Faruk Kadri TİMURTAŞ, Halep Türkmenlerinin kesif yaşadığı, Eski İlde bulunan Kilis’te 1925 yılında doğmuştur. 24 Oğuz boyunun harman olduğu Kilis, Osmanlı Devleti zamanından beri Türklüğün kalesi olmuştur. Osmanlı Devleti tarih boyunca Kilis ve çevresine Türkmen boylarını yerleştirerek Anadolu’yu Araplara karşı korumuştur.
Faruk Kadri Bey’in babası, hemşehrileri Necip Asım Yazıksız ve Muallim Rıfat Bilge gibi milliyetçi, şair ve tarihçidir. Kara Timurtaş Paşa soyundan gelen bir aileye mensuptur.
Faruk Kadri Bey de babası ve diğer Türkçü hemşehrileri gibi Türklükten ve Türkçeden hiç taviz vermemiş, Türklük için yaşamış ve Türklük için ölmüştür. O, Türkçe için şöyle derdi: “O benim hayatımdır. Bütün ömrümü ona vakfettim, onu öğrenmek ve öğretmek hayatımın başlıca gayesin i teşkil etmektedir.” Türklük uğrunda az kalsın onu şehit veriyorduk; kahpenin tabancası ateş almamış, o da buna gülüp geçmiştir.
Faruk Kadri Bey, ilkokulu Kilis’te Kemaliye İlkokulu’nda, ortaokulu Kilis Ortaokulunda, liseyi Kabataş Lisesi’nde yatılı olarak okumuştur. İ.Ü. Edebiyat Fakültesine girmiş, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirmiştir. Aynı kürsüde doktorasını vermiş, daha sonra aynı kürsüde doçent ve profesör olmuştur. Fransa, İngiltere ve Yugoslavya’da araştırmalar yapmış, konferanslar vermiş, tebliğler yayınlamıştır. Uydurmacılığa karşı çıktığı için Türk Dil Kurumu’ndan ihraç edilmiş, yine de çalışmalarından vaz geçmemiş, Türklük ve Türkçe için Sabah, Cumhuriyet, Çınaraltı, Türk Yurdu, Hisar, Son Havadis, Tercüman gibi gazete ve dergilerde yazılar yazmış, bu uğurda 22 kitap, 26 araştırma-inceleme, 61 makale ve 4 tebliğ yayınlamıştır.
Faruk Kadri Bey, okul tatillerinde Kilisli din bilgini ve mutasavvıf Şeyh M. Vakıf Efendi’den din dersleri almış, Farsça öğrenmiştir. Fransa’da bulunduğu sırada ise Fransızca öğrenmiştir. Edebiyat hocaları Faruk Nafız Çamlıbel, Hıfzı Tevfik Gönensoy, Nihad Sami Banarlı ve Nihâl Atsız’ın Faruk Kadri üzerinde büyük tesirleri olmuştur. Faruk Kadri Bey büyük bir Türkçü idi. Onun hece ile yazdığı şu ağıt gözlerimizi yaşartmaktadır:
Hilâlimin boynu bükük durmasın
Gülsün için için alev bayraklar
Kal’eler ne demek, göklere asın
Dolaşsın yeniden o, diyar diyar
Halep Kal’ası da Halep Kal’ası
Tez zaman içinde benim olası
Bayrağım doğunca unutsun yası
Erişti bu sevinç Yavuza kadar
Diyorlar bu hasret dinmez mi yine
Ardından yaş döktük biz su yerine
Neden dönmüyorsun kendi iline
Bulut ağlar, toprak ağlar, taş ağlar
Ya Urum elinde bülbüller ötmez
Artık Kırım ilde ocaklar tütmez
Yollar var Kerkük’e, Tebriz’e gitmez
Yıllar var Musul’a gelmiyor bahar
Gönülde derinden tutmuşsunuz yer
Kafkas, Kazan, Türkmen, Türkistan iller
Altay’dan esen yel getirir keder
Hazar coşmaz, Tuna hep durgun akar.
Timurtaş oğlu der; o gün gelecek
Türklük sevinecek, Türklük gülecek
Düşman sana kalmaz, bu sonuna dek
Bu Ergenekon’dan Türk mutlak çıkar
Ne yazık ki diğer Türkçüler gibi o da Türk ellerinin beğımsızlığını görmeden 4 Temmuz 1982 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Atsız’ın yanına uçmağa vardı.