Ana Sayfa 1998-2012 Hüseyin Nâmık Orkun

Hüseyin Nâmık Orkun

1944-45’teki Türkçülüğe yönelik Haçlı Seferinden nasibini almış bulunan bir Türkçü. Türklüğü ve Türk tarihini bir bütün olarak ele alıp işleyen, Orta Asya’daki Türk yazıtlarını Türk toplumunun bilgisine sunarak eski Türk tarihine ışık tutan bir bilim adamı. Kısa süren hayatı süresinde çok değerli kitap ve yazılara imza atan verimli bir yazar. Bu yazımızda tanıtmağa çalışacağımız Türkçü, kısaca böyle tanımlanabilir.

- Reklam -

* * *

Hüseyin Nâmık Orkun, 15 Ağustos 1902 günü Istanbul’da doğdu. Dönemin ‘ilmiye sınıfı’ndan Mehmet Hayri Efendi’nin oğludur. Evdeşi Sacide Hanım ilkokul öğretmeni idi. Erdem (1932) ve Erkin (1937) adlı iki oğlu, Konçuy (Mergen, 1944) adlı bir kızı vardır.

Orta öğrenimini Istanbul Nişantaşı Sultânî’sinde tamamladı. Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü bitirdikten sonra Budapeşte Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nde ünlü Macar Türkoloğu Gyula Németh (1890-1976)’in öğrencisi olarak Türkoloji öğrenimi gördü.

Öğrenimini bitirip 1930’da yurda döndükten sonra Gazi Eğitim Enstitüsü tarih öğretmenliğine atandı. Orada sürdürdüğü görevi yanında Polis Koleji’nde, Devlet Konservatuarı’nda ve Ankara Tıp Fakültesi’nde tarih ve İnkılâp Tarihi dersleri verdi. Görevini sürdürdüğü olgunluk döneminde, henüz elli dört yaşında iken, 23 Mart 1956 Cuma günü gecesi uçmağa vardı. Ankara’da, Gülveren semtindeki Asrî Mezarlık’ta vatan toprağına karıştı (Bu törende M. Zeki Sofuoğlu güzel, etkili, içli bir veda konuşması yapmıştı).

* * *

Hüseyin Nâmık Beğ’î, 1950’lerin başında tanıdım. Türk Milli-yetçiler Derneği’nin yöneticileri olan ağabeylerimiz, dinî bayramlarda Ankara’daki Türkçü büyükleri ziyaret ederlerdi. Ben de onlara katılırdım. Ziyaret etiğimiz bu ‘büyükler’ arasında Orkun Hoca’nın ayrı bir yeri vardı. Bizi, Bahçelievler’deki tek katlı e evinin çalışma yeri konumuna getirilmiş, ayrı bir kapıdan girilen odasında konuk ederdi. Ön cephesi kitaplık durumunda olan ilgi çekici yazı masası vardı. Puro içerdi. Gözlüğü arkasında gözleri daima gülen, şakacı bir insandı. Ziyaretlerimizde bizlere takılır, iltifat ederdi. Kendisi, 1951’de 1949’da yeniden kurulan Türk Ocağı’nın Ankara Şubesi yöneticilerindendi. Türk Milliyetçiler Derneği’nin 1953’te kapatılmasından sonra 1954’te yayınladığımız Gurbet dergisini tanıttığı, Türk Yurdu’nda çıkan bir yazısında, bizi Türk Ocağı’na üye olmağa çağırmıştı.1 Bu dileği sonradan yerine geldi ve Ankara’daki milliyetçiler Türk Ocağında toplandı. Fakat ne yazık ki, Ocak’ta onunla birlikte çalışma şansımız olmadı. Çünkü onu 1956 yılında uçmağa uğurlama talihsizliğine uğradık. Bu olayı da, basın yayın organlarının ilgisizliği yüzünden geç duymuş, Onun için yazdığım ‘O da gitti’ başlıklı yazıda, Yunus Emre’nin ‘Bir garip öldü diyeler / Üç günden sonra duyalar…’ mısralarını hatırlatarak üzüntümü belirtmiştim.2

- Reklam -

* * *

Hüseyin Nâmık Bey Türkçülüğe yürekten bağlı bir ülkücü idi. Eserleri bunun şaşmaz kanıtıdır. Yazı ve kitaplarının konularını hep Türk, Türklük ve Türkçülük oluştururdu. Yayın eleştirilerini daima Türkçü bakış açısı ile değerlendirirdi. Ayrıca, ‘1944-45 Irkçılık-Turancılık Dâvâsı’nın 24 sanığı arasında yer alarak o meş’um ‘devlet terörü’nde Türkçüleri temsil eden mağdurlardan biri olmuştu. Kızı henüz üç aylık bebek iken tutuklanmasından sonra Sanasaryan Hanı’ndaki hücrede ve Tophane Askerî Cezaevi’nde geçirdiği bir yıl süreli çileli hayat, sağlığının bozulmasına sebep olmuştu. Hayata genç yaşta vedâ edişi de, belki, bu yüzdendi. Dâvâdaki savunması sırasında yargıcın sık sık soru sormasına ‘Hâkim beğ, lûtfen hızımı kesmeyin’ deyişi, o günlerden kalan ilgi çekici bir anıdır. Et yemeklerini ve pastırmayı çok sevdiği için, bunların düşmanı olan Dr. Hasan Ferit Cansever ile Tophane Cezaevi’ndeki Türkçü tutukluları iki ayrı kampa bölen tartışmaları da o günlerin bugüne yansıyan tatlı anılarındandır.3 O, öteki ülküdeşleri gibi, bir yıl süren zindan hayatından aklanarak kurtuldu ama, onun izlerini ancak on yıl süren sonraki hayatından silmesi mümkün olmadı.

Orkun Hoca’nın, anılması gereken bir hizmeti de Ankara’nın Bahçelievler semtindeki caminin yapılmasındaki gayretidir. O semti ‘mabetsiz şehir’ görünümünden kurtarmak için bir dernek kurup yapım çalışmalarını başlatmış ve tamamlanmasına kadar maddî ve manevî katkısını eksik etmemişti.

* * *

Hüseyin Nâmık Orkun, Atatürk’ün, Türk dili ve tarihi üzerindeki yoğun çalışmaları sırasında en güvendiği ve değer verdiği bilginlerden biri idi. Özellikle Macar Türkologları ile yaptığı görüşmelerde, H.N. Orkun’un yardımını isterdi.4

- Reklam -

O değerli bir Türkolog idi. Türklük, Türkçülük ve Türk dünyası ile ilgili olarak hazırlayıp yayınladığı eserler hâlâ önemlerini korumaktadır. Ayrıca halka dönük, Türk tarih ve kültürüne ilişkin yazılar ve kitapçıklar da yayınladı. Yayınları arasında Türk efsaneleri ve destanları, Türk boyları ile ilgili araştırmalar, Türklük ve Türkçülük ile ilgili düşünce yazıları, yayın eleştirileri ve tanıtmaları yer alır.5 Onlar Hakimiyet-i Milliye, Ulus, Kudret gibi günlük gazetelerde ve Türk Yurdu, Dergâh, Ülkü, Millet, Çığır, Kopuz, Doğu (Zonguldak), Tanrıdağ, Türklük, Bozkurt, Çınaraltı, Türk Dil Kurumu Mecmuası, Özleyiş, Kür Şad, Varlık, Mefkûre, Ankara Belediye Mecmuası gibi dergilerde yayınlandı. Ayrıca, Kudret gazetesinde tefrika edilmiş “Yeniçeri Hasan” adlı bir tarihî romanı da bulunmaktadır. Yayınlarının Nejdet Sançar’ca hazırlanan bir listesi, imzasız olarak Yeni Yayınlar dergisinin ilk sayısında verilmiştir.6 Fakat uçmağa varışının hemen ardından ivedi olarak hazırlandığı için, sanırım, o liste oldukça eksiktir. Çok değişik yayın organlarında çıkmış bulunan bu yazılar bir dizin çalışması yapılması için gençlerin himmetini beklemektedir.

H.N. Orkun’un kitap olarak yayınlanmış olan eserleri şunlardır: Türk Dünyası (1932), Peçenekler (1933), Attilâ ve Oğulları (1933), Oğuzlara Dair (1935), Eski Türk Yazıtları (1936-41), Hunlar (1938), Türk Tarihinin Bizans Kaynakları (Moravçik’ten, 1939), Türk İstilâsı Devrinde Macaristan’da ve Avusturya’da Casuslar (1939), Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesinin Uygurcası (1940), Türk Efsaneleri (1943), Yeryüzünde Türkler (1944), Türk Tarihi (4 c., 1946), Türkçülüğün Tarihi (1951), Büyük Türkçü Şıpka Kahramanı Süleyman Paşa (1951).

* * *

Uçmağa varışı üzerine ve daha sonraki bazı yıllarda, başta Fethi Tevetoğlu olmak üzere, değişik yazarlarca değişik milliyetçi dergilerde hakkında yazılar yayınladı. Ziyâeddin Babakurban’ın, Sevenlerinin Kalemiyle H. Nâmık Orkun (Istanbul : Toprak Yayınları, 1962) adlı kitapçığında bu yazıların on ikisi yer alıyor.

DİPNOTLARI

1- Hüseyin Nâmık Orkun, ‘Gurbet’, Türk Yurdu, 4 (Ekim 1954), 325-327.

2- Sefercioğlu Necmeddin, ‘O da gitti’, Ocak, 12 (18 Mayıs 1956), 4,7. Bu yazı Z. Babakurban’ın yayına hazırladığı Sevenlerinin kalemiyle H. Nâmık Orkun (Istanbul : Toprak Yayınları, 1962)’da da yer almıştı.

3- Bunların bir bölümü, 1950-52’de yayınlanan haftalık Orkun dergisinin “Orkun’dan sesler” başlıklı bölümlerinde bulunabilir.

4- Fethi Tevetoğlu, ‘Prof. Dr. Hüseyin Nâmık Orkun’, Yeni Orkun, 20 (Aralık 1989), 15-17.

5- Tevetoğlu, a.g.y., 17.

6- ‘Hüseyin Nâmık’ın eserleri’, Yeni Yayınlar, I, 1 (Temmuz 1956), 29.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -