Ana Sayfa 1998-2012 Kürt Kimliğinin Gerçeği

Kürt Kimliğinin Gerçeği

Anadolu’ya gelişimizle başlayarak, Haçlı Seferleri, Çanakkale ve İstiklâl Savaşlarımızda, bu topraklar için birlikte kan dökmüş,

- Reklam -

birbirimizden kız alıp vermiş toplumumuza, Kürt ayrılıkçılığı düşüncesi dışarıdan sokulmuştur.

Kürt kimliğinin aydınlatılması için yapılan türlü çalışmaların; dış kaynaklı olanları, tamamiyle siyasî amaçlıdır. İç kaynaklı olanları da, yeterince uzun bir müddet, bu yurtdaşlarımız arasında yaşanmış mahallî bir tetkikin neticesi değildir. Daha ziyade kısa süreli tetkiklere dayanmakta veya önceden yapılanların aktarmalarından ibaret bulunmaktadır.

Anadolu’ya gelişimizle başlayarak, Haçlı Seferleri, Çanakkale ve İstiklâl Savaşlarımızda, bu topraklar için birlikte kan dökmüş, birbirimizden kız alıp vermiş toplumumuza, böyle bir fitne düşünce dışarıdan sokulmuştur.

Gerçekte ise; topluma ait böyle bir konuda; ancak; o toplumun içinde fiilen yıllarını harcayarak, onların özelliklerini iyice kavramış, sofralarına oturmuş, yemeklerini yemiş ve bütün örf-âdetlerinin içine nüfuz etmiş olarak, asıl gerçeğe ulaşmanın mümkün olabileceği aşikâr bir hakikattır.

•••

İşte böyle bir fiilî çalışmaya; (Tarih Boyunca Türk Kavimleri) yazarı, eski valilerimizden merhum Edip Yavuz Beğ’in eserinde rastlıyoruz. Yazar, bu çalışmayı; Hamdullah Suphi dönemi Türk Ocakları’nın bir mensubu olarak, geniş bir tarih bilgisi yanında eski metinlere vukufu ile yapmıştır.

- Reklam -

Edip Yavuz Beğ; 1928’den 1941’e kadarki yıllarını bu kardeşlerimiz arasında harcamıştır. Ömrünün 9 yılını Pülümür kaymakamlığında ve 3 yılını da Tunceli Valiliğinde geçirmiştir. Vazifesi gereği, bölgenin bütün köylerini gezmiş, yerli ahalisinin oymak ve obalarına varıncaya kadar incelemesini yapmış ve elde ettiği elle tutulur ve gözle görülür sonuçları, tarihin akışı içinde, gerçek yüzüne kavuşturmuştur.

Bugün de bilinen bir gerçektir ki; Türkler tâ atlı dönemlerinden beri, yeni yurt edindikleri birçok yerlerde, eski yurtlarındaki benzerlerinin, adlarını vermişlerdir. Ailede ise; ocak-ne sil sönmesini diye, adlar; çokçası babadan toruna intikal eder.

Bu gelenek el’an daha vardır.

Yer adlarını ve şahıs isimlerini (aile, oba, oymak…) takip suretiyle, Türklerin gittikleri yerleri tespit de kabildir. Yurdumuzda bunun birçok örneklerine rastlamak mümkündür.

Osmanlılar dönemi için en çarpıcı bir örnek olarak; Edirne ile İstanbul gösterilebilir. Şöyle ki: Edirne Saraçlar Caddesi, bu şehri bir baştan bir başa geçen caddedir. İstanbul’da da Saraçhanebaşı ve davamı Müslüman İstanbul’un belkemiğidir. Edirne’de Kasımpaşa Tunca boyudur. İstanbul’da da Kasımpaşa Haliç’te ve suboyudur. Edirne’de Tophane yokuştur, İstanbul’da da yokuştur.

- Reklam -

•••

Yazar; bu Türk geleneğini, elde ettiği sonuçlara uygulamak suretiyle, Türk tarihinin akışındaki muhtelif mekân ve zamanlar içerisinde (İslâm öncesi, İslâmî devir, Haçlılar, Selçuklular, Osmanlılar) ve günümüze kadar geçirdiği safhaları, ayrı ayrı, Kürt Oymağı için inceleyerek, belirgin bir tarzda tespitini yapmıştır.

Bunların, sadece ikisini burada belirtmekle yetiniyoruz.

Birincisi; Millî Destanımız (ERGENEKON ÇIKIŞI)nın motifleri.

İkincisi; Pülümür yaylalarındaki dağ çiçeği’nin (DİLİ) dir.

Şöyle ki; Sahife 425. Töre ve Âdetler: Kürtlerde Karaçarşamba ve Ergenekon başlığı altında:

“Bu konuda uzun boylu duracak değilim, Anadolu Türkmenlerinin, özellikle Yörük ve Türkmenlerin düşünüş, töre ve âdetleri ne ise daha saf ve daha eski şekilleri ile olduğu gibi Kürtlerde bulmak kabildir. Daha eski şekilleri ile derken şunu açıklayayım ki bizde kaybolan bazı Türk gelenekleri, onlarda hâlâ bütün canlılığı ile yaşamaktadır!.. Pülümür’de şahit olduğum ve Ovacık genel hal raporunda da gördüğüm bir olayı burada anlatmak suretiyle, unutulmuş bu eski geleneklerden birini canlandırmak isterim.

Kürtlerde bir Kara-Çarşamba günü vardır. İlk önce şunu da söyleyeyim ki, kara Türklerde kutsal bir renktir. Güneşin ışınlarının ilk vurduğu Kara-Taş, Dersim’de öpülür. Karadağ kutsaldır. Belki, Hacer-ül Esved de bu kutsallığı, bu Türk inanışından almıştır. Kara oğlan, kara yağız deyimleri, övgü yerine söylenir. Bu bakımdan, Kara-Çarşamba’da, kutsal bir günün anlamı vardır.

Bu ad, Martın ilk çarşambasına verilir. O gün, benim gördüğüme göre, erkekler alınlarına bir kara sürerek, ırmaklara ve göllere giderek, bu karaları temizliyor ve sulara karşı dua ve niyazda bulunuyorlar. Yabani gül ağacının iki ucu kesilmek suretiyle ortasını yararlar, sonradan iki ucundan tutarak birbirine yaklaştırmak suretiyle yararlar, bir daire şekline sokarlar. Hastaları, bu gül ağacının yarılmasıyla yapılmış delikten geçirirler, bu suretle hastalığın iyi olacağına inanırlar. Duaları önemlidir. Bizi, kurtardığın bugünün hürmetine hastamıza da şifa ver, diye niyaz olunur.

O gün ayrıca kurt ağzı da bağlanır. Yine bir gül dalına çaput bağlanırken (Ey ulu rayber ‘Rehber’, Ey ulu gösterici bugünün yüzü suyu hörmetine sürülerimize dokunma!) diye yakarırlar.

Fakat onlar, bunun nereden gelme bir gelenek olduğunu bilmezler!

•••

Lâkin, dikkat olunursa, alına sürülen kara, kurt ağzı bağlama, gül dalından delik yapıp geçme, bize ERGENEKON EFSANESİ’ni hatırlattığı gibi, dualar da bunu göstermektedir. Bu geleneği ERGENEKON EFSANESİ ile karşılaştırırsak: düşmanların saldırısından kurtularak sarp kayalıklar arasında ERGENEKON VADİSİ’ne sığınan bir çift TÜRK, geldikleri yolu kaybederek, yıllar boyunca orada küçük bir alanda kalmışlar, sayıları çoğaldıkça sürülerinin ve kendilerinin yiyecekleri daralmış ve artık açlık başlayacağı bir sırada, sürülerini boğazlayan bir kurdun peyda oluşu, tehlikeyi büsbütün büyütmüştür. O zamana kadar görünmeyen bu kurdun, nereden geldiği gözetlenerek, onun geçtiği deliği, ateşler yakarak büyütmek suretiyle yol açılmış ve herkes bu yoldan geçerek, üzerinde gürül gürül bir ırmağın aktığı geniş bir alana kavuşmuştur.

Yüzlerce körüğün işlemesi, yakılan ateşin dağı eritmesi ile açılan isli geçitten geçenlerin ilk yapacakları iş, yıkanmak olacaktır.

İşte, alınlarına sürülen kara, o günkü hallerinin bir belgesi; yabani gülağacından yapılarak içinden geçilen delik, ERGENEKON’dan çıkışlarını sağlayan deliğin bir sembolü, Ulu Rehber de, Türklerin ünlü Bozkurdudur.

•••

Türk Ocakları’nın açıldığı ilk günlerde, ERGENEKON’dan çıkış gününü belirtmek için, birçok yayınlar yapılmıştı. Bazıları dokuz sayısının, Türklerdeki kutsallığının, ERGENEKON’dan kurtuluşun bugüne rastlamasından ileri geldiğini düşünerek, bunu Sultan Nevruz dedikleri Rumî tarihle, Mart dokuzuna rastlatırlarsa da takvim yıllarının değişik ve daha sonraları düzenlenmiş olmasına göre, bunu dokuz sayısının kutsallığına bağlamak doğru olamaz!

Buna karşılık, Martın ilk çarşambası, her takvime uygun düştüğünden bugün: Ulu yol gösterici diye adlandırılan ve sürülerine dokunmaması için dualarla ağzı bağlanan Kurt sembollerine bakılarak, ERGENEKON’dan çıkış günü olduğu açıkça görülmektedir.

Zazalar, aslını bilmeden, onu da sır âlemi içinde yabancılardan saklı, kendi aralarında kutsal bir gün olarak hâlâ kutlamaktadırlar. Bizden daha saf, daha öz bir Türk olduklarını gösteren bu örnekten sonra, başka bir şey yazmak lüzumunu duymuyor ve bununla eserime son veriyorum.” diyor.

İkinci tesbit ise: Sahife 267’de: Çiçeğin dili.

“Pülümür’de kırlarda, kışa doğru açmakta olan bir çiçeği göstererek, adını sorduğumda, bana Türkçesini bilmediklerini söylediler. Kürtçesini sordum. “Karbellik” dediler. İşte sizlere güzel ve gerçek bir Kürtçe. Karın yağacağını belli eden bu karbelik, Türkçe değil Kürtçe imiş. Ancak kırlarda görülen ve şehirleşmeyen bu çiçeğin adı da konar-göçerlikleri zamanından beri asıl adını koruyabilmek mutluluğuna uğramıştır! Kürt bunu kendi malı bilmekte haklıdır. Yalnız unuttuğu bir şey varsa, o da, kendisinin de aslında Türk olduğudur. Zira, Kürt adı da, Selçuklu, Karamanlı, Osmanlı gibi bir Türk boyunun adıdır.”

•••

Evet! Şimdi soruyorum:

Karbelik – Karbilik ile Kaşgarlı Yusuf Hâs Hâcib’in Kudatgubilik’te, temeldeki fark ne?..
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -