Ana Sayfa 1998-2012 Nefes alabiliyor musunuz?

Nefes alabiliyor musunuz?

AVRUPA Birliği (AB), üniter devlet yapımızdan uzaklaşıp pluralist olarak adlandırılan çoğulcu devlet uygulamasını tercih etmemizi dayatıyor. Uyum Kanunları olarak anılan, gerçekte: Teslimiyet Kanunları olarak isimlendirilmesi gereken paketin altıncısı da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından görüşülüp kabul edildi. Yangından mal kaçırırcasına, Millî Güvenlik Kurulu’nda görüşülmesine imkân bırakılmadan… Teslimiyet Kanunları’nın sonuncusunun hangi sayıyı taşıyacağını ve neleri içereceğini bilen var mı?

- Reklam -

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Birleşmiş Milletler Teşkilâtı (BMT) adına Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Sözleşmesi demek olan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nı delik deşik etmek için talimat veriyor: “1966 yılında imzaya açılan milletlerarası iki sözleşmenin gereğini yerine getirin !”

Çin Halk Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş Doğu Türkistan Yardımlaşma Derneği’ni terörist örgüt olarak ilân ediyor ve Ankara’da yapacağı toplantının yasaklanmasını, tehdit ederek istiyor.

Doğumuzdaki fason devlet Ermenistan, 24 Nisan (sözde) Ermeni Soykırım Günü’nü, beynelmilel hâle getirmek için bize ve dünyaya baskılar uyguluyor. Haklılığımızı kabul ettirmek için gayret göstermiyoruz.

Batımızdaki fason devlet Yunanistan, Fener Rum Patriğini, Ekümenik unvanla tanıtıyor. İstanbul’un adını, şehrin merkezine astığı bez afişle, Konstantinopol olarak değiştiriyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tanımamak anlamına gelen bu eylemler, Yunan Konsolosluğu’nun Türk kuruluşları ile müştereken düzenlediği faaliyetlerde gerçekleştiriliyor.

Kaybedecek hiçbir değeri olmayanlar; AB üyesi olmak için, korkumuzdan başka hiçbir engelimiz bulunmadığını söylüyorlar. Yazılı, sesli ve sesli-görüntülü renkli basın, bunlara destek veriyor. Sermaye sahipleri de tam sayfa ilânlarla, çağdaşlık uğruna, her türl zilleti, (kendi tabirleri ile) ‘coşkulu evet’ lerle karşıladığını duyuruyor.

Devletimin valisi; Bilgisayar ortamında gayri ahlâkî sözler söyleyen bir öğretmenin durumu ile ilgili olarak; ahlâksızlığın kendisini değil de ahlâksızlığı haber yapanları kınıyor.

- Reklam -

Sanatçı olarak ün yapmış Marksist solcu ve ayrılıkçı kişi; hayatında belki ilk defa, Türk örfüne, geleneğine uygun lâf ediyor: “Bakire bir kızla evlenebilirim.” diyor. Dört bir koldan yaylım ateşine tutuluyor, çağdışı olmakla suçlanıyor ve sözünü geri almaya zorlanıyor.

Nim Sofyan usulünden başka hiçbir şeyi bize ait olmayan İngilizce sözlü bir şarkıya Eurovizyon Yarışması’nda birincilik verdiler. Sevinenlerimiz var. Adamlar; “Size ait her ne varsa bırakın, bizim değerlerimizi kabul ederek gelin… size birincilikler verelim…” diyorlar. Onlara benzedik diye, bize sunulan bir parmak bal için bayram yapıyoruz.

Bütün bu gelişmelere şâhit olmanıza rağmen rahat nefes alabiliyor musunuz?

•••

AB’nin vazgeçmemizi istediği; bizi, biz yapan değerlerin hiçbiri AB hayranlarının değil. O değerlerin kaybedilmesinden korkmuyorlar. Aksine, o değerlere sahip çıkılmasından, sahip çıkıldığı için de, bulunduğumuz istasyona uğramayacak olan trenin son vagonuna köle gibi sığınma imkânını kaçırmaktan korkuyorlar.

- Reklam -

Girit, On İki Ada, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu…

Kırım, Kıbrıs, Kerkük…

Onların değildi, verdiler.

Diyarbakır ve ötesi de onlara ait değil. Ellerinden gelse verecekler.

Her şeylerini verseler bile, karşılığında hiçbir şey alamayacaklarını bilmiyorlar.

Zavallılar…

Ay yıldızlı bayrak yerine, on iki havâriyi temsil eden Helen mâvisi bayrak altında yaşamaya, ezan seri duymak yerine, çan sesi dinlemeye razılar. Patriğin, ekümenik unvan kullanmasından rahatsız olmuyorlar. Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasından da…

Heybeliada’daki okul, öğrenci bulunamadığı için kendiliğinden kapanmıştı. Baktılar ki Türk Milleti, kültürel ve mânevî değerlerinden; arzu ettikleri hızla uzaklaşmıyor, Hıristiyanlaşmıyor… Yeni ve bol sayıda misyonerlere ihtiyaç var. O misyonerleri yetiştirmek için okulun açılması isteniliyor.

Kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar da bu ihtiyacın karşılanması için destek veriyorlar.

Çünkü efendim, misyonerlerin bizden çalıp götürecekleri değerlerin hiçbiri onlara ait değil.

İKİZ KANUNLAR

TBMM, 4 Haziran 2003 tarihinde, İkiz Kanunlar olarak anılan iki kanunu kabul etti. Bu kanunlar, BMT tarafından 37 yıl önce, 16 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılan iki sözleşme ile ilgilidir. Sözleşmelerin birincisi; Siyasî ve Medenî Haklara İlişkin Milletlerarası Sözleşme, ikincisi: Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Milletlerarası Sözleşme başlıklarını taşıyor. Türkiye bu sözleşmeleri, 2000 yılının Ağustos ayında imzaladı. Anayasamızın 90. maddesi gereğince TBMM tarafından onaylanması gerekiyordu. Onaylandı.

Onaylanan sözleşmelerle; Türkiye’de yaşayan bütün etnik, dînî ve kültürel azınlıklara, mezhep ve tarikat mensuplarına, kendileriyle ilgili ekonomik, sosyal, siyasî ve medenî haklar konusunda, referandum yolu ile kendi kaderlerini tayin etme hakkı veriliyor. Hatta yaşadıkları bölgedeki millî ekonomik kaynaklar üzerinde söz sahibi olma hakkı dahil. Açık ifadesiyle, Lozan Antlaşması hükümlerine göre Türkiyemizde üç grup olarak belirlenen azınlıkların sayısı artırılıyor. Her birine yeni haklar veriliyor. Dahası var: Bu azınlık mensuplarının; ekonomik, sosyal, kültürel, siyasî ve medenî haklarının yeterli ölçüde kullandırılmadığı ileri sürüldüğünde, ilgili devletlere Türkiye’de inceleme yapma hakkı tanınıyor. Açıkçası Türkiye, federatif devlet hâline getiriliyor. Daha sonra Yugoslavya gibi, Federasyonu oluşturan üye devletlerin her birine, bağımsızlık verilmek üzere…

ALTI NUMARALI TESLİMİYET BELGESİ

Türkiye’mizde yürürlükte olan mevzuata göre, azınlık statüsüne sahip bir vatandaşımız öldüğünde, Türkiye’de yaşayan mirasçısı yoksa, bıraktığı gayrimenkul Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne intikal ettiriliyor, yurt dışındaki mirasçısına bedeli ödeniyordu. Diğer taraftan, ölüm ve sair sebeplerle yöneticisiz kalan vakıflara ait gayri menkuller de, yeni bir yönetim oluşturuluncaya kadar, geçici olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü emanetine alınıyordu.

Altı Numaralı Teslimiyet Belgesi ile bu gayri menkuller, aynen yurt dışında yaşayan mirasçılara intikal edecek. Denilebilir ki, ‘Böyle olaylar yok denecek kadar azdır.’ Belki de hiç yoktur. Böyle diyenlere sormak gerek: “Madem öyledir de, neden böyle bir düzenleme yapılması ihtiyacı hissediliyor?”

Yol bir defa açıldı mı, geçmişe dönük düzenlemelerin de gündeme getirilmesi söz konusu olacaktır. Böylece Ayasofya’nın, Topkapı Sarayı’nın, Sultanahmet Camii’nin Rumların eline geçmesi mümkün olabilecektir.

Kan dökerek, can vererek kazandığımız candan aziz topraklarımız, paha biçilemez servetler değerindeki kültürel mirasımız elden çıkabilir.

•••

ABD’de yaşayan Ermeniler, yaklaşık olarak 100 sene önce tanzim edilmiş sigorta poliçelerine dayanarak, yalnızca kendi iddialarından kaynaklanan soykırımın tazminatını istemeyi plânlıyorlar. ABD’de buldukları yandaş valiler ve hâkimler, kendilerine destek veriyor. Poliçelerin tutarı milyarlarca dolar tutuyormuş.

100 yıl önce tanzim edilmiş poliçelerle tazminat istemek… Komik bir durum. Kurdun, suyunu bulandırdığını iddia edip kızan ve kendisini yiyeceğini söylediği kurdun masalı kadar komik.

Konu eski. Günümüze kadar ulaşan safhalarında, aleyhimize gelişmeler var.

Bütün bu gelişmeler karşısında rahat nefes alabiliyor musunuz?

Bugün belki.

Peki yarın…?
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -