Ana Sayfa 1998-2012 Evangelizm ve Türkiyeli Wasplar

Evangelizm ve Türkiyeli Wasplar

Her sohbette, her mecliste ve hatta her köşe başı muhabbetinde cümle âlemin birleştiği bir nokta var: Dünyanın çivisi çıktı! Hakikaten de hepimizin şikâyet ettiği kadar var doğrusu… Dünyanın neresine baksanız sorunlar yumağı çıkıyor karşınıza. Çevre sorunları, küresel ısınma ve sonuçları, açlık ve yoksulluk, lokâl çatışmalar, savaşlar ve medeniyetler arası gerginlik… Bir gün bu gezegen elimizde kalacak alimallah!…

- Reklam -

Bu sorunların ortaya çıkışında ve dahi çözümlenemeyişinde küresel bloğun rolü günümüz şartlarında daha çok tartışılır oldu. Daha önceki makalelerimizde de belirttiğimiz gibi; klâsik kapitalizm dönüşüme uğrayarak kendini geliştirdi ve globalizm(küreselleşme) adını alarak dünya politikalarını belirlemeye başladı. İşte tam bu noktada kaçınılmaz olarak dünyadaki ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki örgütlenmeler daha çok tartışılır oldu. Ülkemizdeki tartışmalar da günden güne bu eksene kaymaktadır. Hatta, aralarındaki kavga bile, pabucu dama atılan masonların, her daim üretilen komplo teorilerinin merkezine oturmasına yetmez oldu.

Herkesin malûmu olduğu üzere, günümüz dünyasının politik arenasında mutlak söz sahibi ABD’nin gelenekçi yapısı ve şahinler kanadı, Cumhuriyetçi Parti çatısı altında faaliyet göstermektedir. WASP (White Anglo Sakson-Protestan) olarak adlandırılan beyaz Anglo Sakson kökenli protestan Hristiyanların, yani Birleşik Devletler’in aslî kurucu unsurunun yönetimdeki gizli gücü, 2000 yılındaki şaibeli Başkanlık seçimlerinden bu yana ilgili ülkenin yanı sıra dünyada da “derin devlet” senaryolarına paralel olarak irdelenmeye başlandı. Bir zamanlar üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’nun modern ve çok kültürlü vârisi olan ABD’nin Devlet Başkanı Bush’un ve yakın çevresinin WASP örgütlenmesinin içinde olduğu ve bu kişilerin Evangelist protestan Hristiyanlar olduğu her fırsatta dillendiriliyor. Dünyadaki siyasî sorunlara bu pencereden mânâ verilme çabası, aslında Ronald REAGAN döneminden ve onun “Armage ddon’a hazırlanmalıyız.” sözünden beri gündeme getirilen bir konu.

Evangelistler’in genel özelliklerine bakacak olursak; ABD’de 50 milyona yakın nüfuslarının olduğunu, fundamentalist ve geleneklere bağlı Hristiyanlar olduklarını, protestan kökenli olmalarının yanı sıra; kendilerini Eski Ahit’te ve Yeni Ahit’te ifadesini bulan Armageddon adlı büyük ve nihaî savaşa hazırladıklarını görürüz. Evangelistler, inançları gereği, İsa Mesih’in dünyaya inerek başlatacağı son büyük savaşta, kutsal ırk olarak kabul ettikleri Yahudiler’in ve İsa Peygamber’in yanında saf tutarak ebedî kurtuluşu arzulamaktadırlar. İşin garip yanı; iman ettikleri bu senaryonun argümanlarını sinema filmlerinde bile kullanmaları ve hatta dünya siyasetlerini de bu inanca göre belirlemeleridir. İsrail’in kurulması ve ABD’nin bundaki rolü, ABD’nin çocuğu Usame Bin Lâdin’e bağlı zavallıların gerçekleştirdiği 11 Eylül saldırılarının ardından Pentagon’un “derhal” uygulamaya koyduğu önleyici vuruş doktrinine paralel olarak Bush’un “ya bizdensiniz ya da karşımızdasınız (teröristsiniz)” mealindeki mantığı, Orta Doğu’daki sıcak gelişmeler, küreselleşmenin sınır tanımaz hâle getirilmesi ve hayatın her alanına nüfuz ettirilmesi, genişletilmiş Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi, dinler arası diyalog safsatası ve son olarak patlak veren karikatür krizi bu inanç ekseninde güdülen uzun vadeli dünya siyasetinin adımları olarak değerlendirilebilir.

Gözlerimizi ülkemize çevirdiğimizde polemiklerle ve suçlamalarla dolu bir siyasî tablo karşımıza çıkıyor. Maliye Bakanı hakkındaki gensorular ve bitmek tükenmek bilmeyen iddialar, özelleştirme uygulamalarının şâibeler ve usûlsüzlükler sonucu yargıdan dönmesi, Güney Doğu’da “fâili meçhul” mihraklarca ve yerel idarecilerce yürütülen terör faaliyetleri kapsamında önce Şemdinli’de tezgâhlanarak sonrasında Nevruz Bayramı vesilesiyle artırılmaya çalışılan yerel kalkışmalar, yargı organlarıyla diğer kurumlar arasında yaşanan gerginlikler, AB ile müzakereler ve seçim sathımailline girildiğinin emareleri gündemin hâlâ sıcak başlıkları… Bu ortamda hükûmetin yabancı doktor ithâl etme projesi, okullarına bir deste kâğıt ve evrak kayıt defteri dahi vermekten imtina eden Millî Eğitim Bakanlığı’nın özel okullara teşvik yasası girişimi, yabancıların taşınmaz mal edinimine yönelik çıkarılan yasanın sonuçları, Cumhurbaşkanlığı tartışmaları ve Büyükanıt Paşa hakkında verilen savcılık iddianamesi gündemi hâlâ meşgul ediyor.

