Ana Sayfa 1998-2012 Kayzer’in hakkı Kayzer’e, değirmencinin hakkı değirmenciye*

Kayzer’in hakkı Kayzer’e, değirmencinin hakkı değirmenciye*

Bugünler, ulusal bağımsızlık mücadelemizi verdiğimiz seksen dört sene önceki günleri hatırlatıyor. Zaman, su gibi akıp gidiyor. Acılar unutulduğu gibi gurur verici olaylar da hatırlanmıyor. Hatırlatılmaya da gerek görülmüyor.

- Reklam -

Ne var ki, ulusu ulus yapan sentezin içinde bunlar bir arada bulunması gereken temel unsurlardır. Bugünlerde, -biraz da argo sayılabilecek-bir tekerleme dillerde dolaşıp duruyor: “geçmişe mazi, yenmişe kuzu” derler. Böyle bir anlayış, bir ulusun geleceğe güvenle bakmasına engeldir. Yenilgiden ders almak, başarıdan, zaferden gurur duymak kadar önemlidir. Yine, eskilerin: “Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür.” Sözü, bir ulusa hiçbir şey kazandırmaz. Ama, çok şey kaybettirir.

Elbette ki, bir asıra yaklaşan bir zaman dilimi içinde, nice üzüntü ve ıztırap verici olaylar geçmiştir. Bunların hatırlanmasıda kaçınılmazdır. Ancak bunları hatırlarken, bunları doğuran nedenleri, şartları da göz ardı edemeyiz. Sevre Barışı, (Millî Mücadele’nin nasıl sonuçlanacağının bilinememesi, sonuçta daha kötü bir durumla karşılaşmamak için) âdeta “ehveni şer” olarak İstanbul Hükûmetince kabul görmüştü. Ancak, Anadolu’daki millî şahlanış karşısında, O’nu köstekleyici hareketlere girişmenin elbette ki bağışlanır r bir yönü yoktur. Bu arada, unutulmaması gereken şey de, “Veyl mağlûplara” sözünün tarihin her döneminde geçerli olduğudur. Tarih boyunca, yenenler, yenilenlere isteklerini bu dönemde daima dayatmışlar. Yenilenler de onları itiraz etmeden yerine getirmişlerdir.

Verdün kahramanı Mareşal Petain’in 16 Haziran 1940’ta Fransa, Almanlar’a teslim olunca, başına geçtiği VİŞİ Hükûmetinin Almanlara nasıl tâbi olduğu, emirlerini itirazsız yerine getirdiğini; işbirliğini, yaptığı seri andlaşmalarla da kabul ettiği tarihî bir gerçektir. Bu yıkım günlerinden önce Mareşal Petain’in Fransa’daki şöhreti, Almanlara karşı 1918 zaferini kazandıran Joffre’den, Foche’tan üstün derecede idi. Kurtuluştan sonra Fransızlar O’nu vatana hıyanetten dolayı ölüme mahkûm ettiler. Bu ölüm cezası, DEGAULLE tarafından müebbet hapis cezasına çevrildi. Kendisi Cezaevinde öldükten uzun seneler sonra galiba itibarı iade edilmiştir.

İsmet PAŞA’nın, birkaç sene önce Milliyet gazetesinin bir Pazar ekinde yer alan-Türk Tarih Kurumundaki bir söyleşisinde “Damat Ferit hain değildi. O günlerde Anadolu’da başlatılan harekete inanmayan o kadar çok kişi vardı ki “dediğini hayretle okumuştum. Anadolu’ya geçinceye kadar Harbiye Nezaretinde önemli görevi olan bir Kurmay Albayın böyle bir gerçeği bilmemesi mümkün değildir. Bu gerçeklerin ötesinde, yakın tarihimizin unutulmuş olaylarından birisini de burada dile getirmekle yetineceğim.

Birinci İNÖNÜ ZAFERİ’nden hemen sonra (güya Yunanlılarla aramızı bulmak için) Londra’daki Konferansa İstanbul Hükûmetinin çağrılması üzerine bu konferansa katılan heyetin yanı sıra, Ankara Hükûmetinin de âdeta kendiliğinden bu konferansa katılmak üzere görevlendirdiği heyet de, o konferansa katılmıştı. Ancak, muhatap olarak İstanbul Hükûmeti Temsilcileri kabul edilip, söz Sadrazam Tevfik Paşa’ya verilince, bu umur görmüş vatansever Sadrazamın “Ben sözü Türk milletinin hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisi başdelegesine bırakıyorum.” demesi suretiyle, Türk milletinin gerçek temsilcilerinin kimler olduğu, Birinci Dünya Savaşı galiplerine ilk defa bu konferansta açıkça anlatılmıştır.

Bunun yanı sıra, Tevfik Paşanın, padişahın kızı Ulviye Sultan’la evli olan oğlu İsmail Hakkı bey, Büyük Taarruza yakın günlerde Ankara yönetimince çağrılması üzerine, babasına haber verip (eşinden habersiz) Anadolu’ya geçmiş, kurmay yarbay olarak bu zaferin kazanılmasında hizmet etmiştir.. Geçiş haberi İstanbul gazetelerinde başlık olarak çıkınca, padişah, sadrazam’dan oğlunun nerede olduğunu sorar. Sadrazamın: “eşinin yanında saraydadır” cevabına karşın; Hükümdar: “Ama.. gazeteler Anadolu’ya geçtiğini yazıyor.” deyince, cevaben: “Şu hâlde vazifesini yapmıştır.” demekle yetinmiştir. Oğlu İsmail Hakkı bey, Zaferden sonra Atatürk tarafından yabancı ülkelerde diplomat olarak görevlendirilmiştir.

- Reklam -

Osmanlı İmparatorluğu’nun son Sadrazamı olan Tevfik Paşa’nın bu tarihî hizmeti, gerçi Büyük Nutuk’ta bazı icraatları tenkit edilmekte ise de, Atatürk tarafından da unutulmamıştır. Atatürk’ün, Park Otel’in Çay Salonuna bir gelişinde, orada olduğunu öğrenince derhal yanına giderek, saygılı bir şekilde kendisiyle kısa bir görüşme yaptığı da bilinmektedir. Bu nedenle, 18 inci yüzyıldan günümüze ulaşan bir tarihî olayı da benzetme yaparak, yazımın başlığını bu biçimde belirtmeyi uygun buldum.

DİPNOTU

*- Prusya Kralı Büyük (2.nci) Ferdinand (Çavuş lâkabıyla anılır), yol geçirimi nedeniyle bir değirmenin yıkılmasını irade eder. Değirmenin sahibi “Berlin’de Hâkimler var.” diyerek Mahkemeye müracaat eder. Mahkeme kararını: “Değirmencinin hakkı değirmenciye, Kayzer’in (Almanlar Hükümdarlarını KAYZER unvanıyla anarlardı.) hakkı Kayzer’e” şeklinde verir.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -