Ana Sayfa 1998-2012 DÜNDEN SESLER: Demokrasi Dersine İhtiyacımız Var Mı?

DÜNDEN SESLER: Demokrasi Dersine İhtiyacımız Var Mı?

Comte de, Marsigli, 17. yüzyılda defalarca Türkiye’ye gelmişti. Tutsak olarak, turist olarak, memur olarak. Memleketimizde yıllarca kalıp sosyal ve askerî teşkilâtımızı incelemişti. Aslında Türk düşmanı olmakla beraber, yayınladığı eser, siyasî ve askerî teşkilâtımız bakımından önemlidir.

- Reklam -

Comte de Marsigli, eserinin bir yerinde şunları yazıyor:

“Birçok zahirî merasimin fevkalâde muazzam ve muhteşem gösterdiği padişahın saltanatı acınacak gibidir. Yüzüne bakmaya kimse cesaret edemez, huzurunda yer öpülür ve yerlere kadar eğilerek kendisine hitap edilir. Hutbe okunurken birçok defa başlar eğilir, dualar okunur ve merasim esnasında da alkışlar duyulur. Fakat işte bütün bunlar olurken ekseriya aynı zamanda padişahın hal’i yahut idamı da düşünülür”.

Comte de Marsigli, eserinde şu neticeye varıyor:

“…. Buraya kadar olan izahatımdan sonra, Osmanlı saltanatının bir mutlakiyet ve aristokrasi mi sayılması, yoksa öncelikle “demokrasi” ismiyle mi anılması artık kendiliğinden anla aşılır.”

Eseri 200 yıl önce yayınlanan ünlü müsteşrik Anxuetil Duperron, şu hükme varıyor: (Birçok mecburiyetleri saydıktan sonra) “Bu mecburiyetler, padişahın taht’a çıktığı zaman etmiş olduğu yeminden dolayıdır. Artık bu vaziyette keyfî bir istibdat manzarası görmek imkânı yoktur”.

Türkiye’de padişahın değil, kanunun hâkim olduğu ise, aynı müellifin eserinde şöyle anlatılıyor:

- Reklam -

“Türk idaresi hakkında daha fazla tafsilâta girişmeyerek İngiltere elçisi M. Porter’le beraber şu neticeyi tam bir cesaretle kaydedebilirim ki, Türkiye’de sabit bir nizam ile devamlı kaidelere mütemadiyen riayet edilmektedir.”

İstanbul’da senelerce incelemeler yapan Ubicini ise “Bugünkü Türkiye” adlı eserinde (1850) şunları kaydediyor:

“Türkiye hükûmeti, şeklen mutlak bir saltanat olmakla beraber, esasına bakıldığı zaman her şeyden evvel müesseseleriyle saltanatın tâbi olduğu şartlardan ve ondan sonra da dünyanın hiçbir yerinde misli görülmemiş derecede hükûmet yetkilerini tâdil ve hattâ sınırlandıran örf ve âdetlerinden dolayı yumuşak bir idaredir”.

Memleketimizde uzun zaman kalmış, “La Turquie” gazetesinin başyazarlığını ve Sadrâzam Âli Paşa’nın kâtipliğini yapmış olan Charles Mismer, Türkiye’nin gerileme devrinden önceki zamanını “demokrasi” olarak tarif ediyor.

Ünlü tarihçi ve eski Romen Başbakanı Iorga’nın eserindeki şu hükme dikkat etmeliyiz: “Bugün Doğu’nun o kadar geniş sahalarıyla Hıristiyan Batı’nın birçok zengin eyaletlerine hâkim olan Osmanlı-Türk cemiyetine demokrasi zihniyetinin hâkimiyeti ilk günlerinden itibaren hiçbir fâsılaya uğramadan devam etmiştir.”

- Reklam -

Orta Asya’daki İslâm öncesi Türk hayatını araştıran bilginler de, aynı “demokrasi” belirtilerini tesbit etmişlerdir.

Barthold, bir Türk hükümdarının, tebaasının nafakasını teminle mükellef olduğunu, bunun kendi milletini yeyip bitiren Avrupalı hükümdarların tutumundan ne kadar farklı olduğunu belirtir. Leon Cahun ise, “Türk hakanının gece uyumaması ve gündüz dinlenmemesi, fakir tebaasını besleyip giydirmek için değildir. O, Türk’ün şöhreti ve milletin şan ve şerefi için gece gündüz çalışmıştır ve çalışmaktadır” diyor.

Bu konuda verilecek daha birçok misâl vardır. Yâni, Türkler, sanıldığının aksine, tarihlerinin başlangıcından itibaren, demokrasi fikrine saygı duymuşlar ve bunu sosyal hayatlarında olduğu kadar siyasâ rejimlerinde de tatbik etmişlerdir. Hükümdar, devletin temsilcisidir. Yetkileri sınırlıdır. Onun iradesinin üstünde mutlak uyulması gereken, “töre” gibi, “gelenekler” gibi, “İslâm hukuku” gibi tartışılmaz kuvvetler vardır.

Günümüzde, bunların yerini halk iradesi almıştır.

Bütün tarihi boyunca demokrasi’ye bu kadar bağlılık göstermiş, onu tabii şekilde uygulamış olan Türklerin, 20. yüzyılın sonunda bu rejimden vazgeçeceğini sanmak çok yanlıştır.

Demokrasiyi henüz birkaç yüzyıldır tatbik eden “Avrupalı” dostlarımızın, durup durup demokrasi meleği rolüne girmeleri, bu bakımdan ayrıca gülünç ve fuzulî olmaktadır.

(Tercüman, 4 Ocak 1982)

 

Orkun'dan Seçmeler

SOKAĞIN SESİ

ÂGÂH OLMAK

- Reklam -