Bu sıcak ve tartışmalı gündemde, mevcut hükûmetin ileri gelenleri de daha fazla sorgulanır oldu. Çünkü; Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesinin figüranı olmayı peşinen kabul eden ve bunu 1 Mart Tezkeresi sürecinde de ispatlayan, küreselleşmeyi sermayenin sınır tanımazlığı olarak benimsemek suretiyle ülkesinin kapılarını dış dünyaya açan, yüzü AB’ye dönük ve hatta ABD’nin Medeniyetler Arası Diyalog Projesinde İspanya Başbakanı Zapatterro ile aktif görev almış Başbakan’ın ve ekibinin sorgulanması kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Türk siyasî geçmişinde Adnan MENDERES döneminde başlayan Amerikancılığın DEMİREL marifetiyle ilerlemesi ve ÖZAL döneminde “küçük Amerika olma” sevdasına dönüşmesi birer merhaledir ancak; ülkemizde hiçbir dönemde bu denli bir ABD ve küresel sermaye politikaları taraftarlığı görülmemiştir. Etrafındaki gelişmeleri ve dünya çapında küreselleşmeye muhalefetten oluşan kutupları görmezden gelerek siyaset üretmek; Türk dünyasını ve potansiyel gücümüzü hiçe sayarak AB’ye, ABD’ye ve efendisi İsrail’e râm olmak hangi mantıkla açıklanabilir ki?

- Reklam -

Farklı cemaatlerden gelseler de Millî Görüş kimliğiyle sahaya çıkan ancak sonradan saf değiştiren neo-İslâmcı akım mensuplarının, yıllarca “bâtıl”ve “kâfir” diyerek sövdüğü Batı’ya angaje olmaları, aklıselim sahibi kişilerin hayretle izlediği siyasî bir vakıadır. Yukarıda saydığımız gelişmelerin sonucunda, Dışişleri Bakanı Abdullah GÜL’ün iki yıl kadar önce bir toplantıda söylediği ve basına da yansıyan, “Biz de Türkiye’nin WASP’ları olacağız.” demeci dikkatlerden kaçmış; ancak güncel gelişmeler ışığında değerlendirildiğinde ciddi manâlar kazanmaya başlamıştır.

Tüm bu gelişmeler, beyanatlar ve gidişat alt alta konulup değerlendirildiğinde; aklımızı kurcalayan ve dillendirmekten çekinsek de millî ve dinî hassasiyetin gereği sormamız gereken soru şudur: Acaba ülkemizdeki Müslümanlar içerisinde Evangelist bir akım mı başlatıldı? Biz, Müslüman olmamız hasebiyle, Evangelistler’in ve Musevîler’in inanışına göre düşman taraftayız ve zamanı geldiğinde (yani İsa Mesih dünyaya inip de krallığını kurmak için mücadeleye başladığında) saldırıya mâruz kalacağız. İsa’nın ve dolayısıyla Yahudiler’in tarafında olan Evangelistler WASP’lar gibi bizde de bu inancı benimsemiş olup; ebedî kurtuluşa ermek için ABD ve Yahudi hizmetkârlığına soyunanlar olması mümkün müdür? Yoksa; söz konusu kişiler, sadece küreselleşme rüzgârının etkisiyle, Türkiye’yi dünyada sağlam ve güvenli bir stratejik zemine oturtma kaygısıyla mı bu yönde politika üretiyorlar? Üçüncü bir ihtimâl ise basit siyasî, ekonomik çıkarların ve iktidar hesaplarının, idarecilerimizin siyasî rotasına yön verdiğidir.

Bu üç ihtimâl de hayra alâmet değildir ve bu ihtimallerin tasvibi dahi bizce mümkün değildir. Ancak, dediğimiz gibi; bu üç ihtimalin en korkuncu, idarecilerimizin “bir kısmının” Evangelist zihniyeti benimsemiş olmaları ve bu felsefeyi Amerikan yönetimine entegre eden Cumhuriyetçi Şahinler gibi Türk siyasetine ve bürokrasisine ithâl etmeye çalışmaları ihtimâlidir ki, bu durum onların Müslümanlık anlayışlarının da değiştiği sonucunu doğurarak; İslâmiyetin içerisine dinler arası diyalog iddiasıyla böyle sapkın bir akımın sokulmaya çalışılması tehlikesini beraberinde getirir. Bu ürkütücü ve inanasımız gelmeyen ihtimâl, bizi, dünyanın ve İslâm âleminin yanı sıra Türkiye’nin ve Türk dünyasının da geleceğinin ipotek altına sokulması riskiyle karşı karşıya bırakır. Yüce Tanrı, bizi böyle meş’um bir cehalet ve ihanet riskinden korusun.

 

Orkun'dan Seçmeler

Aydınlar komedisi

ABD’yi yenmek

SINIRSIZ TAVİZLER

- Reklam -