Ana Sayfa 1998-2012 Kültür Bakanı Talay ve Nazım Hikmet

Kültür Bakanı Talay ve Nazım Hikmet

12 Şubat 2000 tarihli Hürriyet gazetesi, Amerikan Associated Press haber ajansının geçtiği bir haber metnini yayınladı. Haber metninin sonunda da, Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın, Nazım Hikmet’in 100, doğum yılı olan 2002 yılında bir kutlama düzenlenmesi için, UNESCO’ya resmen çağrıda bulunduğunu yazdı.

- Reklam -

Adı geçen haber ajansı Nazım’la ilgili verdiği haberde, “Nazım’ın ülkesini sevdiğini, yıllarca Türk hapishanelerinde yattıktan sonra sürgünde öldüğünü, vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra “Hain” ilan edildiğini, Nazım’ın Türk kültürünün önemli isimlerinden biri olarak anıldığını, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in AGİT zirvesinde Nazım’dan alıntı yaptığını yorumlayarak “Türkiye Nazımdan özür diliyor” diyerek, T.C ne özür dilemesi dayatmasında bulunuyor.

Nazım Hikmet ülkesini sevseydi, Türkiye’yi Moskova’nın bir mahallesi yapmak için ömrünü harcamazdı. O sürgünde ölmedi. Onu kimse sürgün etmedi. O kendini yaratan Stalin’in ülkesi ve gerçek vatanım dediği Moskova’da gönüllü olarak ölmeyi istediği için Türkiye’den gizlice kaçtı. Nazım vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra hain ilan edilmedi, hain’liği kesinleştiği için vatandaşlıktan çıkarıldı. Tanınmış bir haber ajansının, geçmişteki bir olayı bu derece saptırması, habercilik ahlakı ile bağdaşmaz. Ve o haber ajansına şeref vermez. Associadet Press haber ajansı, vatanlarını ellerinden almak için katlettikleri milyonlarca Kızılderilinin ruhundan ve hayatta kalanlarından özür dilesin.

Türk kültürüne hizmet edenlerin kimler olduğunun takdiri, Türk milletine aittir. Hiçbir yabancı devlet, yabancı haber ajansları veya adı yazara çıkmış gayri-milli görüş sahibi insanlar, canlarının istediği, çizgisinde oldukları kişileri, Türk milleti adına takdir etme yetkisine sahip ve mezun değillerdir.

Bulundukları makam ne kadar yüksek de olsa, o makam, Türk devleti ve milletinin düşmanlarını affetme vasıtası yapılamaz. O makam ve koltuk onlara, ihanete uğrayan Türk milleti adına “Hain”den özür dileme yetkisi vermez, öyle bir sorumsuzca davranışı büyük Türk milleti asla affetmez.

Ama DSP Kültür Bakanı İstemihan Talay daha da ileri gidebilir. Türk milletini incitecek teklifleri hükümet adına ileri sürebilir. Çünkü yakın geçmişten vereceğim bir olay Talay’a o cesareti verebilir de ondan. Ve o olayın kahramanı Ecevit bugün Başbakan ve Talay da onun Kültür Bakanıdır.

Dünya literatür ansiklopedilerine, bir komünist doktrincisi, terbiyecisi, tebliğcisi olarak geçen azılı komünist “BERTHOLD BRECHT”in (Sezuanın İyi İnsanı) isimli eserini, ortamı müsait zanneden aşırı solcular, 1964 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahneye koydular. Piyesin temsilinde İstanbul’lular eseri seyrederken “Neredeyiz, Moskova’da mı? Pekin’de miyiz? Bu nasıl rezalet” diye bağrışarak komünist tahrikçiliğini protesto etmişlerdi.

- Reklam -

Hadiseden bir gün sonra 22 Mart 1964 tarihinde tescilli komünist yazarların cirit attığı sözüm ona ilerici, toplumcu, sosyalist gazeteler faturayı Türk milliyetçilerine çıkarmaya çalışıyordu. Bunun üzerine sıkıyönetim komutanlığı bu eseri oynatmamıştı. Ama o günkü CHP’nin solcu sözcüleri Bülent Ecevit ve Suphi Baykam, bu eseri ve yazarını öven beyanlarda bulunmuşlardı. O günkü Ecevit bugün iktidarın başı olduğuna göre, onun Kültür Bakanı İstemihan Talay niçin hedefleri doğrultusunda teklifler getirmesin? Getirmezse şaşarım. Hani Ecevit değişmişti?

Gelelim AGİT zirvesinde Nazım Hikmet’ten alıntı yapan Sayın Süleyman Demirel’e. Rahmetli Cevdet Sunay’ın Başbakanı olan Süleyman Demirel, o günlerde bakın neler söylemişti. “Özet olarak”

“Birtakım ne idiğü belirsiz akıl fıkaraları, tufeyli solaklar, birtakım budalalar, Türk halkının arasına girip, onu bölmek için, Türk halkını sefil bırakmak için, kandırmaya çalışarak zehirlerini akıtacaktır. Milleti kandırdığını sananlar, milleti kandıranlardır. Sosyalizm perdesi altında komünist kuracaklarsa, bu dinsizlere, Türk halkı yedisinden yetmişine, çoluğu çocuğu, genci ihtiyarı ile karşı koyacaktır. Buna inancım tamdır. Milletime güveniyorum. Türk halkı ihanetle hizmeti gayet iyi ayırır. Aramızda dolaşıp zehir akıtanlara fırsat vermeyiniz. Hürriyet havasını istemeyenler, başka memleketlerin esaret düzenlerine gıpta edenler, kapılar açık, çekip o memleketlere gitsinler. Bu memleket, düzenini kurmuştur.”

Sayın Demirel’in dünkü sözleri DSP Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın bugün nasıl ve hangi hedefler de beraber olduklarının muhasebesini okuyucularıma bırakıyorum.

Niçin DSP Kültür Bakanı olarak ifade ediyorum. Eğer İstemihan Talay T.C.’nin Kültür Bakanı olsaydı, devlette devamlılığın esas olduğuna saygı duyarak, önceki hükûmetlerin “Hâin” ilân ettiği Nazım Hikmet’le ilgili belgeleri inceler, UNESCO nezdinde böyle bir girişimde bulunmazdı. Sayın Demirel de o günkü sözlerinde samimi olsaydı, İstemihan Talay’a T.C.’nin Kültür Bakanı olduğunu hatırlatır (doğum yılı kutlanacak başka hiç mi Türk şairi kalmadı) demek lütfûnda bulunabilirdi. Ama (dün dündür, bugün de bugün) diyen bir siyasîden böyle bir lûtuf zaten beklenmez…

- Reklam -

Geçelim; İçerde ve dışarıda Türk milletine ve devletine karşı hiç de dostça olmayan davranışların büyük göstermeye çalıştıkları Nazım Hikmet kimmiş ve ne imiş, bir görelim bakalım…

Son yıllarda, televizyon, radyo ve bir kısım malûm gazetelerde, Nazım Hikmet lehinde, belli yazarlar tarafından kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. Meselâ 27 Mayıs 1998 Çarşamba akşamı bir özel TV’nin eğlence programında Nazı Hikmet’ten alıntı bir cümle yazılırken, TRT 2’de Seynan Levent’in, Genco Erkal ile bir söyleşisi vardı. Bu söyleşide Genco Erkal, Nazım Hikmet’ten, onun Millî Mücadele ile ilgili bir şiirinden, Bursa Cezaevinde yazdığı şiirlerinden övgü ile söz etmiş, Nazım’ın cezaevine konmasının doğru olmadığını vurgularken, Türk adaletine karşı gizli bir isyan sergilemişti.

Öncelikle şunu bilmemizde fayda vardır. Türkiye’de ilk komünizm propagandası yapan adam, Aleksandır İsrael Hepland adında bir Yahudidir. Bu görev, daha sonra doktor Şefik Hüsnü Değmer’e, ondan Nazım Hikmet’e, ondan da Mehmet Ali Aybar’a verilmiştir.

Nazım Hikmet, 1921-1924 yılları arasında Moskova’da kızıl ihtilâl kursu görürken, Türk milleti Anadolu’da, Sakarya’da, Dumlupınar’da, İnönü’de ölüm kalım savaşı veriyordu. Siz, Agâh Oktay Güner’in, televizyonda haykırırcasına “Türkiye iki büyük şair yetiştirmiştir. Birincisi Nazım Hikmet, diğeri Necip Fazıl Kısakürek’tir” diye yaptığı talihsiz konuşmasına bakmayın. Bu gibi siyasîler sağı-solu, milliyetçi ile komünisti oy terazisinde eşitleyerek parlâmentoya girmeye çalışan politika adamlarıdır.

Gerçekte Nazım Hikmet öyle büyük bir şair falan da değildir. Şiirleri bir sanat endişesinden ziyade, komünizm davasının sesini ve rengini verir. Mesela;

24 saatte 24 saat Lenin

24 saat Marks

24 saat Engele

Yüz dirhem kara ekmek,

Balık çorbası

Tüfenk talimi

Tiyatro balet

Kitap.

Diyerek, şiir yazdığını zanneden Nazım, bu satırları herhâlde sanat olsun diye yazmıyordu. O Moskova’daki üç yıllık talim günlerini anlatıyordu. Türk milletine üstat olarak tanıtılan Ertuğrul Muhsin, Nazım’ın (Kafatası, Unutulan Adam, Bir ölü Evi) isimli piyeslerini Şehir Tiyatrosu’nda oynatarak meşhur etmek için elinden geleni yapmıştır. Nazım hakkında yapılan propaganda o kadar yoğunlaştı ki, Atatürk’e kadar ulaştırıldı. Atatürk, Nazım adına yapılan bu reklâma itimat etmediği için, “Şunun bir şiirini plağa alın, getirin bakayım” demiş, Nazım Hazer ve Salkımsöğüt adlı şiirleri kendi sesinden plağa alınarak Atatürk’e dinletilmiş. Atatürk şiirleri dinledikten sonra aynen şöyle demiştir;

“Bu şiirlerde Türk milletinin hayatına kasdeden bir bomba var.”

Nazım Hikmet “Beni Stalin yarattı, asıl vatanım Moskova’dır” diyecek kadar da Türk olmadığını ifade etmiştir. Şimdi Stalin için yazdığı şiiri beraber okuyalım. Bu şiir 5 Mart 1955 günü akşamı, Budapeşte radyosunda, birisi saat 18,30 diğeri de 20,30 da Stalin’in ölüm yıldönümü dolayısıyla Türkçe olarak yayınlanmıştır. Bu şiir, Nazım’ın kendi sesinden dinletilmiştir.

5 Mart 1953

İlk önce kim kime

Metin ol kardeşim diyecek.

İlk önce kim kime

Baş sağlığı dileyecek.

Hepimizindi o hepimizindir

Yoldaşlarım acınızı duyuyorum.

Sizin duyduğunuz gibi tıpkı

Aynı şiddetle kardeşlerim

Hüngür hüngür ağlamak geliyor içimden

Seviyorum onu.

Marks’ı, Engels’i, Lenin’i

Sevdiğim gibi. Sevdiğimiz gibi

Aynı muhabbetle

Aynı hürmetle.

