Ana Sayfa 1998-2012 Doğu Türkistan Dosyası : Sistemli Bir Soykırım

Doğu Türkistan Dosyası : Sistemli Bir Soykırım

DEMOGRAFiK YAPI

- Reklam -

Doğu Türkistan’ın 2000’li yıllarda olmamıza rağmen demografik yapısı hakkında sağlıklı verilere sahip değiliz. Elimizde 1993 yılında yapılan nüfus sayımının verileri var. Ama aradan geçen sekiz yılda husule gelen değişikliklerden maalesef haberimiz yok. Pek sağlıklı olmamasına rağmen, 1993 nüfus sayımını esas almak durumundayız.

1993 sayımına göre Doğu Türkistan topraklarında 16.052.648 kişi yaşamaktadır. Bu nüfusun milliyetlere göre dağılımı aşağıdaki gibidir.

Uygur Türkleri: 7.598.468, nüfusun % 47’si,

- Reklam -

Çinliler (Han): 6.036.948, nüfusun % 37’si,

Kazak Türkleri: 1.196.416, nüfusun % 7.3’ü,

Müslüman Çinli: 732.294, nüfusun % 4.0’ünü,

- Reklam -

Kırgız Türk’ü: 154.282, nüfusun % 1’i,

Moğol: 149.198, nüfusun % 0.8’i,

Şibe: 36.785

Mançu: 18.856

Özbek Türk’ü: 12.782

Rus: 8.563

Dogur: 5.827

Tatar Türk’ü: 4.440

1993 nüfus sayımı verilerine göre bölgede nüfusun büyük çoğunluğu Türk kökenlidir. On milyon civarında olan Türk kökenliler genel nüfusun % 62’sini oluşturmaktadırlar. Çin hükûmetinin bölgeye Çinli yerleştirme politikası hâlen devam etmektedir. ilk işgal yıllarında 200 bin olan Çin nüfusu, bugün 6.5 milyona ulaşmıştır. Urumci’de ilk işgal yıllarında % 95 olan Türk nüfusu bugün % 2,5’e düşmüştür. Bu politikaya ilâveten, Uygurlar üzerinde uygulanan doğum kontrolü sayesinde önümüzdeki 25-30 yıl içerisinde Doğu Türkistan’daki Türk nüfusu azınlığa düşecektir.

DOĞU TÜRKiSTAN’DA

iDARÎ YAPI

Doğu Türkistan 1949 yılında tamamen işgal edildikten sonra, Çin hükûmeti tarafından Çin’in bir eyaleti hâline getirildi. Bu durum 1 Ekim 1955’e kadar sürdürüldü. 1 Ekim 1955 tarihinde eyalet sisteminden vazgeçilerek, özerk bölge yönetimine geçildi. Doğu Türkistan adı kaldırılıp bölgeye “Xin Jiang Uygur Özerk Bölgesi” adı verildi. Eski adı Dihua olan başkentin adı da Ürümçi olarak değiştirildi. Tabiî ki, verilen özerklik başlangıcından bugüne kadar bir işlerlik kazanmadı. Bölge komünist parti yönetimi kendi başına oluşturduğu politikayı takip ederek, Çinlileştirme ve sindirme politikasına devam etti. Uygur Türkleri, kendi özerk bölgelerinde siyasî hayata, hükûmet çalışmalarına, kültürel etkinliklere, ekonomik kalkınma işlevlerine maalesef hiçbir zaman katılamadılar. Her zaman ikinci, hattâ üçüncü sınıf, idare edilecek vatandaşlar oldular.

Doğu Türkistan, sekiz idarî bölgeye ayrılmıştır. Bunun dışında beş özerk alt bölge vardır. Turfan, Kumul, Aksu, Kaşgar, Hoten, ili, Çöçek ve Altay adını taşıyan idarî bölgelerin idareci kadroları hep Çinlilerden oluşmuştur. ili Kazak Özerk Yönetim Bölgesi, Böritala Moğol Özerk Yönetim Bölgesi, Cimisar Huy Özerk Yönetim Bölgesi, Bayangol Moğol Özerk Yönetim Bölgesi, Kızılsu Kırgız Özerk Yönetim Bölgesi adını taşıyan beş özerk alt bölgelerin de yöneticileri Çinlilerdir. Sadece şehir şûralarında birer, ikişer başka milliyete de göstermelik olarak yer verilmektedir.

Bugün Doğu Türkistan’da 64 kasaba, 6 özerk ilçe, 802 nahiye vardır.

