Ana Sayfa 1998-2012 Millî devletimizi koruyanlar

Millî devletimizi koruyanlar

Millî devletimizi batı dünyası merkezli saldırılara karşı korumanın önemini ve gereğini anlattıkça, milletimizden “peki çare ne?” sorusu geliyor. Millî devletimizi korumanın öncelikli şartı tarih şuuruna sahip olmaktır, millî değerlerimizi bilmek ve korumaktır, başta Türk dili olmak üzere millî kültür değerlerimize sahip çıkmaktır.

- Reklam -

Bu bilinçte olan ve Türk dili, Türk tarihi ve kültürü konularında millî devletimizi koruma yolunda yaptıkları ile gençlerimize örnek insanlarımız vardır, geçmişte başta Atatürk olmak üzere birçok örnek Türk büyüğümüz vardı, yarın da olacaktır. Bu yazının gayesi bugünün sıkıntılı Türkiye’sinde yaşayan ve çareler üreten çalışmaları ile milletimize örnek olan değerlerimizin milletimize tanıtılmasıdır . Onlar kendi alanlarında şan, şöhret, para, ünvan, koltuk gibi şeylere aldırmadan, Türk Milletinin esenliği için hiçbir karşılık beklemeden Türk Devletinin yüceltilmesi için çalışmaktalar. Her biri kendi başına ayrı bir değer olan bu insanlarımızı Türk töresinde olduğu gibi yaş sırasına göre Orkun okuyucularına tanıtmayı görev bilmekteyim. Tarih ve dil konularındaki çalışmaları ile Türk Milleti’ne çözümler üretenlerden birisi ERKEN TÜRK TARİHİ ARAŞTIRMACISI KAZIM MİRŞAN’DIR.

Batı dünyası bugün sadece topraklarımıza değil tarihimize de sahip çıkmaya çalışmaktadır. Batılı bir kısım sözde bilim adamının Orta Asya’daki Türk tarihinin gösterdiği yüksek medeniyeti yanlı araştırmaları ile Avrupa’nın bugünkü halklarına bağlama gayretlerini ibretle izliyoruz. Toplum biliminden öğreniyoruz ki milletlerin tarihî geçmişi onları ileri medeniyetlere taşıyacak en büyük itici güçtür. Tarihimizden aldığımız güç ile bizim için aşılamayacak engel yoktur. Kazım Mirşan Türk milliyetçileri için önemli bir addır. Çünkü o, bizim tarih zenginliğimizi ortaya çıkarmada harcanan bir ömrün adıdır.

Milleti tarif ederken aynı tarihi paylaşan ve bunun tabii sonucu olarak aynı kültür dairesindeki, dil, gelenek ve görenekleri aynı olan insan topluluğudur deriz.. Binlerce yıllık ortak geçmişimiz, Türk milleti olmamızdaki en önemli etkendir. Tarih, insanlara millî şuur aşılayan bir ilaç gibidir. Tarihin ana öğretisi geçmişimizdir. Ortak geçmişimizin doğru öğrenilmesinin önemi millet hayatında çok büyüktür. Günümüzden geriye gittikçe tarih araştırmalarının önemi ve zorluğu artmaktadır. Özellikle de İsa öncesi tarih döneminin üzerindeki karanlık örtünün kaldırılması çalışmaları çok önemlidir. Türkiye’de Atatürk dönemiyle başlayan “Erken Türk Tarihi” araştırmaları son yıllarda yeni ve önemli bilgilere ve bulgulara ulaşmaktadır.

Bunlardan birisi, Kazakistan’da 1967’de Almatı yakınlarında “Altın Elbiseli Adam”ın bulunmasıdır. 1993’de yine Kazakistan’ın kuzey doğusundaki Altay Dağları’nda ikinci bir Altın Elbiseli Adam bulunmuştur. Üçüncü Altın Elbiseli Adam da bir ay önce yine Kazakistan’ın Atıray bölgesinde bulundu. Moğolistan’da bulunan taş yazıtlar, Türkis tan’da “Anu’da” yapılan kazılar, Kırgızistan’daki “Saymalı Taş”, Rusya’daki Uluğ Kem, Sülyek Köyündeki “Yazılıkaya Karayüz yazıtı”, Altaylardaki “Pazırık Kurganı”….vb Türkistan coğrafyasında yapılan bir çok yeni kazılardan birbiri ardına yeni tarihî kanıtlar ortaya çıkmaktadır..

Tarihin karanlıklarında bu gibi bilinmeyenleri aydınlatacak olan eski Türk yazıtlarının okunması konusunda büyük hizmetler yapan Kazım Mirşan’ı ve onun yeni çalışmalarını Orkun okuyucularına anlatmayı görev sayıyorum. Sayın Kazım MİRŞAN günümüzdeki en ünlü ve yazdığı eserleri ile en verimli “Erken Türk Tarihi” araştırmacısıdır.

4.7.1919’da Kulca (Doğu Türkistan) doğumlu olan Kazım Mirşan, bugün 86 yaşında ve araştırmalarına devam ediyor . İyi derecede Tümenlik, Kazak, Kırgız, Tatar, Uygur (Kaşkarlık), Özbek, Başkurt, Tarançı, Azerî ve Türkiye Türkçesi, Almanca, Rusça, İngilizce ve araştırmalarına yarayacak kadar Yunanca, Latince ve İtalyanca bilmektedir.

- Reklam -

Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak yayınladığı 45 kitabı olan Sayın Kazım Mirşan’ın son çıkan kitabı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından basılan “İskandinavya’daki Türk Yazıtları” kitabıdır. Henüz baskıda olan bir yeni kitabı da “Erken Türklerin Anadolu’daki Yazıtları”dır.

Sayın Kazım Mirşan’ın son 60 yıllık araştırmalarının sonunda ortaya çıkan 45 kitabında anlattığı “Erken Türk Tarihi” çalışmalarını özetlemenin zorluğu ortadadır . En özet haliyle Sayın Kazım Mirşan’ın tarih görüşü şudur:

Orta Asya’da son buzul çağı sonrasında buzulların erimeye başlaması ile büyük su varlığı olan iç denizler meydana gelmiştir. Doğudan batıya uzanan milyonlarca km. karelik verimli ovaları ve uygun iklim koşulları ile bu bölge 10.000 yıl kadar önce insanlık için en uygun yaşama alanı olmuştur. Buzul çağları sonrasındaki insanların ilk medeniyet belirtilerinin bulunduğu bilinen en eski yerleşim yeri Afganistan’daki 34 000 yıllık Kara Kamar (Kemer) mağarasıdır.

(Weiner, J.S. 1971; Man’s Natural History)

Uygun coğrafya ve iklim şartları Orta Asya’yı aşağıda özetlenen medeniyet gelişmesinin beşiği yapmıştır . Kazım Mirşan’ ın kitaplarında vurguladığı medeniyet merkezleri;

- Reklam -

1. Saymalı Taş Kırgızistanda 3.500 m yükseklikte 90.000 kaya resmi,

2. Tamgalısay 10.000 yıllık 1.000 piktoğraf (resim vasıtası ile düşünceyi belirten) ve ilk Türk Tamgaları Kazakistan.

3. Sölgentaş- Ural Başkurdistan.

4. Ulu-Kem ve kolları (Tuva) Sülyek köyü-Karayüz yazıtı Rusya.

5. Anadolu Yazıtları-Side-Yazılıkaya-Çilğiri.

6. Talas özeni (vadisi) Kırgızistan,

Bu bölgeler, “Erken Türklerin” Avrasya’daki kültür odak noktaları olarak adlandırılır. Tamgalardan başlayarak ilk Türk yazısının ortaya çıktığı Türkistan, Sibirya ve Anadolu toprakları başta olmak üzere tüm Avrasya Türk tarihinin zenginlikleri ile doludur. Yazının başında bahsedilen son yıllarda Kazakistan’da bulunmuş olan üç “Altın Elbiseli Adam” da işte bu zenginliklerin göstergesidir.

5.500 den fazla İskandinavya yazıtının bulunduğu İsveç, Norveç ve Danimarka’daki Türk Yazıtlarının okunup bilim dünyasının tartışmasına sunulması da “Erken Türk Tarihi” için güçlü bir adımdır. “İskandinavya’daki Türk Yazıtları” kitabında Almanya’nın Wezer nehir yatağında 1927 yılında bulunmuş ve üzerinde yazı ve resimler olan kemikler hakkındaki bilimsel araştırmalar da çok ilginçtir. Batı dünyasının kendi üniversitelerinde yaptığı karbon testi sonunda, söz konusu kemiklerin yaşlarının İsa’dan 4.140 yıl-2.740 yıl -2.380 yıl öncelerine ait bulunması, Erken Türk Tarihi’nin insanlık tarihinin ne kadar derinine gittiğinin bir belgesidir. (Pieper, P. 1989; Die Weser-Runenknochen. Oldenburg.)

Erken Türk Tarihi konularında Kazım Mirşan’ın yüzlerce değişik görüşü vardır. Kazım Mirşan’ın günümüze en yakın Türk eserlerinden olan Orhun Yazıtlarının yaşı konusunda çok dikkat çekici tespitleri vardır; Mesela Orhun Yazıtlarında Kül TİGİN’İN ölüm yılı olarak Danimarkalı dilbilimci V. Thomsen’in verdiği tarih D.S. 732’dır. Thomsen’in verdiği bu tarih ne Türk kayıtlarında ne Çin kayıtlarında ve ne de Bizans kayıtlarında yoktur. Sayın Kazım Mirşan’ın bu tarihlendirmeye Türk, Çin ve Bizans kaynaklarına dayanan itirazları vardır. Sayın Kazım Mirşan’ın tespitine göre Kül Tigin 47 yaşında, 17.9.575 yılında ölmüş, 27.9.576’da yuğ töreni yapılmış ve Orhun anıtına 27.7.576’da ölümü yazılmıştır.

(Kazım Mirşan. BOLBOLLAR 1991, s.82)

Kül TİGİN’İN Kağanlık çağına ait sınırları Çin kayıtlarında Kore’den Hazar Denizi’ne ve Kuzey Denizinden Taklamakan çölüne kadar tüm Orta Asya’dır denilmektedir .. Çin belgelerinde ayrıca bu kadar geniş topraklara sahip olan Kül TİGİN için “Çin’i çiğneyip geçmek istiyordu” denilmektedir.

(Kazım Mirşan. Urgun–Selene Yazıtları için Kabul Olunan Tarih Tespitlerinin Yeniden Gözden Geçirilmesi.1999)

Şimdi gelelim aşağıda adları verilen İslam tarihçilerinin bu konuda verdikleri tarihî bilgilere:

Emevî’lerin askerî komutanı olan Kutaybe B. Müslim, 705’de 40.000 kişilik İslam ordusuyla Ceyhun nehrini geçip Güney Türkistan’a girdi. Türk şehirleri olan Baykent, Buhara ve Semerkant şehirlerini alıp 712’de Fergana bölgesine ulaştı. Baykent şehri esir alınıp yağma edilirken, Buhara şehri alınırken kılıçtan geçirilip asılanlar dışında 50.000 Türk esir edilirken, Şuman, Keş, Nesefe, Faryap ve Semerkant kılıçtan geçirilirken eğer bu tarihlerde KÜL TİGİN ölmemiş ve Göktürklerin hakanı idi ise, bir büyük Türk Hakanı olarak bu Türk şehirlerinin alınmasına niye karşı koymamıştır?

Karşı koymamıştır çünkü o tarihlerde 705’de Kutaybe Güney Türkistan’a girdiğinde Kül TİGİN öleli 130 yıl olmuştu, Orhun Yazıtlarında D.S. 580 sonrasında artık Türkistan’da düzenli ve güçlü bir Türk Devleti yoktur. Ortada olan, şehir devletleri şeklinde örgütlenmiş bir Türkistan’dır.

Türk Devleti 675’de bu bölgeye gelen Hz . Osman’ın oğlu Said Arap Ordusu ile Semerkant ve Tirmiz şehirlerine saldırıp, Semerkant’tan 30.000 Türk gencini esir alırken de yoktu! O yıllarda Semerkant diğer Türk şehirleri gibi bir şehir devleti idi. Sadece Arap ordularının Güney Türkistan’a girmeleri konusunun irdelenmesi bile Kül TİGİN’İN D.S. 732’de ölmediğini gösterir. Ayrıca Sayın Kazım MİRŞAN’IN konu ile ilgili kitaplarında; Çinli Türkoloğ Lie Mau-Tsai, Makedonyalı tarihçi Herodotus, Bizanslı Valantinos heyetine ve en önemlisi Taş 1 deki Orhun yazıtlarının Türkçe ve Çince metinlerinde Kül TİGİN’İN D.S. 575’de öldüğü etraflıca irdelenip Thomsen’in bu konudaki yanlışı açıkça gösterilmektedir.

(Kazım MİRŞAN. Makaleler. 1993).

(Kazım MİRŞAN. Türk Takvimi. 1999).

Aşağı Türkistan olarak adlandırılan Türkistan şehirlerinin Arap orduları işgallerini en ufak ayrıntısına kadar yazan İslam tarihçilerinden Cerir et-Taberî, Davut el-Belazurî, Hasan el-Mesudî, İbnu’l-Esir ve İbn Kesir ed. Dışkî gibi İslam tarihçileri neden Kül Tigin’den hiç bahsetmemektedirler?

Bu konuda Sayın Prof .Dr. Zekeriya Kitapçı’nın “TÜRKİSTAN’IN ARAPLAR TARAFINDAN FETHİ” kitabında geniş bilgi vardır. (Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2000)

Sayın Kazım Mirşan’ın araştırmaları öncelikle Türk Milliyetçileri tarafından tartışılmalıdır. Erken Türk Tarihi’ni tartışmamız sonucunda milletimizde tarih şuurunun gelişmesi sağlanacaktır.. Kendi tarihimize olan yabancılığımız artık bitmelidir ve:

Türk Milleti olarak Anadolu’nun ortasında Eskişehir ili Han ilçesindeki Yazılıkaya anıtındaki yazıların içeriğini merak etme zamanımız daha gelmedi mi?

Dünyadaki ilk yerleşik medeniyet olarak kabul edilen Türkistan’ da Aşkabat’ın 6 km kuzeyindeki Anu kurganı Türk Milleti’nin ne zaman ilgisini çekecek?

Yıllardır Türk dünyasının her köşesinde batılılar araştırma yapıyorlar, özellikle Orta Asya’daki genç Türk devletlerinin bakir topraklarında her milletten ve her niyetten! batılılar cirit atarken bizler ne yapıyoruz?

73 milyonluk Türkiye’den bırakın araştırmalar yapmak için, gezmek amacıyla dahi oralara gidenlerin sayısı yok sayılacak kadar az. Tatillerde Paris’e, Roma’ya, Londra’ya giden, hatta okyanuslarda gezmedikleri bir yerler arayan zengin Türkler Orta Asya’ya yani ata topraklarına gitmeyi ne zaman akıl edecekler acaba?

Tüm Avrasya’da milyonlarca km. karelik topraklar üzerinde binlerce yıllık zaman derinliğinde kurulmuş olan medeniyetimizin araştırılması, Türk tarihinin öğrenilmesi coğrafyanın, tarihin ve geleceğimiz olan evlatlarımızın bizlerin omuzlarımıza yüklediği görev değil mi?

Atalarının izinde giden 86 ya-şındaki Sayın Kazım Mirşan son 60 yıldır “Erken Türk Tarihini” araştırıyor ve yazıyor.

Erken Türk Tarihi bilinmeli, araştırılmalı, araştıranlar desteklenmeli. Millî devletimizin temel taşı “Tarih şuurudur”. Kazım MİRŞAN adı bu temel taşını yerine koymaya çalışmanın adıdır.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -