AZERBAYCAN Cumhuriyeti (1918-1920) Devlet Başkanı olarak tanıdığımız Mehmet Emin Resulzâde, 31 Ocak 1884 tarihinde Bakû’nun Novhanı kentinde doğmuştur. Aileden aldığı millî terbiye ve ilk eğitimden sonra kaydolduğu Bakû Teknik okulunu, gençliğin, millî ve mânevî meselelere olan yatkınlığı ve Rus esaretine karşı kafasında şekillenen düşüncelerden dolayı yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Kendisini bu yaşlardan itibaren basın-yayın faaliyetlerinin içinde bulmuştur.
Resulzâde’nin bilinen ilk yazısı, Tiflis’te Şahtahtalı Mehmet Ağa’nın neşrettiği Şark-ı Rus gazetesinde yayınlanmıştır. Bakû’dan mektup başlığı ile kaleme alınan bu ilk yazısında, Rusçuluğa karşı Türkçü bir başkaldırının ilk izleri görülmektedir. Resulzâde bu ilk yazısı ile ilgili olarak daha sonra şu bilgileri bize vermektedir: “Bakû’da 1903 yılı baharındayız, Kaledibi parkının hıyabanlarında dolaşan gençlerle beraberim. Hepsi Rusça konuşuyor. Ana dili olan Türkçe yerine –bozuk da olsa- Rusça tercih ediliyor. Bu konuyu ele alarak Rusça konuşanları ayıplayan bir makale yazdım” demektedir.
Gerçi, bu satırların yazılmasından sonra Azerbaycan’da Rusça konuşulmasının önüne geçilebilmiş midir? Tabiî ki hayır. Bu durum uzun yıllar Rus baskısı ile de olsa devam etmiştir. Hattâ, Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını elde ettikleri günümüzde bile hâlâ ortak anlaşma dili olarak kullanılması düşündürücü değil midir? Bu hususta dahi Resulzâde’nin ilk tepkisinden 100 yıl sonra bile bu husus düzeltilemediyse, bunda başka sebeplerin olması herhalde normaldir.
Resulzâde’nin faaliyetleri 1904-1905 Rus-Japon savaşından sonra daha da artmıştır. Çünkü, Japonların Avrupalı bir devlet olarak görülen Ruslara karşı galip gelmesi, Rusya mahkûmu başta Türkler olmak üzere bütün toplulukların, kendi millî kimlik ve kültürlerini ayağa kaldırmak için uygun bir zemin bulmalarını sağlamıştır. Bu uygun zeminde Türkler de kongreler tertipledikleri gibi, hemen hemen bütün Türk toplulukları kendi gazetelerini neşretmeyi, hattâ cedidçilik ve kadimcilik gibi tartışmaların arasında cedidçilikçilerin zaferi sonucu Avrupaî tarzda okullar açmayı bile başarmışlardır.
Yalnız Rusya’daki bu hürriyet havası Ruslar tarafından kısa süre sonra bastırılmıştır. Bu baskılar sonucu birçok Türk aydını ya hapse atılmış yada Rusya işgali altındaki vatanlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Resulzâde de bu dönemde, 1908-1910 yıllarını İran’da, 1911-1913 yıllarını ise İstanbul’da geçirmek zorunda kalmıştır.
Resulzâde, İran’da hürriyet ordusunun zaferi ve İran meşrutiyetini ilân etmesi üzerine, yazı işleri müdürlüğünü üzerine aldığı İran-ı Nev gazetesini bir yandan modern bir gazete hâline getirmeye çalışırken, diğer yandan da, Azerbaycan’ın Rus işgalinden kurtulması için verdiği mücadelenin bir diğer cephesi olarak, İran’ın Rus nüfuzundan kurtulması için sert yazılar yazmaya başlamıştır. Gazete bir müddet sonra İran Demokrat Partisi’nin yayın organı olarak da faaliyete geçince, İran hükûmetinin koruyamadığı Resulzâde İran’daki Rus elçiliğinin talebi üzerine Türkiye’ye gelmek zorunda kalmıştır.
1911 yılında İstanbul’a gelen Resulzâde, kendisini burada, Trablusgarp savaşının olumsuz havası ve Osmanlı Devleti’nin son döneminde canlanan Türkçülük hareketinin en önemli merkezi olan Türk Ocağı çevresinde bulmuştur. Türk Yurdu dergisinde yayınlanan İran Türkleri adlı seri makaleleri, Türk kamuoyunda büyük yankı uyandırmış ve Anadolu dışında Türkçe konuşan insanların varlığından haberdar olunmasını sağlamıştır.
İstanbul’a gelmesi ve Türkçü bir çevre ile tanışması sonucu Resulzâde, burada edindiği dostluk ve düşünceleri hayatı boyunca muhafaza etmiştir. İstanbul’da Kafkasya ve İran üzerine yazılarının yayınlandığı bir dönemde, 1913 yılında Rusya’da Romanov hanedanı tahta çıkışının 300. yıl dönümü dolayısı ile, muhtemelen ekonomik ve siyasî sebeplerden dolayı çekilen sıkıntıların ve batının baskısı sonucu, yurt dışında bulunan siyasî sürgünlere geri dönmeleri maksadı ile bir af yayınlamıştır. Bu af sayesinde Azerbaycan’a geri dönebilen Resulzâde, yine basın alanında faaliyetlere başladığı gibi, İstanbul’da iken amcazâdesi Mehmet Ali Resuloğlu vasıtasıyla kurdurduğu Musavat Partisi ile de politika yapmaya başlamıştır. Bu dönemde 1915 yılından itibaren yayınlamaya başladığı Açık Söz gazetesi ile de, Türkleşmek, İslâmlaşmak, muasırlaşmak şiarı altında, Azerbaycan Türkçülerinin fikirlerini yayma gayreti içinde bulunmuştur. Bu gazetede, millî ve kültür müesseselerindeki, Müslüman sıfatı yerine Türk sıfatını kullanmaya özen göstermiş, millete sen TÜRK’sün, Rus hükûmetine de biz TÜRKÜZ! diye hitap ederken, gazete logosunun yanına gündelik Türk gazetesi ibaresini de koymuştur. Resulzâde, Türklüğünü unutmuş olan halkına bu duyguyu kazandırma çabası içinde bulunmuştur.
28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti’ni ilân eden Resulzâde ile arkadaşlarının bu mutluluğu yaklaşık 2 yıl sürmüş ve bu Cumhuriyet, 27 Nisan 1920 tarihinde Rus kızılordusu tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bu dönemde bir müddet Bakû yakınlarında Şamahı dağlarında saklanmayı başaran Resulzâde, sonunda yakalanmıştır. Stalin tarafından Moskova’ya götürülen Resulzâde, bir müddet burada gözetim altında tutulduktan sonra, Finlandiya üzerinden Almanya’ya, oradan da Türkiye’ye kaçmayı başarmıştır.
1922 yılı sonlarında geldiği Türkiye’de evvelâ, kendisinden önce Türkiye’ye gelebilme imkânı bulan Azerbaycanlıların dağınık ve perişan durumlarını ortadan kaldırabilmek maksadı ile çalışmalara başlamıştır. Bir nevi hesap vermek maksadı ile de olsa Azerbaycan Cumhuriyeti kitabını yayınlayarak, hem kendi dostlarına mesaj vermeye çalışmış, hem de Türkiye’de Azerbaycan Cumhuriyeti ve Azerbaycan Türkleri ile alâkalı bir boşluğu doldurmak istemiştir. Yine bu dönemde, Yeni Kafkasya, Azerî Türk ve Odlu Yurt mecmualarına tarihî, siyasî ve edebî yazılar yazarak, Azerbaycan Türkleri arasında birlik ve beraberliği sağlama gayreti içinde olmuştur.
Ancak bir müddet sonra, Resulzâde, muhtemelen Rus elçiliğinin rahatsız olması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti yetkililerini zor durumda bırakmamak için yurt dışına çıkarak, faaliyetlerine Avrupa’da devam etmeye başlamıştır. Özellikle Almanya’da yayınladığı İstiklâl gazetesi ve Kurtuluş dergisi ile de, Azerbaycan dâvasını canlı ve ayakta tutma mücadelesi vermiştir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında büyük sıkıntılar yaşayan Resulzâde, savaş içinde bir hayli yer değiştirdikten sonra, huzurlu bir ortam aramaya başlamıştır. Bu dönemde de, muhtemelen Sovyetler Birliği’nin Kars, Ardahan ve Boğazlar üzerindeki talepleri, Türkiye’de demokratik çok partili hayatın başlaması ve Türkiye’nin batı ligine geçme çabaları, Resulzâde ve arkadaşlarının tekrar Türkiye’ye gelmelerini sağlamış ve 1947 yılından itibaren İstanbul ve Ankara başta olmak üzere faaliyetlere başlamışlardır.
Resulzâde, 1949 yılında Azerbaycan Kültür Derneği’ni kurarak, devletin kanunları çerçevesinde yasal yollardan çalışmalara başlamış, derneğin yayın organı olarak da, Azerbaycan Dergisi’ni Nisan 1952 tarihinde yayın hayatına sokmuştur. İlmî ve siyasî birçok kitabı olan Resulzâde, çileli bir ömür ve yılmaz bir Azerbaycan istiklâl dâvasının neferi olarak 6 Mart 1955 tarihinde Ankara’da hayata gözlerini yummuştur.
Sonuç olarak; bugün Azerbaycan hür ve demokratik bir Cumhuriyet olarak, bazı aksaklıklarla da olsa varlığını sürdürmektedir. Bu bağımsızlıkta şüphesiz Resulzâde başta olmak üzere hayata geçirilen Azerbaycan Kültür Derneği’nin rolü büyüktür. Temennimiz, 2004 yılında çeşitli alanlarda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların desteği ile Resulzâde’ye yakışır güzellikte anma toplantıları, panel ve konferansların yapılmasıdır.