DOĞU TÜRKiSTAN’IN

EKONOMiK YAPISI

Doğu Türkistan yer altı zenginlikleri bakımından dünyanın en verimli bölgelerinden birisidir. Çin ekonomisine % 15 civarında katma değer veren Doğu Türkistan; petrol, uranyum, demir, kömür, altın, volfram, doğalgaz gibi stratejik önemi büyük maden yataklarına sahiptir. Çin’de üretilen 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan’dan elde edilir. Yaklaşık olarak 500 bölgeden petrol, 30 bölgeden doğalgaz çıkarılmaktadır. Petrolün rezervi yaklaşık olarak 9 milyar ton olarak tesbit edilmiştir. Her yıl 10 milyon ton petrol Çin’e taşınmaktadır. Çin’in kömür üretiminin yarısı Doğu Türkistan’dan sağlanırken, 360 kg yıllık altın üretiminin tamamı da Çin’e götürülmektedir.

150 bin km2 tarım arazisine ve 12 bin km2 genişliğinde ormanlık alana sahip olan Doğu Türkistan yaylalarında 60 milyon küçük ve büyük baş hayvan beslenmektedir. Bütün bu zenginliklere rağmen Doğu Türkistan halkı, açlık sınırında yaşamaktadır. Bölge tam mânâsıyla geri kalmış durumdadır. Bunun da sebebi, tüm kaynakların Çinliler tarafından talan ve yağma edilmesidir. Çalışan nüfusun % 85’i Çinli olduğu için, Türk halkları arasında işsizlik çok yüksek boyutlardadır. Bütün bunlara ilâveten, uygulanan asimilâsyon ile, Çin’in en büyük emperyalist ülkelerden biri olduğu ortaya çıkıyor. Vatandaşları olduğunu söylediği insanlara, uyguladığı baskı, asimilâsyon politikası ile, insan haklarını devamlı ihlâl eden Çin, emperyalizmin günümüzdeki en büyük temsilcilerinden biridir.

DOĞU TÜRKiSTAN’DA

EĞiTiM

Çin’in kontrolü altındaki Doğu Türkistan bölgesinde 800 ana okulu, 7100 ilkokul, 1900 ortaokul ve lise, 100 meslek lisesi, 20 özürlüler okulu, 21 yükseköğretim okulu ve çeşitli alanlarda 100 fakülte vardır. Bu okullarda dört milyon öğrenci okumakta, 180 bin öğretmen çalışmaktadır.

Bütün bunlara rağmen eğitimde eşitsizlik hüküm sürmektedir. Türk kökenli halkların çocuklarının üniversite tahsili alması oldukça zordur. Bu çocukların aldıkları eğitim gereği üniversite sınavlarını kazanma oranı çok düşüktür. Çünkü, Çinliler modern araç ve gereçlerle donatılmış okullarda eğitim alırken, Türk kökenli halkların çocukları, araç ve gereçten yoksun, ilkel okullarda eğitim ve öğretim yapmaktadırlar. Eğitim dili genel olarak Çincedir. Tüm okullarda Çince eğitime geçiş için hazırlıklar sürüyor.

DOĞU TÜRKiSTAN DÂVÂSI

Rusların 1875 yılında Batı Türkistan’ı, Çinlilerin 1949 yılında Doğu Türkistan’ı işgal etmeleriyle Türklerin ana yurdu Türkistan, iki büyük emperyalist güç tarafından paylaşıldı. 1991 yılında S.S.C.B.’nin dağılmasıyla Batı Türkistan hürriyetine kavuşurken, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan adında dört Türk cumhuriyeti kurulmuştur. Bugün Doğu Türkistan Çin’in işgali altındadır. Doğu Türkistan dâvâsı, Çin işgali altındaki toprakların kurtarılması ve bağımsız Doğu Türkistan Devleti’nin kurulması şeklinde özetlenebilir.

1949 yılındaki Çin işgali sırasında, mevcut bulunan Doğu Türkistan hükûmetinin Çinliler tarafından yıkılmasından sonra, yurtlarını terk ederek, 1952 yılında Hindistan, Pakistan, Afganistan üzerinden Türkiye’ye sığınan 1850 Doğu Türkistanlı göçmenin başlattıkları bir hareket olarak ortaya çıkan Doğu Türkistan dâvâsı, bugün tüm dünyaya yayılan dernekleri ile dünya kamuoyunun dikkatine sunulmaktadır. Başta rahmetli isa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra tarafından başlatılan ve genişletilen mücadele isa Bey’in oğulları Erkin ve Aslan Alptekin kardeşler vasıtasıyla, tüm dünyadaki insan hakları kuruluşlarına götürülmekte, maddî ve manevî destek sağlanmaktadır.

isa Yusuf Alptekin Bey’in vefatından sonra, Doğu Türkistanlılar arasında başlayan kavga, bölünmeye kadar gitmiş ve iki taraf da birbirini dâvâdan taviz vermekle suçlar hâle gelmiştir. Temennimiz, birliğin yeniden sağlanarak, mücadelenin eskiden olduğu gibi yek vücut sürdürülmesidir.

DOĞU TÜRKiSTAN’DA

NELER OLUYOR?

Doğu Türkistan’da olanları altı-yedi ana başlık altında şu şekilde sıralamamız mümkün;

1- Doğu Türkistan’da LOP NOR bölgesinde nükleer denemeler yapılıyor,

2- Doğu Türkistan’da genel olarak tüm bölgelerde mecburî doğum kontrolu yapılıyor,

3- Doğu Türkistan’da bütün Türk mekteplerinde Çince eğitime geçiliyor,

4- Tam bir asimilâsyon politikası uygulanıyor,

5- Doğu Türkistan’da insan hakları devamlı ihlâl ediliyor,

6- Doğu Türkistan’da haksız tutuklama ve işkenceler devam ediyor,

7- Doğu Türkistan ekonomik olarak büyük bir talana ve soyguna sahne oluyor.

Bütün bu yapılanlar, bir halkı, toplumu, milliyeti tam olarak ortadan kaldırmaya, yok etmeye yönelik eylemler olduğu için, Doğu Türkistan’da tam mânâsıyla bir insanlık suçu işlenmektedir. Bu suçun aslî sahipleri Çin Komünist Partisi yöneticileri ve Çin hükûmetidir.

Çin hükûmeti 1951 yılından beri Doğu Türkistan’da nükleer enerji üretimi ve atom bombası imalâtı için çalışmalar yapmaktadır. Elde ettiği neticeyi görebilmek için de yer altı nükleer denemelerini bölgede sıkça yapıyor. Bu denemelerin ortaya çıkardığı korkunç tabloya, dünya nükleer enerji karşıtları, çevreciler ve insan hakları temsilcileri tarafından yapılan tüm uyarılara rağmen denemelerini sürdürüyor.

Elimizdeki veriler ve nükleer denemelerin başladığı yıllardan günümüze ortaya çıkan tablo, bölgede ne derece büyük bir insanlık suçu işlendiğini, ne büyük bir dramın oynandığını gösterecek kadar açık…

a- 1960 yılına kadar Urumci halk hastahanesine başvuran kanserli hasta sayısı % 1 iken, 1970’lerde % 10’a, 1995 yılında % 20’ye yükselmiştir.

b- Lop, Çerçen, Çarkılık, Keriya ve Hoten şehirlerinde 1987 yılında 800 kişi tanımlanamayan bir hastalıktan ölmüştür.

c- Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre 1991 yılında Hoten, Yarkent ve Kaşgar şehirlerinde 3961 kişi tanımlanamayan bir hastalıktan ölmüştür.

d- 1988’de yayınlanan bir rapora göre, nükleer deneme sahası içinde 20.000 çocuk biçimsel olarak sakat doğmuştur.

e- Denemelerin başladığı yıllardan bu yana sadece Kaşgar şehrinde elleri ayakları çarpık, yüzleri ve vücutları yaralarla dolu 5.000 genç insan yaşamaktadır.

f- Nükleer denemeler, toprağın ve suyun da zehirlenmesine sebep olduğundan, çok yakın gelecekte, çok daha büyük facialara sebebiyet verecektir.

Çin Hükûmeti, “Ekonomik eşitsizliği gidermek” “Halkın kalitesini yükseltmek” gibi gerekçelerle Doğu Türkistan’a mecburî doğum kontrolü uygulamaktadır. 1990 yılına kadar iki çocuğa kadar izin veren hükûmet, 1990 yılından itibaren tek çocuğa izin vermeye başlamıştır. ikinci çocuk için hükûmete 1400 $ ceza ödeme durumu vardır. Cezayı ödeyemeyecek durumda olanlar, zorla hastahaneye götürülerek, kendilerine kürtaj yapılmaktadır. Cezayı ödeyerek ikinci çocuğu isterseniz, kurallara aykırı olarak doğan çocuk derhal fişlenir, ileride okul, barınma, sağlık gibi hizmetlerden yararlanması güçleştirilir.

Doğum kontrolünde Türk kadınları ya kısırlaştırılır, ya da kürtaja tabi tutulur. Başka hiçbir yöntem uygulanmaz. Bu şekilde Türk nüfusun çoğalması engellenir. Bu, tam bir insanlık suçudur. Türk kadınlarına uygulanan metot ile % 20 oranında kadının doğurganlığı ortadan kaldırılmıştır. Arzuları hilâfına yapılan bu işlemler, Türk nüfusunun azaltılmasına yönelik hareketlerden sadece birisidir.

Çin hükûmeti 1995 yılına kadar, Türk kökenlilere kendi ana dilleri ile hiç olmazsa ilkokul tahsili yapmalarına izin veriyordu. Artık bundan da vaz geçme eğilimi başlamıştır. ilkokuldan, üniversiteyi bitirene kadar eğitim dili Çince olmuştur. Böylece ana dili ile eğitim alamayan, kültürünü, tarihini, edebiyatını öğrenemeyen gençlerin Çinlileştirilmesi daha kolay ve kısa zamanda yapılabilecektir.

Bütün bunlara ilâveten, 1952 yılından beri bölgeye Çinli göçmenlerin yerleşmesi hükûmet tarafından teşvik edilmektedir. Çinli göçmenlerin sayısının hızla artması, nükleer denemeler, doğum kontrolü, eğitim gibi sebeplerle Türk halklarının nüfusunun azalması, bölgede tam bir asimilâsyon politikası uygulandığının açık göstergeleridir. Asimile edilen Türk halkının yerine yerleştirilen Çinli göçmenler vasıtasıyla, bugün nüfus dengesi sağlanmış gibidir. Yakın bir gelecekte Çinli nüfus, Türk nüfusu geride bırakacaktır.

Asimilâsyona ve haksız her türlü uygulamaya karşı çıkan Türkler, derhal tutuklanmakta, hapsedilmekte, işkenceye tabi tutulmakta, hattâ idam edilmektedir. Bugün Doğu Türkistan hapishanelerinde 500.000 civarında Türk vardır. Mevcut hapishaneler, ağzına kadar dolu olduğundan, eski camiler, yeni yapılan barakalar bile hapishane olarak kullanılmaktadır. (Hapishaneler ayrı bir yazıda anlatılacaktır.) Hapiste yatanlara meşhur Çin işkencelerinin hemen hepsi uygulanıyor. Bu işkenceler sırasında yüzlerce insan ya sakat kalıyor, ya da ölüyor. Ama Çinliler, zevk aldıkları işkencelerden bütün uyarılara rağmen vaz geçmiyorlar. 1997 yılında idam edilen Doğu Türkistanlı sayısı 1000’in üzerindedir. Ve bu idam cezalarının büyük bir kısmı yargısız infaz şeklinde olmaktadır.

Doğu Türkistan’da, demokrasiyi, insan haklarını, insana saygıyı, veya insan gibi yaşama arzusunu dile getirenlere çeşitli suçlar isnat ediliyor ve hemen tutuklanıyorlar. insanın insanca yaşaması için asgarî haklar olarak, uluslararası kuruluşlar tarafından belirlenen hakların hiçbirisinin Doğu Türkistan’da yaşayan Türklere verilmediğini biliyoruz. Hattâ bu haklardan söz edenlerin tutuklandıklarını, işkenceye tabi tutulduğunu da biliyoruz. Bütün bunlar Çinin uluslararası anlaşmalara imza atmasına rağmen, imzasının ardında durmadığını gösteren somut insan hakları ihlâlleridir. Demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri rüzgârının bütün dünyayı etkilediği günümüzde, hâlâ Çin’e uğramayışı gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Uluslararası yaptırım kurumlarının bunları görmezden gelmesi de inanılmaz güç olmayan bir çifte standardın uygulama alanı bulmasıdır.

Çok zengin bir bölge olmasına rağmen, Doğu Türkistan Türk halkı açlık sınırına yakın, yaşama mücadelesi veriyor. Kendi toprağından çıkan petrol, doğalgaz, altın, uranyum, demir, kömür, volfram gibi değeri yüksek madenler Çin’e götürülüyor. Toprak, altı ve üstüyle Çinliler tarafından talan ediliyor, halk soyuluyor. 10 milyar tona yakın petrol rezervi, 30 milyar m3 doğalgaz rezervi, 1 trilyon 600 milyar ton kömür rezervi, yılda 360 kg altın elde edilen zengin altın rezervi, 60 milyona yakın hayvan rezervi tamamen Çinliler tarafından, Çin halkının yararına kullanılıyor. Topraklarından çıkan nimetin, sadece külfeti Türk halkına düşüyor. Bu tam bir soygundur. Çin emperyalizminin sömürdüğü Doğu Türkistan, geri bırakılmış, hâlâ ortaçağ karanlığında yaşar bir hâldedir. Çin’e gidenlerin binde birinin getirisi Doğu Türkistan halkının, çağdaş yaşam düzeyine ulaşmasına yeter de artar bile… Ama o bile çok görülüyor ve hiçbir şey verilmiyor.

Bugünkü Doğu Türkistan’ı anlatmaya çalıştık. Aslında durum yazdıklarımızdan daha fecidir. Tabiî ki, Doğu Türkistanlı vatanseverler bu uygulamalara karşı çıkıyorlar, seslerini yükseltiyorlar, ama soluğu hapishanede alıyorlar. Daha ileri gidenler ayaklanıyorlar, ama teslim dahi olsalar, yargısız infaz metodu ile yok ediliyorlar. Doğu Türkistan hapishanelerinde yatanların kaleminden mücadeleyi ve boyutlarını okuyacak ve değerlendireceksiniz.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -