Ana Sayfa 1998-2012 Milletimi bekleyen tehlike

Milletimi bekleyen tehlike

DİYARBAKIR belediye başkanının, bütün belediyeler gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî bir kurumu olan belediye başkanlığına seçim ile gelmiş cumhurbaşkanı, partisi çoğunluğu alan başbakanlar gibi, yasalar ve teamüller önünde sorumlulukları vardır, bunun bilinci içerisinde vatana, millete hizmet etmesi gerekir.

- Reklam -

Gelelim Bay Osman Baydemir’e nasıl seçildiği malum, şer kaynağı, terörist başı ve Leylaların destekleri, önerileri, Karayalçın’ın vatanperver himmetleri ile seçildi, seçtirildi.

Ve PKK çetelerinin, vatan hainlerinin askerimize pusu kurup çatışmalarda ölenlerin evlerini ziyareti, ölülerinin resmî “Can kurtaranlarla” nakledilmesi, savcılarımızın duymadığı okumadığı, gazetelerde okuduğumuz haberler.

Demeçlerine gelince, ben PKK’ya ve Türk Devleti’ne aynı mesafedeyim, bu ve buna benzer bölücü, tahrik edici sözler söyleyen, demeç verenler Avrupa ülkelerinde olsa, Almanya’da bir belediye başkanı ben terör örgütü “Bayder Manof”a ve devletim Almanya’ya aynı uzaklıktayım dese, o çetenin elemanları gibi hapishanelerden sağ çıkmaz.

Türk milliyetçileri uyudukça çevremiz elbette daralır, Avrupa Yeşiller Grubu toplantısında konuşulanlara ve Türkiye’den davet edilenlere bakılırsa, bu toplantının amacı hakkında bende olduğu gibi, toprağımızın kutsallığına inanan her kişide tereddütler hasıl olur, üzüntü duyar. “Türk az Türk olacak” (ne anlama geliyorsa!) vecizesiyle Orhan Pamuk, Etyen Mahçupyan, toplantının hemen arkasından Avrupa Parlâmentosu İnsan Hakları Alt Komitesi Başkanı Helene Flautre “Tellikaya” köyüne gitmiş, birçok insanımızın nerede olduğunu bilmediği bu köy Diyarbakır’ın “Çınar” ilçesine bağlı. Köylülerle görüşmüş, dil bildiği için tercümana ihtiyaç duymamış! Türkiye’ye sadakatle bağlı olan, doğruları göstereceğinden emin olduğumuz mihmandar, hanımefendiyi bildik seçilmiş köylülerle görüştürmüş. Ve “Diyarbakır Kürt bölgesinin başkentidir, aynı zamanda AB’ye giriş mücadelesinin de başkentidir. Çünkü bütün sorunlar burada yatmaktadır, bu sorunlar sosyal ve ekonomiktir” buyurmuş. Bu demeci okuyan sayın Mesut Yılmaz “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” meşhur demecini hatırlamıştır ve Federasyon tartışılır diyeni de rahmetle anmış, aynı düşüncede oldukları için memnun olmuştur. İş işten geçmiş, sayın Yılmaz’ın 6 Ekimde açıklanan ilerleme raporu için “çok küstahça yazılmış bir metin” lâfını etme inancı içinde olduğuna kim inanabilir? Veya Papa 5. Sixtus’un heykeli önünde sayın başbakanımız ve sayın dışişleri bakanımızın AB nihaî senedini imzalamalarından sonra bir TV kanalında Yılmaz’ın söylediklerine, (idam affı har iç) ben yürekten katılırım, bizce doğru, keşke bu söylediklerini daha önceleri İmralı adasında şeref misafiri, koruması, doktoru ve kuryelerini taşımak için “ÖZEL GEMİSİ” olan terörist, bölücü başını kurtarmak için idam kararını çıkartmadan önce söylemiş ve milletini aydınlatmış, doğruları anlatmış olsaydı, inandırıcı olurdu. O günlerde o da bugünkü gibi siyaset yapmak, seçmeninde, kendi ifade ettiği gibi “Güneydoğu” miletvekilleri vardı ve onlar da idamın kalkmasını, teröristin idam edilmemesini istiyorlardı. Sanki Güneydoğu başka bir ülke, Türkiye’nin tarih boyunca Türk şehri olan, Türk toprakları olan buraları sanki başka bir yerlermiş gibi ifade edilmekte.

Zana’ya Avrupa’da Türk askerlerinin şahadetlerinin mükâfatı olarak barış ödülü veriliyor. Zana ayakta alkışlanıyor, yurdu için, vatanı için şahadet mertebesine erdirenler bir kere daha bu vatan hainleri ve Avrupalılar tarafından ödüllendiriliyor, Türkiye’ye verdiği nasihatlerden sonra hanımefendi, yurt olarak kabul etmediği sözüm ona “ortak olduğu” kanımızla canımızla bugünlere kadar koruduğumuz, yücelttiğimiz mukaddes vatanımıza dönüyor, arkasından da aldıkları talimatlar doğrultusunda, daha henüz sanık olduğu hâlde PARTİ kurma işlerine koyuluyor, bütün diğer Kürt partileri de daha resmî bir girişim yok iken kendilerini feshedip birleşerek bu partiye katılacaklarını beyan ediyorlar. Başta Millî Mücadelede MEHMETLERİMİZE haince arkadan saldıran, köy basan Şeyh Sait’in torunu.

Oyun büyük, Türkiye’de bugün TÜRKLÜK, TÜRK KİMLİĞİ TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ tartışılıyor, sorgulanıyor. 1000 yıldan fazla kanıyla canıyla, alın teriyle, varıyla yokuyla bu vatanın toprağını, dirliğini birliğini koruyan, yücelten Türklerin kimliği çok ciddî ve vahdetimiz, bekamız bakımından tehlikeli bir zemin üzerine oturtulmaya çalışılıyor.

- Reklam -

Büyük Millet Meclisi Başkanı daha henüz sanık durumunda bulunanları Türkiye Cumhuriyeti Meclisi’nin resmî konutunda kabul ediyor, övgüler yağdırıyor. Meclis üyelerine bir vatandaş olarak sormak isterim. bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kürsüde edilen yemin gereği bu konuda önerge veya açıklama gerekmez mi?

Bu gidişle yarın terörist başı serbest kalır, meclis başkanımız onu da karşılarsa şaşmam, hiç kimse de şaşmasın, çünkü bu plân aheste, aheste uygulanıyor. Genel af, ortaklık, yıllar önce Irak’ta başlayan Kürt isyanı, köy karakol ve masum halkı öldürme sonucu Arap-Kürt kardeşliğini zorunlu olarak ortaya çıkardı, beraber Türkmen katliamları yapıldı ve Irak anayasasına yazılarak ortak olan Kürtler, bugünkü parçalanmış Irak’ın ortaya çıkmasına fiilen katıldı. Kürtler muratlarına erdi. Federe devlet ve bizim vatanımızda siyasal Kürtçülük Türkiye’yi bekleyen zor, düşündürücü günler.

Ey yüce milletim bu hâli perişanımızı bir kere de hâdiseleri yakından, hassasiyetle takip ettiklerini sıkça tekrarlayan sayın dış işleri bakanımıza arz ederim.

Dış İşleri Bakanım Sayın Abdullah Gül Beyfendiye maruzatımdır:

Sayın Bakanım:

- Reklam -

Telafer 4 Eylül 2004 ABD’nin iddiasına bakılırsa Türkiye Hükûmetine haber verildikten sonra saldırıya uğradı ve 2003 Nisan ayında Kerkük işgal edildiği gibi işgal edildi. Türk Erbil de, suskunluğumuz, millî düşünceden uzak politikalar sonucu fiilen 1990’lardan sonra işgal edilmişti.

Türkmenlerin kimliklerini, topraklarını koruma mücadelesinde tutulan yolun yanlışlığı, hâlâ olmayan Irak’ın bütünlüğünü savunmak, bu meyanda verilen günü birlik demeçler, 1. Tezkerenin reddi, 6 Şubat 2003 yılında TBMM tarafından hükûmete verilen yetkinin kullanılmaması, kullandırılmaması, aşama aşama Erbil, Kerkük, Musul ve en sonda da Telafer ve Türk toprakları Barzanî ve Talabanî’nin egemenliğine geçti.

Keşke Telafer için verdiğiniz demeç (her ne kadar etkili olduğu meçhul) ölülerin, yaralıların, göçün, yıkımların daha büyük boyutlara başlamasından önce, saldırının ilk günü de verilseydi, sokaklarda yığılan, aç köpekler tarafından parçalanan ölülerden sonra demeç vermeniz ancak ve ancak Türklüğe âşık kimselere mânevî destek rüzgârının esmesine vesile olur, öyle de oldu, adınızı Telaferliler bir caddeye verdiler.

Sayın Bakanım:

Aylar önce Talabanî geldi devlet adamı gibi karşılandı, Kerkük konusunda uyarıldı, ama, o PKK bölücü, Kürtçü, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü savunan Mehmetlerimizin katilleri, vatan hainlerinin affını tavsiye ederek gitti. Uyarı ne oldu, Kerkük yine bütün hızı ile Kürtlerin işgalinde ve işgal devam ediyor. ABD’yi uyarmıştınız, ne oldu? 20.10.2004 Kayseri’deki toplantıda Edelman’ın itirafları sizce gerçeği ifade etmiyor mu?

Barzanî geldi, Türk topraklarına ayak basar basmaz Kerkük Kürdistan’ın kalbidir. Kürdistan topraklarının içersindedir dedikten sonra zatıâliniz ile görüşmek için benim ulu yüce devletimin dış işleri bakanımın makamına gelmekten imtina etti. Ve görüşmelerden sonra basının karşısına geçerek gayet rahat bir eda içersinde. Türk basını Irak’ı ve Türkmenlerin durumunu abartıyor, ne tesadüftür ki EDELMAN’de aynı şeyi söylüyordu. Ve devam ediyor, “Kerkük Kürt kimliği olan Irak’a bağlı bir Kürt şehridir, Kerkük konusunda Türkiye’nin ne de başka bir komşu ülkenin karışmaya hakkı yoktur.” Yani sizlerin uyarılarınızın bir kıymeti yok. Ve devam ediyor devlet adamı gibi karşılanan adam:

“Herhangi bir grup veya bir sistem Kerkük halkına (Kürtlere) baskı yaparsa onlarla savaşırız” (doğru, daha önce de Türk askeri gelirse buraları onlara mezar olur dememiş miydi?)

“Kerkük Kürdistan’ın kalbidir, coğrafî ve tarihî olarak Kürdistan’ın içinde olan bir Kürt şehridir, Osmanlı arşivlerinde de öyle yazıyormuş.”

Ve yine ne tesadüftür ki sayın bakanım zatiâliniz de, Kerkük içinde Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların ve Asurîlerin yaşadığı Irak’a bağlı bir şehirdir ve Türkmenlerin bir yürüyüşlerinden sonra Türkmenlere: “Türkmenlerin yaşadıkları ortama uymaları gerekir” mealinde veciz bir tavsiyeniz olmuştu, bugün şoförlerimizin Suriye üzerinden gitmelerini, yurttaşlarımızın da mecbur olmadıkları takdirde Irak’a gitmemelerini tavsiye ettiğiniz gibi. Halbuki Kerkük Türk şehridir içinde diğer etnik unsurlar yaşar, her yerde olduğu gibi, Türkmenlerin beklentisi oydu, sizden bunu duymak isterlerdi ve yine Suriye tavsiye edileceğine bir an önce İKİNCİ KAPI AÇILMA girişimi beklenirdi.

Barzanî sizin ve sayın başkanımın uyarılarını aldıktan sonra, bilmekte idi meseleler her zamanki gibi “yakından ve hassasiyetle takip ediliyor”, onun için vakit kayıp etmeden hemen Suriye’ye gitti ve orada da Kerkük için gerekirse savaşırız diyecek kadar ileri gitti. Ve Kerkük konusunda “Türk Dış İşleri ile anlaştık” dedi. Bu konuda herhangi bir tekzibiniz olmadı.

Sayın Bakanım:

Bir vatandaş olarak, bir Türkmen olarak, ne, hangi konuda, Kerkük’ün hangi statüsü hakkında anlaşmaya varıldığını bilmek hakkımızdır, hakkımdır. Umarım, temenni ederim, Barzanî “Kerkük bir Kürt şehridir, içinde diğer azınlıklar da yaşar” isteğine rıza göstermemiş olunsun. Yoksa Türklük ve Türk kalmaları uğruna bugüne kadar kanları Türkmeneli topraklarında akan şehitlerimize ne cevap veririz? Tarih bizleri sorgular.

Sayın Bakanım:

1. Bir an önce Habur kapısı kontrol altına alınmalı, kapatılmalı, Kürdistan’a hoş geldiniz yazısının ötesine AMBARGO koymalı,

2. Bir an önce OVA-KÖY kapısı açılmalı,

3. Ankara’da büyük elçilik gibi çalışan KDP merkezi kapatılmalı,

4. Türkmenlere gerçek mânâda bilinçli, ileriye dönük yardım yapılmalı,

Kerkük, Telafer ve diğer Türkmeneli topraklarını ateş sarmış, yanıyor, tedbirler alınmaz ise, Türkiye’deki siyasî Kürtçülerin faaliyetleri, yeni parti kurmaları da bunlara eklenince, yarın bu ateş Güneydoğumuza sıçrar. Vatan tıpkı Irak gibi büyük tehlikelerle karşı karşıya gelir. Tarih önünde bugünkü siyasî iktidar buna cevap bulamaz.

Saygılarımla

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -