Ana Sayfa 1998-2012 Orta Asya’da Rus-Sovyet kültür emperyalizmi-2

Orta Asya’da Rus-Sovyet kültür emperyalizmi-2

Bağımsızlığın kazanılmasında, bu yolda mücadelenin verilmesinde mevcut

- Reklam -

siyasî kadrolar ve yasal siyasî partilerin de Türk kültürüne bakış açıları ve

yaklaşım tarzları kültürel yapının yeniden oluşumunda etkili olmuştur.

Zeki Velidî Togan’a göre Rusya’da merkezî idare Bolşeviklerin eline geçmeye başlar. 18 Mart 1918’de Alaş-Orda hükûmeti Kızılordu hükûmetince dağıtılır, 1919’da bu fedarasyondan Müslüman kelimesi silinerek, millîden ziyade iktisadî bir birlik şekline getirilir.23 Bu şekilde Türkistan’daki kültürel kimliğin bir yansıması olarak çeşitli muhtariyetlerin ve kongrelerin ismine dahi tahammül edilmediği görülür. 1918 yılından itibaren Türkistan’ın birçok yeri işgal edilmeye başlanır. Bunun sonucunda 1921-1923 yılları arasında bir millî hareket olarak ”Basmacılık” Türkistan’ın en ücra köşelerine kadar bir çete hareketi şeklinde yayılmaya başlar.24

Türkistan ve diğer Türk illeri bu şekilde istilâ edilerek 1925’ten sonra Türkistan kelimesi Rus haritalarından,lügatlarından kaldırılarak yasaklanır.Sadece “Türkistan Askerî Bölgesi” isminde kalır ve ardından Türkistan beş ayrı cumhuriyete bölünür (Batı Türkistan’da). İşte bundan sonra büyük bir “kültür emperyalizmi” başlar.Türk milletini ayrı gibi gösterme ve lehçe farklarını artırma gayretkeşliğine girilir. Sovyet Rusya’nın bundan sonraki kültür politikası, sistemli olarak Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen ve Tacik milletlerinden,dillerinden,bunların geçmişte zorla Türkleştirildiklerinden, kendilerine has tarihlerinden, edebiyatlarından sistemli bir şekilde bahsederek,bunların ayrı ayrı olduklarını ve Türkistan’daki Türkçülük içerisinde Özbekçilik, Kazakçılık, Türkmencilik, Kırgızcılık gibi boy/asabiye duygularının ortaya çıkmasını sağlamaktır.

Lenin proleter kültürünü, kitlelerin şuuruna zerketmek arzusunu taşıyordu. Stalin şekilce milli, muhtevaca proleter kültürden başarı kazanacağına inanıyordu.25 Özerk bölgeleri de kapsayacak şekilde tüm milliyetlere kendi etnik dillerinde eğitim yapma ve kültürünü geliştirme hakkı tanınmıştı. SSCB’de Lenin ile başlayan “uluslar politikası” genelde self determinasyon ilkesinden hareketle 1924 anayasasında ayrılık hakkına yer verse de aslında cumhuriyetlere telkin edilen ve denetlenen politika “birliğe sadakat” oldu.

- Reklam -

Ulusal kültürün gelişmesi için öncelikle standart yazı dilleri oluşturulacak, böylece ulusal dilde eğitime ağırlık verilecekti. Bunlara uygun eğitim seferberliği başlatılarak mevcut lehçeler birleştirilerek ortak ulusal dil oluşturulmuştur.26 Böylece hedef kültür kaynaklarını işletmek, alfabeleri Slavlaştırarak, millî varlığı kendi köken, örf ve kültüründen koparmak, Ruslaştırmaktı.27

1917 İhtilâlinden önce bütün Türkistan’da Arap alfabesi kullanılıyordu. Arap alfabesinde Türkçe harflerin yetersizliği, buna karılık Türkçede sesli harflerin çok önemli olmasına rağmen Arapçanın lehçe farklarını gizlemek gibi bir faydası vardı. Böylece bütün aydınlar Türkçe konuşurlar ve zorluk çekmeden anlaşırlardı. Bu şekilde Rusya’nın diğer bölgeleri ile de rahatça haberleşebiliyorlardı.1917’deki Bolşevik İhtilâlinden sonra siyasî t zyik ile Komünist partisi emrindeki linguistik kurultayında alınan kararlar hayata geçirilmeye başlanır.

1917 İhtilâlinden sonra Sovyet liderlerinin ilk teşebbüsü Arap alfabesini geliştirerek mahallî lehçelere uygulamak olur. Ancak kısa zamanda eski alfabenin kullanılması ile Türkleri Ruslardan ayırdığı için bu tehlikeden kurtulmak amacıyla 1925’te Arap alfabesiyle basılı kitap ve mecmuaların ithali yasaklanır.28 1926 Bakü Türkoloji Kurultayında Yakovlev ve diğer Rus ilim adamları Latin alfabesini methetmeye başlıyor ve 1929 yılında bütün Rusya’da Türkler böylece Latin alfabesine geçiyor. Amaç geleneksel Arap alfabesinin terk edilerek eski kültürle(önceki İslâm kültürü) ve Türkiye arasında oluşacak “kültürel bağların” koparılmasıdır

Türkiye’nin aynı yıllarda Latin alfabesini kabul etmesi(Kasım 1928)Sovyetlerin hesabını bozmuş,Türkleri sevindirmiştir. Bu sefer de Türkistanlıların yine Ruslardan uzaklaşarak Türkiye’ye yaklaşma ihtimali vardı.Türkistan’da Latin alfabesinin kullanılması Rusçanın öğrenilmesini de zorlaştıracaktı.Üstelik 1932 ve 1938 katliamlarıyla direnme gösterecek Türkistanlı aydınların çoğu yok edilmişti.Bunun etkisi de geride kalanlarda direnme gücü bırakmıyordu.

Bu süre içerisinde 1937’de Bakü’de “İmla ve Terim” konferansı toplanır. Kültürü sosyalleştirme, Ruslaştırma taraftarları ile kültürün millî ve Türk vasfını korumak isteyenler arasında şiddetli bir mücadele olur. Mehmet Emin Resulzâde her iki tarafın isteklerini kendine göre değerlendirir.29

- Reklam -

1939-1940 yıllarında Sovyet hükûmeti yeniden Latinceden Rus-Kıril alfabesine geçmeyi kararlaştır. Bundan on yıl önce Arap alfabesinden Latin alfabesine geçerken Latinceyi methedenler, bu kez Latinceyi kötüleyerek değiştirilmesini istiyorlardı.

Yine böylelikle talebelerin iki ayrı alfabe öğrenerek kurtulacakları öne sürüldü. Bu değişiklik Kiril alfabesinde bulunmayan Türkçe sesler için farklı semboller kullanılmasına da imkân tanır.Böylece Türk fonetiğine uydurulması için birkaç sembol eklenerek ”BİRLEŞİK TÜRK LATİN ALFABESİ” getirilir.Bu oluşturulan yeni alfabede bütün Türk lehçelerindeki sesler aynı işaretle yazılırken, Kiril alfabesinde aynı ses değişik cumhuriyetlerde değişik harflerle gösterilmeye başlanır.Bu tür uygulamalar sonucunda Türk dünyası üç farklı kökene dayalı(Latin-Arap-Kıril) 27 farklı alfabe ve iki büyük yazı diline bağlı yirmi çeşit yazı dilini kullanır hale gelmiştir.

Bütün bu politikalar sonucunda görüldüğü gibi dünyada hiçbir millete ve topluluğa uygulanmayan, sadece Türklere uygulanan emperyalist politikalar soyu,dili,kültürü bir olan “Türk dünyasını” her yönden parçalı bir hâle getirmiştir. Uluğ Türkistan önce doğu-batı diye sonra da Batı Türkistan kendi içerisinde yapay olarak beş ayrı cumhuriyete Rus ve Sovyet kültür emperyalizmi politikaları sonucunda Türkistan parçalanmış ve istenilen amaçlara ulaşılmıştır. 1929’larda Stalin iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra ulusal liderlerin tavsiyesi ile birlikte tüm Sovyet cumhuriyetlerinde Ruslaştırma sürecine başlanır ve bu dönemde uygulanan dil ve alfabe politikaları ile Rusça yeniden önem kazanır. Rusçanın ikinci ana dil statüsüne yükseltilmesi Kuruşçev ve Brejnev dönemlerinde başlar.1958-1959 eğitim reformunda Kuruşçev “Her orta öğrenim mezunu Rusçayı tam olarak öğrenmiş olmalıdır.” demiştir.

Sovyetlerin Dil Politikası:

1-Tüm dillere eşitlik

2-Rusçanın ortak üstün dil olması

3-İradî çift dillilik

4-Ana dillerin ihmalinin açıklanması

5-Rusçanın yabancı dil olarak eğitim sistemine girişi şeklindedir.

Latin alfabesinin yerini Kiril alfabesinin alması, ulusal destanların, kahramanların (Örneğin Azerbaycan’da Dede Korkut, Özbekistan’da Alpamış) kitaplardan çıkarılması,özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet zaferi ve kahramanlığının Rus halkına mal edilmesi ve Çarlık Rusya tarihinin olumlu bir hâle getirilmesi bu süreç içinde kültürel açıdan en çarpıcı örneklerdir.30

Böylelikle dünya tarihinde ilk kez uygulanan bu model içinde halk siyasi kimlik olarak Sovyet vatandaşlığını benimsiyor ve kendi etnik kökeni ile ilgili kimliğini ikinci plâna atıyor. SSCB’nin verdiği özel kimlik ve pasaportlarda da açıkça belirtilmekteydi.

Lenin, Stalin, Kuruşçev ve Brejnev dönemlerinde izlenen kültür politikalarında bazı önemli değişimler olmakla beraber, ulusal tarih ve kültürün Sovyet öğretisi dışına çıkması ve 1917 öncesine dönmesi engellendi.31 Sovyetlerin Türkistan’daki Türklere reva gördüğü bu dil ve alfabe değişikliği politikalarını değerlendiren W.Kolarz’a göre Avrupalı beyaz adam bile Afrika’da böyle bir kültür emperyalizmine gitmemişti. Kazak Türkleri Ruslaştırmaya karşı “Kazak Edebiyatı” dergisi etrafında birleşerek mücadeleye başlarlar.32 Bu şekilde Rus müstemlekeciliğini diğer Avrupalı müstemlekecilerden farklı kılan başlıca özellik, istila edilen topraklara milyonlarca Rus göçmeninin plânlı bir şekilde iskân edilmesidir.33

Sovyetler bu tür kültür emperyalizmini meşru göstermeye çalışırlarken genç nesillerin körpe dimağlarına bu fikirler zerkedilerek proleter kültürü almış komünistler yerleştirilecekti. Fakat millî ve manevî değerleri yıkamadılar. SSCB ideolojisi büyük yenilgiye uğradı. 29 Ekim-4 Kasım 1956 tarihleri arasında Stalinabad’da toplanan “Orta Asya Arkeologları ve Etnologarı İkinci Kongresi” nde İslâmî inanç ve geleneklerin doğumdan ölüme kadar devam ettirildiği görülünce yeni propaganda usulleri arandı. Bunun için de 1959 nüfus sayımlarına göre SSCB’deki Türkler otuz beş bin olarak gösterilmiş ve bütün Türkler kabilelere, boylara bölünerek ayrı milletlermiş gibi “böl ve hükmet” siyasetine uygun bir şekilde verilmiştir.34 “Türkistan’a yardım” adı altında yapılan bu Ruslaştırma ve Sovyet vatandaşlığına, kırsal kesimden daha fazla direnme gelmektedir. Bu yüzden Ruslaştırmanın ağırlık noktası şehirlerdir.35

Tüm bunlar Sovyet emperyalizminin günümüzdeki sonuçlarını doğru okuyabilmek ve görebilmek açısından önem kazanmaktadır. Böylece günümüzde Türk cumhuriyetlerinde varlığını devam ettiren bazı inanç ve yaşantılar kaynağını o dönemde, Sovyet ideolojisine direnç gösteren ve tam olarak asimile edilemeyen “kırsal kesimden” almıştır

Sonuç

Bağımsızlık sonrasında Çarlık ve Sovyet Rusya dönemlerinde “eritilmek” istenilen ve bu yönde de belli bir mesafe alınan Orta Asya’da ki TÜRK KİMLİĞİnin tekrar uluslararası düzeyde gündeme gelmesi Sovyet sisteminin dağılması ile başlar. Eski Sovyet sisteminden geride kalan idarî yapı içerisinde, eski sistemin devamı niteliğindeki mevcut kadrolar kültürel, ekonomik ve siyasî alanda uluslararası arenada meşrulaştırma gayretlerine başlarlar.

1986 yılında Gorbaçov iktidara geldiğinde “glastnost” ve “perestroika” politikaları ile kültürel, dinî ve entelektüel hayat üzerindeki devlet denetimini gevşetmeye başlar. Kültürel muhtevaları da içine alan eğitim uygulaması Gorbaçov döneminde başlar.36 Böylece bu dönemden itibaren millî duygularda canlanma başlar. Eski rejimin bu tür “amaçlı” politikaları sonucu, örf ve âdetlerini kaybetmiş, milliyetin önemli unsurlarını teşkil eden, dininden uzaklaşmış ve en önemlisi ana dilini unutmuş ya da kullanma gereği hissetmeyen, millî denmesi oldukça zor topluluklar meydana gelmişti. Yaratılan “Millî kimlikler” en yakın kardeş toplulukları birbirine rakip hatta düşman duruma getirmiştir. 1985’ten itibaren ise bu gerçekler gündeme gelmeye başlar. Bu şuurlanma diğer topluluklarda olduğu gibi Türk topluluklarında da millî bağımsızlık arzularını artırır.37

Türk Cumhuriyetlerini bağımsızlığa götüren yol Gorbaçov döneminden itibaren başlar.

Burada bağımsızlığın kazanılmasında, bu yolda mücadelenin verilmesinde mevcut siyasî kadrolar ve yasal siyasî partilerin de Türk kültürüne “bakış açıları” ve buna bağlı olarak ta “yaklaşım tarzları” kültürel yapının şekillenmesinde ve yeniden oluşumunda etkili olmuştur.

Bu amaçla her bir Türk cumhuriyetinin ayrı ayrı bağımsızlık sonrası kültürel yapısı ele alınarak genel bir “Türk Cumhuriyetleri kültür profili” oluşturulmalı ve buna dayalı bazı tekliflerde bulunarak kültürel ilişkiler geliştirilmelidir.

DİPNOTLARI

23- Atilla Artam ,a.g.e., s.27.

24- Mehmet Eröz, a.g.e., s.338.Baymirza Hayıt, a.g.e., s.196.

25- Mehmet Eröz,a.g.e.,s.339.

26- G.Goksu Özdoğan,a.g.e.,s.37.

27- Metin Eriş,Amerikan-Rus Emperyalizmi,(İstanbul:Boğaziçi Yayınları,1978)s.97.

28- Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk,Kardeşlik ve Barış Birinci Kurultayı,Tebliğ ve Konuşmalar,(Antalya:1993),s.118.

29- Bu konuda iki gurubun görüşleri için bknz.Mehmet Eröz, a.g.e.,s.340.Beşir Ayvazoğlu, a.g.e.,s. 149-154.

30- Büşra Ersanlı Behar,”Azerbaycan,Özbekistan ve Türkmenistan’da Eğitim Politikaları”, Bağımsızlığın İlk Yılları,(Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994), s.191.

31- G.Göksu Özdoğan,a.g.e.,s.39.

32- Mehmet Eröz,a.g.e.,s.341.

33- M.Emin Kurbanlı,”Yeni Türk Devletinin Geleceği”Türk Yurdu, 81,s.40.

34- Mehmet Eröz, a.g.e., s.346.

35- Metin Eriş,a.g.e.,s.97.

36- B.Zakir Avşar ve Arkadaşları, Yeni Bir Yüzyılın Eşiğinde Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri, (Ankara:Vadi Yayıncılık,1994),Büşra Ersanlı Behar,”Azerbaycan,Türkmenistan ve Özbekistan’da Eğitim ve Kültür Politikaları”,Bağımsızlığın İlk Yılları,(Ankara:Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994), s.149.

37- Nadir Devlet,”Türk Topluluklarında İkinci Milli Uyanış”, Türk Yurdu, 63, s.49.

 

Orkun'dan Seçmeler

Bir resim ve gerisi

Avrupa Birliği Senaryosu

Hidayet Arsalan

- Reklam -