Şimdi solcu gazete ve dergilerde, Atatürkçü görünen, Nazım’ın bütün yardakçılarına soruyorum. Atatürk’ün ölümüne böyle bir mersiyesi var mı Nazım’ın? Hangi Türk büyüğü için bu heyecanı göstermiştir? İkinci Dünya Harbi başlarında Sibirya’ya sürülen, katledilen, bütün varlığı talan edilen, Kırımlı Türk kardeşlerimiz için böyle bir acı duydu mu Nazım? Stalin’in muhtelif tarihlerde yok ettiği otuz beş milyon Türk kardeşimizin acı sonlarını dile getiren bir tek şiiri var mıdır Nazım’ın? 1940’lı yılların sonunda kendini yarattığını söylediği Stalin’in Türkiye’den, Kars, Ardahan ve Boğazları istemesi karşısında gösterdiği bir tepki var mıdır? Millî Mücadele ile ilgili şiiri odun yararın HEHÇİLİĞİNDEN baka bir şey değildir. Çünkü Nazım, yukarıda yazdığım gibi Millî Mücadele yıllarında Moskova4da komünistlik kursu görüyordu. Türkiye’yi Rusya’ya nasıl kazandıracağının, içinden nasıl yıkacağının taktik derslerini alıyordu.

Diğer taraftan Nazım, Türklüğe, Türk’ün manevî değerlerine, Atatürk’e ve ne kadar millî Türk şairi varsa hepsine de hücum ediyordu. Şimdi Nazım’ın hayranları, onu en büyük Türk şairi diye tanıtmaya çalışıyorlar. Irk olarak Leh kanı taşıdığını bildiği için Türklüğü kabul etmiyordu. Nitekim kendi kontrolünde yayınlanan (Resimli Ay) dergisinde, kendisinin Türk şairi diye değil, Türkiyeli şair diye tanıtılmasını istiyordu ki, bu ifadesi ile Türk olmayı kabul etmiyordu. Bizdeki yalakalar onu hâlâ Türk sıfatı vermeye çalışıyorlar.

Nazım Hikmet, Türkiye’yi içten yıkmak ve Rusya’ya bağlamak için neler yapmadı. Yıl 1938. Nazım o zamanki meşhur Yavuz zırhlısının er ve astsubayları arasında komünizmi yaymak, sonra da orduyu isyana teşvik etmek istiyordu;

Aynı yıl donanma komutanlığı askerî mahkemesi, ihtiyat filo komutanı Albay Ertuğrul Beyin başkanlığında kurularak Nazım Hikmet’i tam otuz yıla mahkûm etmişti. Mahkeme heyeti başkanı Ertuğrul Beyden başka, askerî hâkim Salih Koriman, Binbaşı Rifat Özdeş Çeviker’den teşekkül etmişti ki. Nazım Hikmet’e destek veren ve onun suçuna ortak olan Kemal Tahir’i 15 yıla, Kemal Tahir’in gemide bulunan kardeşi üstçavuş Nuri Tahir’i 15 yıla, Başgedikli Âdil Kurt’u, 4 yıla, üstçavuş Seyfi Tekdilek’i 10 yıla, üstçavuş Mehmet Ali Kantar’ı 15 yıla, üstçavuş Hüseyin Avni Dirigül’ü 5 yıla, yine sanıklardan er Haydar’ı 20 yıla mahkûm etmişti.

1921’de Moskova’ya gidip, 1924’te Türkiye’ye dönen bu azılı vatan haini, Rusya’da komünist ihtilâlin taktik ve gizli emellerini öğrenmiş, bilenmiş olarak dönüyordu. Tabiî ki bu arada Türkiye Millî Mücadeleyi kazanmış, T.C. Devletini kurmuştu. O tarihlerde Bakü’de neşriyat yapan komünist bir gazete, Nazım’ın hedeflerini aynen şu satırlarla veriyordu. “Nazım yoldaş inkılâp beşiği olan Rusya’ya geldi. Bu beşikte onun kulaklarına inkılâbın kan coşturan ninnileri okundu. O proleter inkılâbın meyvelerindendir. Kızıl Moskova, onun damarlarındaki kanların zehirli mikroplarını öldürür. Kanını kızıllaştırır. Nazım’ın varlığı ihtilâl mayası ile yoğruldu. Nazım Türkiye’de yüceden bağırmalıydı. Derin uykuya dalmış gençliği uykudan ayıltmalıydı. O bunu yaptı.” Şimdi Nazımcılara sormalı, bunlar da yabancı dillere çevrildi mi?

Nazım, yazdığı sözüm ona her şiirinde kızılı ifade eden kelimeleri özellikle seçerdi. Şiirlerini daima kırmızı ifade eden kelimelerle süslerdi. Hatta nar kırmızı olduğu için, soyadını Nar’ın tersi olan RAN olarak almıştı. Şiirinden bir örnek vermek Nazım’ı oldukça anlatır. Meselâ güneş kızıl mıydı, öyle ise güneşe şiirler yazmalıydı. İşte bir örnek;

Bu bir türkü

Güneşi içenlerin türküsü,

İşte bu güneşten

Düşen ateşte,

Milyonlarca kırmızı yürek yanıyor.

İlahiri….

Dikkat ederseniz yürek kelimesini bile yalnız değil de, önüne kırmızı kelimesini koyarak kullanıyor. Kızıl, kızılcık, karpuz içi, nar çiçeği, alev, kor kelimeleri Nazım’ın dilinden düşürmediği kelimelerdi. Çünkü bunlar kızılın ifadeleri idi.

Nazım Hikmet Türk-Müslüman olmadığı gibi de Marksist ve Allahsız’dır. Hayâl ettiği kendi ölümündeki görüşünü bir şiirler şöyle dile getiriyor.

“O mükemmel bir kafa

mükemmel bir yürek

Yumrukları ile erkek

Gözleriyle çocuktu.

Hudutsuz ve Allahsız bir baştı o.

Yoldaştı o.”

Evet, Nazım Hikmet dinsiz, Allahsız ve üstelik din düşmanıydı. Hayatı boyunca Rusya hesabına komünizmi savundu. Türk devletine ve Türkiye’ye karşı daima Rusya hesabına komünizmi savundu. Türk devletine ve Türkiye$ye karşı daima Rusya hesabına hücum etti. Nazım Hikmet 1935 senesinde Doğu Türkistan’ı işgal ederek kayıp, yıkan, milyonlarca Türk’ü katleden komünistlere karşı kılını dahi kıpırdatmadı. Ama, Çinli bir komünist olan, Si-ya-u için eser yazdı. Nazım Hikmet Rusya’ya ömür boyunca hizmet etti. VÂ-NÛ istediği kadar onun Türk olduğundan bahsederek Türk milliyetçilerini ırkçılıkla suçlasın, Nazım’ın Polonya kökenli olduğu gerçeğini değiştirmez. Nazım Hikmet, Komünist Rusya’ya o kadar hizmet etti ki, Rus devleti bir gemisine (Nazım Hikmet) adını koydu.

Nazım Hikmet nihayet 15,7,1950 günü Demokrat Parti iktidarının çıkardığı aftan istifade ederek yatmakta olduğu Cerrahpaşa Hastanesinden serbest bırakıldı. Bu şekilde 28 yıl, 4 aya mahkûm olan Nazım Hikmet 13 yıl 5 ay yattıktan sonra mahkûmiyeti sona ermiş oldu.

Nazımın affını önlemeye çalışanlar da vardı. Bilhassa, Tevfik İleri, Remzi Oğuz, Şevket Mocan, Ömer Bilen, Ahmet Gürkan önde gelen isimlerdendi. Büyük Millet Meclisi zabıtlarından öğrendiğimize göre, Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan söz alıyor ve kürsüde şu konuşmayı yapıyor…

“Arkadaşlar, komünizmden bahsetmiyorum. Moskofizmden bahsediyorum. Evet bu uğursuz kızıl kuduz, Türk milletini ısırmak için hırlarken, onun ağzından sızan salyaları görüyoruz. Nazım hikmetin komünistliğinden şüphe etmek gaflet olur. Nazım Hikmet daha dün cezaevinde (benim kalbimin yarısı Yunanistan’da her sabah kurşuna diziliyor. Öbür yarısı Çin’de kurşuna diziliyor) dedi. Tahmin ederim ki, kalbinin geri kalan bir kısmı da Kore’de kurşuna diziliyor.” (Alkışlar).

Nazım’ın bu sözleri söylediği günlerde, Yunanistan’da ve milliyetçi Çin’de komünistlere ağır cezalar veriliyordu. Nazım ona üzülüyordu.

Fransa’da, İtalya da, diğer devletlerde de komünistler vardı. Hatta Almanya dışında bu devletlerde komünist partileri de vardı. Ama o komünistler hiçbir zaman Rusya hesabına casusluk etmezlerdi. Onlar için her şeyden önce Fransa vardı, İtalya vardı. Nazım Hikmet gibi, beni Stalin yarattı, asıl vatanım Rusya’dır diyerek kendi devlet ve milletlerine karşı ihanet etmiyorlardı. Bizdeki komünistler gibi, Türkiye’yi ve dünyayı Moskova’nın bir mahallesi yapmak için ALÇALMIYORLARDI…

Nazım Hikmet 11 Eylül 1961’de Doğu Berlin’de yazdığı kendi otobiyografisinde şöyle diyordu.

1902 de doğdum.

Doğduğum şehre dönmedim bir daha

Geriye dönmeyi sevmem.

Üç yaşında Halep’te paşa torunluğu ettim

On dokuzunda Moskova’da komünist üniversite öğrenciliği

Kırk dokuzunda yine Moskova’da TSEKA-PARTİ konukluğu ve

On dördümden beri şairlik ederim.

İlh………………..

Saymakla bitmeyen ihanetlerinin bedeli olarak Nazım Hikmet, Bakanlar Kurulunun bir kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.

İşte belgesi:

3/13401

Komünist Nazım Hikmet Ran’ın Türk vatandaşlığından çıkarılması hakkında bakanlar kurulu kararı.

Res. Gaz. 7885 T. 15.8.1951

Pasaportsuz olarak İstanbul’dan Romanya’ya kaçan ve oradan da Moskova’ya giderek, hava alanında memleketi aleyhinde beyanatta bulunduğu ve müteakiben radyo yayınlarında Türkiye’nin hükûmet şekli ve hükûmeti idare edenler aleyhinde geniş propaganda kampanyasına girişerek KOMÜNİZM’i yaymak maksadını güden neşriyatı ile Sovyet hükûmetinin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist NAZIM HİKMET RAN’ın kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda yapılacak tebligatın da bir fayda vermeyeceği mülahaza edildiğinden, Türk vatandaşlığından çıkarılması, İç işleri Bakanlığının 25.7.1951 tarihinde kararlaştırılmıştır.

(Sicilli Kavanin, Cilt: 32, Sah: 841)

İşte büyük Türk şairi olarak tanıtılmak istenen Nazım Hikmet böyle bir haindir.

İşte, T.C. kültür Bakanı İstemihan Talay’ın UNESCO’dan 2002 yılının Nazım Hikmet yılı olarak kutlanmasının istediği adam budur.

Ve işte, bütün bu densizliklere karşı suskunluğunu koruyan Devlet ve Hükûmet sorumluları…

Müslüman Türk milleti bu manzarayı ibret ve dehşetle seyretmektedir…

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.

Kaynaklar:

Peyami Safa-N. Hikmet Kavgası./Ergun Göze/Fatih Matb. 1969 İst.

Türkiye’de Milliyetçilik Hareketleri./İlhan E. Darendilioğlu/Toker Yayın. 1968 ist.

Türklük Kavgası./Ergun Göze/Mine Matb. 1977 İst.

Nazım Hikmet Dosyası./Kemal Sülker/May Matb. 1967 ist.

Sosyalizm-Marksizm-Komünizm./Peyami Sefa/Milli Ülkü Yayınevi 1971 İst.

Ordular Masonlar Komünistler./Necdet Sevinç/Toker Mat. 971 İst.

Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler./Prof. Dr. Hikmet Tanyu/Yağmur Yayınevi, 1977 İst.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -