Ana Sayfa 1998-2012 Önlem alma, risk alma ve bölgesel güç olma

Önlem alma, risk alma ve bölgesel güç olma

GÜNÜMÜZDE bütün dünyada ve özellikle ülkemizin çevresindeki bölgede meydana gelen olaylar giderek şiddetini ve yayılmasını artırabilecek bir düzeye gelmektedir. Bununla ilgili olarak ABD’nin hazırlıklarını 2010’ların sonrası için yapmakta olduğu yeni dünya düzeninin ülkemiz için ne gibi bir gelecek ve sürprizler hazırladığı meçhuldür. Gündelik davranmaya alışmış ve vizyon üretmeyi bilmeyen politikacılarımızı bu nedenle çok sıkıntılı günlerin beklemekte olduğunu söylemek kehanet olmayacaktır. Ancak geleceğe hazırlıksızlık yurdumuzu ve bütün Türk ulusunu ilgilendirecekse ve bu hazırlıksızlıktan doğacak sonuçlar ve bedel Türk milletinin zararına olup Türkiye’nin gücünü azaltacaksa meydanlarda söz verip sandıktan oy isteyen ve hükûmet olarak sorumluluk üstlenen politikacıların ülkemizin kaderiyle ilgili gelecekteki oluşumlar için şimdiden önlemler almaları gerekir.

- Reklam -

Kaldı ki maalesef Atatürk sonrası Türkiye’nin gündelik politikaların da Atatürk’ün öngördüğü çağdaş ve güçlü Türkiye’ye yakıştığını söylemeliyiz.

Bu basiretsiz ve sorumsuz politikaların sonunda çevremizdeki bütün komşularımızın bize yönelik istismarcı ve düşmanca tutumlarına göz yumulduğu gibi, ele geçen ve hakkımız olan fırsatlar da süreç içinde arkası arkasına yitirilmiştir.

İkinci Dünya Harbi’nden fiziken hırpalanmadan çıkan ve 1945’lerde nitelik olarak dünyanın en büyük ordularından biriyle dünyanın üçüncü büyük altın rezevlerine de sahip olan Türkiye, Adalar Denizi’nde elde edebileceği bazı kazanımları değerlendiremediği gibi zaman içinde basiretsiz yöneticilerin duyarsızlıkları nedeniyle fiziken Anadolumuzun batısında bir bütün olarak Türkiye’ye ait görünüm ve yakınlıktaki Oniki Ada’ları Yunanistan’a kaptırmış ve zaman içinde bu ve Lozan Antlaşması’nın silâhsızlanmalarını öngördüğü diğer adaların Yunanistan tarafından silâhlandırılmasına göz yummuştur. Özellikle Çanakkale Boğazı’nın hemen ağzındaki Limni adası, konumu özelliğinden dolayı Türkiye için en önemli tehdit unsurlarından biri olmuştur. Ada Lozan Antlaşması’na aykırı olarak kurulan hava üssü, F-16lardan müteşekkil 110’uncu üsse bağlı uçakları barındırırken1 gene olası bir harp hâlinde bu filoya destek olarak 111’inci filo uçaklarının takviyeye geleceği de zikredilmektedir. Adada gene Lozan’a aykırı olarak bir piyade tugayı ve karadan denize atılabilen Exocet füzeleri konuşlandırılmıştır.2

Maalesef Yunanistan’ın Adalar Denizi’ne asker yığması sürecinin sonunda şu anda antlaşmalara aykırı şekilde Midilli Adasında bir piyade tümeni, Sakız, Sisam ve İstanköy’de birer tugay3 ve Rodos’ta yedek güçlerle beraber 25.000 kişiye ulaşan tümen üzeri bir kuvvet konuşlandırılmış bulunmaktadır.4

Gene antlaşmalara tamamen aykırı bir şekilde Karpathos, Santorini, Rodos ve Skiros’ta5 inşa edimiş bulunan havaalanları da tamamen askerî ve saldırı amaçlarına dönüktür.

Türkiye bunları engelleme için ciddî yöntemleri kararlılıkla ele almamıştır.

- Reklam -

Güney sınırlarımıza geldiğimizde, PKK terör örgütü alenen Suriye’deki örgüt başı tarafından yönlendirilirken ve teröristlerin gene Suriye’de ve Bekaa vadisinde eğitildiği herkes tarafından bilinirken, özellikle Suriye’nin ağababası Sovyetler Birliği’nin dağılmasından hemen sonra buralara müdahale edilmesi ve kuvvet kullanılması imkânı doğmuşken maalesef bu da gerçekleştirilmemiştir. Bunun sonucunda da binlerce şehit verilmiş, ülke ekonomisinin uğradığı zararlara yıllarca katlanılmıştır.

1991 yılında Ermenistan ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilân etmesi ve bu arada Dağlık Karabağ’daki Ermeni yönetiminin de sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni ilânıyla meydana çıkan oluşumda Türkiye o zaman dağılan Sovyetler Birliği’nin kargaşasından istifade ederek anında doğrudan veya dolaylı şekilde kendi askerî güçleriyle duruma müdahale edip hem Karabağ’ın Ermenilerin eline geçmesini engelleyebilir ve hem de o gün için çok kolay olabilecek bir şekilde Türkiye’yi Azerbaycan ve diğer Orta Asya Türk cumhuriyetlerine bağlayacak Nahcıvan-Azerbaycan koridorunu sağlayabilirdi. Bu ciddî imkân o gün için gerçekleşebilecek bir olgu, bu gün için ihmal edilmiş ve kaçan bir fırsattır.

O günlerde Türkiye’nin böyle bir operasyona hazırlıksız olduğu ifade edilmişse de karşımızda bulunabilecek güçlerin de tamamen her koşulda yetersiz oldukları ve bir kaos içinde bulundukları göz önüne alınarak girişimde bulunulabilirdi…

Gene geçtiğimiz 1990’lı yıllarda ilkel teknolojisi ve deprem bölgesinde inşa edilmiş olmasından dolayı bir sorun ve tehlike olduğu bizzat ABD ve Avrupa ülkelerince ifade edilen ve bir süre kapattırılan, Ermenistan’a ait Metsamor Nükleer santralinin Türkiye’ye yönelik olası zararı ve tehlikesinin göz önünde tutulması ve önlem alınması gereken bir husus iken bu konuda da hiçbir ciddî girişimde bulunulmamıştır.

1990’ların başlarından itibaren süregelen pısırık ve basiretsiz politikalarla ihmal etmiş bulunduğumuz Avrasya Türk cumhuriyetleri coğrafyasında bugün ismimiz maalesef geçmiyor. Meydan ABD ve Rusya Cumhuriyeti’ne kalmış gibi gözükmekte. Biz ancak bir figüran rolü ifa ediyoruz.

- Reklam -

Son olarak Kuzey Irak’ta son gelişmelere hükûmet politikası açısından çok ciddî yaklaşılmamasıyla meclisten birinci tezkerenin geçememiş olması bugün Irak’ta ve özellikle kuzeyinde çok daha etkili ve dizginleri elimizde tutar bir hâlde olabilme şansını elimizden almıştır.

Ancak, bugün bizzat yabancı ülkeler tarafından ifade edilen Türkiye’nin bir bölgesel güç olduğu gerçeği vardır.

Bu gerçeğin arkasında ülkemizin nüfusunun, ekonomik ve endrüstriyel düzeyinin etkili birer belirleyici unsur olduğu düşünülürse de en büyük belirleyici gücümüzün ordumuz olduğu vakıasını da en ön plâna almalıyız.

Bunları hesaba katarak son yıllarda gerçekleştirmiş olduğu başarı ve üstün yetenekleri ile ordumuzun Türkiye’nin siyasal ve ekonomik hedeflerinin gerçekleştirilmesinde en önemli araç olabileceği gerçeğini artık göz önünde tutmalıyız. Gücümüzün bilincinde çevremizdeki olaylara bakıp cesaretle çözüm üretmemiz gerekir. Şu noktaları bilelim ki:

– Türk ordusu, dünyanın hiçbir ordusunun başaramayacağı bir şekilde, bütün komşu ve sözde müttefiklerimizden maddî ve mânevî yoğun destek gören organize bir terörist güruhuna karşı asimetrik bir harp başarısı göstermiştir.

– Ordumuz bugün elde etmiş olduğu deneyimlerle büyük bir mobilite elde etmiştir. Dünyada pek az ordunun gerçekleştirebileceği yaklaşık bir tümeni çok kısa zamanda birkaç yüz kilometre öteye intikal ettirebilme yeteneğine sahiptir.

– Aynı anda dört yerde tabur seviyesindeki birlikler ile barışı destekleme harekâtı gerçekleştirebilir.6

– Dünyanın sayılı kara havacılık gücüne ve helikopter filosuna sahiptir.

– Mobilitesine katkı sağlayan ciddî ve yetenekli bir zırhlı personel taşıyıcı plâtformu vardır.

– ABD’den sonra en büyük F-16 filosuna sahiptir. Bu filonun büyük bir kısmı her hava koşulunda, uzun süre savaşabilir. Bu husus Kosova, Yugoslavya ve Bosna-Hersek hava operasyonlarında gerçek hava-hava, hava-yer taarruz koşullarında kanıtlanmıştır.

– Hava Kuvvetlerimiz, tanker uçaklarıyla ciddî bir menzil yeteneğine ve stratejik vuruş gücüne kavuşmuştur.

– Deniz Kuvvetlerimiz, Akdeniz’de en ciddî güç hâline gelmiştir.

– Bugün dünyada en büyük sorun olma istidadını gösteren asimetrik harp tehdidine karşı en deneyimli ordudur. Bunu sağlayabilecek çok deneyimli 5 komando tugayı7 ve özel kuvvetleri vardır.

Bütün bunları göz önüne alarak, yabancı askerî çevrelerin de değindiği gibi Türkiye’nin caydırıcı özelliği çok fazla, ama bunun yanı sıra edinmiş olduğu yukarıda değindiğimiz yeteneklerle ve hareket gücünü yükselten yeni tugay-tabur oluşumuyla çevresindeki bütün komşularından yakın ve orta vadede üstün gelme kapasitesi olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bu komşulara Rusya Cumhuriyeti’nin dahi bölgesel konvansiyonel anlamda dahil olduğu ifade edilmektedir.8

Bu bağlamda, Varşova Paktı güçlerine karşı düzenlenmiş ve eğitilmiş Türk ordusunun yeni dünya düzeninde ve bu yeni düzenin ortaya giderek çıkartmaya başladığı asimetrik harp tehdidine karşı olduğu gibi bu tehdide katkıda bulunabilecek komşu ülkelerin de içinde bulanabileceği 2-lik bir harpte başarılı olacağı yani aynı anda hem iki yabancı ülkeyle hem de içerideki terörist güçlerle savaşabileceği söylenmektedir.9

Komşu ülkelerle savaş hâlinde olabilecek Türkiye’nin aynı anda içeride bir tehditle ve 2-lik bir savaşla karşılaşabilme olgusu birçok başka ülkenin aksine karşılayabilmesi olasılığına göre çok daha fazladır. Bu vakıa Osmanlı İmparatorluğu’nun kendi vatandaşları olan Ermeniler tarafından arkadan vurulmasında en açık şekilde tarihte gerçekleşmiştir.

Basiretli yönetimlerin bu tür olasılıklara karşı devamlı tedbirli olmaları ve Avrupa Birliği’nin dayatmalarıyla ve insan hakları vs. mülahazalarıyla sistemi zafiyete uğratabilecek, ulusal bütünlüğü tehlikeye atabilecek maceralara kalkışmamaları gerekir. Gene, buna benzer oluşum ve anlaşmalarla Kıbrıs’ın tamamen elimizden çıkması sonucunda 2-lik harp konseptinin alan olarak daha da genişleyebileceği göz önünde tutulmalıdır. Türkiye, tehdit değerlendirmesi yaparken asimetrik tehditlerin yanı sıra nükleer ve kirli silâh tehditlerini de göz önüne alıp tedbirli olmalıdır.

Ayrıca çevre ülkelerin nükleer silâh, bu meyanda kütlesel imha silâhları edinme çabaları göz önüne alınarak hiç olmazsa nükleer teknolojiye sahip olma ve bu bağlamda nükleer enerji santralleri kurulmasına hız kazandırılmalıdır. Enerji alanındaki dışa bağımlılığımızın kritik bir düzeye geldiği de ciddî bir şekide göz önünde tutulmalıdır.

Bütün bu değerlendirmeleri bir bütün olarak ele alırsak, Türkiye’nin ordusunun gücünün bilincinde daha atak ve çabuk karar veren bir konsepte yaklaşması gerektiği gerçeğine yaklaşırız.

Soğuk savaş zamanının koşullarına dönük savunma konsepti Sovyet sonrası dönemde meydana gelen olaylara karşı bizi hazırlıksız yakalamıştı.

Ancak, 1996’lardan sonra geliştirilen Ulusal Strateji Plânımız ile ve elde edilmeye başlanan silâh sistemlerimizle düşman bölgesinin derinliklerinde mobil ordu düzeni ve modern silâh sistemleri ile harekât yapma konseptlerinin geliştirilmesiyle ordumuz bölgemizi istikrara kavuşturabilecek önlemler alabilme yeteneğine kavuşmuştur.

Dileğimiz, bu yetenekleri ve gücü gerektiğinde kullanabilmemiz ve daha evvel gerçekleşen olaylardaki gibi kaybedilen fırsatlarla yüz yüze gelmememizdir.

Barışı sağlamanın yolu harbe hazırlıklı olmaktır olgusunun yanı sıra muhataplarınızın, sizin anında esnek ve kararlı mukabelede bulunabileceğiniz varsayımını göz önüne almalarıyla da gerçekleşir.

Bölgesel güç olduğumuzun bilincinde olalım. Çünkü bunun koşulları fizikî ve tarihî olarak mevcuttur.

DİPNOTLARI

1.www.scramble.nl/mil/4haf/orbat.htm

2. http://www.network54com/Hide/Forum/thread?forumid=248068&messageid=1080060091&lp=1080615023

3. a.g.e

4. www.haberanaliz, http://www. turk-yunan.gen.tr/deutsch/aegean/greek-org06.html

5. www.memor,loc.gov/cgi-bin/query/r?frd/cstd:@field (DOCID+gr0243)

6. http://www.tsk.ml.tr/genelkumay/genel%20konular/kuvvetyapisi.htm

7. www.tsk.ml.tr/genelkumay/:20 konular/kuvvetyapisi.htm

8. Hickok, Michael Robert-Parameters, US Army War College Quarterly, Summer 2000, s. 105-19

9. Hickok, Michael Robert, a.g.m

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -