Ana Sayfa 1998-2012 Rakı mı sahte, insanoğlu mu sahtekâr?

Rakı mı sahte, insanoğlu mu sahtekâr?

RAKININ DEĞİL, İNSANIN

- Reklam -

SAHTESİ ÖLDÜRÜYOR

Ana vatanı Irak olan ve Arapçası “arak” ve dilimizde rakı olan, üzüm suyunun fermante edilmesi ve ardından da imbikleşmesi sonucu oluşturulan alkollü içki en az 3000 yıldır Ortadoğu ve Kafkaslarda üretilmektedir. “Sahte rakının” çok sayıda akşamcı vatandaşın ölümüne neden olması ile birlikte sahte olan ve sahtekârlık ile ilgili alt beynimizdeki birçok kavram birden bire su yüzüne çıkmaya başladı. Sahte rakı, sahte ilâç, sahte para, altının sahtesi, sahte antika eşya, kimi zaman sahte, kimi zaman sahtekâr doktor, sahtekâr hoca, sahtekâr bankacı? Sahte ve sahtekâr mercedes’li dilenciler, sendikacılar, yöneticiler? Rivayete göre Bush yönetiminin de sahte belgelerle, gizli nükleer silâh var diye Irak’ı işgal etmesi sonucu bugün milyonlarca insan acı çekmektedir.

Murat Belge 6 Mart 2005 tarihli Radikal gazetesindeki “Rakıdan girip lafa..” adlı köşe yazısında taklit veya “sahtesini yapma” işinin nesnel dünyanın ürünlerini üretmekle kalmadığını belirtiyor. Ve mânevî alanlarda da sahtelerin üretildiğini belirtiyor. Diyor ki Sayın Belge, “profesör’ün, yazarın, düşünüründe sahtesini yaratmış bulunmaktayız”. Tabiî sık sık duyduğumuz gibi sahte solcu, sahte dinci, sahte demokrat, sahte hoca, sahte hacı, sahte doktor, sahte dost? devam edip gidiyor. Asıl sorunlu olan, kanımca insanın sahtekârıdır.

SAHTE ASLININ ZIDDI DEĞİL,

MASKELENMİŞ OLANIDIR.

Biyoteknolojideki klonlama çalışması ile ilk Doly koyunu çoğaltılırken insanların aklına ilk gelen insanın kopyası yapılır mı, yani sahtesi üretilir mi? O zaman benim cevabım evet ancak kopya insandan değil kopya insanı sahtekârlaştırmaktan korunmamızın daha doğru olacağını düşündüm. Hepimiz biyolojik yoldan kopyalanma sonucu dünyaya geliyoruz, ancak içinde yaşadığımız dünya bizi farklılaştırıyor. Büyüdükçe aldığımız eğitim ve çevrenin etkisi ile bir yaşam veya yol haritası çizebiliyoruz. Ancak maalesef ülkemizde verilen eğitim insanımızın erken dönemde uyanık bir vatandaş olmasını, karşılaştığı sorunların üstesinden gelmeyi ve çağını anlamasını sağlamadığı için birçok sorun yaşamaktadırlar.

- Reklam -

Doly sahte olmadığı gibi rakı da sahte değildi, sadece ikincisi öldürücüydü. Yaratıcısı da sahtekâr bir insanoğlu. Sahte kelimesi aslına uygun olmayanı veya aslının tersi, yani esasın zıttı gibi algılansa da aslında “aslı başka olan” anlamına geliyor. Yani ” sahte” aslına göre belirlenmeyip “aslı adından başka olan” anlamına geliyor.

İçtikten sonra yüzündeki maskeyi atıp gerçeği konuşanlar, aşkını ilân edebilenler, söylenmemiş olanı söyleyebilenler, bir tür psikanalitik deşifre de çok önemlidir. Tabiî kendine ve çevresine zarar vermemek kaydı ile. Ancak yine de “rakı içen öldü de su içen ölmedi mi” söylemine istinaden âdâbına göre içmek tamam, ancak sarhoş olmak için değil. Hele, trafiği kilitlemek, sağa sola sataşmak, başkasını rahatsız etmek bilinçli yurttaşlara yakışmaz. Özellikle eğitimli kişilere hiç yakışmaz. Aslında psikologlar derler ki herkesin bir gerçek yüzü vardır, bir de maskesi. Ancak bir maskeye razıyız da bazılarının birkaç maskesi bulunmaktadır. Bir arkadaşım kapısına “maskeni çıkar da içeri gir” yazdırmış. Tabiî hepimizin doğal olarak çekingenlikleri var, bazı konularda söylenmemesi gereken sözler var, bizim bilip de başkasının bilmemesini bildiğimiz konuları söylememek önemli. Ancak, çok maskelilik veya bizim bilerek bazı şeyleri gizleyip kendimize ters düşmemiz, kendimize yabancılaşmamız insanın sahtesini ortaya çıkarmaktadır. Hani derler ya, oturunca mangalda kül bırakmaz, sizin ile birlikte her konuya evet der, vatan millet için en hamasî nutukları o atar, ancak hayatın gerçeklerine gelince, gerçek yaşamda söz verdiği gibi olmadığını gördüğümüz çok sayıda kişi ile karşılaşırız. İnsanın sahtesi yani sahtekâr ciddî sorundur. Yapılan sahte işler insanların birbirini küçük çıkarları için kandırmasıdır. Belki de bunlardan en acısı da sahte dost yarasıdır. Kurşun yarası geçer de dost yarası geçmez, insanın birbirine kazık atması, birbirinin sırtına basarak bir yerlere gelmesi ve ardından riyakârlık yapıp sırtını dönmesi ise hiç affedilmiyor. Herkes bir şekilde amerikanlılaşmaktan şikâyetçi, ancak ondan da kopamıyor. Aynı kişiler bilmezler ki bir başkası da kendisini aynı değerler uğruna kazıklamaktadır.

MUTLULUK ve MENFAAT

İLİŞKİLERİ

İnsanlar mutluluğu doğada ve estetikte değil, bireysel menfaat ilişkilerinde aramaya başladı. Çıkış kapısı bulamayan, yaşam bilinci konusunda yeterli derinliğe sahip olmayan yurttaşlar, kolay yoldan para kazanmayı ve köşeyi dönmeyi neredeyse ilke hâline getirmişlerdir. Bütün bunların sonucu birçok yurttaşımız, vergi vermekten kaçınıyor, yalan yanlış beyanda bulunuyor, akla hayâle gelmeyecek işlere girişiyor. Söz konusu kişiler kendilerine göre yaşamdan zevk almaya çalışan insanları kendi küçük çıkarları uğruna zehirlemektedirler. İnsanlar arasındaki gelir dağılımının açılması, az çalışarak para kazanması, başkasının sırtından para kazanması belki uzun zamandır vardı, ancak son yüz yılda hızla tırmanışa geçti.

- Reklam -

Bunda, uygulanan siyasî modellerin de büyük payı bulunmaktadır. Geçen yüzyılda loto-toto, millî piyango, altılı ganyan bir bütün olarak insanların yaşamlarını şansa bağlamasına, büyük paralar kazanmaya itmiştir. Ancak kazanca yorularak değil, kolay yoldan ulaşarak. Bu süreç beraberinde kalpazanlığı da doğurmuştur. 1980 sonrası “para kazan da nasıl kazanırsan kazan” anlayışı gençlikte bireysel ve bencil bir anlayış doğurdu. “Para eşittir mutluluk” neredeyse bir yasa hâline getirildi. Bugün toplumun her kesiminde artan rüşvet, yolsuzluk, kapkaç, hortumculuk hepsi belirli bir aşamadan sonra oluşmuştur. Birlikte eşit koşullarda yaşamak yerine birbirimize çelme takmak, birbirimizi kandırmak, arkadaşımızdan, dostumuzdan daha önde olma duygusu yaratılmış oldu. Kamu anlayışı yerine, özel teşebbüs anlayışı benimsendi.

TEKEL BAĞIMSIZLIĞIMIZIN

SEMBOLÜDÜR

Son yıllarda başlayan özelleştirme furyası ile devlete önemli derecede gelir getiren işletmeler özelleştirilmişlerdir. Tekel, ülkemizin Kurtuluş Savaşı ve Millî Mücadelesi sırasında doğmuş ve bugüne kadar ülkenin en kârlı kuruluşu idi. Osmanlı döneminin tarım konusundaki çıkmazlarından olan tütündeki Reji İdaresi’ne, 4 Mart 1925’de kurulan TEKEL idaresi ile son verilir. Tekel, ülkemizin millî tarım politikasının oluşmasında ilktir. Tekel’in kuruluşu ile devlet ve halk hem bir boyunduruktan hem de bir ayıptan kurtarılmış oldu. Tekel’in son günlerde özelleştirilmesi ile birlikte piyasada adı sanı duyulmamış çok sayıda rakı markası dolaşmaya başladı. Bunlardan hangisi gerçek, hangisi sahte anlaşılamadı. Ayrıca dünyadaki eşdeğerleri ile karşılaştırıldığında ülkemizdeki vergilerin yüksekliğini bahane eden ve vergi vermek istemeyen, kolay yoldan geçinmek isteyen kalpazanlar sahte üretime geçerek kârlarına kâr katmayı hedeflemişlerdir.

RAKI İÇEREK ÖLENLERİN

HESABINI KİM VERECEK?

Sahte rakı içilmesi sonucu hayatını kaybeden onlarca insanın ölüm sorumluluğu kimin? Rakıyı üreten kalpazanlar mı? Yoksa ülkeyi bu duruma getiren siyasî irade mi? Son 25 yıldır KİT’lerin pek çoğu zarar etmediği hâlde özelleştirme modası adına kelepir fiyatına elden çıkarılmaya çalışılmaktadır. Türkiye’nin en kârlı kuruluşu olan Tekel neden özelleştiriliyor? Neden tütün ve şeker pancarı ekim alanları dış baskılar sonucu daraltılıyor ve devlet desteği kaldırılıyor? Özel ve özerk kuruluşlar olacak, özel teşebbüs iş de yapacak, ancak etik değerleri de korumak zorundayız. Bunun için de hukuk devleti normları içinde bazı kuralların kesintisiz işletilmesi gerekir. Uzun zamandır özelleşme anlayışının topluma hizmet etmeyeceği, vatandaşı daha da perişan edeceği söylenmektedir. Maalesef Tekel özelleştirmesinin birinci gününde bunlar yaşanıyorsa yarın Allah bilir neler yaşanır. Korkarım yarın sağlık ve diğer alanlarda daha ne tür istenmeyen olaylar yaşanacaktır.

Tabiî dün de kaçak içki üretimi yapılıyordu, belki de bu nedenle ölenler olmuştur. Ancak bu sefer açıkçası bir otorite boşluğu ve zafiyeti görülmektedir. Her yönü ile örgütlenmemiş ve kurumsallaşmamış toplum yapımızda adalet ve hukuk işlevsiz kalmaktadır. Maalesef ülkemiz ciddî bir hukuk devleti örneği vermediği için çok sayıda sahtekârın cesaretlendirilmesi ve ortalığa hâkim olmasına yol açmaktadır.

SORUN METİL ALKOLDE

DEĞİL, SAHTEKÂRLIKTA

Bugün dünyadaki milyonlarca canlı arasında yeryüzünü gücü ve kullandığı teknoloji oranında kontrol edebilen tek varlık insandır. İnsanın yaptığı nesneler zararlı olabilir. Ancak sonuçta bunu yapan insan. Nesneyi ne amaçla ve nasıl kullandığınıza bağlıdır. Keskin bir bıçak ameliyat için kullanılırsa can kurtarır, ancak birinin canına başka bir amaçla saplarsan can alır. Metil alkolü insana içirirseniz can alır, ancak bir nesneyi korumak için veya bir kimyasal deneyde kullanırsanız can kurtarırsınız. Bu anlamda, rakının sahtesi değil önemli olan rakının sahtesini yapan insanın bu bilince ulaşarak sahtesi yerine gerçeğe yönelmesidir. Yoksa bugün rakının sahtesini raflardan toplarsınız olur biter, ancak yarın bir başka sahte üretim daha çıkar karşımıza. İnsanın insan olarak doğadan, canlıdan ve insandan yana içtenlikli davranması asıl önemli konudur. İnsanın karşısındakini de insan gibi görmesi ve değer vermesidir. İnsanı insan yapan değerleri doğru işletmesidir.

Sahtekârlığın değil, gerçek dostluğun; sahtekârlığın değil dürüstlüğün hâkim olması dileğiyle. Bu bilince erişmek dileği ile. Küresel ticaretin onda dokuzunun yalandan oluşmaması dileğiyle.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -