelişmeler nasıl bir zafer oluyor, kimin veya kimlerin zaferi oluyor acaba?..

İyice düşünelim!..

•••

BM Genel Sekreteri Annan’ın adını taşıyan dayatma plânı; eski Rum yönetimi lideri Klerides’in de basın yoluyla dünya kamuoyuna açıklamaktan çekinmediği gibi Türk tarafına haber verilmeden BM’in İngiliz diplomatları ile Rum yetkililerin ortaklaşa hazırladığı bir plândır. “Annan komplosu” olarak tarihe geçecektir. Eğer yanlış bir adım atılırsa Kıbrıs Türklüğünün durumu, Batı Trakya Türklüğünün durumundan da kötü bir noktaya çekilecektir.

- Reklam -

Bu dayatma plânının ortaya sürüldüğü 11 Kasım 2002 tarihinden itibaren yaşanan tartışmalar da şu an kritik bir noktaya gelinmiştir.

Endişelerimiz zail olmamıştır. Bilakis 10 Şubat 2004’ten itibaren başlayan Newyork görüşmeleriyle oynanan oyunu seyrettikçe endişelerimiz artmıştır.

•••

23 Ocak 2004 tarihli MGK görüşmeleri sonucu oluşturulan devlet politikası gereğince; “Annan plânının bir anlaşma zemini değil, sadece görüşmelerde atıfta bulunabilecek zeminlerden birisi olduğu” gerçeğinin altı çizilmişti.

Ne var ki 10 Şubat 2004 Newyork görüşmeleri öncesi bir takım gelişmeler sonucu MGK toplantısında altı çizilen bu hassas konu, insiyatifin Annan’a verildiği bir çizgiye çekilmiştir. BM Genel sekreteri Annan’ın görüşmeleri başlatmak üzere yaptığı şantaj sonucu büyük iddialarla ileri sürülen kazanımların gerçekte var olmadığı ortaya çıkmıştır. Ve bu şartlar altında Newyork’a Denktaş’ın gitmesi sağlanmıştır.

- Reklam -

•••

8 Şubat 2004 Denktaş’ın Newyork’a hareketi öncesinde gelinen son noktada Annan’ın şartları kabul edilmiş gözükmektedir. Böylece masaya götürüleceği ileri sürülen Annan plânındaki değişiklik istendiği ifade edilen maddelerin değiştirilmesi ihtimali ortadan kalkmıştır.

•••

Annan’ın şartlarının kabul edilmesi; BM Genel sekreterine istediği takdirde “hassasiyetlerimizi” dikkate almadan, değişiklik önerilerini hiç görüşmeye açmama yetkisini vermektedir.

“Türkiye’nin ve Denktaş’ın hiçbir talebi”, Annan istemezse görüşmeye açılmayacaktır. İnsafa gelip de görüşmeye açıldığı takdirde ve de taraflar arasında bir anlaşma sağlanmadığında, Annan görüşmeleri durduracak ve anlaşma sağlanmayan maddeye kendisi son hâlini verme yetkisini kullanacaktır.

Annan’dan gelen son mektup taraflar arasında anlaşma olmaması durumunda; Annan plânının bugünkü şeklini muhafaza edeceği doğrultusundadır.

•••

Bayrak şekli, millî marş ve referandum tezgâhı belli merkezlerce şekillendirilmeye başlanmıştır. Cumhurbaşkanı Denktaş’ı görüşmelere katılmaya ikna etmek için Annan plânında değişiklikler, iyileştirmeler yapılacağı sözleri de Annan’ın son mektubu ile havada kalmıştır.

•••

Kıbrıs Türklerinin lideri Cumhurbaşkanı Denktaş bu gelişmelerin ışığında intikal ettiği Newyork’ta BM deki görüşmeleri sırasında; yalnız Kıbrıs Türklüğünün geleceği, yarınları için değil; Anavatan ve dünya Türklüğünün şeref ve haysiyeti için de mücadele vermiştir. Türk’üm diyemiyenler anlamasa bile!..

•••

İyi olduğu ifade edilen gelişmeler, Rumlardan bir adım önde olduğumuz, Rumların köşeye sıkıştırıldığı iddiaları; bizi rehavete, teslimiyete sürükleme, havaya sokma gayretleridir. Gerçekte iddia edildiği gibi Rum tarafı köşeye sıkıştırılmamıştır. Rum’ların itiraz ediyormuş görüntüsü vermeye çalıştıkları Annan plânı Rumların elde edebileceklerinin en iyisidir. Kısaca yeni bir Girit modeli ile karşı karşıyayız.

•••

“Verelim, kurtulalım. Sıra Ege sorununa gelsin, onu da hâllettik mi AB’den kesin tarih alırız” çığlıklarını atanların huzur içinde kabullendiği bu davranış ve gelişmeler sırasında Rum tarafının istekleri sıralanır:

* AB’nin görüşmelere müdahil olması, 26 Martta dörtlü toplantıya AB’nin de katılması talebi.

* Annan plânının görüşmelerde zemin teşkil etmesi talebi.

* BM Güvenlik Konseyinin devreye sokulup karar ittihazı talebi…

•••

Rum taleplerinin basına sızması sonucu önce sessiz bir bekleyiş, ardından bir takım gelişmeler ve atılan zafer çığlıkları. AB bir açıklama yapar, görüşmelere doğrudan katılmak istemediğini belirtir. Karen Fog (!) çocukları hemen durumu değerlendirirler. “Bu bir zaferdir” çığlıkları atılır…

•••

Gerçekte ise AB; içine aldığı Yunanistan ve tek yanlı müracaatını bütün olumsuz gelişmelere rağmen baştan kabul ettiğini açıkladığı Güney Kıbrıs Rum yönetiminin 1 Mayıs 2004 de birliğe dahil olmasını sağlama gayretleriyle tarafsız değil bilâkis taraftır ve konunun içindedir. Açıklamanın geçerliliği ve inandırıcılığı yoktur. Rum yönetimini, Türk varlığını sıfırlamak için her bakımdan destekleyen AB’nin bu açıklaması iki yüzlülüğün bir örneğidir.

•••

BM açıklamalarına göre 23 Ocak 2004’te bizim için devlet politikası hâline getirilmiş hassasiyetlerimiz kenara itilmiştir.

* Görüşmelerin Annan plânı temel alınarak yapılması;

* 19 Şubat 2004 tarihi itibariyla görüşmelere Lefkoşa’da başlanması;

* Daha önceden takvime bağlanmış teknik komitelerin çalışmalarına başlaması;

* Bayrak, millî marş onaylanması, anayasa çalışmalarının başlatılması, geçici merkez bankası ve geçici yüksek mahkeme üyeliğine adayların belirlenmesi;

* Türkiye-Yunanistan ve İngiltere’nin yeni Kıbrıs Cumhuriyetini güvence altına alan anlaşmayı onaylaması;

* 21 Nisanda Kıbrıs’ın her iki kesiminde ayrı ayrı referandum yapılması;

gerçekleri ile yüzyüze kalınmıştır. İşte kazanıldığı iddia edilen zafer, elde edilen başarılar…

Zafer diye yutturulmak istenen bu gerçekler sonucu 1 Mayıs 2004 tarihi itibariyla Birleşik Kıbrıs’ın AB’ne girmesine yol açacak süreç başlamıştır.

Başlamıştır da Kıbrıs Türk varlığının cenaze namazını kıldıracak “imam” kim olacak acaba?

Bu sorunun cevabını bekliyoruz!..

•••

8 Şubat 2004 gününe kadar yırtınıp duran “ver kurtul” korosu; “Denktaş’ı görevden alın, Başbakan Talat’ı görüşmeci yapın, Kıbrıs’ı beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle çözelim. Verelim kurtulalım, bu işi bitirelim. Yoksa AB’ne karşı ayıp olacak, Aralık ayında bize müzakere tarihi vermeyecekler…” derken; 14 Şubattan itibaren Denktaş’ı yere göğe koyamaz olmuşlar, öve öve bitirememişlerdir.

Bu tavır değişikliği sanki bir beklentinin işareti gibi. Sakın bu beklenti, cenazeyi kaldıracak “imam” olarak Denktaş’ın düşünüldüğü gerçeği olmasın?..

Eğer birileri böyle düşünüyorsa onlara kulaklarına küpe olacak birşey söyleyelim. ”-Yanılıyorsunuz. Bu cenaze kalkmaz. Bu cenazeyi kaldıracak ”imam” Denktaş olamaz. İmamlık payesini kimseye bırakamıyacak kıratta; hoşgörü çerçevesinde diğer unsurlarla ünsiyeti olan kişilere bu cenaze namazını kıldırmak daha yaraşır!…”

•••

Bu gelişmeler ve düşünülenler eğer gerçekleşirse; ”Annan plânı çerçevesinde elde edilen kazanımlar” diye ifade edilen hususlar referandumdan da geçirilip işlerlik kazandırıldıktan sonra “elde edilen ayrıcalıklar” denilen hususların AB müktesebatına uymadığını görüp gerçeklerle yüzyüze geleceğiz. AB müktesebatı (AB hukukunun işlerlik kazanması ile) Annan plânının müzakereler sonucunda elde ettiğimiz denilen hususlarını ortadan kaldıracaktır.

•••

Kıbrıs’ı veren bir Türkiye, artık bütün konularda zaafiyet sergilemeye mahkûmdur.

Bugün çözüm diye dayatılan KKTC’nin ortadan kaldırılması ve Kıbrıs Türk’ünün anavatansız bırakılması demektir. Kıbrıs sorununu çöz diye Türkiye’ye dayatan AB ve uluslararası camia aslında Kıbrıs’tan vazgeçilmesini, Kıbrıs’ın terkedilmesini istemektedir. Kabulü büyük sıkıntılar doğuracaktır…

TÜRKÜM diyen herkes, kime karşı olursa olsun; kendisini engelleyen kim olursa olsun Kıbrıs millî dâvasına sahip çıkmak zorundadır.

Her yanlışın bir bedeli vardır. Ve o bedel eninde sonunda ödenir. Ödemekten imtina edene de ödetirler…

Anavatan ve Kıbrıs Türk’ünün ve de Denktaş’ın Kıbrıs konusunda ödeyeceği fazladan bir bedel yoktur.

Bedel ödemesi gerekenler sıralarını beklemelidirler!..

TÜRK VATANI BÖLÜNMEZ BİR BÜTÜNDÜR.

TÜRK KIBRIS, BU BÜTÜNÜN AYRILMAZ BİR PARÇASIDIR.

DİL BİR,BAYRAK BİR,VATAN BİR OLDUKÇA BU BERABERLİK

SÜRECEKTİR!..
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -