Ana Sayfa 1998-2012 Musul meselesi ve İngiltere ile Rusya

Musul meselesi ve İngiltere ile Rusya

ZAMAN zaman memleketimizde ve bölgemizde yaşadıklarımızdan dolayı keşkelerle dolu cümleler kurarız. Keşke şöyle olsaydı keşke böyle olsaydı diye. Ancak bir gerçek vardır. O da keşkelerle ifade edilmeyen, kesin gerçeklerle dolu bilgiler ve sonuçlar. Hep kaderci oluşumuzdan yakınırız. Ancak, pek tedbirli olduğumuz da söylenemez. Hâtıralarımızı, çocukluktan başlayıp askerlik, meslek ve gönül ile ilgili olanlarını yıllarca bıkmadan, usanmadan hep anlatırız. En güzel dostlarımızla küçük kahramanlıklarımızı, sigara kokulu ve duman altı sohbetlerde sabahlara kadar paylaşırız. Tarihî kahramanlarımızı, unutulmaz destanlarımızı biliriz de, üç kıtaya hâkim olmuş ecdadımızın hangi şartlarda geri çekilmek zorunda olduğunu araştırmak pek işimize gelmez.

- Reklam -

Bu olumsuzluklar zincirini daha uzatmak mümkün. Fakat işimiz o değil. Bugün ülkemizin ekonomik sıkıntıları olabilir. Devletimizi yönetenler millî meselelerde bizim kadar hassas olmayabilirler. Dünün iki kutuplu, bugünün tek kutuplu dünyasında, uluslararası arenada bizim haklarımızı savunanlar olmadığı gibi, herkes bize çullanabilir. Bunların bizi yıldırmaması lazım.

Çünkü, yüzyıllar boyunca bir şekilde Türk’ün yönetimi altında yaşayanlar, hiçbir zaman geleceğimiz söz konusu olduğunda bizim yanımızda olma gereği duymayacaklardır. Zira Türk Devleti’nin yanında yer almaları, onlara göre Türk’ün cihan devleti olma yolunun açılması anlamına gelecektir. Bunun en güzel ör neği, içinde yaşadığımız bugünkü Kuzey Irak’tır. Türkmen gerçeğidir. Yoksa ne diye bu gerçeği görmek istemesinler. Ama görmezler. Çünkü dün de görmediler. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlûp çıkması sonucu ortaya çıkan yeni durum karşısında dönemin güçlü devleti İngiltere ile Rusya arasında gözle görülür bir mücadele vardır. İşte bu mücadelenin bir aynası olarak o günlerde Yunus Nadi Beyin1 yapmış olduğu bir röportaj şu başlıkla verilmiştir: Yunus Nadi’nin Bir İngiliz Dost ile Mülâkatı.

Yunus Nadi Bey bu mülâkatta şu soruyu sorar: “Acaba, Rusya İngiltere’nin Irak’tan başlayarak Rusya’ya kadar çıkacağı endişesinde bulunur diye mi düşünüyorsunuz? Dost olarak ifade edilen İngiliz’in verdiği cevaba geçmeden önce bir düşünelim. Acaba, önce Afganistan, sonra Irak’a yerleşen Amerikan ve İngiliz askerlerinin bölgedeki tablosu ve siyasî-ekonomik hedeflerini göz önünde bulundurduğumuzda, bugün 80 yıl öncesine göre herhangi bir fark var mıdır?”

Şimdi de dost İngiliz’in verdiği cevabı sadeleştirerek vermeye çalışalım: “İşte Rusya nazarından meselenin mahiyetini ortaya çıkaracak nokta üzerine şimdi parmağınızı bastınız. Irak’ta şimdiki vaziyetlere sahip çıkan İngiltere’nin hiç olmazsa İran’da peyder pey tevsiine çalışacağı bir nüfuz ile Hazar Denizi’nde sona erecek olan ve Orta Asya’yı kontrol edecek bir vaziyete geçmeyi öncelikli olarak görmesi İngiliz Asya İmparatorluğu siyasetinin elifbası gibi bir söz söylemesi olarak kabul edilir. Rusya emperyalist İngiliz siyasetinin inat ve ısrarını pekâlâ bilir. Onun için İngiltere Asya’da ne yaparsa çok dikkatle takip etmeyi de kendisine asla ihmâl olunmaz bir vazife addetmekte tereddüt eylemez. Rusya böyle yapmakta haksız değildir ve bu noktada dahi Rusya’nın Türkiye ile menfaati ortaktır. Eğer dikkatinizi biraz gerilere çevirirseniz, Rusya’nın İngiltere ile bu Asya meselesindeki taarruz ve karşı karşıya gelmesi tarih olarak hayli eski ve binaenaleyh çok esaslı bir şey olduğunu sizin de tahmin etmeniz lâzım gelir. İngiltere’nin Çarlık Rusyası ile uzun müddet birbirleri ile düşman olarak vakit geçirdiklerini bilirsiniz. Çarlık Rusyası, Umman’a inmek ve Hindistan’a uzanmak şeklinde İngiliz Asya İmparatorluğu için bir zamanlar çok ciddî bir tehdit oluşturmuştu. İngiltere Çarlık Rusyasını Asya’da Japonya ile mağlup ettikten sonra bu iki devlet arasında bir anlaşma olmuştur. Öyle ki, umumî harpte beraber yürümeye kadar ileri gittiler. O anlaşmayı hatırlar mısınız?”

Görüldüğü gibi, Asya başta olmak üzere Türkiye ve Türk dünyası üzerinde dün oynanan oyunlarla bugün oynananlar arasında pek büyük fark olmadığı gibi taraflar arasında da büyük fark yok. Temennimiz, Türk’ün uyanması ve gerçekleri görmesidir.

Ancak, bugün gelinen noktanın, Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşan dünyadan çok farklı olmadığıdır. Dün, birinci hedef, Türk’ün vatanını tamamen küçülterek, bölgedeki egemenlik anlayışına son vermek idi. Bugün belki şekil, uygulanan metod farklı gibi, ama uzantısı, yine Türk Devletini bölgede askerî, siyasî ve stratejik olarak etkili hâle getirmemek şeklinde ifade edilebilir.

- Reklam -

Lozan’da İngiliz oyunları ile hâlledilmesi engellenen Musul meselesi, daha sonra Cemiyet-i Akvam kuralları çerçevesinde Türkiye ile İngiltere arasındaki görüşmeler ile neticelendirilmeye çalışılmış, fakat, yine bir İngiliz oyunu olarak patlak veren Şeyh Sait İsyanı sonucu, Türkiye’nin bu mesele ile uğraştığı esnada, İngiltere Musul Meselesini istediği doğrultuda hâlletmeyi başarmıştır.

Sonuç olarak, bugün Orta Doğu’da yaşananlar, sadece Saddam Hüseyin’in devrilmesi amacı ile başlatılmış ve atılmış adımlar değildir. Geriye doğru yaklaşık 150 yıl giden bir sürecin devamıdır. Bir çeşit batı ile doğunun bitmeyen hesaplaşmasıdır. Dün bu arenada Türkiye ile Rusya batı ile değişik alanlarda mücadele ederken, bugün bu iki büyük gücün çeşitli sebeplerle siyasî ve askerî arenada batının tam karşısında yer aldığını söyleyebilmemiz mümkün değildir. Bundan dolayı da Irak savaşını, güçler dengesi ile değil medenî ile bedevînin vur-kaç taktiği ile savaştığı ve sonunun kestirilebilmesinin bugün itibarıyla net gözükmediği bir savaş olarak ifade edebiliriz. Temennimiz, bu savaştan sonra oluşacak yeni Irak, yeni Orta Doğu ve yeni BOP düzeni içerisinde bölgedeki Türklerin ihmâl edilmemesi, ezilmemesidir.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -