Prof. Dr. Ercüment Kuran
Türk tarihçiliğinin seçkin şahsiyeti, değerli bilim adamı Ercüment Kuran Kasım ayı başında aramızdan ayrıldı. Zarif, objektif, heyecanlı hâliyle çok sayıda tarihçi yetiştirmiş olan Kuran, aynı zamanda katıksız bir Türk milliyetçisi idi. Dikkatli okurlarımız, Orkun’un ilk sayılarındaki yazılarını hatırlayacaklardır.
Ercüment Kuran 1920’de İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini Sen Jozef Lisesi’nde yaptı. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne yazıldı ise de asıl eğiliminin sosyal ilimler olduğunu görerek Edebiyat Fakültesi tarih bölümüne geçti. Burada Cavit Baysun, Zeki Velidî Togan, Mükrimin Halil Yınanç, Stephan Runciman gibi hocaların nezaretinde yetişti. Buradan 1948’de mezun oldu, bir yıl sonra da Son Çağ Tarihi kürsüsüne asistan olarak alındı. 1953’te doktorasını verdi. Daha sonra Almanya’da bir buçuk yıl araştırma ve incelemelerde bulundu. 1957’de doçent olduktan sonra Londra’da altı ay boyunca Bernard Lewis’in seminerlerine katıldı. !959’da Türkiye’ye döndü ve Robert Kolej tarih öğretmenliğine tayin edildi. 1962’da ODTÜ’de tarih doçentliğine getirildi. 1964-1965’te Columbia Üniversitesi’nde araştırmalar yaptı. 1967’de Kanada’daki Toronto Üniversitesi’nde tarih doçentliğine getirildi. Burada kendisine çok iyi şartlarla profesörlük teklif edildiğinde “Benden vazife bekleniyor. Vazifemi yapmak için vatanıma döneceğim” diyerek reddetti. 1970 yılında Türkiye’ye dönünce Hacettepe Üniversitesi’nde profesörlük kadrosuna atandı. Ertesi yıl burada tarih bölümünü
kurdu. 1971-1973 yıllarında Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdarî Bölümler Fakültesi dekanlığına seçildi. 1982’de H.Ü. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nü kurarak müdürlüğünü üstlendi. 1983’te kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Ercüment Kuran 2004 yılına kadar 6’sı kitap olmak üzere toplam 228 ilmî çalışma ortaya koymuştur. Eserlerinde ve derslerinde olabildiğince objektif davranmıştır. Belgesi olmayan konuları dikkate bile almazdı. Bir ilim adamına yakışır şekilde daima tenkitçi bir bakışa sahipti. Ama millî konularda tavizsizdi. Milliyetçi bilim adamlarının Türkiye gündemini etkileyecek girişimlerine itirazsız katılırdı. Bu bakımdan Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’ndeki seçkin kadronun içinde yer almıştı.
Değerli bir tarihçi ve açık görüşlü bir milliyetçi olan Ercüment Kuran’a rahmetler diliyoruz.
İlhan Ayverdi
Kubbealtı camiasının değerli büyüğü İlhan Ayverdi de hayata veda etti. Onu, Ekrem Hakkı Ayverdi’nin eşi olarak tanımıştık. Ancak, zaman içinde bunun yanında başka özelliklerini de gördük. Ekrem Bey’in vefatına kadar onun sadece eşi değil, dostu, yardımcısı ve destekçisi olarak da aile içinde ne kadar önemli bir yeri bulunduğunu anladık. Ekrem Hakkı’nın 75 yaşından sonra Balkanlarda yaptığı incelemelerde hep yanında, yakınında bulundu. 4 ciltlik dev eserin çıkmasında pay sahibi oldu. Ayrıca Kubbealtı Akademisi’nin sözlük çalışmalarında başından beri ön planda yer aldı. Ünlü dil bilginleri kadrosunun başlattığı çalışmaları, onların vefatından sonra tek başına yüklendi. 30 yıla yakın süren devamlı ve ısrarlı bir çalışmadan sonra çıkan “Emsalli Türkçe Büyük Sözlük” artık onun imzasını taşıyordu (2005).
İlhan Ayverdi, Kubbealtı Vakfı’nın gelişmesi, donanımı ve kadrolaşması için de büyük gayret göstermiştir. Bu gayretlerin sonucunda çok sayıda eser yayınlanmış, çeşitli kültür sohbetleri tertiplenmiş ve vakıf çevresinde genç bir zümrenin toplanması sağlanmıştır.
Mükemmel bir İstanbul hanımefendisi olan İlhan Ayverdi, son yıllarındaki rahatsızlığı sebebiyle evinden çıkamıyordu. Bu yüzden, sözlük için Topkapı Sarayı’nda yapılan takdim toplantısına katılamamıştı. Fakat o gün oradakiler onun aziz varlığını derinden hissetmişlerdi.
Mekânı cennet olsun. O, bunu hak ediyor.
Ömer Lütfi Mete
Gazeteci, yazar, senarist Ömer Lütfi Mete’yi de kaybettik. 1950’de Rize’de doğan Ömer Lütfi, dinî çevrelerde yetişmişti. Ancak aklıselimi ile, dar sınırların dışına çıkmasını bilmiştir. Orta öğrenimini Rize Lisesi’nde tamamladıktan sonra İktisat Fakültesi’ne girmiş, buradan geçtiği Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olunca bir süre edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Ancak yazarlık ve gazetecilik eğitimi onu Bâbıâli’ye sürüklemiş, Bâbıâli’de Sabah, Bizim Anadolu, Tercüman, Türkiye, Yeni Haber, orta Doğu, Yeni Şafak, Ayyıldız, Yeni Binyıl ve Sabah gazetelerinde editör, yönetici ve yazar olarak çalışmıştır. Türk Edebiyatı, Boğaziçi ve Gurbette Bayrak dergilerinde yazıları yayınlanmıştır.
Güçlü bir vatan ve millet sevgisine sahip olan Ömer Lütfi’nin mizahçı yönü de vardı. Dünyaya kendine has bir görüş açısıyla bakardı. Hayatının ilerleyen dönemlerinde sinema filmleri ve televizyon dizileri için yazdığı senaryolarda bu yönü açıkça hissedilmektedir. Ayrıca diğer özellikleri ağır bastığı için şair olarak tanınmamakla beraber birinci sınıf şiir yazabilme kudretini göstermiştir,
Basılı Yakıt, Allahsız Müslümanlık, Erdoğan Operasyonu, Derin PKK, Büyük Oyunun Gizli Kodları, Gizli Servisler Karanlık Odalar Kör Noktalar, Milliyetçilik Milliyetsizlik, Derin Çeteler, Derin Devlet, Çığlığın Ardı Çığlık, Yerden Göğe Kadar, Asker ile Cemre, Çizme, Balonya Tüneli, İtfaiye Yanıyor gibi çok sayıda kitabı bulunan Ömer Lütfi Mete senaryo çalışmaları ile de tanınmıştı. Bunların başlıcaları Bizim Ev, Kurtlar Vadisi, Kurtlar Vadisi Irak, Köstekli Saat, Ayrı Dünyalar, Evlere Şenlik, The İmam, Deliyürek, Hayat Bağları, Eşref Saati, Ekmek Teknesi, Çanakkale Destanı idi.
Kasım 2009’da vefat eden Ömer Lütfi Mete evli ve dört çocuk babası idi. Huzur içinde yatmasını dilerken bir şiirini aşağıya alıyoruz:
Gülce
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ulu dilber kalesinin burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Dikildim parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gülce’m uzaktan dolanır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce bir afet
Peri değil
Huri değil
Gülce beyaz sihir
Gülce ölümcül naz
Buram buram zehir
Yar yüzünde infaz
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarz’dan
Deccal’dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum