Adını Altun Ordu hükümdarı Özbek Han’dan alan ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla 31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilân eden kardeş Özbekistan Cumhuriyeti, Bağımsız Devletler Topluluğu’nu oluşturan ülkeler arasında yüz ölçümü (448.900 km2) bakımından beşinci; nüfusu (23 milyon) bakımından üçüncü sırayı almaktadır.
Nüfusunun % 75.8’ini Özbekler’in, % 6’sını Ruslar’ın, % 4.8’ini Tacikler’in, % 4.1’ini Kazaklar’ın, % 1.6′ sını Tatarlar’ın, % 0.9’unu Kırgızlar’ın, % 0.6’sını Türkmenler’in, % 0.6’sını Ukraynalılar’ın, % 5.6’sını da Azerîler, Ahıska Türkleri; Ermeniler, Beyaz Ruslar, Yahudiler, Almanlar, Koreliler gibi diğer Türk boylarının ve milletlerin oluşturduğu Özbekistan Cumhuriyeti, temelde merkeze bağlı 13 bölgeye ayrılmıştır: Karakalpak Muhtar Cumhuriyeti, Andican, Buhara, Cizzah, Kaşkaderya, Namangan, Semerkant, Surhanderya, Sirderya, Taşkent, Fergana, Harezm, Nevai. Bu bölgelerde her biri Türk kültür ve medeniyetinin açık hava müzesi görüntüsü arz eden 82 il, 163 ilçe ve 119 belde bulunmaktadır.
Özbekistan Cumhuriyeti, doğu ve güneydoğuda Kırgızistan ve Tacikistan’la, kuzey ve kuzeybatıda Kazakistan’la, güneyde Afganistan’la, güneybatıda ise, Türkmenistan’la komşudur. Sınırları içinde Kızıl Kum Çölü’nün, Aral Gölü’nün ve Tanrı Dağları’nın bir kısmının, Amuderya (Ceyhun) ve Sirderya (Seyhun) ırmaklarıyla birlikte büyüklü küçüklü 600 ırmağın bulunduğu Özbekistan Cumhuriyeti, altın, doğal gaz, petrol, kömür, uranyum, bakır; pamuk, buğday üretiminde dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer almaktadır.
Bağımsızlık sonrası gerçekleştirilen siyasî, askerî, ekonomik ve sosyo-kültürel alandaki değişiklikler ve sürdürülen ciddî uluslar arası ilişkiler, stratejik konumu, yer altı ve yer üstü zenginlikleri bakımından dikkatleri üzerinde toplayan Özbekistan Cumhuriyeti’nin kısa süre içinde dünyanın önde gelen ülkeleri tarafından tanınmasını sağlamıştır.
“Özbekistan Cumhuriyeti Bayrağı”nın,”Devlet Arması”nın ve “Millî Marşı”nın hazırlatılması ve kabulü ile “Özbekistan Cumhuriyeti resmî para birimi “Sum”un bastırılması ve kullanılması”, Özbekistan Cumhuriyeti’nde, deneyimli devlet adamı Cumhurbaşkanı İslam Kerimov önderliğinde “bağımsız ve hür devlet olma” yolunda atılan en önemli adımlardır.
“Özbekistan Cumhuriyeti’nin Bayrağı” da, “Devlet Arması” da son derece özenle hazırlanmıştır. Zira hem “bayrak” hem de devlet arması “devlet gerbi” Özbek Türkleri’nin tarihinden, coğrafyasından, yaşayışından ve inanışından derin izler taşımaktadır.
18 Kasım 1991 tarihinde kabul edilen “Özbekistan Cumhuriyeti’nin ayrağı”nda mavi, beyaz ve yeşil olmak üzere üç renk hâkimdir: En üstte gökyüzünü, suyu, enginliği, ebedîliği, iyiliği, doğruluğu, dürüstlüğü, sadakati simgeleyen ve Emir Timur tarafından kurulan devletin bayrağının da rengi olan mavi renk bulunmaktadır. Bu mavi zeminin sol tarafında beyaz bir hilâl ile on iki beyaz yıldıza yer verilmiştir. Hilâl, hem Özbekler’in dinlerine, törelerine, geleneklerine, göreneklerine bağlılıklarını hem de bağımsızlığını simgelemektedir. Bütün milletlerde olduğu gibi Özbekler’de de yıldız ilâhî, manevî bir anlam ifade etmektedir. Bayraktaki yıldızların on iki tane olması, Özbekler’in tarihiyle ilgili olmakla beraber, eski güneş takvimindeki ayları da simgelemektedir. Özbekistan Cumhuriyeti Bayrağı’ndaki beyaz renk, gönül temizliğini, masumiyeti, saflığı; yeşil renk ise, tabiatın dirilişini, canlanışını; ümidi, arzuyu, mutluluğu temsil etmektedir. Renkler arasındaki kırmızı çizgiler ise, kanı (hayatın ırmaklarını) sembolize eder (bk. Fotograf 1: Özbekistan Cumhuriyeti Bayrağı).
2 Temmuz 1992 tarihinde kabul edilen “Devlet Arması”nın da Özbekistan Cumhuriyeti’nin ve Özbekistan Türkleri’nin pek çok özelliğini yansıtır nitelikte hazırlanmış olduğu dikkati çeker.
Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Gerbi (Arması), Özbekistan Anayasası’nda şu cümlelerle anlatılmaktadır: “Özbekistan Cumhuriyeti’nin Devlet Arması’nın tam ortasında geniş bir vadi üzerine doğan parlak bir güneş bulunmaktadır. Güneş tasvirinin sağ tarafında buğday başakları, sol tarafında ise pamuk dalları yer alır. Armanın üst kısmında Cumhuriyetin birlik ve bütünlüğünü simgeleyen sekizgen bir yıldız; bu sekizgen yıldız içinde de İslâmiyet’i sembolize eden hilâl ve beşgen yıldız bulunmaktadır. Armanın merkezinde ise, asaletin, cömertliğin ve fedakârlığın sembolü olan efsanevî Hûma kuşu, kanatları açık şekilde tasvir edilmiştir. Bütün bu tasvirler, sembollar halkımızın barış, huzur, mutluluk ve gelişme yolundaki arzularını, ümitlerini dile getirmektedir. Armanın alt kısmında (Hüma kuşunun koruması altında) temsilî Özbekistan Bayrağı bulunmaktadır. Bayrağı simgeleyen üç renkten ortadakinin (beyaz olanın) üzerine “Özbekistan” adı yazılmıştır”. (bk. Fotograf 2: Özbekistan Cumhuriyeti’nin Devlet Arması).
Bilge kişiler tarafından hazırlandığı anlaşılan Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Arması’nda hüma kuşu tasvirine yer verilişi, son derece anlamlı ve ilgi çekicidir. Zira hem İslâmiyet öncesinde hem de İslâmî dönemde Türk boyları arasında hüma (kumay, humay, huma) kuşunun iyiliğin, güzelliğin, dostluğun, barışın, cömertliğin, cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, devletin, mutluluğun, huzurun kimi zaman aracı, kimi zaman da kaynağı olduğuna inanılmıştır. Bu sebeple hüma kuşu, Türk kültür ve medeniyetinin sözlü ve yazılı kaynaklarında, sanat eserlerinde çok kullanılan tasvirlerden / motiflerden biri olmuştur.
Bir çok yönüyle Umay’ı hatırlatan; türü, şekli, özellikleri hakkında bugün de farklı görüşler ileri sürülen ancak Türk boyları arasında yüce değerlerin aracı, kaynağı olarak kabul edilen hüma kuşu, kanaatimizce Köl Tigin’e ait olduğu kuvvetle muhtemel heykel başında da “ongun” olarak kullanılmıştır.
731 yılında savaş alanında ölen Köl Tigin için, ağabeyi Bilge Kağan 732 yılında Orhun Irmağı yakınlarında “anıt mezar” yaptırır. Döşemelerle kaplı “anıt mezar alanı” içinde mezar dışında, (bugün kaplumbağa kaidesi parçalanmış) yazıt, insan, hayvan heykelleri, balballar ve sunak taşı bulunmaktadır.
Köl Tigin adına inşa ettirilen anıt mezar alanında, 1958 yılında Lumir Jisl başkanlığındaki Çekoslovak ve Moğol bilim adamları kazı yapmış; kazıda bugün nerede olduğu bilinmeyen Köktürk dönemine ait pek çok kıymetli eşya ile birlikte Köl Tigin’e ait olduğu sanılan bir de heykel başı gün ışığına çıkartılmıştır. Bulunduğunda iki parça halinde olan heykel başı, gerekli onarımdan sonra Ulaanbaatar’daki Tarih Enstitüsü’ne konulmuştur.
Mermerden yapılmış heykel başı üzerindeki ayrıntılar, bunun Köl Tigin’e ait olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Köl Tigin, söz konusu heykel başında, yüzü yuvarlak (ay yüzlü), gözleri hafif çekik (badem gözlü), kaşları burnuyla birleşik, burnu hafif basık, elmacık kemikleri çıkık, ağzı küçük, dudakları dolgun, kulak memeleri yapışık, başına “ön tarafında hüma kuşu ongunu bulunan beş dilimli börk” giymiş şekilde tasvir edilmiştir. (bk. Fotograf 3: Köl Tigin’e Ait Heykel Başı; Fotograf 4: Cengiz Alyılmaz Köl Tigin’e Ait Heykel Başı İle).
Kanaatimizce Köktürkler, hüma kuşunun gökyüzünde yaşadığına, dilediği her yere ulaştığına, cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, devletin, bolluğun bereketin, güvenin, mutluluğun ve huzurun sembolü olduğuna inandıkları için onu “ongun” olarak kullanmışlar; Köl Tigin’e ait heykel başında da bu onguna yer vermişlerdir. Hüma kuşunun sonraki dönemlerde boyların, hanların, katunların ongunu olarak kullanılmasının, Özbekistan Cumhuriyeti’nin Devlet Arması’nda yer almasının temelinde de aynı inanış yatmaktadır (bk. Fotograf 5: Köl Tigin’e Ait Heykel Başındaki Hüma Kuşu Ongunu ile Özbekistan Cumhuriyeti’nin Devlet Arması’ndaki Hüma Kuşu Ongunu).
SONUÇ: Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla 31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilân eden Özbekistan Cumhuriyeti, 18 Kasım 1991 tarihinde “Özbekistan Cumhuriyeti Bayrağı”nı, 2 Temmuz 1992 tarihinde de “Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Arması”nı resmen kabul etmiştir.
Özbekistan Cumhuriyeti’nin ve Özbekistan Türkleri’nin pek çok özelliğini yansıtır nitelikte hazırlanmış olan Özbekistan Cumhuriyeti Devlet Arması’nda hüma kuşu ongunu’na yer verilmesi son derece anlamlı ve ilgi çekicidir. Zira Türk yaşayış ve inanışında, Türk kültür ve medeniyetinde ayrı bir yere ve öneme sahip olan hüma kuşu, Orhun’dan Türkistan’a, Türkistan’dan Anadolu’ya bütün Türk Dünyası’nın ortak ongunlarından biri olmuştur.
BİBLİYOGRAFYA
Oktay ASLANAPA, “Büyük Türk Kahramanı Kültigin’in Heykelinin Bulunması Dolayısiyle: Türklerde Arma Sanatı”, Türk Kültürü, 16, Ankara 1964, s. 40-47.
Ebulgazi BAHADIR HAN, Şecere-i Terakime (Türkmenlerin Soykütüğü), Ankara 1996, (Yay. Haz. Zuhal Kargı ÖLMEZ)
Yaşar ÇORUHLU, Türk Mitolojisinin ABC’si, İstanbul 1999; “Kül Tigin’in baş heykelinin ikonografik bakımdan tahlili,” Mimar Sinan Üni. Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, 1/1, İstanbul 1991, s. 118-38
Nejat DİYARBEKİRLİ, “Orhun’dan Geliyorum”, Türk Kültürü, 198-199, Ankara 1979, s. 321-384.
Saadettin GÖMEÇ, “Umay Meselesi”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 35, İstanbul 1985, s. 38-44.
Tuncer GÜLENSOY, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları, İstanbul 1989.
Abdülkadir İNAN, Eski Türk Dini Tarihi, Ankara 1972; Makaleler ve İncelemeler, I- II, Ankara 1998; Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Ankara 1995.
Lumir JİSL, “Kültegin Anıtında 1958’de Yapılan Arkeoloji Araştırmalarının Sonuçları”, Belleten, XXVII/107, Ankara 1963, s. 387-410.
İbrahim KAFESOĞLU, Eski Türk Dini, Ankara 1980.
Yaşar KALAFAT, Kuzey Azerbaycan- Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’da Eski Türk Dini İzleri-Dinî Folklorik Tabakalaşma, Ankara 1998.
Cemal KURNAZ, “Hümâ”, İslâm Ansiklopedisi, 18, İstanbul 1998, s. 478.
Süleyman MERDANOĞLU-Nasriddin MUHAMMADİEV, Özbekistan Kılavuzu, Ankara 1997.
Bahaeddin ÖGEL, Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları İle Destanlar), I, Ankara 1989, II, Ankara 1995.
Jean-Paul ROUX, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İstanbul 1994, (Çev. Aykut KAZANCIGİL).
Osman Fikri SERTKAYA, Göktürk Tarihinin Meseleleri, Ankara 1995.
Denis SİNOR, “Türkler Tarafından Şereflendirilen Bir Moğol Ruhu “Umay””, Mimar Sinan Üni. Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2/2, İstanbul 1995, s. 204-211, (Çeviren: Ahmet TAŞAĞIL).