Ana Sayfa 1998-2012 Kıbrıs Türklerinin yeni liderinden beklentileri

Kıbrıs Türklerinin yeni liderinden beklentileri

Kıbrıs Türklerinin yılmaz mücahidi Rauf DENKTAŞ’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bu kez yapılan seçimde aday olmadığını açıklamasından sonra seçimi Mehmet ALİ TALAT kazanmıştı. Seçim sonucunun Kıbrıs’ta Türk kardeşlerimiz ve tüm Türkler için hayırlı olmasını diliyoruz.

- Reklam -

Yeni Cumhurbaşkanı Talat’la Kıbrıs Türklerinin mukadderatında yeni bir dönem başlamış oluyor. Kendisi Kıbrıs’ta Rumlarla-geçmişteki kanlı olayları unutarak ve tekrarlanmayacağına inanarak-Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi ANNAN’ın hazırladığı ve adına “ANNAN” plânı denilen uzlaşma anlaşmasına baştan beri taraftar gözükmüştü. Bilhassa Kıbrıslı gençlerin-yüksek öğrenim yapmakta, olanların çoğunluğunu oluşturan-görüşlerine de tercüman olarak, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan seçimde partisi en yüksek oyu almıştı. Belli ki, Kıbrıslı soydaşlarımız-bavul ticareti yaparak-ekonomik yaşamlarının geleceğinden endişe etmektedirler. Onun içindir ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki üniversitelere Türkiye’den okumak için gitmiş bulunan gençlerle, Kıbrıslı Türk öğrenciler arasında birkaç sene önce cereyan eden bu konudaki münakaşalarda, bu gençlerin:

– Bizi kurtardınız da ne oldu? biçiminde cevap vermeleri hep bu endişeden gelmişti. Kendisi Kıbrıs dâvasının sürüncemede kalmasını, sayın Denktaş’ın –biraz da olsa -esnek olmayan tutumuna bağlamakta idi. Şimdi, çok daha büyük bir inisiyatif içinde Rum tarafı ile “ANNAN PLÂNI” esas olmak üzere yapılacak görüşmelerde etkili olacağı ortadadır. Aslında, Kıbrıs adasının bölünerek orada iki devletin oluşması, bugün artık bir hayal olduğu gibi, hatta “Federal” adı altında da ortaya çıkamayacağı bir gerçektir. Ancak, üzerinde olmazsa olmaz kesinliğiyle durulması gereken husus, oradaki kardeşlerimizin bir daha 1974 öncesinde olduğu gibi katliamlara maruz kalmalarını önleyecek biçimde bölge teminatlarını ödün vermeden sağlamak olmalıdır. Aslında eski Başkan Rauf DENKTAŞ’ın da bütün endişesi bu noktada toplanıyor, “ANNAN PLÂNI”nın tuzaklarla dolu olduğuna inanıyordu. Bu endişeleri kulak ardı edilemez. Anlaşma zemininde yapılacak müzakerelerin en zor ve en can alıcı noktası da burasıdır. Bu safhada sayın Başkan, halkına karşı, tarihî sorumluluk yüklenmektedir. Gelecek nesiller, bu yöndeki gayretini, başarısını şükranla yadedecek, yahut anılmamak hanesine koyacaktır. Bu nedenle işinin ok zor olduğu gerçektir. Bugüne kadar, başarılı çalışmaları da değerlendirilirse, bu çok zor sınavdan da yüz akı ile çıkacağından kuşkumuz yoktur. Müzakerelerde ödün olarak toprak terketmekten kaçınılmamalıdır. “Aldığımız bizde kalsın, gelin anlaşalım” yolunda bölge oluşturulması, böylesine bir anlayışla masaya oturulması, tarih boyunca görülmemiştir. Çekinilecek olan toprak kaybı değil. Türk halkının yaşayacağı bölgeye sızıntı olmamasıdır. En fazla ödün, bölgemize gelecek Rumlara tanınacak yüzdenin en asgarî ölçüde tutulup bu ölçünün değişmez biçimde uygulanacağının kabulü olmalıdır. Doğaldır ki, Rum Bölgesine yerleşmek isteyen Türklere de bu mütekabiliyet hakkı tanınacaktır. Unutulmamalıdır ki, toprak kaybı, milletlerin tarih boyunca ruhlarında onarılmaz yaralar açmıştır. Tarih, milletlerarası savaşların daima bu noktadan taviz verilmemesinden çıktığına tanıklık etmektedir. Bunun en dikkat çekici örneği “Alsas-Loren” olayıdır. O toprağa sahip olmak yolundaki Alman açgözlülüğü, iki kere “DÜNYA SAVAŞI”na neden olmuş, milyonlarca insanın kanına, canına mal olmuştur. Yine, buna karşın, Alman Birliğinin kurucusu olan BİSMARK, bu birliği gerçekleştirirken, 1866 tarihinde SADOVA’da Avusturyalıları büyük bir yenilgiye uğratıp hükûmet merkezleri Viyana kapılarına dayandığı zaman, zafer kazanan ordusunun-Prusya Kralının ısrarlarına rağmen-Viyana’ya girmesine mani olmuştur. Nedeni, Avusturya halkının ruhunda kin ve nefretin oluşmamasıdır. Kurulacak Alman Birliğinin, komşusu olan-aynı kan ve dil birliği içindeki-Avusturya’yı kendisine bağlamaktı. Nitekim bunda da başarılı olmuş, yaptığı anlaşmalarla, kara Avrupasında yalnız kalmaktan kurtulmuştur.

Beri yandan, 1870’te “SEDAN”da Fransızları yenerek ellerinden aldığı “Alsas-Loren”in acısını unutturmak için Fransızlara-maalesef aleyhimizde olmak üzere-Tunus toprağımızı hedef göstermiştir.

Bunun yanı sıra, iki halkın bir devlet çatısı altında yaşaması için atılacak adımlarda da çok dikkatli olmak gereğini, tarihimiz acı örneklerle bize hatırlatmaktadır:

“-Artık geçmişi unutalım, bir arada kardeşçe yaşayalım” kandırmalarıyla, nasıl Türk boylarını asırlarca esaret altında inlettikleri unutulmaması gereken tarihî bir gerçektir. Bilindiği gibi, özbeöz Türk yurdu olan Kırım toprağı, yaklaşan İslav tehlikesinden kurtulmak için Osmanlı Devleti’ne “KIRIM HANLIĞI” adı altında özerk bir statü ile katılmıştı. Ancak, Rusların hile ve desiseleri sonucu nasıl iğfal edilip meş’um 1774 KUÇÜK KAYNARCA Barış Andlaşması’yla bağımsızlık kazandıkları ve dokuz sene sonra 1783 tarihinde Çariçe 2 nci KATERİNA’nın bir vilâyeti olduğu ve hâlâ da bağımsızlıklarına kavuşamadıkları ortadadır. Yine, bizden koparılması üzerinden henüz bir asır bile geçmemiş olan Girit adamız da 2 nci Meşrutiyetin hay huyu içinde elimizden çıkmamış mıdır?

Tarih, toplumlara siyasî olayları anlatırken, geleceğe dönük davranışlarının nasıl olması gerektiği yönünden uyarıda da bulunur. Devlet yönetiminde, dış politikadaki uygulamalarda ondan ders alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, devlet adamının atacağı her adımda tarihten yararlanması gerekir. Atatürk, Bağımsızlık Savaşımızda, tarihimizin bu uyarılarından en iyi biçimde yararlanarak başarılı olmuştur. Atalarımızın “su uyur düşman uyumaz.” sözünün Kıbrıs dâvâmızda hiç unutulmaması gerekir.

- Reklam -

Yine, unutmamak gerekir ki, Kıbrıs Türklerine yapılan 1974 katliamının gelecekte bir kere daha başlatılması hâlinde, Anavatanın, evlâtlarının kanı bahasına yavruvatandaki kardeşlerimizin yardımına koşmasına siyasî koşullar tekrar imkân vermeyebilir. Bu bakımdan, “son pişmanlık fayda vermez” diyoruz.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -