Ana Sayfa 1998-2012 Milliyetçilik tartışmaları

Milliyetçilik tartışmaları

1- Açıklamalar:

- Reklam -

Günümüz şartlarında sorunlarımızı kendi gözümüzle irdeleme ve Türk milliyetçiliğini sosyo-psikolojik yönden temellendirme çabasıyla yazdığım bazı makalelerime (örnek: Bencillik ve Milliyetçilik-Orkun dergisi 95. sayı) gelen itirazlar; bende, bu konunun derinliğine tartışılması gerektiği düşüncesini uyandırdı.

Şunu ifade etmeliyim ki; milliyetçi duruşumuzun ve tavrımızın haklılığını ve gerekliliğini ispat etmek istiyorsak; bilimden mutlaka yararlanmalıyız. Sosyal bilimlerin metotları ve verileri hizmetimizdedir. Doğru olan, âfâkî konuşarak gelenekçi bir tavırla sloganlar atmak değil; fikrimizin meşruluğunu reddedilemez gerçeklerle savunmaktır. Evet, meşruiyetten bahsediyorum; çünkü, globalizm fırtınalarının estiği, milliyetçiliğin çağ dışı ve zararlı görüldüğü, insanların güçlüden yana tavır koyma eğilimi gösterdiği günümüz şartlarında haklılığımızı yeniden savunmak zorundayız. Sosyalist cenahın ve küreselleşmecilerin iddia ettikleri gibi; milliyetçilik, kabile kültürünün bir ürünü değildir. Çağ dışı olduğunu iddia etmek de büyük bir iftiradır. Eğer böyle olsaydı, İngilizler kendilerini hâlâ-Continental(Kıta Avrupası)hârici-üstün ve özel millet olarak görmezlerdi. Eğer milliyetçilik, kabilecilik olsaydı; ABD’de WASP anlayışı ve hâkimiyeti olmazdı. Ruslar da Rus milliyetçiliği ürünü olan Avrasya Projesi’ni ihraç etmeye çalışmazdı. İthal fikir akımlarıyla beynen de devşirilmeye çalışılan insanımıza bu gerçekleri mutlak surette ve her vasıtayla anlatmalıyız.

“Bencillik ve Milliyetçilik” adlı yazıma gelen eleştirilerin iki temel noktası vardı: 1.Küreselleşme taraftarlarının da insan bencilliğini savunmaları ve içinizdeki bencil insanı serbest bırakın, görüşünü salık vermeleri. 2. Türk milliyetçiliğinin bilimsel bakış açısıyla açıklanmasının yanlış olduğu. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var ki; bencillik ve milliyetçilik arasındaki ilişkiyi açıklarken; büyük bir organizma olan toplumun gösterdiği tavrı ve refleksleri “toplum bencilliği” olarak ifade etmiştim. İnsan için bencillik(ister istemez) nasıl vazgeçilmezs ; toplum için de bencillik vazgeçilmezdir, vazgeçilmez olmalıdır. Türkçülüğümüzü tanımlarken ve temellerini açıklarken sosyal bilimleri rehber almamızın şart olduğu kanaatindeyim. Böyle hayatî ve hassas bir konuda bilimsel bir tavrın ve bakış açısının gerekliliğinden şüphe etmek; en başta Ziya GÖKALP’a haksızlık etmek olur. Kimse endişelenmesin, bilim bizim yanımızdadır.

Ben milletimi ve ülkemi seviyorum, demekle milliyetçi olunmaz. Milliyetçilik babadan görmekle, ağabeylerin yanında yetişmekle olacak iş değildir. Bu bir ideolojidir ve milliyetçilik üzerinde mutlaka fikir yürütmek gerekir. Takım tutar gibi milliyetçi olunmaz. Eğer milliyetçiliğimizin haklılığını insanımıza anlatmazsak; samimî olan ama yanlış yönlendirilen ve yanlış bilgilendirilen insanlarımız bu bulanık suda yönünü kaybeder.

Değerlerin küresel silâhlar vasıtasıyla alt üst edildiği, meşruiyet kavramının anlamını yitirdiği, dünyanın tek sesli ve tek kutuplu hâle getirilmeye çalışıldığı günümüz dünyasında; özümüze, benliğimize, değerlerimize ve varlığımıza sahip çıkma çabamızın haklılığını anlatmalıyız ve slogan atmak yerine, içeriden ve dışarıdan kafası karıştırılan insanımıza Türk milliyetçiliğinin vazgeçilmezliğini ifade etmeliyiz. İdeolojimizin haklılığı güncel gelişmelerin ışığında daha da iyi anlaşılıyor. Ancak bunu yeterli göremeyiz! Türk milliyetçileri susmamalıdır. Düşünmeli ve konuşmalıyız. Kızıp söverek slogan atmak yerine; mantıklı izahlarla beyinlere ve kalplere hitap etmeliyiz.

Türk milliyetçiliği, sanıldığı gibi 1789 şartları sonrası Millî Mücadele’yle doğmamıştır. Yaklaşık 2000 yıllık bir mazisi vardır. Mete, Attila, Kür Şad, Kutluk İlteriş Kagan, Bilge Kagan, Kaşgarlı Mahmud, Gaspıralı İsmail, Ziya GÖKALP, Mustafa Kemal ATATÜRK, Hüseyin Nihâl ATSIZ ve ismini sayarsam yerimin yetmeyeceği birçok fikir ve devlet adamımız Türk milliyetçisiydi. Günümüzde de büyük önderlerimiz; bilim, sanat, fikir ve devlet adamlarımız var çok şükür. Elbette etkili bir kitleyiz ancak; demokratik dünya(!) şartlarında varlığımızı ve değerlerimizi tam bağımsız ve “bütün” olarak yaşatmak için milletimizin her ferdine ulaşıp özellikle gençlerimizi bilinçlendirmek zorundayız.

- Reklam -

2- Öz Eleştiri ve İkaz:

Türk milliyetçiliğinin ne demek olduğunu kime sorsanız farklı yorumlar ve tanımlar alırsınız. İnsanlar bu fikir sisteminin sosyolojik ve tarihî gerçeklerini dikkate almadan; esen rüzgârın yönüne göre yorum getirmekten alamıyor kendini. Hatta birileri, kendine Türk diyemediği hâlde “Türkiyelilik”(!) kavramını icat edip savunarak Türk milliyetçisi ilân ediyor kendini bir anda!… İyi de Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bu ideoloji, “Türk milliyetçiliği” bu kadar basit mi?

Ancak, işin daha vahim yönü, milliyetçiyim, diyenlerin Türk milliyetçiliğini algılayışıdır. Eğer hâl böyle olmasaydı; kendini Türk milliyetçisi olarak tanımlayanların bazıları, Türk milliyetçiliğini dükkân önü sohbetlerinde veya okeye dönerken tartışılmaktan ibaret görmezlerdi. Eğer gerçekten bu fikir sistemini yeterince anlatabilmiş olsaydık; Türk milliyetçiliğini televizyon karşısında haberleri seyrederken kızmak ve kendi kendine hayıflanmak zannetmezdi insanımız.

Çekirdekten yetişme de olsalar, fikirdaşlarımıza Türkçülüğün sistemini, felsefesini ve doğrularını tam olarak öğretemediğimiz maalesef ki bir gerçek… Bu davanın özünü anlatabilseydik eğer; Türk milliyetçiliğinin (özellikle ülkücü gençlerimiz açısından) her yönden örnek olmayı gerektirdiği ve toplumda önemli bir misyonumuz olduğu bilinciyle hareket edilirdi. Aksi takdirde, Türk milliyetçiliği efelenmek ve serkeşlik yapmak olarak algılanmazdı. Böyle şuursuzluklar ve talihsizlikler yüzünden fikrimiz töhmet altında kalmazdı. Bu olumsuzluklar olmasaydı; milletini ve devletini seven iyi niyetli insanlar (özellikle gençler) Türk milliyetçiliği cemiyetlerine soğuk bakmazdı ve hatta yakınlaşırdı.

Maalesef ki bir yerlerde eksiğimiz var. Evet, milletimizin bilinç düzeyi yükseldi. Fakat Türk milliyetçiliği, ülkesini ve milletini sevmek değildir sadece!… Türk milliyetçiliği sorumluluk ister, özveri ister, emek ister, sadakat ister; yeri geldiğinde de cefaya rıza ister. Türk milliyetçisiyim, diyen susmaz, bıkmaz, yılmaz ve yorulmaz. Türk milliyetçisi olan; ülkemizde ve Türk Dünyası’nda bunca tedirgin edici vahim gelişmeler yaşanırken rahatını, tatilini veya menfaatini gözetmez. Türk milliyetçisinin böyle bir lüksü yoktur!

- Reklam -

Türk milliyetçiliğinin suç sayılır hâle geldiği günümüzün çirkef şartlarında bizim susmaya hakkımız yoktur. Bu kadar hakarete uğrarken ve millî varlığımız dahi tehdit altındayken huzurlu uykular bize haramdır. Binlerce yıldır verdiğimiz şehitlerin âhını kabullenecek ve bu vebali omzunda taşıyabilecek babayiğit var mı ki içimizde? Susmak nereye kadar? Yıllar geçer, ömürler geçer, hatta buhranlar da geçer belki ama aldığımız bu yaralar geçmez. Dönemler biter, süreler biter, hatta sıkıntılar da biter belki ama Türkçü’nün sorumluluğu bitmez.

Unutulmamalıdır ki; Türk milliyetçiliği 15-25 yaşları arasında yaşanan bir fantezi ve macera değildir. Türk milliyetçiliği bir yaşama biçimidir; dünyaya Türk’ün gözünden bakış ve dünyayı kendi mantığımızla algılayıştır.

Çileye talip olmayanlar, gittikçe âdileşen düzenin dümen suyuna girmiş demektir zaten. Onlar, bir savaştaki firar kayıplarından farksızdır. Ancak malûm gelişmeler karşısında hâlâ içi titreyenler ve “Ben, fikrimin ve aldığım sorumluluğun gereğini yerine getirmeye varım.”, diyenler beri gelsin. Çünkü yapmamız gereken çok iş var. Türk milliyetçiliğinin fikrî sistemini, doğrularını ve lüzûmunu tüm soydaşlarımıza anlatmalıyız. Millî benliğimize, varlığımıza, geleceğimize, hassasiyetlerimize ve kutsal değerlerimize içeriden ve dışarıdan gelen cüretkâr saldırıları bertaraf etmek için tepkimizi her şartta ve bize yakışır şekilde göstermeliyiz. Biz, “Türk milliyetçisiyim” diyerek bir sorumluluk almışız, bu sorumluluğun icap ettirdiği görevleri yerine getirmek boynumuzun borcudur. Oğuz Kağan bile, ölmeden önce oğullarına vasiyet ederken; “Men Kök Tengrige ötedim.” (Ben Yüce Tanrı’ya “borcumu” ödedim.) diyorsa bizim de borcumuz var demektir. Ruz-ı mahşerde hesaba çekildiğimizde verecek cevabımız olsun.

Not: Geçmiş 3 Mayıs “Türkçülük Bayramınızı” kutlarım.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -