Ana Sayfa 1998-2012 Orkun'un 2001 Yazı Yarışmasında 3.lüğü kazanan :

Orkun’un 2001 Yazı Yarışmasında 3.lüğü kazanan :

Dünya değişiyor, çok uluslu bir süper güce doğru kayıyor. Aşırı uçlar esnekleşiyor. Hızlı bir bilim ve teknoloji yarışı yaşanıyor. Bir tarafta tam bağımsızlık mücadeleleri, diğer tarafta küreselleşme süreçleri… Âdeta her şey, baş döndürücü bir hızla ilerliyor.

- Reklam -

Hiç kuşkusuz Türkiye de bu hızlı değişimden nasibini alıyor. Yakın zamanın muhtemel süper güçlerinden birisi olma potansiyelini de üzerinde taşıyan Türkiye, dinamik bir ülke olarak, bulunduğu coğrafyada askerî, ekonomik ve teknolojik gücü itibariyla, rakipsiz bir denge ve barış gücü olmaya aday. Açıkçası, gerek organik bütünlüğüyle, gerek başarılı işadamları ve demokratik kitle örgütleriyle Türkiye zamanı sorguluyor. İbreler bu yönde hareket ediyor.

Ünlü “New York Tımes” gazetesi, “Bir zamanların çekingen Türkiyesi dış politikada silkeliyor…” diye yazıyor. Uluslararası kuruluşlar Türkiye’yi, 2000’li yıllarda dünyanın en hızlı büyüyecek 10 ülkesinden biri olarak gösteriyorlar. Bunlar, yıllardır Ankara’nın iç manzarasına ve istikrarsızlığına rağmen, Türkiye’nin dış politikada önceliği ele alacağının -yabancı gözüyle- en bariz kanıtı. Yani?

Yanisi şu: Yabancı uzmanlara göre Türkiye, akıllı politikalar uygulayabilirse 21. yüzyılın süper güçlerinden biri olacak.

- Reklam -

Bu tür iyimser tabloların gerçek hisleri ne kadar yansıttığı bir yana, acaba Türkiye, yabancı uzmanların ve politikacılarımızın söyledikleri gibi tarihî görevine sahip çıkıp bu bölgede yüzyıllarca sahip olduğu güce yeniden kavuşabilecek mi? İşte asıl sorun burada.

Hepimizin bildiği gibi, Türkiye’nin tartışılmayacak iki coğrafyasından birini Orta-Asya, diğerini ise Balkanlar oluşturmaktadır. Tabiî bu arada Kafkasya ve Kuzey Irak’ı da unutmamak gerek. Türkiye bu dört coğrafyada geniş bir nüfuz ve etki alanına sahip. Kabul etmek gerekir ki, Orta-Asya’da Rusya’nın etkisi belirgin bir biçimde azalıyor. Rusya’nın bıraktığı boşluğu Türkiye doldurmak zorundadır. Tür kiye, bir an önce milliyetçilik ve İslâm bağını (kozunu) kullanarak, Kafkaslar ve Orta-Asya’daki kardeş ülkelerle stratejik, ekonomik ve kültürel antlaşmalar imzalamalı, onlarla bire bir ilgilenmelidir. Türk cumhuriyetleri ile her konuda ilişkilerimizi sürdürmek, onlarla daha ciddî ilgilenmek için “Türk Dünyası Bakanlığı” kurularak, “Türk Birliği”nin de adımları atılmalıdır. Türk devlet ve topluluklarıyla alfabe birliği sağlanarak, Türk dünyası ortak bir alfabe ve ortak bir Türkçede birleştirilmelidir.

Kafkaslar ve Orsa-Asya, petrol ve doğalgaz yatakları bakımından dünyanın ağırlık merkezi konumundadır. Ve bu iki bölge, 21. yüzyılda menfaat çatışmalarının da merkezi olacak. Bunun sinyali 2 yıl önce AGİT’te verildi. Türkiye, çok yönlü konumu gereği, her iki coğrafyadaki zenginliğe geçişin de “olmazsa olmazı”nı oluşturuyor. Türkiye, ABD, AB ve Çin eksenine karşı Rusya ve İran ile stratejik işbirliği içinde olmalı, Azerbaycan’ın Ermenistan ile sorunu da sür’atle çözülmelidir. Bunlar, Türkiye’nin Orta-Asya’daki Türklerle ilişkisi açısından son derece önemli olduğu kadar, Batı’da ve Doğu’da oluşan yeni güç merkezlerine karşı da tarihî bir sorumluluktur.

- Reklam -

Türkiye, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu üçgeninde yer almaktadır. Bölge ülkeleri ve Türkiye arasındaki ilişkiler tarihî geçmişin getirdiği gerçekler ışığında geliştirilmelidir. Türkiye’nin Avrupa ile bağı Balkanlardaki etkin politikası ile ilgilidir. Bu yüzden, Batı Trakya Türkleri ihmal edilmemelidir. Türkiye, Yunanistan’la Ege kıta sahanlığı ve FIR hattı komedisini bir an evvel çözmeli, yüzyıllardan beri bölgede yaşayan Türklerin kültürlerinin, hak ve özgürlüklerinin korunmasına büyük özen ve hassasiyet göstermelidir. Öte yandan AB macerasını da millî bir dâva hâline getirmemelidir. AB ile olan ilişkilerimizde yarını yaşadığımızın bilincinde olarak, “kayıtsız şartsız egemenlik” adına bir referandum yapılmalıdır. Kaldı ki, AB Türkiye için tek seçenek değildir. Türkiye’nin öncelikli yönü Batı değil, önce Orta Asya, sonra tüm dünya olmalıdır. Türkiye’nin temel coğrafyası Adriyatik’ten Çin’e değil, Atlantik Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na kadardır. Türkiye mevcut durumuna razı olmamalıdır. Çünkü, Edirne ile Iğdır arasına sıkışmış bir Türkiye’nin, geleceğin dünyasında yeri olmayacaktır.

Öte yandan Orta Doğu’da İsrail, Türkiye’nin bölgedeki dengesini bozucu bir unsur olarak tırmanmaktadır. Türkiye, ABD-İsrail eksenine mahkûm olmamalı, Kafkasya’da, Balkanlarda ve nihayet Orta Doğu’da çok yönlü bölgesel işbirliği geliştirerek, bölge dışı ülkelerin adı geçen bölgelerdeki etkinliğini zayıflatmalıdır. Türkiye, Orta Doğu ve Kafkasya’da AB benzeri bir birlikteliğe öncülük etmelidir.

Bugün hem globalleştiği söylenen hem de örtülü olarak milletler arasında acımasız bir ekonomik savaşın sürdüğü bir dünyada yaşamaktayız. Takdir edersiniz ki, Doğu-Batı ilişkilerinde yeni bir sayfa açılıyor. Özellikle üzerinde bulunduğumuz coğrafya köklü denge değişikliklerine gebe. Dünya haritasında bazı değişiklikler yapılacak. Türkiye, Kuzey Irak’ta uydu bir devlete ve Kıbrıs’ta Rumları sevindirecek bir çözüme “evet” dedirtilmeye zorlanmaktadır. Türkiye, savunmasını yalnızca NATO çerçevesinde düşünmemeli, yeni askerî ve ekonomik oluşumlar yaratmalıdır. Güçlü bir asker ve güçlü bir ekonomi, güçlü devlet demektir.

Şüphesiz Türkiye’nin dış politikada güçlü olabilmesi için her şeyden önce iç sorunlarını çözmüş olması gerekmektedir. Kabul etmek gerekir ki, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum pek de iç açıcı değildir. Her şeyden önce Türkiye’de, toplumun demokratik özlem ve talepleri frenlenmiş, atanmışları seçilmişlerin üzerinde olan, “milleti millet yapan, devleti devlet yapan değerlerin ipotek altına sokulduğu bir yönetim anlayışı”nın ortadan kalkması gerekmektedir. Bireye ve topluma geleceğini tayin olanağı vermeyen yönetim mekanizması, 21. yüzyılın eşiğinde Türk milletinin önündeki en büyük handikaptır. Milleti yok sayan, vatandaşlarıyla barışık olmayan hiçbir sistem başarıya ulaşamaz. Türk milletinin kendi kimliği yerine başka bir kimlikle şekillendirilmesi çalışmalarına bir an önce son verilmelidir. Türkiye, tarihî milât olarak 1920’li yılları dayatma saplantısından kurtulmalı, ideolojik devletten sür’atle ayrılarak kendi değerlerini çağın değerleri ile bütünleştirmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğundan bu yana çok zor dönemler atlattı. İçinde bulunduğumuz bu kritik dönemin de üstesinden gelecektir. Üzerinde bulunduğumuz coğrafya bizi, her geçen gün daha güçlü ve hükümran olmaya zorluyor. Genç nüfusu ve iyi yetişmiş insan gücü potansiyeli, tarımın ve yeraltı kaynaklarının sağladığı zenginlik, mahir ve milliyetçi bir yönetici kadro tarafından iyi kullanılabilirse, güçlü ve köklü bir devlet olan Türkiye 21. yüzyıla damgasını vuracaktır.

2001 YAZI YARIŞMASININ 3. SÜ

SAMİ SANDAL

Beş yıldan beri gazetecilik yapıyorum. 1997-98 yıllarında Orta Doğu gazetesinde köşe yazıları yazdım. 1998’de Gündüz gazetesinde editör olarak çalıştım. News dergisi yazı işleri müdürlüğü (1998-99) yaptıktan sonra 2000-2001 yıllarında Polivizyon dergisi haber müdürlüğü görevinde bulundum. Hâlen Anadolu Gençlik dergisi istihbarat şefiyim.

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde öğrenimime devam ediyorum.

Değişik zamanlarda İngilizce, bilgisayar ve edebiyat kurslarına katıldım.

Her gün bir yenisi eklenen toplumsal ve izafî durumları ilgiyle takip ederim. Yeni kavramları kolay ve çabuk öğrenirim. Çok kitap okumakla beraber, her gün yeni bir şeyler öğrenmeye çalışırım. Çeşitli yönetim kademeleri ve uzman kişilerle fikir alışverişi deneyimine sahibim. Sergi, panel, konferans gibi aktüel ve kültürel etkinliklere katılıyorum. Dış politikayla yakından ilgilenirim. Mesleğimin hakkını veren iyi bir araştırmacı-yazar olmak istiyorum.
 

Orkun'dan Seçmeler

Yanlış Hesaplar

MÜHLET NASIL VERİLİR?

- Reklam -