Ana Sayfa 1998-2012 Dünden Sesler : İnsaniyet Masalı

Dünden Sesler : İnsaniyet Masalı

Çiftçioğlu Nejdet Sançar

- Reklam -

Kendilerinin insaniyetçi olduklarını söyleyen bir takım kimseler vardır. Ağızlarında bir sakız gibi çiğnedikleri insaniyet kelimesiyle, her zaman milliyetçilik fikrinin karşısına dikilirler. Onlara sorarsanız milliyetçilik, boş ve asılsız bir dâvadır. Bu fikir kafalarda yaşadıkça insanların yüz yıllardan beri çektikleri ve çekmekte oldukları ıstırapların dinmesi mümkün değildir. İnsanlığı bu ıstıraplardan kurtaracak tek fikir, insaniyet ülküsüdür. Onun için milliyetçilik gibi insanları birbirine düşüren fikirleri bırakmak, insaniyet ülküsüne sarılmak lâzımdır. Milletler bu ülkü etrafında toplandıkları zaman, insanlığın ıstırabı sona erecektir.

Bize her fırsatta bu masalı okuyanlar aynı kafa ve inançta insanlar değildir. Yani insaniyetçiler kısım kısımdır. Bunların bazıları milli ruhumuzu baltalamak için insaniyet şarkısı tutturmuş tilkilerdir. Bu tilkilerin ağızlar ında ve kalemlerinde insaniyet, milliyet fikrine satır atmak için bir kalkandır. Bir kısmı günün fikir (!) modalarına uymayı âdet edinmiş şahsiyetsizlerdir. Milliyetçilik düşmanı tilkilerin durmadan tekrarladıkları bu masalı zamanın fikri sanarak, onlar da insaniyetçilikten bahsedip dururlar. Bunlar daha çok o tilkilerin elinde birer oyuncaktırlar. Nihayet bazıları da adına insaniyet denilen bu anka kuşuna gerçekten gönül veren sıkılmış limon kafalı samimî budalalardır. İnsaniyet; birincilerin elinde “millî” yi yıkıcı bir silâh, ikincilere gore, lüzumlu bir yalan, üçüncüler içinse tatlı bir hayâldir.

Sözlüklerde bulunan, ağızlarda gevelenen, şiirlerde dile gelen, fakat nerede bulunduğu ve ne cins bir şey olduğunu şimdiye kadar kimsenin görmediği insaniyet adlı bu anka kuşu uğruna, bizi ayakta tutacak tek fikir olan milliyet fikrimizi atacak olsak, acaba, millî ihtirasların şahlandığı, emperyalist hırsların sınır tanımak istemediği bu dünyada hayatın akışı mı değişir? Bunu düşünmek bile gülünçtür. Bu yolda asıl düşünülecek mesele, insaniyet hayâli uğruna mililyetçiliğimizi teptiğimiz takdirde, sonsuz ihtiraslarla dolup taşan bu devler dünyasında hâlimizin ne olacağıdır?

Evet, devler dünyası… Bu ihtiyar küre, artık bir devler dünyasından başka bir şey değildir. Böyle bir dünya üzerinde yutulmamanın, var olarak kalabilmenin tek çaresi tepeden tırnağa kadar silâhlı olmaktır. Bu silâhlanma hem maddî, hem de mânevi mânasıyladır. Mânevi silâhların başında ise milliyetçilik vardır. İnsaniyetçi, işte bizi bu büyük mânevî silâhtan mahrum bırakmaya çalışan insandır.

İnsaniyet nedir? Bunu bize yalnız gazete ve dergilerin sayfaları, şiirlerin tatlı dili, ziyafet masalarında şerefe kadeh kaldıran kara elbiselilerin çarpık ağızları söylüyor. Hayatın acı, fakat gerçek dilinde hiç de böyle nağmeler yoktur. Onun için insaniyeti o yaldızlı sayfalardan, şiirlerin o tatlı dilinden, o lâf olsun diye açılan çarpık ağızlardan değil; asıl kaynağından, yani hayattan öğrenmek lâzımdır.

Evet, insaniyetin ne olduğunu hayattan; meselâ, renkleri de alınlarının yazısı gibi kara olan milyonlardan; Sibirya’da buzlar arasında bir cehennem hayatı yaşayan talihsizlerden; milli varlıklarını korumak için kalkmış olan başlara inen hain satırların arkada bıraktığı zavallılardan sorup öğrenmeli… Bize insaniyetin aslını öğretecek olan onlardır. O zaman anlarız ki yeryüzünde insaniyet diye bir şey vardır. Bu; bazan elindeki orağı ile ekin biçer gibi insan doğruyan bir kızıl gömlekli, bazan ağzındaki piponun dumanlarıyla milyonların alın terini havaya uçuran bir sivri sakallıdır. Üst tarafı, hele kendi soyunun milyonları dünyanın en büyük canavarının pençesinde inlemekte olan bir millet için, boş lâftır.

- Reklam -

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -